bugün

bu kitabı sadece özel insanlar okusun istiyorum tıpkı aylak adam gibi tehlikeli oyunlar gibi yeraltından notlar gibi.
5 sene önce okuyup bu gece tekrardan başladığım kitaptir. hakan günday karsima ciksa tek diyeceğim söz şu olurdu. senin ben psikolojini sikeyim derim. nasıl bir dil nasıl bir anlatım. bastacisin hakan günday.
"insanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır; yalnızlığı küçük düşürense bağımlılıklar: aşklar, alkol, nikotin, ahlaki değerler"
(#9916753)

bu kitabı yaklaşık üç yıl önce ilk okuduğumda yamulmuştum. psikolojimi sikip atmıştı diyebilirim hatta. evet evet, bu daha doğru oldu. yaklaşık iki yıl etkisinden kurtulamadım, kinyas ve kayrayla beraber yaşadım. onları anmadan bir günüm geçmemiştir o iki yılda. kayra'yı takdir ettim, daha çok sevdiğim halde kinyas'a küfrettim hep. gerçi onun suçu ne ki, eğer ona bıraksaydı hakan günday, kinyas'ın sonu böyle olmazdı eminim.

bence kitabın en olmamış tarafı yazarın kendisini hikayeye katması. çok salakça, ne amaçla yaptığı çok açık ama gereksiz yani. yazarın o zaman ki yaşına verelim bunu... yine de hakan günday'ın en iyi kitabıdır. kinyas ve kayra'ya abartılı diyenler az'a hiç yaklaşmasınlar, zargana'nın da kapağını bile açmasınlar. azil biraz daha ilginç bir kitap. zargana ve az kadar saçma değil en azından. yine de bence yazarın diğer bütün kitapları, özellikle kinyas ve kayra'dan sonra okunduysa, hayal kırıklığı.

neyse, bu kitap hakkında çok söylenecek şey var ama kimin umrunda amına koyim, boşver. geçen gün yıllar sonra cesaret edip aldım kitabı tekrar okuyayım dedim, hiç etkilenmedim lan. ilk seferinde sindirebilmek için bir buçuk ayda bitirmiştim kitabı, 150 sayfayı öylesine okuyuvermişim. bıraktım ben de, yemişim kinyasını da kayrasını da. hayır yanlış anlamayın ergen kitabı ergenler okusun demiyorum. henüz okumamış olan herkes okusun bence. ya da siktir edin okumayın, yaşamın sırları yazmıyor ya içinde.
eski kız arkadaşımın okuduğu kitap. hiçbir şey görmüyorum bu kitapla alakalı. bana ayar mı vermeye çalışıyor anlamadım.
(bkz: efsane)
kronik ekşici eleştri rahatsızlığından payını kapan yer yer mantık hataları kurguda saçmalıklar olsada kaliteli hakan günday kitabı.
net olarak okunması gereken kitaptır .
hakan günday'a bu kitapla başlanmalı ardından diğer tüm kitapları okunmalıdır. öyle bir şeydir bu. dağıtır.
herhangi bir kitap hakkındaki düşüncem, mutlaka okumalısın,
bayıldım,
çok iyiydi ya gibi kısa tasvirlerden öteye gidemezken,
bu kitap hakkında söyleyecek çok fazla şeyim olduğunu düşündüm,
öncelikle hakan günday'ın bütün eserlerini okumuş biri değilim,
kendisiyle bu kitap vasıtasıyla tanıştım,
akıcı bir dili var, sıkılmadan evet ileride ne olacak diye kendini kaptırabiliyorsun,
kitap bittikten sonra, rahat bir dakika gözlerimi bir noktaya dikip
düşündüm,
vay be dedim !
mümkün mü diye sordum, bir süre düşünmeye sevk ediyor sizi,
insan kendinden çok fazla şey buluyor bir kere,
yaşamaktan midesi bulananlar için güzel bir tercih olabilir,
iki karakter arasında benzerliklerden yola çıkıp
daha sonra
öyle olmamalarını gayet güzel işlemiş bir yapıt,
ve bu kitaptan sonra hakan günday'ın diğer eserlerini de merak ediyor oluyorsunuz,
kimi yerlerde ağlattı kitap,
spoiler kısmında değinmek daha iyi olur onlara.

çok korkulan ya da heycanlanan bir anda insan nefes almayı unutur ya,
yani nefes alıp vermek o an öncelik değildir,
ya da derin bir nefes verdiğinde
nefes alıp uzun süredir öyle olduğunu unutur,
bu kitabı okurken de nefes almayı unutuyor insan,
yaşamın içinden koparıp, romanın içinde yaşam sürebiliyorsunuz,
öyle doğal bir anlatımı mevcut,
bir kaç yerde tasvirlerin bunaltıcı olduğu söylenmiş,
ben tasvirlerinden hiç sıkılmadım, askine yerinde ve kararında betimlemelerdi.

kinyas ve kayra'yı düşünüyorsun kitap bittikten sonra,
kayra olmak istedim,
kinyas'ı kötüledim.
kimi zaman insanın kişilerin bulundukları ruhsal durumlara,
iyi gelen
kitaplar,flmler, şarkılar insanlar olur,
işte bu kitap tam da öyle bir kitap benim gözümde,
ya kişiyi daha kötü hissettirir, daha çamura batırır,
ya da toparlanıp kendisine gelmesini sağlayan kitaplar,
belki de hayatına bir amaç koyması gerektiğini söyleyen kitaplar,
işte bu onlardan biri.
hayatın karşımıza her zaman iki yol çıardığını düşünenler için
yardımcı bir roman olma özelliğine sahip.

normal insan ile normal olmayan insanı anlatışı,
yüzünüzde gülümseme yaratabiliyor,
nasıl şeylere özeniyor normal olanlar,
normal insan olmanın nasıl olduğunu öğreniyoruz kinyas'tan.

kitabın son sayfasında gözlerini gezdirip,kapağını kapatıyorsun
ve kahveden bir yudum alıyorsun,
sigarayı derin derin çekiyorsun,
kafayı meşgul eden bir sürü soru ile yalnız kalıyorsun,
hangisini yakalayıp üzerine kafa yorsam derken,
bütün gün kafanı kayra'nın ve
kinyas'ın meşgul ettiğine çok sonra fark ediyorsun,
her roman kahramanında kendini bulan insanların yaptığı gibi,
ben olsam hangisini ve neden seçerdim soruları da kendini göstermeye başlıyor,
kitabın kişiye çok şey kattığı su götürmez bir gerçektir.

ot dergisinin temmuz sayısında,
emre orhun'un kinyas ve kayra
betimlemeleri de takdire şayandır.

görsel

görsel

Velhâsıl-ı Kelâm,
okuyun bu güzel kitabı.

--spoiler--

+ kayra'nın odaya yatırılışı ve kinyas'ın eve döndüğünde
ailesinin kucaklaması ağlattı,yeminle ağladım ya la.

+kayra'nın zor olanı başarıp, ölümüne gitmesi zoru başardığını gösterdi,
kayra'yı adeta gözümde tanrı gibi görmemi sağladı,
kinyas'ın ağzı süt kokan bir bebe gibi olmasını sağladı bu da,
vazgeçtiği için gözümden düştü kinyas.
ama kinyas'ı kinyas yapan da ' her şey var ' mantığında olmasıydı,
kayra'nın tam zıttı ' hiçbir şey yok ' düşüncesine karşı.

--spoiler--
yarım bırakacaksanız hiç başlamayın. öyle bir romandır.
Hakan Günday'ın en sevdiğim kitabıdır. (bkz: ölmeden önce okunması gereken kitaplar)
hikaye ve kurgu açısından ve yazarın ilk romanı olmasını da göz önünde bulundurursak başarılı fakat edebi yönden ve akıcılık açısından eleştirdiğim bir kitap. uzunca bir süre konu bir yerlere tutunmadan karakterlerin bozuk ve sapkın psikolojileri anlatılyor ve bir süre sonra aynı özellikler tekrar edilmeye başlanıyor. edebi yönden de, hikaye baskın bir roman olduğu için sürekli konuşma ağızı ile düz cümleler dönüyor. yani yazar aklına ne geldiyse o cümleyi kurmuş, süslememiş hiç.

