(bkz: the count of monte cristo)
sekizinci nesil yazar kardeş. hoş gelmiş. o yazsın biz okuyalım.
8. nesil, içkili yazar. yarasın kardeşime. *
orijinal başlığı yerine türkçe başlığına yazmak istedim.

öncelikle şunu söyleyeyim. çoğu dünya klasiğini okudum. suç ve ceza'dan kumarbaz'a, karamazov kardeşlerden yer altından notlar'a, savaş ve barış'tan ivan ilyiç'in ölümü'ne, simyacı'dan don kişot'a, fareler ve insanlardan babalar ve oğullar'a, iki şehrin hikayesi'nden sefiller'e, Romeo ve Juliet'ten ilahi komedya'ya ve yazamadığım daha birçok esere kadar. monte kristo kontu'nun da ilkokulda o çocuk kitabı versiyonunu okumuştum. sonunda 2 ciltten oluşan ve 1500 küsur sayfadan oluşan orijinalini okumanın zamanının geldiğini anladım. kitabı aldım ve bitirdim. şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki, ezel izlediğim en iyi diziydi. monte kristo kontu da okuduğum en iyi kitap oldu.

ezel dizisine de ilham kaynağı olan hikayenin konusuna gelirsek;

olay fransa’da 1815 kışında başlamaktadır. deniz taciri morrel’e ait olan gemi limana girer. geminin kaptanı yolculuk sırasında ölmüş olduğu için geminin yönetimini 19 yaşındaki edmond dantes üstlenir ve kahramanca gemiyi limana başarıyla getirir. morrel de, edmond'u geminin yeni kaptanı olarak seçer. edmond, gemiciler tarafından çok sevilmekte ancak gemideki muhasebeci ve ikinci kaptan olan, aynı zamanda da kaptanlıkta gözü olan danglars tarafından da nefret edilmektedir. geminin yeni kaptanı olan edmond, hem bu güzel haberi vermeye, hem de özlemiş olduğu yaşlı babası ile nişanlısı mercedes’i görmeye gider.

edmond'un geleceği parlaktır. kazandığı paralar ile babasına rahat bir yaşam sürdürmek istemekte ve mercedes ile güzel bir evlilik yapmayı planlamaktadır. ancak edmond bunları gerçekleştiremez. başarısı nedeniyle kendisine üç düşman edinmiştir. bu düşmanlar, geminin kaptanlığında gözü olan muhasebeci danglars, babasının kıskanç ve açgözlü komşusu caderousse ve nişanlısı mercedes’e aşık olan fernand mondego’dur. bu üç kişi bir araya gelerek, edmondu’u bonapart casusu olarak suçlayan bir mektup yazarak başsavcıya gönderir. çünkü; gemi kaptanı ölmeden önce, edmond'u yanına çağırtır ve gemiyi limana götürmeden önce elbe adası'na uğramasını, orada napolyon bonapart'ın olduğunu, ondan bir mektup alacağını ama ölüm döşeğinde olduğu için bu mektubu kendisinin almasını ister. edmond da ölmek üzere olan kaptanının bu son isteğini kabul eder. ve elbe adası'nda durarak napolyon'dan, birine teslim etmesi üzerine bir mektup alır. bunu gören danglars, başsavcıya edmond'un bonapart casusu olduğunu ve kanıt isterse de bunu edmond'un üstünde bulabileceğini bildiren mektubu, mercedes'in kuzeni olan ve aynı zamanda mercedes'e aşık olan fernand ve caderousse ile birlikte yazar. hiçbir şeyden haberi olmayan ve taşıdığı mektubun tehlikesinin farkında bile olmayan masum edmond, mercedes'le nişanlanacağı akşam, baskın yer ve nişandan apar topar götürülüp başsavcının karşısına getirilir. başsavcı villefort’un edmond’a karşı kişisel bir husumeti yoktur. o yüzden edmond'un da saf biri olduğunu ve hiçbir şeyden haberi olmadığına kanaat getirerek onu serbest bırakmaya karar verir. ancak edmond çıkmadan önce ona son bir şey sorar. bu mektubun kime teslim edilmek istendiği.. edmond da noirter diye birine teslim edilmek istendiğini söyler. noirter da villefort'un babasıdır ve ateşli bir bonapartçı'dır. başsavcı villefort, edmond’un, babasına bonapart’tan içeriğini bilmediği bir mektup teslim edeceğini öğrenince; önce kendini, kariyerini ve geleceğini, sonra da babasını korumak için edmond’u if şatosu’na hapsettirir. mektubu da yakar.

edmond’u hapishaneden çıkartmak için kimsenin gücü yetmez ve bu arada yıllar geçmeye başlar. bu sürede nişanlısı mercedes, kuzeni ve aynı zamanda edmond'a hainlik yapanlardan biri olan fernand ile evlenir. babası ise açlıktan ölür. danglars çok zengin bir bankacı olur. edmond tüm bunlardan habersiz, zindanda tek başına git gide umudunu tüketmekte, tanrıya olan inancını kaybetmektedir. aç kalarak ölmeye karar verir. ama sonra bunu yapamaz ve ölü gibi yaşamaya, acı çekmeye, aklını kaybetmeye devam eder. günler ayları, aylar yılları böyle kovalarken, başka bir hücrede bulunan birinin kaçmak için kazdığı tünel yanlışlıkla ve tesadüfen kendi odasına çıkar. bu kişi, rahip faria’dır. yıllardır ilk defa bir insan gören edmond, aynı durumda bulunan yaşlı rahip faira ile dostluk kurar. her gün bu gizli tünelden birbirlerinin odasına gitmekte ve arkadaşlık etmektedirler. çok bilgili bir kişi olan rahip faria, zaman içerisinde bütün bildiklerini (Yabancı diller, tarih, felsefe gibi) edmond’a öğretmeye başlar. ayrıca kendisine, gizli bir hazinenin de yerini söyler. hazine monte cristo isimli bir adadadır. aradan gene yıllar geçer. bu süre zarfında, rahip faria'nın da yardımıyla gözleri açılan ve her şeyi daha net anlayan edmond, kendisine bunu yapanların danglars, fernand, caderousse ve başsavcı villefort olduklarını çözer. gözlerinde bir intikam hırsı ateşi belirir. bir zaman sonra, epilepsi hastası olan rahip faria ölür. faria'nın zindanına ses alamadıkları için giren gardiyanlar rahibin ölmüş olduklarını görür. rahibin cesedini bir torbaya koyarlar ve torbayı dikip if şatosundan aşağı fırlatacaklardır. dışarı çıktıklarında, gizli tünelde tüm bu olanları duyan edmond, faria'nın odasına girer, faria'yı çıkarır ve tünelden geçirip kendi zindanına getirir. kendisi de rahibin ceset torbasına girer ve elindeki iğne ile torbayı içten tekrar diker. torbayı şatodan aşağı denize atmadan önce, torbaya ağır bir gülle bağlarlar. ve fırlatırlar. edmond denizin içinde kaybolur. elinde tuttuğu bıçakla torbayı yarar ve gülleyi tutan ipi keserek su yüzüne çıkar. artık tam 14 yıl sonra ilk defa özgürdür. sonra monte cristo adasına gider ve rahibin verdiği hazinenin haritası yardımıyla hazineyi bulur. korkunç derecede zenginliğe ulaşan edmond, monte cristo kontu olur ve artık tek bir amacı vardır. yemin eder, hayatını mahveden o dört hainden öç almaya..

kitap karakterlerinin analizini yaparsak;

Edmond Dantes: 19 yaşında çok yetenekli bir denizcidir. seferdeyken kaptanı ölen gemiyi Marsilya Limanı'na kadar getirir. Geminin sahibi Pierre Morrel, edmond'u başarılarından dolayı gemisinin kaptanı yapmayı planlamaktadır. Nişanlısı Mercedes ile evlenmek üzereyken kendisini kıskanan arkadaşları tarafından bir komplo ile mahkum ettirilir.

Ağır bir iftira ile if Şatosu zindanlarına atılan edmond, burada tesadüfen Rahip Faria ile tanışır. Bu bilge Rahip, edmond'un birçok konuda ufkunu açar. Yabancı dil, tarih, felsefe gibi bir çok şey öğretir. Bunlarla birlikte Monte Cristo adasındaki gizli bir hazinenin yerini edmond'a söyler. Rahip Faria'nın ölümünden sonra hapisten kaçan edmond, hazineyi bulur ve yeni bir kimlikle yeni bir hayata başlar. Artık tek amacı, kendisinden yıllarını, babasını ve sevgilisini çalan o hainlerden intikamını almaktır.

Danglars: edmond'un kaptanlığa terfi ettiği geminin hem ikinci kaptanı hem de muhasebecisidir. edmond'u eskiden beri sevmez ve kaptan olmasını da çekemez. Bundan dolayı edmond'a kurulan komployu planlar. Ticaret ve vurgun ile zamanla zenginleşir. Paris'e yerleşmiş ve genç bir kadınla evlenmiştir.

