bugün

farklılıklar insanı insan yapan değer olduğundan mütevellit kabullenilmesi ve saygı duyulması gereken bir şeydir. insan yaşıyla, cinsiyetiyle, inancıyla, düşünce tarzı ve hayat tarzıyla, hayatta varolma şekli ile farklılık yaratır. farklılıkların bir potada eritilip kabullenilmesi ve tabi ki saygı birlikte yaşamanın olmazsa olmazıdır. senin rengin siyah senin gözlerin çekik devri kapanmıştır. insanlar artık şekilleri ile değil düşünceleri ile varolmaya çalışırken cismen yapıştırılan yaftalar yapıştırdığın kişide bir eksiklik olduğunu değil sen de eksiklik olduğunu gösterir. birinin değersizliğini ortaya sermeye çalışman senin değersizliğini gösterir çünkü insan olmanın adabını öğrenememişsindir.

ha nedir barış? etrafımızda bunca savaş, bunca işkence bunca tahamül sınırlarını zorlayan olaylar yaşanırken - etrafımıza bakmak yeterlidir sanırım ama bakarken görmek de gerekir - işte bizim farkımızın ortaya çıkması gereken nokta saygıdan ve tahamülden geçer. kişiyi sevmeyebilirsin, fikirleri sana o kadar tezattır ki hayata gelmiş olması bile suçtur senin için, ne kadar kolay değil mi birilerini bir çırpıda silip atmak, ölmesini dilemek, gözüme görünmesin de ne yaparsa yapsın diyebilimek..o kadar alıştık ki filmlerde birilerin ölmesine o kadar alıştık ki silah çekip karşısındakini gözünü kırpmadan vuran katillere bunlar bize olağan şeylermiş gibi gelmekte... azıcık tahamül ve azıcık sevgi ile çözülemeyecek bir sorun yoktur hele ki varlığı bitlerle eşdeğer bir ortamda...
insanlar ikiz yaratılır diye bir inanç vardır, bu belki doğru belki de yanlıştır. birbirine tıpatıp benzeyen insanlar görünce bu sözün doğruluğuna inanılır. her ne kadar bazı insanların dış görünüşleri birbirine benzese de hiçbir insanın düşüncesi tam anlamıyla başkasınınkine benzemez. dünya da altı buçuk milyar insan varsa altı buçuk milyar da görüş var demektir. kimse kimsenin fikirlerini olduğu gibi benimsemez. düşünmek, olayları yargılamak ve fikir üretmek insanlığın doğasında olan, onu diğer canlılardan ayıran bir özelliktir. herkes aynı şeyi düşünseydi koyun psikolojisi diye dalga geçtiğimiz şeyden bir farkımız olmazdı. koyunlar başlarındakinin kararlarını sorgulamaz ve aynen uyarlar ve sonucuna da katlanırlar(uçurumdan uçmak gibi). ama insanoğlu asidir, bazı şeyleri kendisinin daha iyi yapabileceğini düşünür, sürüdeki arka saflardaki yerinden sıkılır, öne doğru ilerlemek ister. bu sebeple yanından geçtiği insanlara omuz atar, onları bir düşman gibi görür, kendi bildiğinin daha doğru olduğuna, kendisinin en iyisini yapacağına inanır. bu sebeple başkalarının yaptığı iyi ve güzel şeyleri göremez. o hırs gözüne bir perde gibi inmiştir, kendisi gibi olmayan insanları yargılamaya başlar, onların kendisi kadar zeki olmadığını, hatta birer koyun olduklarını düşünür. acaba gerçekten öyle midir? bir insan sırf diğerinin görüşünü paylaşmıyor diye bu kadar alçaltılabilir mi? başkasına saygısı olmayan bir insan, başkasından nasıl saygı bekler anlaşılır şey değil. biraz kendinize bakın, biraz da empati yapın, "nerede yanlış yapıyorum?" diye kendinize sorduğunuz vakit hayatı da çözmüş olacaksınız.
siyaset her şeyi kapsadığı gibi saygı ve dostluğuda içine alır. hatta saygı ve dostluk kavramları siyaset içinde anlam bulur. dünyadaki hiçbir şey siyasetin ötesinde olamaz. saygı ve dostluk siyasetin otesinde olmalıdır ancak bu sadece göstermelik olabilir.
kimse birbirini sevmek zorunda değildir ama saygı duymak zorundadır.
insanoğlu etten kemiktendir ama bir yerde farklılaşır iki gözüm. yaş ilerler, ideoloji gelir akla, kimi şeriat der, kimi devrim, kimi komünizm der kimi kapitalizm. ama bu kısır döngüler içinde özbenliğimizi unuturuz her nedense. tarihe bir dönüp bakın, neler gelmiş, neler geçmiş tozlu sayfalardan. jakobenizmler, marksizmler kıllar, tüyler, yünler vs. insanlığın temeli birdir arkadaşlar, tarihin en büyük düşünürlerinden mevlana celaleddin rumi ne demiş hepimiz bilmezmiyiz ''gel her ne olursan ol yine gel'' böylesine evrensel bir düşünce varken, insanı tamamen insan fıtratıyla kabullenmek varken, sırf senle aynı fikirde değil diye nedir bu husumet? çok eskilerden bir kıssayla oayı daha açıklayıcı bir hale sokayım en iyisi...

