insan anı biriktiren bir canlıdır ve bu onunla pek çok ca li arasındaki en önemli nüans olmaktadır.

Ayrıca teorik ve pratik olarak geçmiş bir daha gelmeyecek ve onu özlemle anmaktan başka da bir çare yoktur.
Acaba geçmiş de bizi özlüyor mudur? insanı iyi hissettiren mutlu olmayı öğreten ne varsa geçmişte kaldı nasıl özlemeyelim? gün geliyor günden beter be sözlük.
bunu en çok eskiden çok dinlediğiniz veya duyduğunuz bir şarkıyı şu an tekrar dinleyince anlıyorsunuz.
eskiden yaşadığınız bir anıyı hatırlatan şarkı ile 4 dakika zamanda yolculuk.
(bkz: çocukluğu özlemek)
bir laf var da demeyeceğim sie ordan lan geçmiş özlenir mi?
2.5 yıl öncesine bile dönmeye razıyım, şuan rezalet bir hayatım var, tabii buna hayat denirse.
Cocuklugu ozlemektir. Oyle herseyden bi haber sokaklarda kosturmak, oyle ki eve gitmeyi bile unutmak ne guzel, ne temiz zamanlardi.
Geçmişi özlemek değil de geçmişte bazı anıları özlemek.
çocukluğumu ve samsun'u özledim. üniversitenin okulu uzatma aşamasına kadar olan ortamımızı özledim. hayat enerjisi sömürülmemiş beni özledim. özledim sözlük...
Her insanın ara sıra yaptığı eylem. Nevet.
ulan üniversitede ilk senem ve önümde 5 yıl olduğunu görünce ilkokulu liseyi özlüyorum ortaokulun amk mbw cs 1.6 hayatımı söndürdü o dönem.
Her sey eskiden guzeldi.
her geçen günün bir öncesinden fena olmasından kaynaklıdır. bugünlerimizi bile özleyeceğiz. ne acı.
en arabesk düşüncelerin baba yarısı, büyük amcanın büyük oğludur. uzak durun böyle zehirli ve saplantılı fikirlerden.

özlemek yerine gurur duymak daha mantıklı. özellikle geçmişte olduğu halde bugün bile hayal edince mutlu ediyorsa ''hayatımda böyle anlar vardı'' diye gurur duyabilmek en iyisi. sonra işlerin yolunda gitmediği bir anda bu hatıraları düşünüp vay le le diye zılgıtı basmayın.

- o niye laaaa?

e çünkü eski olan hiçbir şey günümüze uyarlanınca aynı tadı vermez. yani...

- bayatlıyor di mi? ben de dün tavuk kızarttım. bugün baktım tadı ıykk!
+lafımı bi bitireyim, espirini yine yaparsın.

yani lisede öpüştüğün birisini alıp da bu günün üniversitesine getirmenin bir anlamı yok. ya da üniversite okurken derse girmeyip de sevgilinle evde film izlerken, battaniye altında seviştiğin bir anı alıp da bu günün iş hayatına entegre etmenin bir anlamı yok. çünkü hepsinin yeri ve zamanı farklı. hem birini diğerine tercih etme şansın yok hem de kaldığın yerden devam seçeneği zorunlu. geçmişin en anlaşılır belki de tek anlaşılır yanı bu; önceden sahip olunan ve bir daha aynı dokuda tekrarlanmayacak silik şeyler olmasıdır. haa, daha iyisine sahip olamaz mısın? olursun.

+ ama yine de eskiden daha güz...
- sakın ha, gebertirim bak!

demem o ki bu ki şu ki, geçmiş güzel ise gurur duyulur; güzel değilse ders çıkarılır ve her iki durumda da orada kalınmaz; daha iyisi, daha fazlası için uğraşılır. hatta uğraşmasan bile sorun değil, yeter ki özleyip özleyip cuvara içme.

