bugün

türkçe'ye sana gül bahçesi vadetmedim şeklinde çevrilen Joanne Greenberg yapıtı.
arka kapaktan:

içine doğduğu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemeyen, iletişimsizliğin karanlığında yaşayan on altı yaşındaki bir genç kızın öyküsü...

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, deliliğin, resmi tanımıyla akıl hastalığının öyküsü: Deborah kimlik kavramını yitirip içine kapanmış, zengin düşlemi ve mizah duygusuyla yarattığı kendi düşsel dünyasına sığınmıştır. iki dünyanın çatışmaya başlaması, Deborah'ın akıl hastanesine "düşme"sine neden olur. Bundan sonra hastaneleri, doktorları vb. kurumlarıyla toplumun "kurtarma operasyonu" başlar.

Greenberg'in kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı bu kitap, "akıl hastalarının gizleri" üzerine pek çok ipucu taşırken, toplumun yerleşik değer yargılarına çarpıcı bir eleştiri de getiriyor, böylece "normal" kavramını sorgulamaya götürüyor bizi.
deborah ismindeki liseli bir kızcağızın şizofreni öyküsü.insanda değişik izler bırakıyor.kim daha zeki kim değili düşündürtüyor insana.hatta bir de "delilik az akılla olmaz" deyiminin doğruluğunu ispatlıyor tekrardan.
kitapta geçen ve de insanı yaralayan ,düşündürten bir diyalog:
deborah bileklerini bir leğenin içinde keser.çünkü iç dünyasında istemediği şeylerle karşılaşmıştır.annesi sorar:
a:kızım neden leğenin içinde kestin bileklerini?
d:kanımın benden uzaklaşmasını istemiyorum.
bir sizofrenin gozuyle dunyaya bakmanizi saglayabilecek enteresan bir kitap. sizofrenlerin yasadiklarina benzer ikilemleri yasarsiniz ara ara. ne gercek, ne degil bocalarsiniz kitap boyunca. fazla gercekci.. urkutucu bir hikayesi var. ama kesinlikle okunulasi bir kitap.
aslın da vaadedilmişti. yalnız ca bataklığı geçmek gerektiği anlatılmamıştı..
şizofren insanlara karsı bir merak uyandıran ve acaba hepsimi bu kadar orjinal diye düşündüren, deborah ismini duyar duymaz gözün önüne kitaptan sahneler getirecek kadar etkileyici kitap. okunmuş kitabı satın almak
Deborah isimli 16 yaşındaki şizofren bir kızın Yr Krallığıyla gerçek arasında gidip gelmesini anlatan genelde depresif ama bir o kadarda şaşırtıcı bir kitap.Greenbergin bu kitapta kendi başından geçen olayları aynen aktardığıda söylenir.Kitapta beni en çok etkileyen yer Deborah nın doktorunun mazoşist eğilimleri olan bir hastasına kendisine neden bu kadar zarar verdiğini sorduğunda,Dünyanın ona bu acıları nasıl olsa bir gün yaşatacağı ve bu yüzden bu görevi dünya yerine kendisinin üstlendiğini söylediği bölümdü.
gerçeğin bir tanımı olmalı ve bana dokunmamalı... okumuş kadar eden cümleye sahip eden kitaptır.
bir sizofrenin gözünden hayatı anlatan, ismiyle bile okuyanı etkileyen ve düşündüren bir kitap.
ülkemizde sana gül bahçesi vaadetmedim şeklinde yayımlanan yazari joanne greenberg olan psikolojik romandir.17 yaşında bir kızın şizofren hastalıgına kapılışı gelişimi ve tedavi icin hastaneye yatırılmasını anlatan kitaptır.akıcı bir dilde yazılmış kitapta kızımızın hastanedeki diger hastalarla diyalogları kendiyle diyalogları ve ailesinin durumu falan çok gerçekci bir şekilde ele alınmıştır.

ayrica bu kitabı okuduktan sonra lan şizofrenlik ne güzel birşey ya diye düsünenleri uçan tekmeyle dövebilirsiniz.özenti gençligimizde bu düsüncede birçok kişiliksiz kişilik oldugu için tavsiye edilesi kitaptır.

belki 15 yaşında biri icin agır kaçıp şizofrenligi özendirebilir ilk başları lakin ilerleyen zamanlarda ne kötü bir illet oldugu ve allah korusun denilmesi gerektigini anlatan süpersel kitaptır.
aynı zamanda lynn andersonın bir parçası;

I beg your pardon,
I never promised you a rose garden.
Along with the sunshine,
There's gotta be a little rain sometimes.
When you take, you gotta give, so live and let live,
Or let go.
I beg your pardon,
I never promised you a rose garden.

I could promise you things like big diamond rings,
But you don't find roses growin' on stalks of clover.
So you better think it over.
Well, if sweet-talkin' you could make it come true,
I would give you the world right now on a silver platter,
But what would it matter?
So smile for a while and let's be jolly:
Love shouldn't be so melancholy.
Come along and share the good times while we can.

I beg your pardon,
I never promised you a rose garden.
Along with the sunshine,
There's gotta be a little rain sometimes.

Instrumental break.

I beg your pardon,
I never promised you a rose garden.

I could sing you a tune or promise you the moon,
But if that's what it takes to hold you,
I'd just as soon let you go, but there's one thing I want you to know.
You better look before you leap, still waters run deep,
And there won't always be someone there to pull you out,
And you know what I'm talkin' about.
So smile for a while and let's be jolly:
Love shouldn't be so melancholy.
Come along and share the good times while we can.

I beg your pardon,
I never promised you a rose garden.
Along with the sunshine,
There's gotta be a little rain sometimes.

