bugün

günümüzde kaldırım mühendisi anlamına gelen kelime.
Kendilerine özgü giyiniş ve konuşma biçimleri olan, argo kullanan, başıboş, haylaz delikanlı, kabadayı, serseri, hayta, külhani, apaş.
hamamlarda yaşayan * kendilerine ait konuşma tarzları, gelenekleri, giyim kuşamları olan, genellikle tulumbacılıkla uğraşan bireysel değil belirli bir grup dahilinde bir yaşayışa sahip olan; müzik ve şiirle yakından ilgili insanlardır. osmanlı zamanında yaşayan bu insanlarla ilgili en büyük hata onları kabadayılarla karıştırmaktır.
cehenneme gideceği kesin olan kişi. bu bağlamda müslüman osmanlı geleneklerine göre en üst dereceden psikopat manasına gelmektedir.

(bkz: külhan)
Bu sınıfı teşkil edenler, ortada kalmış çocuklar ile evden kovulan çocuklardır.

Bunların başlarını sokacakları ve oturacakları yerleri ve koruyucuları olmadığı için sokakta kalırlardı. Merhametli ve iyiliksever hamam sahipleri bu çocukları kış günleri hamamların külhan mahalline kabul ederek kışı geçirmelerine izin verirler, çocuklar da böylece korunmuş olurlardı. Bu gibi külhanlara kabul edilip yatıp kalkmalarına izin verilenlerin uyacakları kural şuydu: Kıdemliler, yani en eskiler, külhanın ateş konulan yerinin pek yakınına pöstekilerini serip yatarlardı. Diğerleri de kıdem derecelerine göre yer alır, en yenileri bu tertibe göre külhan kapsının yakınına kadar yayılırlardı. Bu çocuklar hamama kütükleri parasız taşırlar, külhandan çıkarılıp bir köşeye biriktirilen ocak külünü nöbetleşe dışarı atar, ortalığı temizlerlerdi.

Külhanbeylerinin kış günlerini geçirdikleri külhanlar arasında en kalabalığı ve çeşitli vukuatı dolayısıyla en ünlüsü Gedikpaşa Hamamı idi. Bunlar 'Gedikpaşa külhanından çıkma' diye ayrıca şöhret salmışlardı.

Külhanbeyleri yazları genellikle külhanlarını terk eder, pöstekilerini alır, sahillerde ve daha çok 'Yenikapı', 'Kumkapı', 'Çatladıkapı', 'Unkapanı', 'Salıpazarı', 'Fındıklı', 'Üsküdar', 'Samatya' gibi odun yığınları bulunan yerlere dağılırlar, geceleri odun yığınları üstünde yatarlardı. Bunların büyükleri gündüzleri istanbul'un pazar kurulan yerlerine giderek arka küfesiyle onun bunun aldığı sebzeleri evlerine götürür, yaşı küçük olanlar da hanım ve efendilerin eşya bohçalarını taşır, 5-10 para alarak geçinirlerdi.

Bunların içlerinde güçlü, kuvvetli, çevik ve hızlı olanlarından bazıları mahalle tulumbacılarıyla ilişki kurar ve mahallelerdeki tulumbacı koğuşlarına alınır, yangına gider, toplanan bahşişlerden pay alırlardı. Zaten tulumbacıların çoğunu bu sınıf teşkil ederdi.

Külhanbeylerinin eskiden aralarında kullandıkları kendilerine mahsus tabirleri vardı. Ayrı ses ve edayla konuşma tarzlarından dolayı halk arasına külhanbeyi tabiri ve külhanbeyi ağzı diye de adlandırılırlardı. Bu tarz, külhanbeyi sınıfından olanlarla mahalle tulumbacıları arasında konuşulur, sesler basıkça ve boğazdan çıkarılırdı. Külhanbeyi terimleri zamanımıza kadar devam ede gelmiş olup halen bıçkın ağzı denmektedir.
oluşumu 17.yüzyıl sonlarına doğru yaşamış olan ünlü osmanlı şairi nabi efendi'nin afganistan'da bir derviş olarak hayatını sürdüren layharı ile ilgili olan manzum eseri yayımlanması neticesinde külhaniye tarikatının 17.yy sonlarında osmanlı'da etkisi hissedilmeye başlamıştır (layhar farsça çamur yiyen anlamına gelir, Layhar şarap testilerinin dibindeki çamurları yediği için bu rumuz ona layık görülmüştür)

