bugün

türk öğretmenlerinin bir kısmında ama önemli bir kısmında bulunan "sayısal bölümü seçmeyen öğrenci aptaldır" yargısının özünü oluşturan ifade.

ama bana kalırsa çok doğru. sayısalcı bir öğrenciyken lisede; sözelci ve eşit ağırlıkçı seksi kızlarla çıktığım için bu durumu fark etmiştim.

evet, eşit ağırlık ve sözel sınıfına, kız arkadaşımı almak için ne zaman gitsem, birbirinini götünü parmaklayan liseli ırgatlar, etekleri havalandıran gerizekalı kezbanlar, kağıt uçak uçuranlar ve para maçı yapan aptallarla karşılaşırdım.

ama bizim sınıf test çözen sivilveli kızlar ve gözlüklü erkekler ve bazen de benim gibi üstün zeka sahibi, entelektüel ve aydın olacağı o günden belli, yakışklı ve sempatik gençlerden de oluşabiliyordu.

her neyse, gerçekten sayısalı seçmeyen öğrenciler genelde zayıf karakterli oluyordu. o alanda çalışmak istediklerinden değil, fizik ve matematikten korktuklarından sayısalı seçmiyorlardı. aptaldılar ve aptal kaldılar; giysinler şimdi tulumları, ehe.

edit: sayısal bölümü seçmeyen öğrenci aptaldır şeklinde açmıştım başlığı ama moderasyon böyle değiştirmiş. bir de beni çaylak yapmış. ne çok biliyorlar her şeyi, ehe.
(bkz: entry ve nick uyumu)
sorunlu insanlar tarafından ortaya atılan önerme...
matematiği, fiziği sevdirememiş bir öğretmenin kendisinin eseri olacak nesil için düşüncesidir. aptal dememek gerekir ama biraz da tembellik vardır. sözel zeka olan öğrenciler için bir defa okumak yeterlidir ders çalışmak için, ya da dersi derste takip etmek. sayısalcılar gibi çok uzun süre çalışmak zorunda değillerdir.
yanlış önerme. benim dershanemde tam tersiydi. sayılsalcılar genelde el ense şaplak göte muhabbetindeyken, eşit ağırlıkçılar daha ağırbaşlı, derslerine daha odaklıydılar.
meslek seçiminin devlette kadro karşılığı bulunan yani ataması olan meslekler ve maaş durumuna göre yapıldığı ülkemde sayısal bölümlerin bir üst kademe olarak görülmesi sonucu kısmen gerçek önermedir.
sayısalcıların %90 ı zengin olcam, paranın amına koyacam, karı kız peşimden koşacak diye bir hevesle üniversiteye gider; fakat, yine %90 ı erkek olan, sikindirik bir bölümde, kafasını derslere siktirerek, götünü sandalyelere siktirerek, elini de kalem ve cetvel tarzı envanterlere siktirerek mezun olur. karı kız bunun peşinden koşmaz, bu karı kız peşinde koşar; nüfus yetersizliğinden bir çoğu da siki tutar. daha sonra 600-700 tl maaş ile özel sektör de siktirmeye devam eder. baktı olmadı, kpss ye girer 95-96 gibi çok iyi bir puan alıp derece yapar, büyük çoğunluğu bu puanlarla bile atanamaz, atananlar düz memur olur, 1300 tl maaş alır, annesi bir kız bulursa evlenir bulamazsa siki avuçlamaya devam.

gelelim sözelciye. bunların da %90 üni'de kızların sebil olduğu bölümlerde okur. kız bulmaya uğraşmaz; çünkü sağı solu kız kaynıyordur. sayısalcı it gibi çalışırken, bu sağda solda karı kızla para yer, yatarak okulu bitirir, mezun olur. sonra gider özel olmasa bile kpss de 70 civarı bir puan alıp rahat rahat istediği bölüme atanır. nitelikli memur olursa 2500 tl ye yakın maaş alır. işi yatıştır, para nakıştır, sözelciler götoştur; ama sonları bize takıştır...

not: sayısalcıyım amk. var mı?

edit: imla.

edit2: başlık değiştiği için entry anlamsız olmuş.
ama ne hikmetse ülkeyi yönetenlerin yüzde bilmem kaçı(yani büyük oranı) eşit ağırlıkçıtır.
(bkz: kıçımla güldüm)
öğrencilerin sayısal dışında başka konuları sevebileceğini, ilgi duyabileceğini düşünemeyen kısıtlı beyinlerin düşüncesidir.
Hava atmak amacıylamı dersiniz yoksa gerçekten istediği meslek için mi sayısalı seçmiştir bilinmez ama lise sona gelindiğinde çoğu eşit ağırlık seçmek isterler.
(bkz: atı alan üsküdarı geçti)
"sayısal bölümü seçmeyen öğrenci aptaldır." bu mantıkla hareket edicek olursak yukarda anlattığım gibi sayısalı seçenlerin çoğu da aptal konumundadır.Ayrıca ülkeyi yönetenlerin çoğu eşit ağırlıkçıdır. Aptallarmış ki bu konuma gelmişler.

