bugün

"boş beyaz bir ışık sensizlik
tarifi yok, anlam aramak nafile
oysa ne güzeldi yaşamak
nefes keserdi seni düşünmek bile."
Tükeniyor bir şeyler içimde. Coşkunluğum hayallerin de dibinde. Kül olsun diye beklenen kor misali; ölmeyi bekliyorum zor günümde. Ateş zamanlarım kaldı yitik mazimde.
gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle süsler
bir damın üstüne oturturum
damımın üstüne oturturum

-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta

abimin acıyla yontulu yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuşlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana
-çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen
ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan korkarım
mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annemde yoksa yanımda
mesela, şimşekte çakıyorsa ben çok korkarım, ağlarım
-ana bana kurşun dök.oku üfle
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana

yalnızım.bunu hep söylüyorum
yalnızım.bunu hep söylüyorum

geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız

yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız

-ana bana bir hal oldu.hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum. ıhlamur ısıt bana

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim. sevgi uzakta

ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum

cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir

-hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü’yü anlatmalıyım

geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini
güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim.sevgi uzakta

ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramayan yargıçlarını

ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığın yanlış yargılayıcıları
suçum:nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim.kadını öpmesini bilirim

sizi de sizi de öpmesini bilirim

-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü

kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğa üstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin

kalbim
birgün elbette sana hükmedeceğim

elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatacağım
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım

ve bir gün elbette yıldızları sayacağım

-gelin kucaklayın beni.yıldızları sayamıyorum.

Arkadaş zekai özger - hüzün mevsimi
belki hiç sevilmemişti
sitemlerinden bes belli
aldatılmıştı ya da aldanmış
garip biçareler gibi
tarih kitapları arasında
yılları kaybolup gitmişti
iyi kalpli muallime hanımın
belliydi hayat yormuştu onu
dalında kızaran elmalar gibi ....
erkenden büyüdüm ben.
koştum hiç yürümeden.
hem çok yakışıklıyım.
hem acaip çekici.
karizmatik ve kişilikli.
aynı zamanda mistiğim.
fırtınadan bir atım,
şimşekten kılıcım var benim.
eski bir tanrı gibiyim.
öylesine güçlüyüm ki,
sıktığım zaman kuru bir taşı,
sırılsıklam ıslanıyor avucum.
nasıl demire verince su,
ışıl ışıl parlayan,
sep sert bir çelik olur.
işte ben oyum.
dev gibi bir orduyu,
tek başıma dağıttım.
kuzey ve güney amerika.
adalarıyla bütün asya.
afrika'yla tüm avrupa,
diz çökmüş gücümün önünde.
daha söyleyeceğim
çok şey varsa da,
inanmayın siz bana.
size yukarıda anlattığım ben.
aslında benim,
hayalimde ki benim.
ya siz kimsiniz.

Bana ait.
vefasız sözlük kızları
ne artılar ne de favlar
varsa yoksa ya eksiler ya donuzlar
yaşları geçmiş evde kalıklar

bir elinde trabzon ekmeği
bir elinde peripella
pazar diyete başlarlar
pazartesi bozarlar

istemem yan cebime koycular
koca koca diye ağlarlar

devamını yazamadım ayak serçe parmağımı berjerin ayağına vurdum ilahi adalet mi tecelli etti acaba.
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Aslında Ben hiç yaşamadım,
Ne çocukluğumu ne de delikanlılık,
Hepsi toz pembe rüyalarımda kaldılar,
Annem,
Sadece rüyalarımda saçlarımı okşadı,
Uyandığımda benden nefret etti,
Keşke etmeseydin Anne,
Çünkü Ben seni hep sevdim,
Ben bu dünyada belki baba olamam hiç,
Ama bir çocuğun ellerini tuttum anne,
Eline bir çikolata aldım,
Onun sevinci için ağladım anne,
Keşke hiç doğmasaydım Ben anne,
Yani ne gerek vardı Ben gibi adama,
Anne,
Ben hiç adam olamadım işte,
Mezarımda yılanlar çiyanlar dolaşsın anne..

Bana ait bir şiirdir.
Ne eksikse sen tamamla son derece yorgunum .
Çok uykum var ,öp beni, öpersen ne güzel uyurum.
bekliyorum.
öyle bir zamanda gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın!
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim..

ali lidarin yazdigi kisiye gore anlami degisen, benim icin oldukca anlamli olan her okudugumda yasadigim aglamakli siirini bu geceye birakiyorum. saygilar ve sevgiler..
kubbeler miğfer
camiiler kışlamız
müminler asker.
dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü
kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü
rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
bebekler hayta hayta yürümeden
geleceğim diyorum ,geleceğim sana
ne olur kesin bir takvim sorma bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

beklesen de olur , beklemesen de
ben bir gökkuruşum sırmalı kesende
gecesi çok süren karlar buzlar ülkesinde
hangi ses yürekten çağırırsa seni bana
geleceğim diyorum,takvim sorma bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
sevda duvarımı aştım, sendeki bu tılsım neydi?
başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
gemileri yaksalar da geleceğim sana
on iki ayın birisinde,kesin takvim sorma bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

bak işte notalar karıştı ,ezgiler muhalif
hava kurşun gibi ağır, yağmur arsız
ey benim yeni alfabemdeki kadim elif
ne güzellik ne tad var baharsız
güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
- ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

ıhlamur çiçek açtığı zaman
ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
kimseye uğramam ben sana uğramadan
kavlime sadığım ,sadığım sana
takvim sorup hudut çizdirme bana
ben sana çiçeklerle geleceğim
-ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

"bahattin karakoç"
Atilla ilhan-ben sana mecburum.
Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederden,
Sen çok daha parlaksın çünkü.
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi.
konuşuyoruz desem konuşmuyoruz da
ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
birbirimize bakarak
ne seviyoruz ne de sevmiyoruz birbirimizi
ne varız ne de yoğuz gerçekte
iki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden
aydınlatan odayı

değilsek de yakın birbirimize
uzak da sayılmayız büsbütün
gökyüzünde iki uçurtma başıboş
yan yanayızdır sadece

içerikler ii, edip cansever
sendin düşündüğüm soluk soluğa
yumruk kadar yüreğimde yalnız sen varsın
bütün duvarlara gölgen kazınmış, bütün perdelerde kokun..
söylesem aşkımı asırlar boyunca,
bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni..
(alıntı)
akşama kadar öttü durdu
tarla kuşu
günler ne de kısa.
Hasan Hüseyin korkmazgil - kocero.
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Hüseyin Nihal Atsız

geri gelen mektupla zaten içimizi yakmıştı bunu da bilmeye ne gerek vardı
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
insanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

şükrü erbaş
Eski bir hikayeden geldim sana
Kusura bakma.
Üstüm başım mutsuzluk içinde
Görmüyor musun
Güzel olan her şeye biraz eksiğim
Al beni seninle tamamla...

Cemal Süreya
Sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.
n'edeceğimi şaşırdım;
sanki iki ruh var içimde

Sappho
Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR...

Nazım Hikmet