bugün

insanın içini burkmaktan daha da ötede hislere sevk eden, insanın yerle bir solmasına sebebiyet veren, fakat öyle ya da böyle doğal bir sonuç olarak, her şeyin allah'tan olduğu gibi, anne ya da babanın ölmesi yanında, belki de pek bir yakıcı etki yapmayacak durum.. lakin öyle bir durumlar vardır ki; ölen kişi kardeşten daha yakındır, güzel günleriniz, kötü günleriniz olmuştur, kafalarınız bozulduğunda beraber iki tek atmış, sigara dumanı, bira kokusu altında dertleriniz size eşlik etmiştir; kız konusu beraberinde borçlara, oradan da ailevi sorunlara bağlanmıştır, belki aynı kızı sevmişsinizdir, belki de parasız kalmışsınızdır, ya da o çok sıkışmıştır, ya da askerde parasız kalmıştır, sizin için en iyisi ona günlükten bi 5 kağıt ayırıp, 'askerde boşta kalmasın' diye para göndermektir; hani ailesine de yük olmasındır, onun dışında da kimi zaman kavga edersiniz, kimi zaman kol kola giderken yumruk yumruğa girecek tartışmalarda bulabilirsiniz kendinizi, sonra da, aradan iki gün geçer, ya telefonunuz çalar ya da iki defa kısa şekilde mesaj geldiğini belirten ses çalar, yine barışırsınız, yıllar böyle akıp gider, hala tanıştığınız ''merhaba birader ben de faidelibilgi, memnun oldum'' dediğiniz gün dün gibidir; yine gün gelir, ya siz evlenirsiniz, ya da cebinizde para olmasa dahi, bir çeyrek altın takabilmek için bir paket sigaranızdan, bir haftalık yol paranızdan, ya da sevgilinizin ya da nişanlınızın bir akşamlık yemek parasından feragat edersiniz, o altını onun önüne serilmiş bilimum, tl'lerin arasına iğnelemek sizi yüceltir, sonra sıra çocuk ziyaretine gelir, 'ee nasıl olsa' yeğeniniz doğmuştur, onun için de kendinizi sıkmışsınızdır, nasıl olsa o da sizin kızınıza nazarlığı hemen doğduğu gece takmıştır, böyle sıcak koyu muhabbetlerle beraber 'leyla' olunan akşamların, mahçup biçimde ''rus'' a gidilen, ''aga hadi halı sahaya gidiyoruz al çantanı da gel'' lerin sonunda, geç yattığınız gecenin bir yarısında acı acı telefon kulağınızda çınlar, bir bakarsınız en yakın arkadaşınızın karısı çaldırmaktadır telefonu; gecenin ve uykunun vermiş olduğu mahmurluk ile endişe arasındaki bir düşüncenin içerisindeyken, içinizi ateş gibi yakan, tüylerininizi kaskatı kesen, başınızdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden o berbat haberi iliklerinizde hissdersiniz..

ne de acıdır, gidip de o evde bulunmak, 'en yakın arkadaş'ınızın yanında gözyaşı döküp, eski günleri yad etmek, evlat acısını yaşayan o annenin, ya da babanın yerine kendini koymak, ve son yolculuğundan önce, tekbirler arasında önce ''hakk'ını helal et'' ip, sonra da, mezarına yağmur suyuna karışmış solucanlı iki kürek toprak atmak...
ilkokul'un son yaz tatilinde yaşadığım, çok derinlere gömülmüş olsa dahi aklıma geldiği an içimi hiç beklemediğim kadar yakan olay*.
gercekten hayatinizda bir bosluk oldugunu hissediyorsunuz. ne zaman akliniza gelse agliyorsunuz. her bayram namazindan sonra gidip mezarinda dua ediyorsunuz.hayatin farkina variyorsunuz ve kendinizinde bir gun olecegini hissediyorsunuz.
(bkz: marmara depremi)
tecrübe etmek istemediğim hadisedir..
tecrübe olunmak ta istemem...
kalbindeki odaların birinin daha boşalması
(bkz: en yakin arkadasin olmesi)
bir ömürlük misafirmiş o.. kimi ömür yarım, kimi eksik, kimi gedikmiş..