hikayenin sonu ise oldukça başarılı bir iyi - kötü çatışması ile bitmiş. birçok kişi esas adamı kinyas olarak görüyor oysa bilakis ben esas adamın kayra olduğunu düşünüyorum. çünkü kinyas özünde iyi bir adammış aslında, oysa kayra değil. kayra üstün ikna yeteneği ile kinyas ı da kendi gibi olduğuna inandırmış sadece. kendi acılarını dindiren zihinsel ölümü başarıyla gerçekleştirmiş. oysa kinyas bunu beceremeyip, sıradan insanlara dönüşmüş, yani aslında dahil olduğu insanlara.
yazımı 7 yıl sürmüş bi roman. eserin ilk iskeletini yazarın henüz 17 yaşında, deli duygular ile kurduğunu düşünürsek başarısız bi roman sayılmaz. yeraltı edebiyatına oldukça aç olan halkımız için iş görür.

ayrıca 7 yıllık bi romandan sonra sürekli 2 yılda bir romanlar yayınladı hakan günday. her roman arasının bu kadar kısa olması üzerinde pek uğraşılmadığını gösterir zaten.
kelime kelime kendimi bulduğum hakan günday romanı.

--spoiler--
onu sevdiğimi söyleyemem çünkü duygularım yok ama hayattaki tek bağımlılığım olduğunu itiraf edebilirim.
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=L6CAieSCsGQ#t=31
her sayfasından alıntı yapılabilecek bir Hakan günday kitabıdır.*
normalde çizerim kitaplarımı. ya da tırnak içine alırım bazı paragrafları.
kinyas ve kayra'da mümkün olmadı.
elim yorulacaktı. oysa ruhum ellerimin yorulacağından fersah fersah yorgundu.
okudukça yoruldu, hazmettikçe yoğuruldu.
nerdesin dedim. siz nerdesiniz?
bir benim. bir o. bir biz.
herkes onlar belki. herkesin içindeki bir şey.
her şey yahut hiç bir şey.

-sp-
Her şeyi bildiğim için vasiyetim tek bir cümle olacaktı:
"Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm!"
-sp-
Bu kadar güzel , yapmacık durmayan , bir devrik cümle kurma zekası nin olabileceğinin tek kanıtı olan yazarın kitabı.
Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. ismimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor. Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. iki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. işte geliyor:

Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.
Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.
Değiştiriyorum son kelimelerimi.
Değiştiriyorum sonumu.

Kendimi ölümsüz olarak görüyorum. Mekân ve zamandan kopalı yıllar oluyor. Bir kıza âşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabahtreni kaçırdım. Âşık olmaktan vazgeçtim. Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bilirim. Benim adım Kaygusuz Abdal. Tanrı'dan vazgeçtim. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum çünkü Tanrı'yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz. Platon'un Mağara istiaresi'ne karşılık ben de Kuyu istiaresi'ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım. Ancak ellerini ağızlarına sokup parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım. Ve sordum Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu. Eskiden poker oynardım. Şimdi de Tanrı’nın aşağıda kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. Hayatım masada bir kaç kırmızı oyun fişiyle.

Az yedim çok içtim. Hâlâ içiyorum içki ayırmadım. Alkolü kendime yakıştırdım. Her türlü uyuşturucudan tattım. Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım âşık oldum ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. Bugünü ise uyuyarak geçirdim. Benim adım Houdini. Dünyayı bir oyuncağa çevirdim. Ayak basmadığım yer kalmadı. Kalan varsa onları da amuda kalkar geçerim! Duvarlara bedenime resimler çizdim. Bir gün öyle gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. Benim adım Hitler. Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. Şimdiyse ağlıyorum. Hepimiz için. Çünkü hiçbiri
işe yaramadı.

