güzel başlık.

varlıkları insan yapımı ve diğerleri diye ikiye ayırırsak, diğerlerine haksızlık etmiş olmaz mıyız? yani bir insanın "diğerlerini" kullanmadan ortaya bir şey koyması mümkün değil ki?

"bunun ne önemi var" sorusunu duyar gibiyim.. o halde bende şöyle sorayım; varmak istediğimiz belli bir nokta var mı? yoksa amacımız sadece varlıkları ikiye, üçe, beşe ayırmak mı? yoksa varlıkları kaça ayırmalıyız diye mi düşünmeliyiz? yoksa sadece senin şahsi fikrine olabildiğince bütünleyici yorumlar mı getirmeliyiz -ki o zaman iş felsefeden çıkacaktır.
varlıkları ayıramazsınız. sadece tek bir isim altında 'doğa' olarak tanımlamak daha doğru. çünkü 'bir' bütünü oluşturur. her şey birbirine bağlıdır. canlı cansız desek bile aslında cansız dediğimiz şeyi de canlı oluşturur. her şey canlıdır. her şey doğadır. her şey hareket halindedir, hareketsiz gözükse bile.
Baş harfi büyük olan varlık ve baş harfi küçük olan varlık arasındaki farkın göz ardı edilmesinden geride kalan felsefi soruna el atmadan küçük harfli olan varlıkları ayırmak mümkün görünmüyor.
varlıkları kategorize etme gereği duyarız, yani ayırırız, bunda sorun yok. bilim yapabilmek için yada bilimin varolabilmesi için otomatikleşmiş şeyler var. kategorize etmek gibi. ihtiyaç çünkü...

tüm ideaların ve doğanın(madde) komple bir makine gibi işlediğini de söyleyebilirim. yani doğada zaten 180 dereceye eşit olan üçgenin iç açılarını tamamen pascal'a mâl edemem ben. o biraz pascal'dır ama çoğunlukla doğadır yani. biraz ilhamdır, biraz bulmacadır... yada insanlık egosu üstün olanlar için "yarı yarıya" diyelim hadi... insanın ortaya koyduğu varlıklar da biraz insandır, ama bana sorarsanız çoğunlukla doğadır.

insanı, doğaya (doğala) entegre olarak görmektense yukarıda bahsettiğim daha büyük bir mekaniğin parçası içinde görmek gerekiyor diye düşünüyorum. doğayı sadece "felsefe yapmayan şeyler" olarak görüyorum.. çünkü kendimi bile kestiremem çoğu zaman, insan bu otomatikliğin dışında, isterse dünyayı yaşanmaz bir yer yapabilir hem de tam şuanda, isterse herşeyi düzeltebilir.

varlık kavramını metaya indirgemekte riskli.
cogito ergo sum. düşünceler yok mu?
korkmayın, matrix'e bağlamayacağım ama böyle de bir durum var.
ben düşünceleri varlık olarak kabul etmek zorundayım.
onların silindiği veya kaydedilmediği fikrine tahammül bile edemem açıkçası.
birçok düşünceyi birçok metadan üstün bulduğum bile olur.
denize bir insan mı düşse kurtarırım, bir kitap mı?
kitabına göre değişir.

felsefe yapan başka bir canlı var mıdır bilmiyorum. ama felsefe insanlığın, insan olarak, karşılaştığı tüm canlılardan açıkça en büyük farkıdır. bu yüzden insanı, doğayı ve ne yazık ki bazı tesadüf teorileri dışında kaynağı bilinmeyen "düzen ve oran sağlayıcısı (enerji, fikir, tanrı, vs.)" 3'e ayırmak ve bu üçünü büyük bir mekaniğin parçası olarak görmek, o mekaniği de "tam" olarak görmekte bir sakınca görmüyorum. zaten daha ilerisini göremiyorum. en azından şuan.

yalnız bu tamlığı sıfatlandırmak... hmm, en azından şuanlık insanın yapabileceği bir şey değil gibi... ben yapamam. böyle bir tamlığı algılamak için zamanın veya kütlenin sonuna, ötesine gitmek gerekebilir. bilginin tamamına erişmek gerekebilir, tek bir şey eksik kalırsa, vereceğimiz sıfatta hatalı olacaktır çünkü... onu başarana kadar, inanmaya veya ummaya devam galiba. ben öyle yapıyorum, sizin de keyfiniz bilir...
eğer ki hakikati bilemeyeceğimizi söylersek söylediğimiz her şeyin inanç olduğunu kabul ederiz ve hakikate ulaşamayacağımızı söylemek de bir inanç olur dolayısıyla hakikate ulaşamayacağımızı söyleyemeyiz çünkü hakikati bilip bilmediğimizi de bilemeyiz. hakikati bildiğimizi biliyorsak hakikati biliriz hakikati bildiğimizi bilmiyorsak da bilip bilmediğimiz hakkında bir şey söyleyemeyiz. bu yüzden hakikat arayışında olmak baştan kendiyle çelişen bir durumdur.
Varlıklar? Varolanlar demek istediniz sanırım. Varlık ve varolan aynı değildir. silin.
Düşünüyorum, öyleyse varım.
Bu sözle tarihe geçeceğimi düşünüyorum.