günlerden bir gün, adamın biri eline geçen haram bir paradan vicdan azabı duymaya başlar. bu azap dayanılmaz hal almaya başlayınca, gidip bu parayla bir tane sığır alır ve mevlana'nın dergahının yolunu tutar.
mevlana hazretlerinin huzuruna çıkar derki; ''ben bunu haram bir kazanca karşılık aldım günahımın affı için size bağışlamak istiyorum'' der. bunun üzerine mevlana; ''bunu biz alamayız sen bunu hacı bayram veliye götür'' der. adam bunun üzerine sığırı alıp hacı bayram velinin huzuruna çıkar olayı anlatır. hacı bayram veli de; ''bunu bende kabul edemem ama sen bunu tekrar üstad mevlanaya götür ama bu sefer benim yolladığımı söyle'' der. adam mevlananın yanına tekrar varır ve olanı anlatır. bunun üzerine mevlana kurbanı kabul eder. adam merak eder ve sorar ; ''ilk size geldim kabul etmediniz ama hacı bayram veli yollayınca kabul ettiniz neden? '' der. bunun üzerine mevlana şöyle söyler; '' hacı bayram veli bir şahindir, bizim gibi her leşe konan bir karga sanmayın onu''. adam şaşırır bu cevaptan tatmin olmaz ve tekrar hacı bayram velinin huzuruna çıkar aynı soruyu ona sorar, bunun üzerine hacı bayram veli derki; ''bizim gönlümüz bir su birikintisidir bir damla pislikle bulanır, ama mevlananın gönlü bir okyanustur, bir damla pisliği bir kerede temizler''. bunun üzerine adam gördüğü bu hoşgörü ve aldığı bu ders sonucunda gözyaşlarına boğulur...

işte arkadaşlar felsefe ve tasavvuf aleminin en büyük isimleri bile birbirlerini böyle yüceltip böyle anlayışla karşılarken, bizler 3 günlük dünya silsilesine kapılıp eften püften şeylere, ne şahinleri leşe kondurup, ne okyanusları kirletiyoruz...

unutmayalım, herşey gelir ve geçer ama sadece insanlık baki kalır. önce insan olalım, sevelim sevilelim, fikirlere saygı, bizim gibi düşünmeyenlere hoşgörüyü gösterelim. işte o gün, kazanmaya başladığımız gündür...
diğer ülkeleri bilmem ama türkiye için son derece önemli bir konudur.

hani olaya farklı bir açıdan yaklaşmak gerekir bir yerde.

siyaset kelimesinin ingilizcesi nedir?
politics.
peki bu kelimenin kökeni nedir?
politica, yunanca.
peki politica ne demek?
poli: çok, tica: yüz. çok yüz.
yani bu bizim bildiğimiz ikiyüzlük müdür?
kesinlikle evet.
siyaset nedir o zaman?
ikiyüzlü oyunlar.