Külhaniye ya da layhariye bir tarikat gibi işleyen bir yapıdır. lale dervinde bu tarikat hamam külhanının içindeki destelerden meydana gelmiştir. her külhanda bir deste ve her desteyi ise 10 kişi oluşturmaktadır, bunların başında da bir destbaşı bulunmaktadır. normalde destgahı oluşturan külhanbeyleri 23 yaşında ayrılması gerekirdi. fakat destbaşı istediği kadar kalabilirdi. bu tarikat tipi yapılanmaya alınmanın şartı öncelikle ana-babasız olmaktı. Genellikle günahkar anneler ve babaların camilere bırakılmış piç(literal analmıyla)lerinden oluşmaktadır[fuhuş savaş yıllarda dikkate değer anlamda artış göstermişti]. bu dönemde bilhassa osmanlı'da fuhşiyat ve suç çok yaygındır. Belki de bu nedenle bir çok padişah tarafından edirne istirahatgah olarak kullanılmıştır. hatta bazıları tarafından da payitaht'ın edirne'ye alınacağı söylenerek yeniçeriler tehdit edilmiştir.

alım koşulları ise 11 yaşından küçük olmamak ve ana-babasız olmak eğer ennesi fahişe ise ölmüş olması yeğlenirdi(burada kemal sunal'ın şabanoğlu şaban isimli filmindeki sümer tilmaç'ın canlandırdığı ve anamı kesen ben babamı kıtır kıtır doğrayan ben repliği ile akıllara kazınmış karıdgalı tipini anımsamak öamtıklıdır).

normal tarikatların yapısı ve gelişimi dikkate alındığında külhaniye ciddi analmda sapkındır. horoz onlar tarafından hindular nasıl ineğe tapar ve kesip yemezlerse kutsal kabul edilmişti. çünkü yukarıda ifade edilen layhar'ın horoz olup uçup gittiğine dayanan bir inançları vardı. tarikata giren her genç anadan üryan soyulurdu ve layhar'ın kefeni denilen iki kollu vücudu kaplayan bir gömlek giyilirdi. bu gömleğin için iki kişi girerdi ki bu girdiği yoldaşı ile kardeş ilan edilirdi. başları iki vücutları bir olurdu.

Külhaniye'nin oluşturduğu külhani sözlüğü isminde de bir sözlükleri bulunmaktadır. işin ilginç olanı kelimlerin anlamlarının belirli tarihi gerçekliklerdne bağımsız olmamalarıdır. misal düşman:tulumbacı anlamına gelmektedir. nedeni ise Nevşehirli Damat ibrahim paşa'nın tulumbacılığı onlara layik bir iş olarak görmesiydi. Arslan ve Evren isminde iki Külhanbeyi'nin bu şekilde işe koymuş ve külhaniye'den ayrılmak durumunda bırakmıştı. daha sonra da külhan destbaşlarından karayılan bey ile emir bey sorguya çekilmiş, karayılan bey ise zindana gönderilmiştir. bu olay Külhaniye'nin kökünü kurutacak bir olay olarak nitelendirilmiş ve tarikat mürşidleri tarafından tulumbacı literatüre "düşman" olarak geçmiştir.

Damat ibrahim paşa'nın amacı ise her türlü fısk, fuhuş ve hırsızlığın nüvesini teşkil eden bu mekanları ortadan kaldırmaktı. lakin yapamadı, bilindiği gibi patrona halil isyanı tarafından özellikle bu ayak takımının desteğiyle dönemin "resmi tarihin kötülemelerine kurban gitmiş sadrazamı" idam edilmiştir. lakin yaklaşık 100 küsür sene sonra 1846'da damat ibrahim paşa'nın yöntemiyle serasker rıza paşa tarafından külhandaki arsız takımı -ne kadar külhan hamamı varsa- bastırılmış ve devlet fabrikalarında iş verilmiş bir kısmı da orduya nefer olarak yazdırılmıştır.
"kendilerine özgü giyinişleri ve konuşma biçimleri olan, başıboş ve haylaz takımından kimse, kabadayı, serseri, hayta." anlamında imiş. bizim buradaki içkici alaattin dayı anılarını anlatırken külhanbeyi olduğunu beyan etmişti. içerisinde "bey" olduğu için efendi falan anlamında sanmıştım ama değilmiş...
osmanlı devrinde hamam ocağının herdaim yanması faal olması için o ocağa kömür atan kişidir.

külhanbeyi ve kabadayılığın etkileşimiyse şöyle olmuştur;

külhanbeyleri her vakit hamamda ocağın başında durduktan ve işler sonlandıktan sonra, is ve kirlenmiş yüzlerini yıkar, tıraşlarını olur, fiyakalarını düzeltir, kokularını sürer, topuklarını ezerek giydikleri yumurta topuklu ayakkabıları ve omuzlarını düşürerek giydikleri ceketleri ile topkapı'da kabadayılık yapa yapa yollanırlarmış.

aslında bunun nedeni haftalar hatta seneler boyu günün büyük kısmını sıcakta yalnız geçirmeleridir, bunun sonucunda psikolojik etkiler nedeniyle kabadayılık yapmaktaydılar.

halk arasında kabadayılar hep külhanbeyi olarak adlandırılır.
(bkz: götünü kaşıyan adam)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar