bugün

doğumunuzdan beri aynı yerde oturduğunuz binanın yanında, çocukluğunuzun oyunlarla, acı tatlı hatıralarla geçen yıllar yılı boş kalan arsanın oto-yıkamacıya çevrilmesi. büyümenin hatırladıldığı manevi tokat gibi adeta. yine de hatıraları alamazlar. o değil de ben hala yerimde sayıyorum aslında en çok o duygulandırdı ya neyse.
Bir zamanlar sizi kızdırabilen bi insanın artık sadece mide bulandırması.
en son çocukken oynadığınız, arkadaşlarınızın olduğu sokağa mekana vs yıllar geçtikten sonra tekrar uğramak. anılar canlanır gözünüzde, herkes ayrı ayrı yerlere dağılmış, hayat mücadelesi verirken, bir daha o eski günlerin yaşanmayacağını bilmek.
küçüklük, çocukluk, ya da eski fotoğraflarına bakmak. bakarken, bitmeyen dostlukları veya biten dostukları da görünce hüzünlenmek. kendi çocukluğuna bakınca garip hissediyor insan. hayır yani, hayatın; sadece yaşının büyümesi dışında değişmese bile diyelim, vay be diyorsun, duygusallaşabiliyorsun. keşke hep çocuk kalsaydım diyen binlerce insan var iken, keşke hep çocuk kalma yetisi verseydi rabbimiz. gerçi içi halen çocuk ruhlu olan insanlar var deniyor ama çocuk olmak apayrı bir şeydi. her neyse hayırlısı.
görsel
Şunlarla dolu koleksiyon vitrini görmek.
Çoğunuz anlamayacaksınız ama olsun...
görsel
Bazen de nostaljik şeylerdir.

görsel
Eskileri hatırlatır ve anılar canlanır.
anne veya baba ile tartıştıktan sonra, özür dilemeniz üzerine yaşanılan duygusallık. arkadaş barışmalarında da yaşanır ama, arkadaş olayında ne kadar kinci biri olmasan bile, eskisi gibi dost olacağına tereddütle yaklaşabilirsin. lakin, aile olayı bambaşkadır. kan çeker, hatıralar daha kalıcı olur. şahsi fikrim tabii. aile kavramını, arkadaştan , dosttan gören biri de daha farklı söyleyebilir.
şarkılarda çıkan martı sesleri.
annem.
ailem.
üç ay geçen acemi birliği sonrası, on günlük iznim bitince kıbrıs' a usta birliğine gittim, acemi birliğinde ankesörlü telefonla sürekli evi arayabiliyordum, o zamanlar biri kalkıp '' yeni bir telefon icat edilecek, cebinizde taşıyabileceksiniz'' dese muhtemelen dayak yerdi. kıbrıs' a gönüllü gidip, en zor şartlar da askerlik yapmak istediğimi söyleyince, beni akıncılar köy sınırına gönderdiler.
sınırda üç ay kaldım, bölüğe dönünce '' mektubun var '' dediler. kalbim ağzımda atıyordu sanki, ağzımı açsam fırlayıp gidecekmiş gibi.
tuvalete zor yetiştim, göz yaşlarımı zor tutuyordum, kimse görmemeliydi ağladığımı.

çünkü asker ağlamazdı;

zar zor açtım.ellerim titriyordu.

babamın;
'' kıymetli evladım''
diye hitabından sonrasını okuyamadım,.
oysa evin haşara çocuğu, söz dinlemez, anne baba takmaz, asi, duygusuz ben;
hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
bir mektup beni duygusallığın nirvanasına ulaştırmış, göz yaşlarım sel olmuştu;

şimdi ise;

kışın soğuğunda, yazlık ayakkabı ile dolaşan biri,
dilenen yaşlı veya çocuk,
ağlayan bir insan,
şehit oğlunun tabutu başında ağlayan bir anne,
sela,'' ölünün ardından okunan''
birgün anne ve babayı kaybedecek olma korkusu,

birilerinin üzülüyor olması beni üzüyor açıkçası.

haber seyredemiyorum akşamları,
her çocuğun gözünde baba yıkılmaz bir kaledir,
beni ağlarken görmesini istemem kimsenin,
içinde bu kadar kötülük olan bir dünya bana göre değil biliyorum,
zaten çok fazla kalmadı, bekliyorum...
kazım koyuncu şarkıları.

(bkz: denizde karartı var)
iyi ya da kötü bütün anılar.
çalışmaya mecbur olduğun için tüm azarları yutkunup işine devam etmek. içinden gelen Allah'ım al şu canımı da kurtulayım sesi ve gözlerde yaşlar dolması.
Zeki Müren - Annem ve sehpanın köşesine ayak serçe parmağını çarpmak.
tüm kötü şartlar altında sırtını dayayabileceğin bir arkadaşının olduğunu hissetmek.
zurna sesi. şu an kızılayda otobüs bekliyorum. arkada bir dayı sebepsiz yere zurna çalıyor ve ben ağlamak üzereyim. çok dokundu.
https://www.youtube.com/watch?v=--PRHj_yHKM

şu şarkı mnskym. ben böyle bir adam değilim bana neler yapıyor tahmin edemezsiniz.
Aynaya bakmak.
Bir de anneme bakınca duygusallaşıyorum.
Sokakta down sendromlu bir çocuk be onunla ilgilenen anne Baba görünce dayanamıyorum. Gözlerim doluyor. Adaletini sikeyim dünya diyorum isyan ederek evime gidiyorum.
Bir video izledim yaklaşık yarım saat önce down sendromlular yarışıyorlar. Yarışıyorlar derken koşuyorlar neyse sonra içlerinden biri yere düşüyor. Diğerleri başına toplanıyor o sıra sonra biri elini uzatıyor yere düşen rakibini yerden kaldırıyor. Sonra hep beraber kol kola girerek koşmaya başlıyorlar ve hepsi aynı anda birinci oluyor. Bırakın duygusallaşmayı tüylerim diken diken oldu. Normal insanlar birbirini ezer geçer gerekirse üzerinden atlar. Ne diyecegimi bilemedim izledikten sonra kaldım öyle sadece biz olsak dedim.
dedeler. bugün otobüste biri dürttü ve dedi ki: o elindeki de mi telefon? mp3ü soruyo. sempatik sempatik gülmüş minicik şey de mi telefon diye soruyo bana. yok dedecim bu mp3 derken hatamı farkettim ve düzelttim: yok dedecim bu şarkı. sonra sempatik gülüşüne devam etti. ya seni yerim.

duygusallıkla minik bi mutluluk arası bi duygu bırakıyo insanda yaşlılar.
Sezen aksu dinlemek.
Milliyetçilik damarlarının kabarması. Şehit cenazeleri vs vs.
duygular