ağlayamamışsın bile başta.. sonra hıçkırıklarına yarenlik eden baş dönmesiyle yere yığılmışsın.. sen diz çökmüş, kahır üzerine.. ellerin düşmüş, başın, gardın düşmüş..

aynaya bakmışsın, yüzünü hiç böyle görmemişsin daha evvel.. gözlerin değişmiş..
ellerinde, o'nun boynundan vaktinde alamdığın halatın kırdığı bir avuç kemik.. ellerin çizik, ellerin kesik.. ağırlaşmış ellerin..

o, çok büyük küsmüş, çok büyük baş kaldırmış, ''hayatın neresinden dönülse kardır'' demiş, çok büyük gitmiş.. mosmor gitmiş..

''..denemesenizde bilmişsiniz
hiç yakın olmamışsınız intihara bu kadar..'' * *
ölen arkadaşlarımı bir bir hatırlatan başlık.

arkadaşın ölmesi acıdır ve genelde bu acı haberi de başka bir arkadaş verir.
-Abi bizim x var ya, o ölmüş
-Ne diyorsun lan sen yapacağın şakayı .ikiyim, doğru konuş.
-Abi vallahi ölmüş, trafik kazası. Başımız sağolsun.

inanılmaz bu habere, hemen vefat eden arkadaşın evi aranır.
-Teyze ben x'in arkadaşıyım. x?
-kaybettik yavrum.

