Şiir ...
Kimsesiz odanda kış geceleri,
için ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!
Sana bir şiirler olmuş sevgilim.

Yüzün-gözün söz içinde.

Hangi imla kitabına baksam,

“ben” den ayrı yazılıyorsun.
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası gözümde tüter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni

Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize ölüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni

Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım
Aşıp yüce dağı engin düşelim
Çok nimetin yedik helallaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni
(bkz: pir sultan abdal)
tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
kiliselerin çanları sağır…
minareler kısa…
dekolte doktrinler giyinmiş abdal…
geç kalmış, geç yağmış yağmurlarla dolmuş
sarnıçlar, yırtıcı bir neşter darbesiyle, bulanmışlar
nükleer sevdalardan olan kuleler, rokoko kristallerle
süslenmiş tünellerde lime lime olmuşlar, bikes düşlere
darılmışım, sıçramışım ve gelmişim Janya, sızlayışlarıma
vokalistlik yapsana
(dağ keçisi kavmine uyku haramdır)

antik, mitolojik ve çatlamış bir heykelim, irin akıyor benden,
içimin semasında, martılar kamikazeyî uçuşlar
yapıyor, buğdayî hasretler, acılar değirmeninde, bir an olsun dinmiyorlar,
filizlenmiyorlar, ufaldıkça ufalıyorlar, alfabelerden bir harf eksiliyor
öldüğüm zaman, aahhh… yazık Janya, yüreğim ağzımdan
çıkacak oluyor kahırlardan…

kula renginde kaç akşam geçip gittiyse de, hayaller gemisinden
sarı saçlı bir kıvılcım inmedi, bir deri bir kemik kalmış duygularımın
kıyılarına, kül rengi entarisinin içinde
sahte bir peygamber, yalandan da olsa elini uzatmadı bana, davet
etmedi beni cemaatine, kahpe bir melek kucak açmadı,
yılanlar bile aforoz ederlerdi beni sürülerinden, kulsuz bir tan-
rı kadar bir başıma kalırdım, şeyhi ve müridi olduğum mezhepler,
çarmıhlarda beni yaratırdı, gözlerimi veronikanın kanlı mendi-
line her sürdüğümde, pas-
lı bir hıçkırıkla, kurtlar gibi uluyordum hep, deliliğin ustası (olarak) kaldım,
hoyrat et senden bir titreyişlik ruh ister,
kılıç(lar) deliliğinde bir bakış ister,
ağzına kadar mezar yerlisi (olan) ben
sığamıyorun Janya
sığamıyorum evi yıkılasıca
mezarlara sığamıyorum ha!!!

alnında yazılı olan kader değil, ömrümün hikâyesinin
sonesidir, sesim acıyor, şöyle koca ve harab olmuş bir sesle
adını haykırmakla doyasıya rahatlatamadım yüreğimi, bembeyaz bulutlardan
bir oluk şiir sağıyorum kuşları için gözlerinin, keşke
Janya ihtişamlı inancını taşıyabilseydim, keşke kuzum
senden başka hiçbir dertle bozmasaydım tadını aklımın,
kedersizce seni omzuma alıp çarşı pazar dolaştırsay-
dım, nergiz ve nesrinlerin balkonlarında, ağzını dili-
min zindanı edebilseydim
ama tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
ben medet haykırışı devrinin bir işareti,
savaşlarda mızrakların hedefi
başı top, gözü bilye, karnı deşik

buyur Janya öldürebilirsin artık kendini!…
Kavuşamadılar alfaynan beta
şu zalim dünya da
Pisagorla çıktık biz bu yola
Geometrinin anısına..
ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandım gogen'i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
gogen',
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine

ne diyordum arkadaş...
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak...
bazen christoph colomb
napolyon'ken düşünürüm elbe'de geçen günleri
timur'ken beyazıt'ı yenişimi...
bir kere aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon...
bir içsin de görsün...ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim...

ihsan yüce
"O gece ben olmayacağım.
Utancımdan bakamadığım aynalarda
Güldüğünüzü gecedir.
Gecelerinizi karıştıracak gitgide
Olmayanlarınızın çoğalması.
Benim olmadığımı duyduğunuz bir gece
Korkacaksınız.

Şimdiden düşünüyorum son kalanımızı
Son gidenimizin bu gecesinde.
Ama bir gece olacak, ortalarda bir gece..
içinde siz de olmayacaksınız,
Ayrıca. "

(bkz: Özdemir asaf) , o gece
Yemeli, içmeli, hüzünlü Didem madak şiiri olabilir.
görsel
Çıkalı göklere âhım şereri döne döne
Yandı kandîl-i sipihrin ciğeri döne döne

Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın
Zevk u şevk ile verir cân u seri döne döne

Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldu diyü
Sana iletti kebûter haberi döne döne

Sen durup raks edesin karşına ben boynum eğem
ine zülfün kuca sen sîm-beri döne döne

Ka’be olmasa kapın ay ile gün leyi ü nehâr
Eylemezlerdi tavaf ol güzeri döne döne

Sen olasın diye yer yer asılıp âyineler
Gelene gidene eyler nazarı döne döne

Ey Necâtî yaraşır mutribi şeh meclisinin
Raks vurup okuya bu şi’r-i teri döne döne

Necâtî - Döne Döne.
BERBERiM

sacim sakalim uzadi
serseri gibiyim
gezerim, deli gibiyim
yol papazlarimi berberim

saclarim bitlendi
üst katı kiraya verdim
kirami da alamadim
kurtar beni bu kiracidan berberim

elindedir makasin
pek hunerlidir ellerin
tatlidir dilin
herkesi seversin
benim yakisikli beraberim.
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;

Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,

Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;

Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Mehmet Akif Ersoy. evet.

https://www.youtube.com/watch?v=zuUhlUsscGg
gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi, konuşkan

hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan.

haydar ergülen
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki;
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim,
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim;
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayımÇok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayımSüt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım! Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
şiir yok bugün,
sessizlik var.
Böyle kalacak
Sahipsiz, açık
Örtmeye üstünü
Vaktimiz olmayacak.

Düşünmek bile suç
Gibi uzak yakınları
içlerinde yaşar mı
Bilgimiz olmayacak.

Yıllarca beraber
Yalnız saatlerde
Olsun hatırlanmaz mı
Cevapsız kalacak.

Kopmuş bağlar
Sonunda öyle ki
Neyimizdi kimdi
Kimsemiz olmayacak.

behçet necatigil. iyi ki doğdun üstat. evet.
yaslan göğsüme sevdiğim
benim gönlüm gök gibidir, açık deniz gibidir
pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
toprak gibidir
sen ki bulut gibisin
ay gibisin, güneş gibi bazen.

erdem bayazıt
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman..

nazım
https://www.youtube.com/watch?v=ZjDg_j-_C8w&t=6s
bir kadın seni seviyorsa- Lâedrî.
Sesini duyunca
Ötüşmeye başlar
Göğüs kafesimdeki
O suskun kuşlar.
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Tevfik Fikret
akşam olur karanlıklar içinde,
seni bir kandil bilirim
zemheri ayında, kar altında
yüreğimde yanmazsan ölürüm
akşam olur ay gecede,
çiğdem de çiçekte şenlenir
bir an için görmesem seni,
derdime dert eklenir.
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
Nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.

Hasan Hüseyin korkmazgil
görsel