To fade.
şizofreni hastalarının gözünden dünyaya bakabilmek için okunması gereken bir kitap.
şizofreninin ve akıl hastanelerinin bilinmezliklerinin; "sıradan" insanların akıllarında yer etmesinde müthiş bir güce sahip; sıradışı bir romandır. edebiyatın farklı örnekleriyle tanışmak isteyenler için önerilebilinecek bir başucu kitabıdır.yazarı joanne greenberg kendi hayali dünyasını katmıştır kitaba. o dünyanın acımasız hiyerarşisinden kaçmanın nasıl olup da mümkün olmadığına şaşırır insan her satırında.
pembe kapaklı saman kağıtlı bir versiyonuydu okuduğum, ki zamanlardan öğrencilere sokma sınavımın zamanıydı. ve ben çoktan seçmek boktan seçmek gibi bir şeydir diyen bir eşit ağırlıklıydım. tembelleştiğim anlarda istanbul'un hayali kendime getirirdi. zihnimin istanbul'u o zamanlar vadediyordu gülden bahçeler. başkasının hikayesini okurken , aslında kendi hikayeme odaklanıyor oluşumdan o zamanlar da utanmış mıydım hatırlamıyorum. yalandan gül bahçeleri vadeden tüm siksok şahıs/mekanlara güllerin dikeni girsin. koşarak koşarak , güllerin içinden gelmeyen tüm caaanım'ları da arabesk/fantazi dizeleri, dize getirsin.
''icine dogdugu dünyanin kurumlariyla bagdasmayi ögrenemeyen,iletisimsizligin karanliginda yasayan on alti yasindaki bir genc kizin öyküsü''

okudugum cogu romanda kendimi en az bir karekterle özdeslestirmekten alamadigim zamanlarda elime nereden gectigini hatirlamadigim bu kitap;ic sesimin, ' hah iste bunda da bir karekterle özdeslestir bakalim' dedigini cok iyi hatirlarim. nihayet özdeslestirme yapamayacagimi düsündügüm bir kitap gecmisti elime. gerci bu konuda beni hayal kirikligina ugratmisti. eger amacim bu olmasaydi kitabin öncelikle adina ve daha sonra arka kapagini gözden gecirdigim o zamanlarda hayatta okumazdim. sikinti böyle birseydir. umulmadik zamanlarda umulmadik hareketlerde bulunup umulmadik tepkiler verdirtir. neyse kitabi elime alir almaz daha adina bakmadan arka kapagini okudum ve hedefime(özdeslestirme) hizmet edebilecegini düsündügüm icin ön yüzünü cevirdim. yer yer mizah iceren, hizla okumaya basladigim deborah in akil hastanesine düsmesinin ve pek de bizden olmayabilen farkli ic seslerin hikayesiydi. kesinlikle beni sarmisti gel gör ki cok umutlu oldugum bu kitap 18 yasimda kendimi asmam konusunda beni yine eksik birakmisti.
bu kitap eger biraz delirdiginizi hissediyorsaniz pek de tavsiye edebilecegim türden degil. herseyin normallestirildigi biricik dünyamizda aslinda normal olmadiginizi anlamaniz pek de ic acici bi durum olmayabilir cogu zaman.
not: kitabi alti sene sonra tekrar okudum. iyi veya kötü, güzel veya cirkin anormal olmak bazen insana kendisini özel hissettirebiliyor. isterseniz deborah ya da benjamin botton olun.(bu konu acilabilir tabii).
Kitaplığımda 1984deki 2.basımı bulunan yazarı M.A.Sechehaye çevirisi Zehra Bayramoğluna ait kitaptır. okuduğum en iyi psikolojik romanlardan biridir ve çok iyi bir aydınlanma sürecini anlatır. Tavsiye ederim..
(bkz: i never promised you a rose garden)
sakın kimseye söyleme;
bende benimle birlikte 3, bensiz 4 kişiyiz.biri ben gelince saklanıyor ama kim.

sobe sobe sobe
--spoiler--
Deborah arabanın arka koltuğunda ayağa kalkıp kül rengindeki gökyüzüne ve insanların paltolarına sıkı sıkı sarılarak yürüdükleri ıslak sokaklara bakmıştı.Gerçeklik, şarkı söyleyen annesiyle neşe saçan babasının olduğu bu arabanın içinde değil,boşalttığı yağmurla kendini tüketen, bulutlu ve karanlık gökyüzündeydi.Birden, bu karanlığın o anda olduğu gibi sonsuza değin de yaşamının rengini oluşturacağını düşünmüştü.
--spoiler--
bir akıl hastasının öyküsü. yazarın kendi yaşamından esinlenerek yazdığı roman. okurken insan kimi zaman deliliğin o kadar da kötü ve korkunç olmadığını farkediyor. deliliğin getirdiği şeffaflık ve özgürlük kendi ben'inden korkmayan insanları zaman zaman cezbediyor.
etkileyici psikolojik romanlar arasındadır.tavsiye ederim...
bu şarkının soundu lemon tree ye benzer.
16 yasında sızofren bır kızın terapı oykusudur. yazarın kendı yasamından ızler tasır. akıl hastanesını, orda yasananları, aılesının hastalık karsısındakı tutumunu basarılı bır dılle kaleme almıstır. kıtabın adını veren cumleyı bır terapı seansı sırasında doktoru soylemektedır.
okuyunca deli olduğumu farketmeme neden olan kitap. insanın kendisiyle ilgili birçok şeyi keşfetmesine yardım ediyor. okuyun bence.
katatonik evreleri, şizofreninin delüzyon, ilüzyon safhalarına geçişi yr krallığını, kafiye takıntısını, acıyı, karmaşayı, kaçışı, her boku çok iyi anlatan kitap.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar