bugün

tanım: o kadar yalnızım ki ; bir feryat figan cümlesidir aslında.bulunduğu hayatı protesto etmektir bazı zaman.

örnekleyecek olursak;

-o kadar yalnızım ki; cep telefonuma bluetootla şarkı attığımı unuttum,şarkı mesaj olarak gelip uyarı verince çok sevinmiştim mesaj geldi diye.fakat o da ne! bir mp3 imiş beni bu kadar mutlu eden.
--spoiler--
''yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. yalnızlara. konuşacak kimsesi olmayanlara. sonra hayat beni buralara getirdi. tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. o kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. aynı zamanda da korkutucu. kendime ''bu kadar yalnız kalınabilir mi?'' diye sorardım. ''sosyal hayvan insan, dayanbilir mi kimsesizliğe?'' ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. ben hep kalabalık oldum. şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. tıkış tıkış! herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. kendime yeterince zarar veriyordum. ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
yalnızlık kurşun geçirmez. dostluk, aşk, aile geçirmez. hiçbir şey geçirmez. dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. cerahat yapar. antibiyotiğini de kendinde besler. yeter ki nerede olduğu bulunsun... ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. vücudumun neresinde? sonra kara veririm. ruhum, bedenimin bittiği yere kadar...''
--spoiler--
(bkz: biz o kadar fakirdik ki)
keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın.
Onunla paylaştıklarımı seninle paylaşsaydım.
Keşke senin adın yalnızlık olsaydı ve ben hep yalnız kalsaydım.....
--spoiler--

iki ömür değil
iki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız
her şey aslından farklı renkte
vernikli eşyalar, vernikli yüzler
altından yer yer sırıtan bir yoksulluk
yalan üstüne yalan
oyun içinde oyun
her şey bir yerde anlamsız ve boş
gerçek olan şimdi senin yokluğun

--spoiler--
--spoiler--
iki bıçak seç kendine
biri yaralamak için
biri öldürmek
pusu kur gözleri
karanlık gölgesine
biri sevmek için
biri ihanet
iki yürek seç kendine
biri yaşamak için
biri gizlenmek
bir korkak, bir kaçak, bir firar
kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk
içimdeki bıçak bir kere daha dönüyor
olduğu yerde
kalırsan sel basar yataklarımı
gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde
kimi zamanlar olur sevgilim
iki bıçak bile yetmez bir tek ölüme
--spoiler--
o kadar yalnızım ki; o kadar kelime yok yazmaya.
o kadar yalnızım ki,
sessiz çığlıklarım yankılanıyor beynimde,
aklım firarda,
kalbimse sende gitti,

o kadar yanlızım ki,
aynaya bakıyorum hiç bir yansıma yok.
--spoiler--
ne dedimse inanma
seni değil kendimi aldatıyorum
sen istediğin kadar
varlığın ta kendisi ol
ölümsüzlüğün ta kendisi
ben günden güne yok olmaktayım
bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
anlamıyor musun
gökyüzü güneş olsa
sensiz karanlıktayım
--spoiler--
goethe'mi ne demişdi 'yalnizlik tek kelime ile soylemesi cok kolay fakat katlanmasi ve tasinmasi o kadar zor ki' diye. evet o söylemişti.

yetişkinlik çağına her hello diyen kişi er geç yalnızlığın farkına varıyor.

ilk başta bu çok büyük şok etkisi yaratıyor. sanki koskoca bir dinamit patlamişta o dağın altında kalmişiniz gibi feryat figan ediyorsunuz.

teselli bulmak için meylere sığınıp, baska limanlara yelken aciyorsunuz.

fakat ne yapsaniz da ne etseniz de derdinize deva olmuyor.

hani cem karaca'nın terennüm ettiği gibi 'bir deli çaydan geçip kanamiyorsunuz'

ondan sonra gelsin sigara içmemek, rüyalar görmemek, bir yetimhanedeki öksüz gibi hissetmeler, viskilerin yerine geceleri içmek vs....

fakat öyle ya da böyle, eninde sonunda yasamak macerasi yalnizlik demekse, yalnizlik hediyesini iyi kullanilbilmek gerek.

bu bogucu cağda yalnizliğin bile kaybedildiğini biliyoruz.

o halde yaradanın bu vakf ettiği hediyeyi niçin bir eser için kullanamiyoruz?

hayir olmaz falan demeyin öperim maça papazinizi.

siz bilmez misiniz dünyada lanetliler bahcelerine girmeye hak etmemiş insanlar ömrü hayatlari boyunca yalnizliklarin beslenip eserler vermiş, icatlarda bulunmuş insanliğa katkıda bulunmuştur. üsenmeyin bir biyografilerini gözden geçirin.

vel hasıl-ı kelam insan ne kadar yalnızsa o kadar özgürdür.

ve bu özgürlük için önce kendi için yasar ve doyar. sonra da birşeyler için yasar.

fakat gelgelim ki, ne yazik ki herşey de oldugu gibi bize bu konuda yalan söyledir. aynen kemal kara'nın tarih kitaplari gibi.

herneyse entryimizi rainer maria rilke'den bir şiir ile bitirelim;

Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovalardan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.

Erselik saatlerde yağar yere
Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,
Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
Ayrılınca birbirinden gövdeler;
Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
Yatarken aynı yatakta yan yana:

Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.