Edit: uyarı geldi, benden önce başka biri söylemiş.
ılık bir kasım gününün akşam üzeri vaktinde ,
kaldığın yurdun rutubetli odasına giderken ,
çatıdan aşağıya doğru ,
birazdan bir şeyleri sana öğretmek üzere ,
bir güvercin düşmektedir.
tam yere düşmek üzereyken hemen ötede duran kediyle göz göze gelirsin.

kediyle aynı anda ,
sonradan yaralı olduğunu öğreneceğin güvercine doğru ,
ok gibi fırlarsın.

aynı anda varır ,
güvercini
kedi tam yakalamak üzereyken kurtarırsın.

güvercini eline alır bakışırken ,
işte o an olanlar olur.

"ben şimdi kedinin akşam yemeğini mi çaldım?"
yoksa
"güvercinin hayatını mı kurtardım?"
soruları arasında
bir iç hesaplaşmaya girişirsin.

ayakta ,
elinde güvercin ,
anlarsın ki
"doğru" ile "yanlış" diye bir şey yoktur.

kediye göre doğru güvercine yanlış ,
güvercine göre doğru kediye yanlıştır.

bilincinden o an
dinler , insanlar , savaşlar ışık hızıyla bu yeni keşfettiğin paradoksun süzgecinden geçtikçe ,
sarsılırsın.

doğru ile yanlışın aslında hiç var olmadığı gerçeğinin ,
hayatında karşına
bu kadar belirgin ,
bu kadar acımasızca çıktığı
bu ılık bir kasım gününün akşam saatinde ,
elinde güvercin ,
ayakta ,
kalakalırsın.
ohoo özne mi kaldı hocam çoktan öldü. foucault gömeli çok oldu. artık uzun zamandır nesneyiz biz.
5. entry'e..bütünü kendi içinde sınıflara ayırmak tercih meselesidir. bu bütünü nelerin ne şekilde oluşturduğunu değiştirmez. normalde mikroyuz ama daha da mikro penceresinden bakıldığında makro oluyoruz. bu durumda değişen ne? ya da değişen bişey var mı? bu durumda oluşan gerçeklik ise görecelidir. düşünmeyen birisi için ya da düşünemeyen bir varlık için gerçek ne derece gerçek ya da gerçek mi gerçeklikten söz edilebilir mi?
seveni sikerler, sikeni severler . bence çok felsefik. şu cümlede ki derin anlam çoğu atasözümüzde yoktur , eminim.
Pek tabii ki bildiğim kadarıdır benim dünyam. Farkındalığa muhtaç bir yere toprak deriz, fakat farkında değilsek yoktur. Şu an şili mağaralarında ejderhaların yaşadığını düşünelim, bilmiyorsak, yoktur-en azından bizim için- bu durumda bilinmeye, farkında olunmaya muhtaçtır. Bu durumda mükemmel diye bir şey yoktur. Çünkü, muhtaciyet, mükemmelliği engeller, dünyamız bilgimizden ibarettir, bilmiyorsak dünyamızın bir parçası değildir. Varlık, bilindikçe vardır.
Kutsal kitaplarda "allah birdir" derken tanrı'nın 1 sayısıyla olan analojisi kast edilir. Tanrı'sız bir kainat düşünün.

Elinizdeki tek şey 0. Ne yapabilirsin ki? işlemlerde sadece 0'ı kullanırsın.

0+0=0
0-0=0
0×0=0
0^0=error
0/0=error

Peki ya elinde 1 sayısı varsa? ilk başlarda sadece 1 sayısıyla yola çıkarsın. Sonra deryalara açılırsın.

1-1=0
1+1=2
1×1=1
1^1=1
1/1=1

Hiç olmadı "1+1=2" eşitliğini alır, 2 sayısı ile yeni işler yaparsın. Ha bu arada, artık elinde 3 sayı var: 0,1,2. işlemlerde bu üçünü kullanabilirsin. Mesela "1+2=3" deyip, 3 sayısını elde edebilirsin. Sonra da "2^3=8" deyip 8 sayısıyla yeni işler. E zaten elinde 1 olduğu için, her sayıya 1 ekleyip, sonrakinş bulursun. Hiçbir sayıyı atlamamış olursun. Ha bir de canın sıkıldığında, bir sayıyı yeniden yaratabilirsin. "37×1=37" gibi.