Fernand mondego: Uzun zamandır Mercedes'e aşık olan mercedes'in kuzeni, Katalan balıkçı. edmond'un hapse girmesini sağlayan komploya ortak olarak Mercedes ile evlenir. Asker olarak savaşlara katılır ve bir süre Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa'nın hizmetine girer. Paşaya ihanet ederek onu düşmanlarına satar ve bu işten yüklü bir rüşvet alır. zengin olur. Adını değiştirerek kont ünvanı alır ve kendini soylu gibi gösterir, Paris'e yerleşir.

başsavcı Gerard de Villefort: Marsilya'da genç ve geleceği parlak bir savcı yardımcısıyken, edmond hakkında bir ihbar mektubu alır. ihbar, edmond'un sürgünde olan Napolyon Bonaparte ile ilişkisi olduğunu ve Napolyon'un Fransa'ya dönerek bir darbe yapacağını iddia etmektedir. Villefort bu işin ucunun ateşli bir Napolyoncu olan kendi babasına uzanacağını anlar ve tüm suçu edmond'un üzerine yıkarak yargılanmasına bile izin vermeden direkt if Şatosu'nda mahkum ettirir. Daha sonra yükselir ve Paris'e Krallık Savcısı olarak atanır.

caderousse: edmond'un babasının aç gözlü ve kıskanç komşusudur. terzidir. komploya ortak olanlardan biridir. eline geçtiği paraları ayyaş ve işe yaramaz biri olduğu için çarçur etmiştir ve dandik bir han işletmektedir.

Mercedes: edmond'un nişanlısıdır. Onu çok sevmektedir ve yıllardır evlenmelerini beklemiştir. edmond hapse atıldıktan sonra ondan bir daha haber alamaz ve kendisine uzun zamandır aşık olan kuzeni Fernand ile evlenir.

Pierre Morrel: Morrel&Son's firmasının ve bir ticaret gemisinin sahibi dürüst bir tüccardır. edmond'un bir iftiraya kurban gittiğini düşünerek onu kurtarmaya çalışır ancak Villefort bu konuda çok sert ve kararlı olduğundan elinden bir şey gelmez. Zaman içinde bir kaç gemisi batar ve işleri kötüye gider, iflasın eşiğine gelir.

Haydee: fernand'ın ihanet edip düşmanlarına sattığı Tepedenli Ali Paşa'nın kızıdır. Hapisten kaçan edmond (Monte kristo Kontu) onu bulur ve yanına alır.

Giovanni Bertuccio: Villefort tarafından haksızlığa uğrayan bir Korsikalı kaçakçıdır. Bu eski hesabı bilen Monte kristo onu yanına alır ve kahyası yapar. Planlarının bir parçasıdır.

kitaptan birkaç güzel replik:

-Mutlu olmak için hep acelemiz vardır; çünkü insan uzun zaman acı çekerse, mutluluğa bir türlü inanamaz.

-Bu dünyada ne mutluluk vardır ne de mutsuzluk. Yalnız en büyük ümitsizliği tatmış kişi en büyük mutluluğu hisseder. Yaşamın güzelliğini anlamak için ölümü istemiş olmak gerekir.

-Zayıf insan kaldırdığı ağırlıktan söz eder. utangaç, kafa tuttuğu devlerden. fakir, kullandığı hazinelerden. en basit köylü, gururu konusunda kendini Jüpiter sanır.

-zehirle dolu olan kalbime şimdi panzehir bulmak lazım.

-nefretin gözü kördür, hırs da baldan tatlıdır. intikam arayan, zehri kendisi de içmek tehlikesi ile karşı karşıyadır.

-yaşayanların kininden çok, ölülerin lanetinden korkarım.

-ağaç hiçbir zaman çiçeğini bırakıp gitmez, ağacı bırakıp giden her zaman çiçektir.

-"clodius’un hamlet’e söylediği gibi, bu bir doğa yasası: insanların babaları kendilerinden önce ölür, insanlar da onlara ağlarlar; onlar da oğullarından önce ölürler, oğulları da onlara ağlar."

-Edmond Dantes: Tanrıya inanmıyorum.
rahip Faria: Sorun değil, o sana inanıyor.

-bekle ve ümit et..
Türlü fitne fesatlıkla adamı siz tutun zindana attırın daha sonra adam intikam almak için gelince (çeteler) vay vay ben ettim sen etme desin. Kafanı öyle koparırlar işte. Mersedeste nah sana kaldı fernand.
abe feria: işte sana son dersim. şu anda cezasını çektiğin şey için gerçekten suç işleme. tanrı intikam benimdir diyor.

Edmond dantes: ben tanrıya inanmıyorum.

abe feria: olsun o sana inanıyor.
Güzel roman.
"mutluluk, kapılarında ejderhaların beklediği masallardaki saraylara benzer. Onu fethetmek için savaşmak gerekir."
Gibi efsane sözler barındıran, nazarımda gelmiş geçmiş en iyi kitap.
okuduğum ilk kitaptır. çocuk yaşımda çok uzun gelmişti, sıkıla sıkıla okumuştum fakat kıymetli bir eser olduğunu yetişkin yaşında idrak ediyorsun.

filmi de vardır, çok daha sade ve üstünkörü anlatıma sahip, fena değildir.
en güzel film adaptasyonu .....

The Count of Monte Cristo 1975 ( Richard Chamberlain)

https://www.youtube.com/watch?v=TUCk9jK-xsU
“suçluyu bulmak istiyorsanız, önce işlenen suçun kime yaradığını araştırın!”

(bkz: alexandre dumas)