O anda beyninizden kaynar sular dökülür, öldüğüne bir türlü inanamazsınız. hava soğuktur ama içiniz yanar. Cenaze namazında saf tutarsınız, işte o an anılar canlanır gözünüzün önünde. beyniniz öldüğünü kabullenmenizi ister ama yüreğiniz bir türlü izin vermez bu duruma. Bu yüzden bir kürek toprak atamazsınız kabrine, öyle ya o ölmemiştir, yaşıyordur.
tüm kırgınlıkların hatıra gelmesi, geçen tüm diyalogların tekrarlanması içinden, neden sorusunun binlerce kez sorulması, ağlayamamak, ağladığında susamamak, yazgıya gönülden bir kere ama bir kere daha inanmak, uyuşmak, boş bakmak, elveda demek ama inanamak yarına kadar; onu toprağa verene kadar...
gözden akan bir damla yaş, onun hiç geri dönemeyeceği yere gittiğini bilmenin acısı, bunların yanında yanınıza kar kalan anıların sıcaklığı ve eksilme hissi.
sabahında birlikte uyandığınız arkadaşınızın akşama sizin yanınıza geleceğine hiç tanımadığı ölülerle gecesini geçirmesinin can acıtıcı şaşkınlığı.
yüzünüze eklenen yeni bir ifade, yokluğun, çaresizliğin ifadesi.
sonra nefret, onsuz geçen hergüne lanet etmek.
en sonunda şükretmek, onu diğerlerinden farklı olarak yaşamış olmanın ayrıcalığını bilmek ve buna sevinmek. bu kadarcık birşeye bile sevinebildiğin için şükretmek...
mevlutte bele$ tavuk pilav yiyeceğimizin habercisidır.
(bkz: yabadaba du)
o da öldüğüne göre artık bir kedi yavrusu kadar yalnız olduğunuz hissine kapılmanıza neden olabilecek ve hatta sıranın kendinizde olduğunu bile düşündürecek kadar kötü olan,olmaması gereken,hep olan durumdur..allah korusun..
üzerinden tamı tamına 1 yıl geçmesine rağmen o günkü gibi derinden etkileyebilen hadise... öleceğini bile bile nasıl bağlanmışım... öğrendim.
bir arkadaşım vardı ki ölse de kurtulsak diye bakıyodum ölünce anladım ki onu çok seviyomuşum...
10 yıldır görüşememiş olsam bile az önce haberini almamla karmaşık duygular yaşamama sebep olan,elim ayağımın titremesine ve midemin bulanmasına engel olamadığım üzücü durum.hala ne zaman ve nasıl olduğunu bilmemekteyim,öğrenmek için çabalıyorum ama boşuna.hem nasıl olduğunun ne önemi var ki artık,giden gitmiş.
önce bir telefon gelir. bir arkadaşınız canınızdan bile çok sevdiğiniz arkadaşınızın öldüğünü haber verir. inanmazsınız. nasıl olur? arkadaşınız güçlüdür. birşey olmaz ona diye düşünürsünüz. arayana önlenemez bir nefret duyulur. sonra içinizde şüphe oluşur. eliniz telefona gidemez. annenize verirsiniz ve evin numarasını çevirir. annenin içerden " ay yavrum" sesi gelir. ve anlarsınız. artık çok geçtir. üzerinizde ne olduğuna bakmadan kendinizi evden dışarı atarsınız. doğru arkadaşınızın evine doğru gidersiniz. apartmana adımınızı attığınızda, merdivenlerden çıkarken yazın nasılda şen şakrak gezdiğinizi hatırlarsınız. eve adımınızı attığınızda, arkadaşınızın annesi boynunuza sarılır ve ben hiç iyi bir anne değilim. kurtaramadım kızımı feryatları tüm evi doldurur. gerçeği öğrenirsiniz. o lanet olasıca şohpenden sızan gaz nedeniyle ölmüştür arkadaşınız. bunu yakıştıramazsınız arkadaşınıza. evden çıkarken son kez merdivenlere ellerinizi süre süre inersiniz. çünkü o da daha bir kaç saat önce değmişti ellerini oraya. eve kendinizi zor atarsınız. kalp krizi geçirdiğini zannedersin. ama bu kalp krizi değildir, acıdır, çaresizliktir. eve gelince ağlamaktan şişen gözlerinizle tekrar tekrar resmini okşarsınız ve annenizin getirdiği ilaçla gözlerinizi o lanet güne kaparsınız.
okulun ilk günüydü, yaşlarımız ise henüz 12. sınıfta yer ararken kendime usulca tuttu dirseğimden, '"yanım boş" dedi. "istersen oturabilirsin"... sağına soluna yazılar yazılmış, içinden ok geçen kalpler çizilmiş, birçok isim silinmiş eski bir sıraydı hatırladığım. çekinerek, popomun yarısı dışarıda kalacak vaziyette köşesine oturduğum eski bir sıra. çekmişti beni kolumdan, "ikimizin bu sıra artık" demişti. çekingenliğime aldırmayarak...

liseyi de birlikte bitirdik ileriki yıllarda. yapışık ikiz gibi geçen güzel yaşlardı . üniversitede ise o gitti kıbrıs'a, bende bir bilet aldım istanbul'a. sanırım fazla üzülmedik ayrılacağımız için. üniversite heyecanı, yeni dostluklar, farklı ortamlar mı cezbetti bilmem ama mühim de değil aslında sebebi. pek üzülmedik işte.

ne zaman buluşma fırsatı yakalasak bıraktığımız yerden devam ettik paylaşmaya. geçmişimi anlatmaya lüzum görmediğim tek insandı. ilk olan ne yaşadıysam, az geride dokunuyordu omzuma hep.

farklı insanlardık. sakin, riski sevmeyen, alışkanlıklarına sadık biriyken ben, o hep deli dolu, maceraperestti. duygusaldı, herkes için bonkörce dökerdi gözündeki yaşları. kızardı bana vurdumduymaz olduğum için. benim ise bencil olmamla övündüğüm yıllardı.

aşkı severdi. onlarca adamla yüzlerce tanım kurdu aşka dair. ben ise sevilmeye ehemmiyet verenlerdendim.

derken bir gün bir adam sevdi beni. zamanla bende sevdim onu. "evlenelim" dedi. "olur" dedim. evlendik.

bir adım gerimdeydi gene düğünümde. dokunuyordu omzuma. kocaman gözlerinden, yanağına değmeden yere düşen, leblebi büyüklüğünde yaşlar döküyordu .

biliyorum aklına birçok şey geliyordu. o bana, ben ona baktıkça yaşamış olduklarımız geliyordu akla. söze dökmeye lüzum olmayan...