Kendimi defalarca buldum defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım. Çirkinleşmek için çok uğraştım. isteyene ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım.
klasikler arasında yer almayı hak eden bir kitap. insanın murdar olan çoğu yönünü en iyi şekilde tasvir etmiş olması da ayrıcalıktır. galiba bunu ortaya çıkaran satılar ise şunlar olmalı,

--spoiler--
bir buçuk ay boyunca sallandım. mürettebatla bir sorun yaşamadım. pek konuşmuyordum onlarla. vahşetlerini amerika'ya saklıyorlardı. yolculuğun tek heyecanı, aşçının yamağına sarkan birinin linciydi. adamı dövüp bir depoya kapattılar. tabii genç tecavüzcü yerde kıvranırken çevresinde oluşmuş ve tekme yağdıran zincirin halkalarından biri de bendim. yanımdakilerin omuzlarına tutunarak birkaç tekme de ben fırlattım, kendi kanında boğulmak için dua etmeye başlamış olan adamın kafasına. iki gün sonra unutuldu her şey. ve aşçı yamağının kalçaları başkalarının da ilgisini çekmeye başladı. bu sefer kimse linç girişiminde bulunmaya çalışmadı çünkü yamağı düzenlerin sayısı ahlakçılık oynayanlarınkini geçmişti. kanıksanmıştı çocuğun kalçalarının lezzeti. ama ilk hareketi yapıp dişleri paramparça olan adam, tabuyu yıkan kişi olarak, bütün insanların günahlarına karşılık çarmıha gerilmiş isa gibi, yolculuk boyunca hücresinde tutuldu.
--spoiler--
insanlar flimleri flim gibi, romanları roman gibi okumazsa, sanırım ruhsal sıçramalar yapıp kimliklerinden uzaklaşıyorlar. Tabi ki flimlerin veya kitapların etkisinde kalmak mümkün. Ama olay bitince orada noktayı koymak lazım. Yoksa bu oyuncunun rolümden çıkamadım tiribine benzer.
vakti zamanında bir kıza verdim okusun diye. kızcağız aldı aforizmaları koydu instagramına. ulan gerizeka, ben sana aforizma paylaş diye mi verdim o kitabı.
hakan günday ın kült eseri. türkiyedeki yeraltı edebiyatının yegane örneği de diyebiliriz bu kitap için.

hakan ın bu kitabı 24 yaşındayken yazdığını biliyoruz. gençliğinin de etkisiyle kurgusal hatalar ve basitlikler çok olsa bile bu kitabı 34 yaşında yazsaydı aynı eser ortaya çıkmazdı kesinlikle.

kayra nın ''hiçbir şey yok'' ve kinyas ın ''herşey var'' mücadelesinde ben kayra yı daha çok sevmiştim nedense. aforizmalarla dolu olsada kişide iz bırakmamasına elbette imkan yok.

kitabın karamsarlığı, okuduğunuz süre boyunca sizi içine alır ve o karamsarlığa garip bir biçimde ihtiyacınız olduğunu hissedersiniz. kinyas ve kayra gibi alıp başınızı gitmek istersiniz. hatta, keşke kinyas ya da kayra siz olsaydınız değil mi? delice, kitabın hiç bitmemesini istersiniz. ve kitap biter.

''ben koştukça uzaklaşıyordu tepe. ben koştukça kovaladıkça kaçıyordu her şey. çıplak elle balık avlamaya benziyordu yaptığım. ağzımdan soluyordum. terliyim, koşuyordum. içimdeki bütün nefretle bugüne kadar yakalayamadığım her şey için koşuyordum. ellerimin arasından kayıp gitmiş her şey için. koşuyordum bütün dünyayı yakalamak için. her şeyi, herkesi.''

etkileyici daha bir kamyon söz vardır. enteresan olan şudur ki bu kitabın filmi hala neden çekilmez anlayabilmiş değilim. kayra için birol ünel mükemmel olurdu mesela.

bu arada, evet pizza saplantım hakan günday yüzünden. *
(bkz: fildişi sahilleri)
kitaba dair hatrimdaki bir kac seyden biri.
insanın hayatını üçe bölüp, her bölümde tekrar okuması gereken kitaptır.