Kısacası yanlış bir önermedir.
ülkeyi yönetenler eşit ağırlıkçıysa,ve ülke iyi yönetilmiyorsa eşit ağırlıkçılar da aptaldır.
ülkeyi sayısalcılar yönetemiyorlarsa,sayısalcılar da aptaldır.
hepimiz aptalız.
"kimyası,fiziği,biyolajisi olmayan öğrenci n'apcak?" dediğimiz önermedir.
kesinlikle yanlıştır.öğrenci kendine nereyi uygun bulursa oraya gitmelidir.
en büyük aptallık sırf ailesi istiyor diye sayısal seçip, makina mühendisi olup hayatının amına koymaktır. Aynı durum diğer bölüm ve meslekler içinde geçerli tabi.
tam bu mantık biz lisedeyken vardı ha(1991-94 yılları). Bu mantık yüzünden içimdeki sözelciyi keşfetmem geç olmuştur.
yıllar önce alan seçileceği zaman müdür yardımcımız bayana sorduğum soru ve akabinde aldığım cevap ;

- hocam neden sözel bölüm açılmıyor, ben edebiyatçı olcam
- kızım salak mısın anadolu lisesinde sözel bölümün ne işi var

iç ses : (ne alakası var lan ben salağım ama çaktırmıyorum demek ki)

sonuç : yalnızca 12 kişinin oluşturduğu öğrenci ve veli baskısıyla eşit ağırlık sınıfı açtırılır. edebiyatçı olma hayalleri kurarken bi bakarsın mali müşavir olmuşsun. sorun şu ki hala düşünür dururum; ben salak mıyım ?
çoklu zekâ kuramına göre tamamen yanlış bir önermedir. çoklu zekâ kuramı ilk olarak 1983 yılında howard gandner’ın frames of mind adlı kitabında açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
gardner’a göre;

*her birey normal şartlarda çoklu zekâlara sahiptir.
*bireysel farklılıklardan dolayı bireyde bazı zekâlar baskın bazı zekâlar ise resesif (çekinik) olabilir.
*normal olan her birey tüm zekâlara sahiptir.
*her bireyin zekâ profili parmak izi kadar kendine özgü ve özeldir.
*hayatta hiçbir normal birey yoktur ki tek bir zekâsı ile yaşabilsin. hayatta hiçbir eylem yoktur ki tek bir zekâ ile gerçekleştirilebilsin.

çoklu zekâ kuramı ile ilgili ileri sürülen zekâlar:
1.sözel dilsel zekâ: kişinin dile ait özellikleri yazılı veya sözlü etkili biçimde kullanabilme, kendini ifade edebilme yeteneğidir.
2.matematiksel – mantıksal zekâ: mantıksal düşünebilme yeteneği, soyut işlemler yapabilme, sayıları etkili kullanabilme ve sorgulama, varsayım çıkarma, problem çözebilme yeteneğidir.
3.görsel – uzamsal zekâ: görsel – uzamsal zekâ, görsel araştırma, zihinsel tasarım ve hayalleri gerçekleştirme, iç ve dış benzetmeleri birleştirme ve fark etme yeteneğidir.
4.müziksel – ritmik zekâ: bireyin müzikle, müzikse ve ritimsel formlarla kendini ifade edebilme, müzik ritimlerini algılayabilme yetenekleridir.
5.bedensel – kinestetik zekâ: bir ürünü ortaya koymak, bir problemi çözmek, kendini ve duygularını ifade edebilmek için vücudun bir bölümünü veya tamamını kullanabilme yeteneğidir.
6.kişilerarası zekâ: bireyin çevresindeki kişilerin isteklerini, duygularını ve ihtiyaçlarını anlama, yorumlama ve kişilerle etkili iletişim kurabilme yeteneğidir.
7.içsel zekâ: kişinin kendisi hakkında sahip olduğu gerçek bilgi ve anlayış ile uyumlu davranışlar sergilemesi ve kendisini tanıma yeteneğidir.
8.doğasal zekâ: doğayı tanıma ve anlama, yaşayan canlıları tanıma, doğanın dengesini anlama, canlıları tanıma ve sınıflandırma yeteneğidir.
9.varoluşsal zekâ (aday zekâ): insanoğlunun varoluşu ile ilgili sorulara karşı hassas olma ve bu soruları çözmeye çalışma yeteneğidir. bu sorular, “dünyaya nasıl ve n kalakarsaiçin geldik? bilinç ne demektir? ölüm var mıdır? neden ölürüz?” gibi sorulardır.

