kimi bünyeye dokunmasa da eğer çocukluğundan beri özel çocuk, cin gibi tarzı sıfatlarla büyütüldüyseniz bünyede bir burukluk, kırgınlık yaratır.

kafanda enteresan şeyler tasarladığında değişik fikirlere sahip olduğunu düşündüğünde o fikrin, düşüncenin, tasarının senden çok zaman önce ortaya atıldığını görmek bu süreci hızlandıran temel etkenlerden biridir.

belki de normalden fazla ben merkezci bir kişi için hayatın en hüzünlü anıdır ve bu andan sonra kişi bunu tersine çevirmeye çalışır.

zordur özel olduğuna inandırılan birisi için sıradan olduğunun farkına varmak...
her insanın yaşaması gereken, olgunlaşmanın başladığı zaman dilimidir.
kısacası ergenliğin son bulmasıdır.
(bkz: anam uçamıyom ya lan ben)
KIşlanın kapısından girince erlerden bir er,
ssk hastanelerine gidince, hastalardan bir hasta,
okul kapısından girince, öğrencilerden bir öğrenci,
Avm lerde ve vapurda, kalabalıktan biri,
Morg veya tabuta girince de, ölülerden bir ölü olmaktır.
şimdi, az önce, dün, bugün, yarın...

kendini özel hisseden herkesin amına koyim ben. hiçiz ulan işte. ölsek şimdi, 3 saate kokarız. çıksa ruh bedenden, leş gibi olmamız saliselik iş. önce soğur, sonra şişeriz. sonra götümüze pamuğu tıkayıp indirirler iki metrelik çukura. üç-dost, üç-beş aile ferdi üstümüze toprağı verdiği gibi hemen eve yollanır.

ölüm karşısında ne kadar aciz ve çaresiz insan. amk böyle işin. okunan onlarca kitap, izlenen onca film, dinlenen onca şarkı... ölüm karşısında koca bir sıfır.

işin bok tarafıysa şu; daha öbür tarafa gidip de gelen hiç olmadı. bari biri gelseydi de bir akşam üstü çayımızdan yudumlar, sigaramızdan nefesler çekerken sorsaydık, "ölmüşlerinin hayrına hele bi anlat, nasıl oralar?"

anlatsa bile binbir yalan sıralardı gerçi. insan değil mi ulan? ne kadarı doğru olabilir ki hissettiğinin ya da yaşadığını sandıklarının.

yani anlayacağınız, hiçbirimiz özel biri değiliz.
mesleki sırrı kimse açıklamaz istemez.
terkedildikten hemen sonraki an.