bugün

senden ayrılalı tam sekiz sene olmuş, yüzünü görmeyeli, seninle aynı havayı teneffüs etmeyeli upuzun sekiz yıl...
ben bu sekiz senede okula gittim, mezun oldum, iş güç sahibi oldum, yeni arkadaşlar edindim, evim arabam oldu, hayatımda bir sürü şey değişti...
bi sen değişmedin, hani gençlik aşkları bahar yağmuru gibi gelir geçerdi, hani zaman ateşi küllendirirdi, gel gör ki ben seni bir tek gün bile unutmadım...
tuvalet kağıdına yazılan mektuplardır...

"sevgili eski sevgilimin. değerini ancak anlıyorum" cümleleriyle başlayan bu mektup bir süre sonra tuvaletteki işin bitince malum bölgede gezdirilir * ve olması gereken çöpe atılır. nitekim mektup gönderilememiş ancak güzel bir tuvalet atraksiyonu olarak hayatımızdaki yerini almıştır...
aslında ben de...
eski sevgilinin, eski sıfatını artık taşımaması yahut sizin artık taşımamasını istediğiniz an bir anlık heyecanın, özlemin, gazın kurbanı olarak adresine yollayabileceğiniz mektuplardır. barışma durumunda ya çok kırıcıdır diye verilmez ya da sizin ne kadar perişan olduğunuzu anlamasın diye eline tutuşturmaya cesaret edemezsiniz. ama 'o' yokken içinizi en iyi bilendir kağıda anlattıklarınız. muhtemelen size saçma sapan öğütler vermeyen, sizin için, sizi en iyi anlayan da odur. hiç bir lafı geri çevirmez, asla yadırgamaz ve hiç bir zaman da 'böyle demiştin' demelerle sizi yolunuzdan alıkoymaz. muhtemelen en şair kesildiğiniz anda yazmaya başlarsınız. zira beyin fonksiyonlarını yitirmiş, yerini gönle kaptırmış, onun yoğunluğuna teslim olmuştur. Allah yaşatmasındır yine de varsın şairane bir kefen olmasın giydiğiniz, daha sade anlatın duygularınızı, 'o' yanınızda olsun da...
şimdi benden çok uzaktasın, benden ayrı olduğun uzun senelerde neler yaptın acaba?
duydum ki evlenmişsin, belki senin gibi ipek saçlı zeytin gözlü dünya tatlısı bir kızın olmuştur,belki haşarı bir erkek çocuğun...
mutlusun belki, ümitlerin var hayata dair, geçim sıkıntısı yaşıyorsun belki, her sabah otobüse biniyorsun belki yada şu araba da eskidi değiştirmek lazım diye planlar yapıyorsun...
oyun havalarında tutamıyor kendini oynuyorsun belki, aşk şarkılarında hüzünlenip bir sigara yakıyorsun belki...
gastritin azdı yine belki, hala çok kola içiyorsun belki, kilo aldın, deniz havası başını döndürüyor belki..
belki kontürün yok, faturan çok geldi bu ay belki..
belki, belki, belki, belki bazen ben de düşüyorumdur aklına, ah ne çok isterdim bilebilmeyi...
beni soracak olursan demiyorum, sormazsın bilirim...
ben ilmek ilmek hasretini dokuyorum, belki bir gün bir yerde karşılaşırız diye umut tohumları ekiyorum zamanın rahmine...
ben sana uzak olmanın mazoşizme dönmüş zevk veren azabını ılık ılık akıtırken ruhuma, dışarıya hiç renk vermemeyi öğrendim zaman içinde...
senin aşkın bir sarmaşık gibi sarmış bütün benliğimi, dışardan yemyeşil görünsemde, içten içe feci bir susamışlık yaşıyorum teninin kokusuna...
ve tıpkı sarmaşıklarla sarılmış bir ağaç gibi, eninde sonunda kurumak benim kaçınılmaz sonum...
olsun belki felaketim olacaksın sen, ama ben senin sevdan uğruna, akıldan sıyrılabilecek mertebeye ulaştım diye düşünüyorum, şimdi sadece yüreğimle hissediyorum seni, engelsiz, hesapsız..
ve kendi kendime ne çok tekrarlıyorum bir bilsen, ben seni bir tek gün bile unutmadım
bugün çok sıkkın canım, sabahtandır bir başağrısı tuttu ki geçmiyor, oturuyom işte sabahtandır böyle boş boş...
biraz kitap okudum, biraz hayal kurdum, sonra farkettim ki içinde senin olmadığın bir tek hayalim bile yok...
daha öncede dedim ya, ben seni bir tek gün bile unutmadım
(bkz: sevgiliye gönderilmemiş spam mailler)
dün gece yine seni gördüm rüyamda. uyanmak istemedim, hiç uyanmak istemedim. seninle eleleyken söylediğim bir söz vardı ya keşke şu an şu dakika kyamet kopsa elele, göz göze ölsek diye. çok güzeldin yine, yıllar benden aldıklarının yanında sana hiç dokunmamış gibiydi. artık sen gittikten sonra seni rüyamda tekrar görebilmek için her gece erken yatmak için uğraşır oldum, ara sıra da olsa mutlu olduğum zamanlar yine senin sayende. geçen gün arkadaşım söyledi yine seni görmüş yolda yürürken, anlatma dedim anlattı yalnızdı dedi iyi ki öyle dedim zira artık senin ellerini başka birinin ellerinde olma ihtimali bile iyiden iyiye eritir oldu. şimdi yalnızsın, belki böyle mutlusun belki de benim gibi eski günler aklına takılır ara sıra hüzünlenirsin. ki ben hala seninle yaşadığımız tek bir dakikayı bile unutmadım, hep o anı tekrar yaşamak istedim. ama olmayacak öyle bir şey artık biliyorum, başka biriylede olmayacak çünkü senden sonra kimsenin yüzüne bakıcak cesaretim kalmadı. kafamı kaldırdığımda seni görme korkusu beni uzun bir süredir kaçırdı insanlardan. kime anlatsam unut gitsin dedi, sen haklısın dedi, güçlüsün dedi, yaparsın dedi. onlara göre bunu atlattım ama içim kan ağlıyor. artık bunu anlatıcak kimsem kalmadı. evimi değiştirdim, işimi değiştirdim, numaramı değiştirdim hatta telefonumu bile değiştirdim unutabilmek için. yok yapamadım ben, senin gibi arkama bakmadan gidemedim. zaman geçer bizde bunu hiç yaşanmamış gibi unuturuz demiştin. eyvallah demiştim sana yine eyvallah diyorum, büyük insanmışsın, bunca zamanı, yaşanılanları, hatıraları tek bir kalemde silip attın sen. arkanda ne bıraktığını hiç merak edip sormadın bile. ben senin gözünden akan tek bir damlaya kıyamazken, sen beni ölüme terkettin. o günde demiştim, sensiz yaşayamam diye olmuyor işte. bu dünyadan benim ayrılmamın senin biraz umrunda olacağını bilsem bir dakika bile düşünmezdim bunu yapmak için. şimdi yaptığım tek şey dualarımda seninle bu dünyada yaşamadığım mutluluğu öldükten sonra yaşayabilmek için Allah' a yalvarmak. şimdi yatıyorum yine, seninle elele, göz göze ben ilk gördüğüm an aşık olduğum o yeşil gözlü kızı düşlüyorum hep seni değil, çünkü sen o sen değilsin.
Sanki biz çok ölüp, çok dirildik senle.
Bazen durdu dünya, nefesler yarıda kaldı.
Kimi zamansa konuşmaktan kurudu dudaklar.

Biz hep öldük. Çok bizsiz bıraktık birbirimizi
Sen hep gittin, ben kalmayı bile çok sever oldum sonrasında.
Öldük.
Bir mazoşistin kendine acı çektirmesi gibiydi her konuşma.

Çok yaşadık aslında.
Her kahkahada, her konuşmadan anlaşmada
Her özlemde, her uzak kalışta her yeniden kavuşmada
Çok yaşadık ve az görmedik sonucunda.

Orta hal yoktu yanımızda yakınımızda
Sıradan olmayı çok istediğim zamanlar oldu yalan değil.
Özel değil, aykırı değil düpedüz herkes gibi sıradan olmak.
Sonra şu cümleyi kurdum.

"Eğer beni istediğim gibi sevseydin sıradan bir sevgili olurdum.
Sevmedin.
Yazacak bir dolu cümlem oldu."

Sen çok yaşadın, ben çok öldüm aslında.
buraya yazacağına gönderseydin belki işe yarardı diyesim var.
ufak tashihlerle, bir sonraki sevgiliye gönderilebilir mektuplardır.

orjinal mektup: dudakların çok güzel.
son hali: gavur dudağı gibi yanıyor.
galiba bu akşam sen benim prensesim oldun.

galiba bu akşam o müthiş ve gerekli suskunluğu yaşadık.

galiba ben bu akşam çok mutluyum.

galiba ben bu akşam sana aşık oldum...
filmi de yapılmış olan bir mevzu.

(bkz: gönderilmemiş mektuplar)
Geceler bitti. Yolculuklar bitti. Yeni yerler, yeni sabahlar bitti. Her yerde bin yıllık bir aşınma, solgun zaman kokusu. Senden önceki haline döndü kalabalık. Gamzeli sular yürürdü dünyaya, kirpiğin kaşına her değdiğinde. Ben deniz derdim hazla, gökyüzü niyetine bakardı başkaları. Kimsenin sesinde bulut yok, kanat yok, rüzgar yok; bir hızar sesiyle konuşuyor artık herkes. Kalbinle donattın önce gövdemi, sonra aşkın nasıl bir yoksulluğa dönüştüğünü gösterdin. Sevinçler bitti, kapı zilleri bitti. Ne bir yere giden var, ne gelenlerin yüzünde bir iyilik. Senden başka anısı yok döndüğün yerlerin. Tükeniş kendini yokluğunla tanımlıyor. Açık yarada bir ayaz şimdi anılar. incelikler bitti; o güzel telaşlar. Ne bir yağmur sesi çatılarda, ne camlarda yüzünden bir çiy damlası ki düş kurabilsin odalar. Sen oyunlarından çekildin, birbirine küstü çocuklar. Yaşlılar aynaya bakmayı unuttu. Ben durdum tüm bunların ortasında, boynumda ağır dilsiz bir çan, ölüme dek seni susmaya yargılı.
Biz kadınlar ne kadar yakınız kara toprağa
Kumru kuşundan sorarız, ne umar bahardan?
Kucaklarız çam ağacı kütüklerini
Fal açarız güneş battığı sırada.
Birini sevdim, epey oluyor inanmıyordu hiçbir şeye.
Soğuk bir günde geldi, içi boş gözlerle
Ağır bir günde gitti, alnında unutuş.
Çocuğum yaşamazsa bilin ki ondandır.

hem;
iki omzumuzda iki melek durur bizim değil mi?
şükür, şahitsiz değilim.
sümer'in en güzel kızısın.
yazıyı ataların bulmasaydı belki gelip açılırdım sözlü olarak.
ama yazı icat edildi. en iyisi yazmak.

benden adam olmaz biliyorum sizofen hiç olmaz. ama şunu kafana sok seni seviyorum.
"Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez "neredeyim" diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran fotoğraflarına baktım. Bir kez öfkelendim her gün bir kez sordum kendime neden bu kadar bağlandın. Her gün adalet ve zalimlik üzerine düşündüm. Belki de her şey. Her gün bir barbar, bir medeni ile gezdim sokaklarda. Minareleri her gün sabaha ezan sesleriyle ben açtım. Her gün bir perdeyi aralamaya çalıştım. Her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. Güvercinleri yolculadım. Her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. Kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. Ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. Gördüğüm her "cümle" bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. Her gün bir taş parçası söktüm içimden. Her gün uyku beni koynuna alsın diye yalvardım. Her gün, gün bitiyor gece bitmiyor dedim. Her gün işlerin beni avutmadığını gördüm. Ayrılık günlerini sonradan niçin sisli bir perde gibi hatırlarız diye sordum. Öfkeni unutma dedim kendime her gün, unutursan düşersin dedim. Her gün en az bir saati ayakta durmaya, dimdik durmaya ayırdım. Her gün ömür sözcüğünü bir kez kalbimden geçirdim. Her gün ömür sözcüğü kömür gibi tınladı içimde. Her gün sana içimden bir kez "sevgilim" diye seslendim. Her gün sana bir kez "zalim" diye seslendim. Her gün, yan yana oturup birbirine rikkatle bakan iki yaşlı kadını düşündüm. Her gün o kadınların bu fotoğrafı yırtıldı dedim. Her gün "âh" ettim bir kere, bir kere o âh'ı geri aldım. Her gün "yol arkadaşım" dedim, kahırla kapladım sözlerimi. Her gün acını tattım. Her gün unutmak için değil, unutmamak için ağu kattım kalbime. Her gün insan olmak ne çok kusur içeriyor diye düşündüm. Her gün bir kilidi açmaya çalıştım. Başka bir şey vardı, başka bir şey; ben sana dünyanın değil yeryüzünün diliyle seslenmiştim. Çile nedir, günah ne? Bana ne bunlardan. Dünyanın merkezi sendin her gün ben senden uzayan uçsuz bucaksız bir kara. "
Bu zamanda ancak sevgiliye gönderilmemiş smsler, mailler, mesajlar olması gereken yazılardır.

Ne mektubu arkadaş Ptt artık sadece kredi kartı faturalarını taşıyor.
taslağı aklımda olan her gün açıp okuduğum, okudukça boğulduğum mürekkep edilmemiş bütünlük.
Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.

Bırak gitsin.

O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.
"Seni seviyorum"
Ps: Göndermiyorum.
aslında itiraflar ve ben bu yazıyı sana yazdım başlıklarına yazılan mektuplar.
(bkz: sahibini arayan mektuplar)
yıllar sonra bulunup, okunup, kederlenip yırtılır.