önemli olan baskın olan zekamıza uygun meslek ya da bölüm seçmektir. bu da ne yazık ki bazen ebevynler yüzünden mümkün olamamaktadır. mesela bedensel zekaya sahip biri tiyatrocu ya da sporcu olursa çok başarılı olacakken gidip de sayısal seçerse tabi ki başarısız olur. benzer şekilde eğer matematiksel zekaya sahip biri gidip sporcu ya da tiyatrocu olmaya kalkarsa benzer şekilde o da başarısız olacaktır. bu noktada öğretmen ve ebeveynlerin çocukları doğru yönlendirebilmesi hayati önem taşımaktadır.
(bkz: beyin bedava ya)
yanlış önermedir fakat bazı yerlerde (dershane,okul) sayısalcılara daha fazla ayrıcalık tanındığını görebilmekteyiz maalesef.
kesinlikle yanlış olduğunu düşündüğüm yargıdır. Öncelikle çoğunuzun bildiği gibi Gardner adlı abimizin çoklu zeka kuramı vardır. Bu kurama göre zekanın fonksiyonları çok çeşitlidir, sayısal vardır, müzik zekası vardır ne varsa vardır. insanların sayısal zekaya sahip olmaması onun aptal olduğu anlamına gelmez, sadece zekası farklı bir yönde çalışır. Hem örnek olarak güzel sanatlar veya edebiyat okumak isteyen biri neden sayısalcı olsun ki? Bu nedenle yargılarınızı yaparken daha iyi düşünmenizi isterim.
fen lisesinde okumuş, makine mühendisliğinde okuyan biri olarak tekrar söyleyebilirim ki, sözel bölüm seçilmeli.. hayata dair ne varsa o bölümlerde... eşit ağırlık da bir nebze...
patronunun eşit ağırlıkçı olacağını bilmeyen ergen sözü.
tedavi şart, yazarına psikologa gitmesini tavsiye ettiğim önermedir. ilacın sözelcinin ellerinde dostum üzgünüm.
zaten hep öyledir. sayısalcılar üstün zeka, sözelciler angut olur. böyle bir önyargı ne yazık ki toplumumuzda vardır.

peki size ajdar' ın, ankaralı namık' ın, meriç erkan' ın, doktor bilal' in vb. lerinin sayısalcı, kemal sunal' ın, hilmi yarayıcı' nın vb. lerinin sözelci olduklarını hatırlatsam. çok pis göt olursunuz değil mi? ama böyle angutça bir fikri ortaya atmadan önce düşünmeliydiniz pek sevgili troll kardeşim.

allah akıl fikir versin.
herkes sayısalı seçerse kim; avukat, gazeteci, yazar, sanatçı, sporcu, turizmci, psikolog, felsefeci olacak ?
hem bilim insanı olan sayısalcılar bilmezler mi ki insanlarda zeka türlerinden birçoklarına birden rastlanmaktadır.
ayrıca; sınavlarla yetiştirilen ülkemizin çocuklarında zaten, bir takım bölümlerden gerek aileler tarafından gerek öğretmenler tarafından vazgeçiriliyorlar, sözlük bu yetişen gençlerimizin önüne engel koymaktan başka nedir?
sayısalda okuyorum ama kimyadan ve fizikten nefret ediyorum, biyoloji ile ilgili bir bölüm de seçmeyeceğim. Sayısalda ne işim var diye soracaksanız okuduğum okulda( Türkiye'nin en iyi anadolu liselerinden biri ) başka bölüm yok, tm sınıfı seneye açılacak ama hala tm ler ezik yaşasın sayısallar kompleksinden kurtulamıyor insanlar.
(bkz: (#11493021))
vay arkadaş ne kadar kuyruk acısı olan varmış, yok fen lisesine puanım yetiyordu ama gitmedim, yok en iyi anodolu lisesinde okudum ben. tamam la silcem şimdi o kısmı, sakin olun...