çok tökezledik birlikte. bizi darmaduman eden acıları alt etmeye çabaladık. çok kişiye küstük, çok şeyi sahiplendik. kendi geçmişlerimizin kahramanları olduk.

derken bir gün telefon açtı. titriyordu sesi."evleniyorum ben ona göre" dedi. aşık olmuştu deli kız. şen kahkahalarını duyuyordum telefonun diğer ucunda. "kızım dur noluyor kim bu adam" dememe aldırmadan "anlatırım sabırsızlanma" demişti gene gülerek.

en son konuşmamızdı bu. aynı gecenin ilerleyen saatlerinde aldım acı haberi. devamını anlatmaya lüzum yok sanırım.

kabullenmesi zor bir acıydı. geçmişimin bir kısmının üstüne bolca toprak serpildi ertesi gün.

unutması imkansız, kabullenmesi zor olan, en fazla kabuk bağlayan ama asla iyileşemeyen bir yaraydı bu yaşanan.
düşündüğümde bile tüylerimi ürperten, gözlerimden yaşlar akmasına neden olan acı durumdur.yıllarınızı paylaştığınız, zaman zaman ayrı düşseniz de kalplerinizin bir attığı, gözlerine baktığınız zaman ne demek istediiğinizi anlayan, en zor gününüzde yanınızda olan,sizi teselli eden arkadaşınız, dostunuz yoktur artık. asla unutamazsınız,hiçkimseyi onun yerine koyamazsınız.çok derin bir acıdır bu.

allah inşallah benim canımı ondan önce alır da böyle bir acıyı yaşamak zorunda kalmam diye dua ederim hep.

allah bu acıyı yaşayanlara da sabır versin.
adamın ağzına sıçan bir duygu olsa gerek.**
düğünü için aldığı izin ile memeleketine dönerken nereden bilecekti askıya astığı damatlığıyla birlikte uykusunda 17 ağustos depremine yakalanacağını ve bilmem kaç yıldır güvenle oturduğunu zannettiği evin,ailesiyle birlikte hayallerini yutacağını...

hemşom üniversitede okurken çok tökezledin,ailesel ve parasal çok sıkıntılar çektin,yanlış arkadaşlar edindin.bunları aşıp sonunda üniversiteyi bitirdin.güzel bir işe girdiğini söylediğinde dünyalar benim oldu.başaracağını biliyordum dedim.evleneceğini duyduğumda gözlerindeki pırıltıyı hala hatırlarım.oldu bak,geçti o günler artık,hayat bundan sonra daha güzel deyiverdik.son konuşmamızdı.güzel dedik ama bu filmin sonu güzel bitmedi.kader işte olmayınca olmuyor.

keşke açılmasa idi bu başlık...kaşıdıkça kanayan bir yaradır...
herkesten uzak durmasını istediğim bir durum. düşünmesi bile tüyler ürpertici. kesinlikle bir daha eskisi gibi olamam...
(bkz: hollow)*
(bkz: selim ışık)
(bkz: turgut özben)
(bkz: tutunamayanlar)
acıdır... her ölümden acıdır... kardeş, anne, baba ölümünden bile çok acıdır... çünkü onlar doğal seleksiyonlardır, kan çeker, siz de acı çekersiniz... ancak kan bağınız olmayan biriyse o gideniniz; acıdır, acı... gerçek acı... litrelerce kan kaybetmekten daha acı...
o bağlar doğanın değil sizin bağladığınız bağlardı... birlikte bağlamıştınız dostluğunuzun düğümünü...

zor bir şey daha varsa sizi teselli edememektir...
ne dense boş olacaktır... onun boşluğu sizde doldurulamayacaktır...