bu durumda geriye şu kalıyor. insanlar ikiyüzlü oynayanların peşinden koşmaktansa kendi düşüncelerini geliştirseler, birilerinin ikiyüzlü davranışları yüzünden birbirlerine olan saygılarını, sevgilerini kaybetmeseler...
birbirlerini kollasalar, birlikte daha parlak fikirler ortaya çıkarsalar...

bir de bir söz vardı. belki alakalıdır belki değildir. kimin söylediğini unuttum. hatta sözün tam olarak nasıl olduğunu da unuttum ama şöyle bi şeylerdi:

seninle aynı fikirde değilim ama fikrini savunman için kellemi veririm...
harriet beecher stowe' nin sözünü anımsatandır: ' ideolojiler bizi ayırır, düşler ve kabuslar birleştirir. ' . gerçekten de siyasi görüşlerin gruplara ayırdığı insanlar, sözlüğe katkı yapmak ve bilgi paylaşımı için bir aradadır. dolayısıyla, uludağ sözlükteki aile ortamını ideoloji yemli entrylerle olta atıp bulandırmaya çalışanların bunu bilmesi gerekmektedir.
düşünceler farklı olabilir. ancak;
1 - ) saygı duyulandır.
2 - ) dostlukları baltalayacak kadar gücü olmaması gerekendir.
en azından sözlüğümüzde. sözlüğümüzdeki dostluk adımları, dünya için küçük olsa da, insanlık için büyüktür. küçük bir hareket olsa da, kuvvet birlikten, göl damlalardan oluşandır. bu suretle göz ardı edilmemesi gereken bir başlıktır.
en uç algı düsturuna göre hareket edilmi$ ba$lık. çiziktireyim dedim.

ayinesi i$tir ki$inin lafa bakılmaz diyen tüm ideologların ellerini sıkarak söze ba$lamam gerekirse;
parmak basılan konu normatif bir özellik ta$ımakla beraber heterojen bir nosyon olan toplumun kendi içinde de heterojen duyarlıklar ta$ıyan ki$ilerinden beklenen(ex-ante) yakla$ımların dostane ve yakı$ıkalır edalarla süslenmesi gerektiğini dedekte etme uğra$ında olup; klasik ama $ık bir öneridir.

dünyayı güzellik kurtaracak diyen sait faik'in dahi gözlerinin ya$artacak kadar ehemmiyet ihtiva eden bu ifade için $u kuramsal, aforizmatik ve maskulen paradigmadan sıyrılıp tamamen saf insansı bir görü$ belirtmek istiyorum :

- sözlüklerdeki yazarlar arasındaki ileti$imin boyutu ki$iler arası olmakla beraber, bir sözlüğün diğer sözlük hakkındaki görü$leri genelde hep a$ağılayıcılıkla sınırlı kalmakta.. her iki sözlükte de yazar olan ki$iler açısından rahatsızlık verici salakça bir durum husul etmekte. lan sarılın barı$ın diyesi geliyor insanın.. hepiniz ayrı platformlarda ayrı fikirlerin hamiliğine soyunduysanız ayrı sıfatlar ve nickler altında; nedir sizi size böylesine anlayı$sız ve idrakdan yoksun eden müflis saplantı? götünüzü kaldıran forkliftin markası değil mi yazdığınız sözlüklerin internet adresleri?

- ortak ileti$im ve fikir beyan merkezi olan sözlükte yazan iki yazarın birbirine kar$ı nefret, tiksinti gibi hisler beslemesi ne denli büyük bir aptallıktır anlayamayan ben bile aynı hataya dü$üyorsam eğer; insanlar burayı ciddiye alıyorlar ve kar$ısındaki sanal ki$iliği salt bir kimlik olarak benimseyip reaksiyonlarının dozajını buna göre ayarlıyorlar demektir. bakın yine söylüyorum : lan sarılın barı$ın..

- lan sarılın barı$ın.