bugün

Son sahnede çalan müziği bulamadığım için güzelim filme gıcık kaptığım hede.
Tutkunun ne olduğunu çok güzel anlatan film.
"Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı.Gerçi sezgilerim,bir süre sonra hayat tarafından doğrulanırdı."
2 gün izlemiştim o filmi. çok tuhaf bir film cidden izlerken değişik duygular içine girdim tarifte edemiyorum.
ayıla bayıla izlediğim ama hiç bir arkadaşıma beğendiremediğim film. e bunlar böyle duruyorlar, hadi bir şey olsun, sen bir daha film seçme diye diye yediler güzelim filmi.
9 ay önce sevgilimin beni gerçekten sevdiğini düşündüğüm için bu kitabı ona hediye etmiştim. ben çok nadir ve gerçekten hak ettiğini düşündüğüm insanlara kitap hediye ederim. velhasıl kelam şimdi kocasıyla 1. ayını kutluyorlardır.
bu kitabın ismindeki sihir bile kitabı okumak için büyük bir neden.
Bir ilhami algör romanı.

Okuduktan sonra pişman etmeyen cinsten.
bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki.

mutlaka okunması gereken bir kitap ve mutlaka izlenmesi gereken bir film.
" Bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki. "

görsel
ıssız adamın kadın versiyonu gibi. ama çok hoş, sanatsal bir film. özellikle kitabın kapağı işte ben buyum, bayağı iyiyim denilen cinsten.
bu müzeyyen benim idolüm. bu kadının onda biri kadar olabilsem hayatımda çok daha mutlu olurdum. neyse film güzeldi ayrıca.
vasat bile değildi bu film. Arabesk sevmiyorum ben. izlemeyenler heves edip izlemesin diye iki üç kelime daha sarf edeceğim. Filmin her yerinden romantizm fışkırıyor aman he kusarsınız falan. Dikkat edin!
ikili ilişkilere dair çok iyi bir yaklaşımla yola çıkmış lakin karakterlere derinlemesine bir analiz yapılamaması sonucu vasat bir film olmaktan kurtulamamıştır.
"Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu.Dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, sadri alışık her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. nedenini bilmez ağlardım. Ağladıkça sadri´ye kıl kapar gıcık olurdum.
Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine."
Müzeyyen: Diyelim ki gitmedim. seninle beraber olmaya devam ettik. Ne değişecekti?
Arif: Sabahları beraber uyanırdık. Ben senden önce kalkardım. Senin uyuyuşunu izlerdim, sonra sen uyanırdın. Bana gülümserdin. Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum, o ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim. Sonra, en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum. Sonra dışarı çıkardık. Dışarda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyaret etmeye giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orada öylece ağlayışını izlerdim senin. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra… Sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.

Ey hayat, çok mu şey istedik?
Filmini 15 dakka izledim. 10 dakka sonundan, 5 dakka da şimdi yayınlanan tekrarında başından. Koskoca Erdal beşikçioğlu abimiz omzunda çanta, ergen gibi dolaşıyor.

Dikkat bu kısımdan sonrası ağır spoiler içerir. Öyle böyle değil yani.

--spoiler--
iki küçük detay var. ilki erdal abimizin takıldığı kahvede kendine sorduğu bi soru var. Diyor ki "bazen kendime sormadan edemiyorum ben kadın olsam nasıl olurdu diye" yanında oturan adam cevaplıyor: "sen kadın olsan kendinden köşe bucak kaçardın".

sonra Erdal abimiz bir bara gidiyor gündüz gündüz. Barın arkasına geçip kendine sert bi nescafe yapıyor. Sonrasında otele gidip müzeyyeni ilk kez gördüğü o hayali anı kağıda döküyor.

O barın girişinde bir afiş var. O afişte müzeyyen'in filmin sonunda plajda yürürkenki fotoğrafı var. Bu da ikinci detay.
--spoiler--

Dipnot: şu anda starda yayınlanıyor.
Post-Modern bir roman.

Uyarlaması olan Film.

Edit: eline sağlık kardeşim güzel bir eksi iyi yaptın canun soğolsun annem geçicek bugünler iyileşiceksin.
Filmini izledim. Sürükleyen yapısı var, insan ne olcak lan diyip diyip duruyor. Fena triplere sokabilir aman dikkat.
Zihnimin bulanık olduğu döneme denk gelmiş olmalı. Hiç bir şey hatırlamıyorum.
Müzeyyen karakteri kast olarak oldukça başarılıdır. Filmini izleyip kitabını okumadigim eser.
Aşırı itici bir çiftin hikayesi. Neyse ki filmin ortalarında ayrılıyorlar da film boyu katlanmak zorunda kalmıyoruz.
Edit: yalnız filmde şarkılar güzel seçilmiş. Finalde, hoşlandığım kızdan gelen ve yıllardır dinlemediğim şarkının çalması üzdü.
neyi, neden, nerede, nasıl, ne zaman ve kim ile yaşadığınız veya yaşamadığınız ile doğru orantılı olarak sizi etkileyebilecek bir film. alkol tüketimiyle paralel olarak en az 20 kere izlemiş olduğum ve beni en fazla içine çeken, konsantre olmaz iseniz bir çok ince detayı kaçırabileceğiniz şahsi türk filmleri listemin zirvesindeki yapıt.
Paris texas filmindeki travis karakterini oldukça anımsadım seyrederken. O filmdeki dinginlik erdal beşikçioğlu'nda bulunduğu için bu kitaptan uyarlama filmi ayrıca beğendim.
Müzeyyen'in ses tonu, gözleri, çekiciliği. Arif'in şiirselliği, sessizliği, tütün sararken onlarla konuşması.

görsel
izlerken imrendiğim aynı zamanda tiksindiğim bir yaşam stili. Gerek arif in dinginliği gerekse konuşmalarındaki naiflik kesinlikle şaheser diyebilirim ama başka kadınlarda aradığı heyecan ve serkeşlik, müzeyyen e duyduğu kör aşkı beni kopardı filmden. Filmin bambaşka çekiciliği var ama tavsiye ederim.