bugün

türk edebiyatında ilk 5 e kafadan girebilecek nadide eser. insanı derinden etkileyen herkesin raif beyde kendinden bir parça bulduğu eşsiz sabahattin ali romanı.. hakkında ne desem boş okunmalı, okutturulmalı..
Rus klasiklerini aratmayan tadı, insanı mazoşist eden melankolisiyle okuyanın yakasını uzun yıllar bırakmayacak bir (bkz: Sabahattin Ali) romanı.
tarz olarak hermann hesse'nin bozkırkurdu'na benzeyen ama türk edebiyatı bakımından, yalnızlaşma ve bu yalnızlaşmayla "aşk" kültürünü çok iyi harmanlayan kitap olarak bence ilktir.
filminin çekilmesi imkansız olan şahane, über kitap. zira psikolojik tahlillerden oluşan kitapların sinemaya akratılması zordur.
bazen filminin çekilmesini deli gibi istediğim ancak berbat edilmesinden korktuğum muhteşem eser. yılda en az iki kez ilaç niyetine okunmalıdır.
olması gerekenler ve olanların, umutla inanç arasındaki ince çizginin kitabıdır kürk mantolu madonna.
sabahattin ali bu kitabında gerek insan tasvirleriyle ve olaylarla çok iyi bir davranış ve karakter analizi yapabildiğini göstermiş. Bu kitabında en ilgimi çeken kısım kadın melankolisini çok detaylı ve çok açık bir şekilde ortaya koymuş olmasıdır.
kesinlikle okunulması ve hatta * film haline getirilmesi gereken bir kitaptır.
Sabahattin Âli’ye ait muazzam bir başyapıttır. Yıllar yıllar önce, henüz kimselerin haberi yokken okuduğum için kendimi pek şanslı görürüm.
sabahattin ali'nin muhteşem kitabı. 1943'de ilk basısı yapılan kitap, tek bir harfine dahi dokunulmadan günümüzde de yayınlanmaktadır. o kadar güzel bir türkçe kullanmıştır ki, kitabı okuduktan sonra sabahattin ali hayranı olmanız kaçınılmazdır.
acıtırken zevk veren kitap. *
--spoiler--
(...) O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve kibirli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları farkettikten sonra erkekleri sahiden sevebilmem imkansızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini gösterdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıklarını meydana çıkaran onlardı. Hiç bir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahhürü zennedecek kadar yersiz bir guruları vardır... Aman yarabbi, insan deli oluyor... Kendimde hiçbir gayri tabii temayül bulunmadığını bildiğim halde, bir kadına aşık olmayı tercih ederim.
--spoiler--
konusuyla, anlatımıyla, karakterleriyle insanı alıp uzaklara götüren, herkesin kendinden birşeyler bulabileceği fevkalade bir sabahattin ali romanı.*
bu romanı ne zaman hatırlasam aklıma ; gecenin karanlığında, aşırı rüzgarlı ve hafif yağmurlu bir havada, gideceği hiçbir yer olmadığını bildiği çaresizlik içinde, bir yere yetişmek ister gibi paltosu havada uçarak hızlı hızlı yürüyen bir adam geliyor.

birde sevginin paylaşıldıkça çoğaldığını, aşkın herşeyi affetmek olduğunu, sonradan pişman olmamak için akla gelenin zamanında yapılacak kadar cesur davranılması gerektiğini felsefe olarak hayatıma alıp uyguladığım bir hikaye veya romandı.

romantik filmiyle de çok benzerlik bulmuşumdur.
aslında bu romanı fazla kimseye tavsiye etmemek gerekir. hayatı sıradan yaşayıp düşünmeden geçip gitmek daha sağlıklı olabilir. benim gibi insanların hayatını duygusallık üzerine kurmasına neden olabiliyor.
okuduktan sonra, sabahattin ali hayranı olmamanız neredeyse imkansızdır, diyebileceğim şahane kitap.
harika kitaptır, adama acı çekmek için aşk yaşamak istetir, betimlemelerde de aşmıştır, insanın gözünde canlanır maria puder.

yalnız zaman olgusunda bir hata var gibi geldi bana. yani raif bey almanya'dan döneli 10 yıl olmuştur, ama biri 11 yaşında, diğeri liseye giden iki kızı vardır.
Ya da ben öküzüm anlayamadım, açıklayıcı mesajları beklerim.
bence maria'sını en açık şekilde tanımladığı romandır.
alışılmış herşeyi yeniden sorgulamanızı sağlayan kitap.. örnek cümle : " Seni seviyorum.Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak istiyorum."
"insanlara olduklarından başka gözlerle bakmakta ısrar edişime içerliyordum. Yirmi dört yaşına geldiğim halde hala çocukluğumun saflığından kurtulamamıştım. Basit, hatta belki de hiç güzel olmayan bir resim bende ne müfrit intibalar bırakmış, ne geniş ümitler doğurmuştu. O soluk insan yüzüne kitaplar dolduracak kadar çok manalar vermiş, onda, hakikatta asla mevcut olmayan vasıflar bulmuştum."
"bir kadının bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bir şey."