Bu da 1 sayısının gizemidir, "37×1=37" örneğindeki gibi diğer sayıları yaratan odur, ama kendisinin nasıl oluştuğu da bir sırdır. Kâinatın oluşumunu açıklamak için 1 sayısıyla barışmak gerekmektedir, ve kutsal kitaplardaki şu sözü hatırlamak:

"Allah 1'dir"
23. entry/ insan yapımı neyle varolur peki? doğal olanla. yani doğal olan- kapsar- insan yapımını diyebiliriz. bu durumda yine bir'e yani bütüne geri dönmüş olduk.
hazır aklıma gelmişken;

"Her ne kadar aklımız hep kesinlik peşinde koşsa da, doğamız gereği belirsizliğe doğru sürükleniriz."
diye bir laf var. Ama burada pis bir paradoks görüyorum ben.

Hep kesinlik peşinde koşan şey "hep kesinlik peşinde koşar".. O halde akıl şuan belirsiz görünen herşeyi tam şuanda yine kesinliğe bağlamaya çalışacak... Eğer burada bahsedilen belirsizlikten kasıt sadece "sürüklenme", yani "süreç" ise, akıl bu belirsizliği de şimdi ortadan kaldırmaya ve kesin bir bilgiye/formüle dayandırmaya çalışacaktır. Zorunlu olarak bu çabayı beklemeye alması/ertelemesi, bu işe girişmiş olduğu gerçeğini değiştirmez.

Belirsizliğe doğru sürüklenmek gelecekte ne olacağını kestirememekse aklımız bu belirsizliği kabul ederek - yada onu bütünün bir parçası sayarak yine kesin bir sonucun peşine düşecektir. En azından sonuna kadar kullanılan bir akıl bunu yapacaktır...
O halde, söylenen bu lafın aslında mantıklı (akla yatan) bir yanı da yok demektir. Daha doğrusu gereksiz bir laftır çünkü cümlenin ilk kısmında "aklımızın yapmaya çalıştığı şeyin" cümlenin ikinci kısmında yer alan "total gerçeğe" aykırı hareket etmek olduğu belirtilmeye çalışılıyor.

Yani aklın, doğamızın belirsizliğe sürüklenmesi tespitini ortaya koyması bizzat kendi varoluş sebebini inkar etmesi, kendi temel ilkesine ihanet etmesi anlamına geliyor, işte bu paradoks. Paradoks akılsızlık değil, aklın hata yapması. Yani bu hatalı bir tespit. Sonuna kadar gidilmemiş, yarım bırakılmış bir düşüncenin kelimelere dökülmesi. Yani aklın iş/zamanlama hatası yapması.

Demek ki burada aklın kabullenmesi gereken kilit nokta sonsuza kadar hata yapma olasılığının kalıcı olması. Aslında bu her ne kadar can sıkıcı olsa da hak iddia edilebilmesi/merhamet gösterilmesinin istenebilmesi sebebiyle rahatlatıcı olmalı. Bu da bizi kaçınılmaz ve en büyük sorunsala getirir; ego problemi, kibir.

bu haliyle; belirsizliği savunanlardan ziyade "kısır döngü" fikri bana daha yakın geliyor. lan kendimi hiç bu kadar nietzche'ye yakın görmemiştim. ürperdim.
merak, durdu ve tüm insanlığı yararak gelen, siyah şapkalı adama baktı. Adamın yanından geçtiği her canlı derin bir uykuya dalıyordu. Bir saldırma hissi, bedenini ele geçirdi.

Saçlarını kenara atarak seslendi:

-Sen ki en büyük lanete sahipsin, yüzyıllardır uyuyan insanlığı, asla uyandırmayacak bir güç tutuyorsun yabancı, geniş geçmiş en büyük düşmanım, en gerçek nefretimsin.

Adam şapkasını çıkararak genç kızı selamladı. kızı hafifçe süzdü.

-Yuzyillardir hapsolmuş bir bedendeyim, insan, uykuyla hayal dünyasında kendini bulur, bazen akli dengeyi bu şekilde dengede tutar. dayanması güç bir çağrıdır. sen nasıl uyumuyorsun küçük kız?

Merak, nefes verdi önce.

-Evet morpheus, ben yüzyıllardır insanlık içinde uyutulan bir kavramım, uyku benim için sadece bir ölüm olabilir.