bugün

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum, seni de aldırırım yanıma
Bilirsin, göğsümdeki hangi yöne açan gülsun
Yani anlayacağın ya bu eller öpülür, ya da sen öldürülürsün
-hadi içte, çay koyayım.
nazım hikmet'ten gelecek olan 1920 yılından bu yana kimilerini üzen iki dörtlük.

gönlümle baş başa düşündüm demin;
artık bir sihirsiz nefes gibisin.
şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
akisleri sönen bir ses gibisin.

mâziye karışıp sevda yeminim,
bir anda unuttum seni, eminim
kalbimde kalbine yok bile kinim
bence artık sen de herkes gibisin.
görsel

"Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen

Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu. "
Turgut Uyar-Palyaço.
Demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyahetten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş,

koyun gibi yatmayacak,

kımıl kımıl olacak yatakta

aklını başından alacak ama,

aklını sadece bununla yormayacak.

(bkz: Can Yücel)
(bkz: Bence şimdi sen de herkes gibisin)
Ama herkes gibi değildi be usta herkes gibide olmicak.
Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe.
Çantasında bir ben eksiğim kızın,
Cebimde beş lira eksik.
Açsak şöyle bir çantayı;
Beş lirayı benim cebe,
Beni çantaya soksak,
Çantayı kıza.
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
lâ ilâhe illallah
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa korkudan ölür
tahrip gücü yüksek
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attila ölür

attilla ilhan
Çikileyta gibisin sevgilim
Şiirim fazla sıcak
Erirsin...
Senden sonra 23 şehir gezdim.
3 kilo aldım.
Saçlarımı 6 kez boyadım.
Dünya bilmem kaç 365 günde bilmem kaç dönümünü tamamladı.
Darbe oldu.
ihtilal oldu.
Barış gelmedi.
Savaş bitmedi.
Seni özledim.
Iltica edecek tek yer bulamadım.
Gittiğim her yerde senden bir nefes bıraktım.
Belki yürürsün aynı sokakta.
Ayak izime denk düşer ayak izin.
Belki saçına değer nefes.
Belki sen de bir gün özlersin diye, seni uzakta bıraktım.
Seni uğurladım.
Sana kavuştum.
Seni terk ettim.
Bilmem kaç kilometre yol gittim.
Evren kaydı.
Sen göğüs kafesimden milim kaymadın.
Her Gün Seninle
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

Ümit Yaşar Oğuzcan
görsel
Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana sen diyeceğim.
Düşün dur.

özdemir asaf
Bulanık akan sular durulacak yeniden
Gökyüzüne direkler vurulacak yeniden
Saâdet menziline varılacak yeniden
Çağlar üstü bir nizam kurulacak yeniden..
...

Uzak nedir?
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
Başım açık, saçlarımı ikiye
ortadan ayırdım
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederliyim
korsanlardan kaptığım gürlek nara
işime yaramıyor
rençberlerin o rahat
ve oturmuş lehçesinden tiksinirim
boynumda
bana yargı yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim
.

ismet özel.
sen git;
ben bir gecenin siyahında saklayacağım saçlarını
yüreğim, titrek ellerinin arasında atacak
biraz ıslak biraz da kırmızı
küçük bir umut türküsü dolayacağım dilime eskiden kalma
bıraktığın yanını yüzdüreceğim derin denizlerimde
gözlerimde son bakışın kalacak çaresiz ve üzgün

sen git;
ben bir isyanın eteğinde saklayacağım gözyaşlarını
devrilmiş cümleler anlatacak sana hasretimi mektuplarımda
kırık dökük hatıralarla süsleyeceğim yatağımı
damla damla akarken gün geceye
bir yudum suda eritip saflığını ilaç yapacağım yaralarıma
kanayan yanlarımın üzerine sıcaklığını örteceğim

sen git
biliyorsun
gelmesende
bekleyeceğim..
şartel attı kız barmene bakınca
nevri döndü buldu bir tabanca
o güne kadar incitmedi karınca
hayatı kaydı kurşun yanlış hedefe varınca

cenaze çıktı kanlı diskotekten
oysa hoş bir geceydi çaldığın felekten
geldi barın sahibi "lütfen içki parası"
demek ki neymiş alkol her fenalığın anası.

7 bininci entirimi bu güzide şiir için girmiş olmam da ayrı bi hoşluk.
uyuduğumda bir gece daha bitecek,
tıpkı bir gün dönümün bitişi,
tıpkı duygularımın döngüsünün bitişi
tıpkı düşüncelerimin döngüsünün bitişi gibi.

uyuduğumda hayat devam edecek.
ışık karanlığı yutacak,
olandan haberim olmayacak,
kendimi bilmeden 8 saat geçecek.

murat dal
ilk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
annem sevindiydi hatırlarım.
ah demişti.
ah!
üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
annem çok sevinmelerin kadınıydı.
bazen sevinince annem gibi,
rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzlugundan insansoyunun
sevgim aciyor

Biz giz dolu bir sey yasadik
onlar da orada yasadilar
Bir dagin çarpikligini
bir sevinç sanarak

En basta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahasi gün isigina vurup ta
ötede beride yansimayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptigi frengi
Öbürünün bir kadindan aldigi verem
Bütün ishanlarinin tarihçesi
Bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim aciyor

Yazik sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocugun bile
O kadar korunmus bir yazi yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim aciyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Daglar kararip aydinlanacaklar
Ve o kadar

Tavrim bir seyi bulup cosmaktir
Sonbahar geldi hüzün
Kis geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim aciyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandi gitti iste
Ekim falan da gider bu gidisle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

Turgut UYAR.
ÖLÜM LiMANI

Ölüme hazırlanışın gereğidir bir yaşam kurmak
Yaşamak ölmek içindir
O halde sevmek te ölmek içindir
Ya da sevmemek
Bir yaşam ki ölüme taşıyan
Öyle olmalı
iyi bir yaşam ya da kötü
Neyi yaşarsan yaşa
Seni taşıyan son durakta buluşmak zorunda ayrılıkla
Ölüme yol alan vapurlar kalkar hep
Kimi küçük tekne, kimi lüks yat
Ölüm limanında buluşur hepsi
Bütün yaşanmışlıkları geride bırakarak
Bir bir batar derinlere
Gidiş yönü aynıdır
Gidiş yeri farklı
Son durak ölüm limanı
Battıktan sonra değişen rotalar

Arayıcı
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarına
kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki
kuş koysunlar yoluna”
bir çocuk demiş.
*
Şefkate söyle o da gelsin
Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun.