bugün

kamusal insanın çöküşü kitabında mahrem toplum kısımında son zamanların bence en iyi kuramcılarından biri olan richard sennett tarafından dile getirilen bir prensip. buna göre 500 sayfalık tuğla gibi kitabının son kısmında bu başlıktaki saptamaya vardığına göre, "kamusallaşalım ey canlar, bu dünya kimseye kalmaz" demek istiyorum.

bi mümkünse sadece evde oturmayın, sinema, tiyatro, konser, çayırdır, çimendir hatta düğündür filan gidip eğlenin, temasa geçin, insanları sevin, kaynaşın, "bizden olmayan bizden değildir" demeyin, çünkü mahrem toplum demek içine kapalı ve yalıtılmış bir yapıya sahip olan, o yüzden de birbirine sardıran toplum demektir *. başka insanlarla iletişim yolunu kesen, ötekileşen gruplar önce kendi içinde gettolaşır, narsistik bir mahremiyet takıntısı ile kafasına uymayan herkesi yabancı sayar ve bir süre sonra da şizotipal kişilik bozukluklarındaki gibi birbirlerini yemeye başlarlar.

bunun için de misal hala izlemeyen varsa stanley kubrick abimizin "the shining" filmini izlesin, oradaki ilişki biçimlerini ve geçirdiği değişiklikleri takip ederek, filmin ardından da bunu kafasında bir milyonla çarpsın..
neler olabilir bi hayal etsin.

mazallah amish komünitesi gibi kendisini mahremiyetle ve muhafazakarlıkla saklamak isterken, ironiye bak ki dünyanın her an gözünün üzerinde olduğu ve bir tür "yazılı olmayan magna carta gibi yasalaşmış" olan denetim mekanizması altında bulunan bu grotesk topluluk gibi kendimize dünyayı güldürmeyelim.

(bkz: mahrem toplum)
(bkz: kamusal insanın çöküşü)
doğru bir önermedir yalnızca örf adet ve etik kuralları evrensel bir boyuta yaymadıkça. zira yaşadığımız toplum içindeki kurallara göre hayat standartlarımız bellidir. dışarıya taşan her bir kural için yaşanmışlıklarımızı terketmemiz ve özümüzden ayrılmamız söz konusudur. bu yüzden mahremiyetimizden ayrılmamız ve sosyalleşmemizde belli kurallara dayanmalıdır.
mesela hiç bi dert kalmamış gibi kendisine şu şekilde fantazi ötesi sorunlar üretmektir:
(bkz: kemalistlerin evlilik dışı cinselliğe bakışı)