+ haha cuvara dedi.
- olum sen hayali bi şeysin. ota boka cevap verme.
+ hmm ok.

son olarak, hayatta olmayanları özleme durumu konu dışı. doğaya aykırı şeyleri tartışmak faydasız.
Müziğin, insanın, hayatın eskisi gibisi yok.
ASosyal ve yikiklik sonucudur.
Çocukluğumu özlüyorum sadece kendi çocukluğumu değil arkadaşlarımın da çocukluğunu özlüyorum. O saf temiz sevgimizin olduğu art niyet ve düşmanlığın olmadığı... Paylaşmayı bildiğimiz gerçektende kardeşim dediğim günleri özlüyorum. Şimdi bakıyorum sosyal medyadan herkes kendi hayatında kimse kimseyi arayıp sormuyor. Herkes kendi yolunu çizmiş. işte en çok o fotoğraflara bakarken kötü hissediyorum kendimi. Ne deyim ki herkesin yolu açık olsun bana yaşattığınız o muhteşem çocukluk için çocuk gözlerinizden öperim...
zaman ilerledikçe insan kendinden bir şeyler koptuğunu hissediyor. çünkü yapımız gereği kaybetmek için kazanıyoruz ve buna hayat diyoruz.
çocukluğunu özlemektir aynı zamanda. samimiyeti, saflığı, komşuluğu, akrabalığı, yozlaşmış kültürün köklerini özlemektir.

eriklere dalmayı özlemektir mesela. sokak aralarında aylık oynayıp, komşunun bahçesindeki çileklere abanmayı özlemektir. akşam ezanı okunur okunmaz anne tarafından camdan eve çağrılmayı özlemektir. sobayı özlemektir. sobanın üstündeki kestanelerin kokusunu, güğümün kaynayıp fokurdamasını özlemektir.

kısacası geçmişi özlemektir işte... sadece geçmişi...
Geçmişi hatırlamak neyse de, oradan kurtulamamak benimkisi. Bir daha geri dönemeyeceğimiz bir zamanı, belki bir daha karşıma çıkmayacak insanları ve bir daha asla hissedemeyeceğim hisleri özlüyorum. Hemde çok özlüyorum. Ve bu çok çaresiz hissettiriyor.
Geçti çünkü, değişti her şey. Ben bile aynı değilim ki. Sanırım zaten bende en çok eski kendimi özlüyorum. Ben eskiden güzeldim. Zaten o yüzden eskiler bu kadar güzeldi. Çocukluğumdaki masumiyetimi, kıpır kıpır atan kalbimi, karnımda uçuşan kelebekleri, içten gülmelerimi, kurduğum hayalleri ve gerçekleşeceklerine olan inancımı... Hepsini özlüyorum işte. Hep özlüyorum ve özlediğimle de kalıyorum.
En boktan duygularin habercisi. Eskiden dinlediğin şarkılar, eski fotograflar, eski anilar derken kendini bi karadelikte bulursun. Karadelikten çıkmaya cabalarsın nafile, gönül neylesin? Simdiden keyif alamıyor ki yarini düslesin!
Şimdiye kadar ki düşüncem şu ki geçmişe olan Özlem insanın hayatı boyunca devam edecek. Hiç bitmeyecek. Çünkü hem dünya hem yaşam şartları her geçen gün kötüye gidiyor.
geçmiş garip bir şey. insan hep yanında taşıyor.

geçmişe özlem her zaman olacaktır. romantiktir, değildir bilmem. ama geçmişini özlemeyen insan yoktur.

ama geçmişi özlemek, anı kaçırmaya neden oluyorsa hemen doktora gidiniz. aynı şekilde gelecekten stres yüklemek de anı kaçırmanıza sebep oluyorsa doktora gidiniz. Çünkü anılar geçmişte güzeldir, gelecekten stres yüklemek de şimdiyi değersiz kılar.

velhasıl; güzel türkçemize sığınarak geçmişe özlem iyidir, geçmişe hasret kalmak kötüdür diyorum.
Geçmişte o var çünkü.