--spoiler--
aslında kitabın başında raif efendi'nin ailesinden bahsedildiğinden maria puder ile yaşadığı ilişkinin olumlu bir sonuca varmayacağı kestirilse de yazarın etkili anlatımıyla son ana kadar ısrarla raif efendi-maria puder çiftinin tekrar bir araya geleceğini umarak okunur. ve en etkileyici kısımlardan biri de raif efendi'nin bu yaşadıklarından ailesinin hiç haberi olmamasıdır. ki bu durum kitabın son sayfasında "raif efendi'nin kitabı burada bitiyordu..." cümlesiyle başlayan paragrafta da dile getirilmektedir.
--spoiler--
aşkın ve ona hiç yakışmayan ve asla yakışmayacak olan kahredici çaresizliğin boyun büken hikayesi. durağan görünen (sadece görünendir) bir yaşamın içinde nasıl dizginsiz bir fırtınanın kopabileceğini defalarca hatırlatır her satırında. aşkı tanımlarsınız sonsuz ve hapsolmayan kelimelerle.
pamuktan ağır bi eserdir..
her aşk buna benzer şekilde yaşanır ve sadece ölünce biter. ölünceye kadar o aşkı sevdiğinizden ayrı kalsanız da kendi içinizde yaşar büyütürsünüz. kalabalıklar içinde bile hep yalnız olduğunuzu bilirsiniz. fakat sabahattin ali kadar güzel kaleme dökebilmek ayrı bir meziyet.
gerçek bir sanat eseri olan bu roman, düşün dünyasına maria puder gibi bir karakter kazandırdığı için edebiyatımızda ayrı bir yere sahiptir.
Hakkında 115. entry'i girmek bana nasip olmuş Sabahattin Ali eseri. Yazarımız bunu 1943 yılında yazmasına rağmen ne yazık ki bana okumak 67 yıl sonrasına nasip oldu. Bu kadar derinden ve hisli yazılmış bir eseri 34. baskı yapmış olmasına rağmen bu kadar geç keşfetmek ise üzücü, ama en azından keşfettim. Daha önce Sabahattin Ali benim için sadece Kuyucaklı Yusuf ve Sezen Aksu'nun söylediği Dağlardır dağlar şarkısıyla anlam buluyordu . Belki de tam okumam gereken yaşta okudum ama Kürk Mantolu Madonna diğer iki eserinin de üzerinde bir anlam taşıyor artık içimde. Son derece sıradan, şark yazarlarına özgü kahramanlarına mutluluğu bahşetmeyen bir hikaye olmasına rağmen sabahattin Ali'nin bunu ifade ediş tarzı öylesine vurucu ki içinde bir demcik romantizm kırıntısı taşıyan herhangi birini yaralamaması imkansız. Öyle ki bu entry'nin üzerindeki 114 enrty'nin içinde olumsuz tek bir girdi yok.

ilk başta bende bir çok sözlükdaş gibi beğendiğim bölümlerden alıntı yapmayı düşündüysem de aldığım notlar o kadar fazlalaştı ki böyle bir entry girecek olsam ya kimse okumayacaktı ya da okuma zahmetine girenler kitabın bir özetini bulacaklardı karşılarında.

Kitabın 3 ana karakteri var. Raif efendi, Maria Puder ve olayları bize anlatan kişi. uzun süre Sabahattin Ali'nin Raif edendi mi yoksa anlatan kişi mi olduğunu düşündüm. Sonra da vazgeçtim. Yazarın ister başından geçmiş olsun, ister şahit olduğu bir olayı anlatsın isterse de sadece düş gücünü kullanmış olsun; bunların bir önemi yok ve Sabahattin Ali'nin üstün anlatım tarzına ve insanın duygularına nokta atışı yapan cümlelerine olumsuz bir etkisi olmuyor.

Hayatımızın bir döneminde hepimiz Raif efendi gibi olmuşuzdur. Ama kaçımızın hayatına bir Maria Puder girmiştir? Raif efendi tüm acıklı öyküsüne rağmen hayatının kısa bir döneminde de olsa bir çok kimsenin hayalini kurduğu bir aşka sahip olduğu için şanslıdır belki de. Bu hissi tadamadan göçen insanlar da var hayatın içinde. Eserin içinde birbirinden çarpıcı Maria Puder ya da Raif Efendi replikleri olmasına rağmen beni en fazla etkileyen bölümler bunlar olmadı. Kaçımız acaba sevdiğimizin yüzüne Raif Efendi'nin Maria Puder'e baktığı gibi baktık? Onun kaşlarını nasıl kaldırmış olduğunu inceledik, kirpiklerine, göz kapaklarına baktık, onların nasıl titremekte olduğunu algıladık? Yağmur altında yapılan bir yürüyüş sonrasında saçlarından yüzüne düşen o minik damlaları fark edip elimizle silebildik? Uyurken nefes alıp verişini inceleyip, saçlarının bir kaç telinin nefes alıp verişi ile düşüp kalktığını seyredebildik ya da nefes alıp verişinden uyanık mı yoksa uykuya dalmış olduğunu anlayabildik mi? Şüphesiz Raif Efendi'nin Maria Puder'e duyduğu hisler aşkın ideal tarifine uyuyor. Aşk bu şekilde yaşanmalı... Tüm kişilik mücadelelerinden uzaklaşmış ve karşındakinin yanında olması için pek çok şeyi feda edebilmeli...

Kitabın özü ise son sayfalarda yazılan ve hepimizin içinde acıtacak bir yer bulabilen, hepimizin içinde yarım kalmış Maria Puder aşklarını anımsatan cümlelerde ifade edilmiş: "Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, "bu öyle olmayabilirdi!" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."

Okumayanların okumasını, hatta okuyanların bile bir kere daha okumasını şiddetle tavsiye edeceğim harika bir eser.
güçsüz erkek- hayattan yorulmuş ama yine de içinde inanmaya inanan bir kadının aşkı. biraz tesadüfler abartılmış fakat ilişkilerin bu boyutuna çok net bakılabilmiş. maria puder ve raif bey arasında almanya'da geçen aşktır.

--spoiler--
"her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri diri mezara kapanmaktan başka nedir? ah maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? niçin yanımda değilsin?"
--spoiler--