bugün

Gözlerin çoğu birden fazla renktedir; ancak genellikle benzer renklerdir bunlar. Mavi gözlerde iki farklı ton olur,mavi ve gri; ya da mavi ve yeşil ya da bir iki tane kahverengi noktası olur.
insanların çoğu bunu fark etmez. Eyalet kimliğimi almaya gittiğim de formda göz rengim soruluyor. gözlerimdeki büyün renkleri yazmaya çalıştım ancak boşluk yeterince büyük değildi. bana sadece "kahverengi " yazmam söylendi. Bende "kahverengi" yazdım ancak gözlerimdeki tek renk bu değil. Bu sadece insanların gördüğü renk çünkü onlar diğerlerinin gözlerine iyice bakmıyorlar.
görsel
Çocuğun adı bir türlü aklıma gelmiyordu Filipina. Ama kim olduğunu hatırlıyorum.Doktor olduğum için olmayan bacaklarının hikayesini hatırlamam gerekirdi belki ama ben gövdesinin üst tarafıyla ilgili olanı biliyordum.Bir amcası vardı bu çocuğun. Denizciydi adam. Sadece bir kez gelmişti Şatilla'ya ve bu çocuğa ispanya'dan bir oyuncak getirmişti. ip atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden.

Bundan nefret ederim Filipina, haberin olsun. Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! Çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. Yoksul evlerin iyiden iyiye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. Evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. Üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar:

"Dikkat et! dikkat et!"

Millet birbirini öldürürken, Allah'ın belası oyuncak her şeyden daha kıymetli gibi görünür.Bu yüzden sevmem kıymetli oyuncakları.Çocukları kıymetsizleştirmekle kalmaz, bütün aileye de -sanki başka dertleri yokmuş gibi- kadersizliklerini hatırlatan bir bildiri okur bu oyuncaklar.Çok mu acıklı oldu? Ama bana sorarsan çocuğu bu ayı öldürdü.
Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar umutsuzluktan ölür mü? Onlar ya işler, ya yok olurlar. Sen belki de evrimin en zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. Bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin.
Edouard Leve
Sanırım hoş bir insan olarak algılanıyordum; sevilen, vakit geçirmekten hoşlanılan biriydim ve beni tanıyanların çoğu mutlu bir insan olduğumu söylerlerdi.
Stefan zweig- olağanüstü bir gece.
"Hiç de değil!"

- Martin Heidegger, Varlık ve zaman.
hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.

oğuz Atay / Tutunamayanlar
-önce kelime vardı - diye başlıyor. kelimeden önce de yalnızlık vardı.ve kelimeden sonrada var olmaya devam etti yalnızlık. kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık , kelime ile birlikte yaşadı insanın içinde . kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe , yalnızlık büyüdü , dayanılmaz oldu.

tutunamayanlar / oğuz Atay
Yürüdüm. Yürüdüm... Bir sürü şey düşündüm yürürken. O geceyi, diğer gecelerden farklı hale getirmedi hiçbir fikir. Yürüdüm yine de.

Yürüyüp bir yere varmam ya da olduğum yerde kalmam bir şeyleri değiştirecekmiş gibi yürüdüm. Sanki herhangi bir yol, herhangi bir yere varabilirmiş gibi yürüdüm.

Yürüyüp de varacağım o dağın tepesine değil de yol kenarındaki ağaçlara baktım, çiçekleri kokladım, karıncalarla konuştum. Ellerimi dokunduğum ağaçlara bıraktım. Ayaklarımı yola teslim ettim. Durmaya niyetlendiğim an yıkılıp döküldü dünya.

Bir yere sabitlenip de yazacağımı sandığım mutlu son, yalandı. Hayatın bir mutlu sonu yokmuş, öğrendim. Yolun keyfini çıkarabilirsen ne âlâ...

Biz hiç duramayalım diye yazılmıştı tüm mutlu sonlar, bütün o filmler, kitaplar, masallar. Bu hayatın, eninde sonunda bize bir mutlu son vereceğine inanmamız için kurgulanmıştı her şey. Çok çalış, çok koş, çok iste, çok, çok, daha çok... Ki varabilesin hayatın o harika, pembe panjurlu mutlu sonuna. En harika senaryo seninki olsa bile, bir emekli maaşı ve işe yaramazlık hissiyle bitireceksin ömrünü.

Yürüyüp giderken korktum, bugünkü korkularımı bir gün kaybedeceğim diye. Bir yerde sabitlenip kalmaktan korktum. Bir adama, bir çocuğa, bir işe sabitlenip kalmaktan korktum.

Yürüyüşümü yavaşlatacak hiçbir şeyi istemedim. Bir adam çok âşık olmasın bana mesela, bana çok âşık bir adamı bırakıp da yürüyüp gidemem ben. Bir gün gözümde "Senin yüzünden gidemedim ben" bakışını görecekse eğer, olmasın bir çocuğum. Çok param olmasın, o çok parayı kazanmak için bir yerlerde sıkışıp kalmasın hayatım. Sorumluluktan kaçmak mı diyeceksiniz buna? Kaçıyorum, evet. izninizle sizin çizdiğiniz o çok sorumluluklu hayatı yaşamak istemiyorum. Ben yürüyüp de sizin mutlu sonlarınıza varamıyorum. Bırakın, şu köşede durup çiçekleri seveyim.

Kalbimi parçaladı o sahip olamayacağım sevgili eş, o güzel çocuklar, o büyük pencereli huzurlu ev. Kaçtım, bütün bunları kurup bir gün kendi ellerimle parçalamaktan.

Hiç durmadan yürüdüm.

Eve vardım sonra. Annem uyumayıp beni beklemişti, her gece yaptığı gibi. Ben de her gece olduğu gibi "N'aber kanka?" dedim ona.
“iyiyim, kuzum. Sen nasılsın?"
"iyiyim" dedim.
iyiydim.

canan saka - Düşmez
bekleyeceksin.. ve asla ümide kapılmayacaksın.

tutunamayanlar / oğuz Atay
içtenlik,sahtelikten daha güvenilmez ve endişe vericiydi.ikimiz ayrı bataklıklarda boğuluyorduk:Birbirimize yüzme öğretmemiz imkansızdı.

Korkma ben varım /Murat Menteş
Kâh yan bakışın, kâh gözün kanımı içmek ister. Ben ise bu kanların seninle benim arama girmesinden korkuyorum.
(bkz: fuzuli)
Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden… Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor.
O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız… Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.


gabriel garcia marquez - yüzyıllık yalnızlık
görsel
(r
görsel
görsel
(bkz: masumiyet müzesi)
Kendime "Sen, bulamayacağı şeyleri arayan bir ahmaksın", diyorum.
Genç Werther'in Acıları / GOETHE
Bir yalnızlık koleksiyoncusuyum ben; herkesin herşeyi olan ama kimsenin hicbir şeyi olmayan.... ve bilirim; yalnızlık ağırdır. Yalnızlık ağrıdır.
Kahraman tazeoglu / kiyisizlar
Birçok kitapları, okumuş olmak, hatta okumuş görünmek için okuyoruz. Birçoklarını da çevremizden kaçmak için.

Bu Ülke, Cemil Meriç
Tabiat hep aynı tabiat, ne var ki insan hep aynı insan değil.

Bu Ülke, Cemil Meriç
mansur!
âlemden gizli tek bir sırrım kaldı.
içimdeki kıyamet!
kimse bir şey bilmiyor. bakma kıvranışlarıma!
bakma ağzımın dikişlerinden sızan hırıltılara! bakma beni çıldırıyor sanmalarına. bilmiyorlar! söyleyemiyorum. istesem de söyleyemem.
söylesem de bir şey anlaşılmaz.
Yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil. Her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime? Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? Kime, ne anlatabilirim? On seneden beri hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Boşuna yere herkesten kaçmış, boş yere bütün insanları kendimden uzaklaştırmışım; ama bundan sonra başka türlü yapabilir miyim? Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam... Zaten bu defteri neden aldım? Küçük bir ümidim olsa, dünyada en sevmediğim bu yazmak işine kalkışır mıydım? insanın muhakkak kendini boşaltması lazım...
bir kadının bize herşeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu makbule mecbur olmak acı bir şey.

kürk mantolu madonna

kitabı ilk okuduğumda bu paragrafta takılmış, en az yirmi kez tekrar okumuştum.
"hayatimin en mutlu anıymış, bilmiyordum"
(orhan pamuk - masumiyet müzesi)
"ben kendi hayatımda, sizin cesaret edemeyip yarıda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürdüm, o kadar; üstelik siz tabansızlığınıza "ölçülü davranmak" diyor, böylece kendi kendinizi aldatarak avunuyorsunuz. buna göre ben sizden daha ''canlı''yım."

fyodor mihailoviç dostoyevski- yeraltından notlar.