bugün
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması35
- 12 haziran 2024 istanbul sıcağı13
- eşcinsel bir erkeğe küresel'in fotosunu göstermek16
- anın görüntüsü13
- artık kadınlardan uzak duruyorum8
- neden fenerbahçeliyim8
- yeşil pasaportlu koca arayan hanım abla17
- jose mourinho36
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz16
- magnum un 2 tl olduğu yıllar14
- erkeklerin çoğunun yalnız olması13
- hakemlerle şampiyon olmak12
- gideon reid morgan jj24
- manyak olmaya karar verdim9
- sözlük erkeklerinin fotoları başlığına bakan erkek8
- yazarlardan akıl almak18
- islamcıların saç ile alıp veremediği nedir11
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması9
- siradansiradisibiri8
- kuresele yavsayan gotler tam liste24
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması11
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir16
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması15
- türk kızlarının türk erkeklerinden nefret etmesi8
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi22
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak15
- aydinoglu bombala22
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması15
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan8
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak15
- ağzı göt gibi kokan erkek8
- 3 çarpı 3 çarpı 38
- lise mezuniyet törenleri11
- hapistekiler birbirine mi basıyor sorunsalı8
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu12
- sokak köpekleri11
- erkekleri aşağılayan kadın9
- ali koç9
- sözlükten hatun kaldırmak24
- magicovento14
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak10
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- en sevmediğiniz sözlük yazarları16
incil`de gecen bir cumle.
kudusteki roma generali, isa*yi yahudilerin onune cikardiginda o'nu isaret ederek boyle demistir.
latincedir. "iste adam bu" gibi bir manasi vardir. [alternatif bir ceviri: adam budur!]
kudusteki roma generali, isa*yi yahudilerin onune cikardiginda o'nu isaret ederek boyle demistir.
latincedir. "iste adam bu" gibi bir manasi vardir. [alternatif bir ceviri: adam budur!]
nietzsche`nin son kitabinin adidir ayni zamanda. kitabin bolum isimleri cok orijinaldir. "nasil bu kadar iyi yaziyorum?" tadinda basliklar ihtiva eder. egoizmin son raddesindeki bir insanin hezeyanlaridir*. dikkatle okunmalidir.
friedrich nietzsche'nin kitabı.
-bir şey “istemek”, bir şeye “göz dikip uğraşmak”, bir “amacın”, bir “dileğin” ardından koşmak –başımdan geçmiş şeyler değil hiçbiri. şu anda bile geleceğime –engin bir gelecek– dalgasız bir denize bakar gibi bakıyorum: bir tek istek kışkırtmıyor onu. bir şeyin olduğundan başka türlü... ama hep böyle yaşadım ben. bir tek şey dilemedim.
-bir şey “istemek”, bir şeye “göz dikip uğraşmak”, bir “amacın”, bir “dileğin” ardından koşmak –başımdan geçmiş şeyler değil hiçbiri. şu anda bile geleceğime –engin bir gelecek– dalgasız bir denize bakar gibi bakıyorum: bir tek istek kışkırtmıyor onu. bir şeyin olduğundan başka türlü... ama hep böyle yaşadım ben. bir tek şey dilemedim.
friedrich nietzsche'nin 1888'de akıl sağlığını yitirmeden hemen önce yazdığı kitabıdır. yazılmış en iyi otobiyografilerdendir. nietzce'yi anlamak isteyenler için önerilen ikinci kitaptır. her bir eserine karşı neler hisseder yazar, ne tür bağlantılar kurar o an yaşadıklarıyla, bunu en iyi anlatan eserlerdendir. nietzsche zerdüşt'ü yazmıştır; ama tekrar anlatırken ağzından dökülen ballar için defalarca okunasıdır.
antonia ciseri'nin olayı anlatan tablosu.
görsel
sağ taraftaki başı tülbentli kadın, pontius pilate'nin karısı olup isa'nın çarhıma gerilesine karşı olduğu için, tabloda da hüzünlü bir şekilde resmedilmiş.
görsel
sağ taraftaki başı tülbentli kadın, pontius pilate'nin karısı olup isa'nın çarhıma gerilesine karşı olduğu için, tabloda da hüzünlü bir şekilde resmedilmiş.
karındeşen jack' ın, metropolitan polisine gönderdiği mektuplardan birinde gönderen kişi bölümüne yazdığı latince söz.
"neden bir yazgıyım ben" isimli bölümden
başıma geleceği biliyorum,, bir gün korkunç birşeyin anısı ile birlikte söylenecek benim adım,, ..o güne dek inanılmış, istenmiş, kutsallaştırılmış ne varsa, hepsine karşı yöneltilecek bir son sözün anısıyla..
(bkz: doğal seleksiyon)
başıma geleceği biliyorum,, bir gün korkunç birşeyin anısı ile birlikte söylenecek benim adım,, ..o güne dek inanılmış, istenmiş, kutsallaştırılmış ne varsa, hepsine karşı yöneltilecek bir son sözün anısıyla..
(bkz: doğal seleksiyon)
latincede: "işte insan".
15-17 yüzyıllar arasında batı'da hıristiyan sanatına egemen olan tema. romalı yahudi vali pontius pilate'nin, isa'nın çarmıha gerilmesini isteyen yahudilere söylediği sözlere dayanır.
bu tema resimde genellikle iki biçimde işlenir:
1) isa'yı ibadet ederken gösteren baş ve yarı gövde tasvirleri,
2) yargılama sahnesinin öyküsel anlatımıdır.
her iki durumda da isa kamçılanmış, aşağılanmış durumdadır.
15-17 yüzyıllar arasında batı'da hıristiyan sanatına egemen olan tema. romalı yahudi vali pontius pilate'nin, isa'nın çarmıha gerilmesini isteyen yahudilere söylediği sözlere dayanır.
bu tema resimde genellikle iki biçimde işlenir:
1) isa'yı ibadet ederken gösteren baş ve yarı gövde tasvirleri,
2) yargılama sahnesinin öyküsel anlatımıdır.
her iki durumda da isa kamçılanmış, aşağılanmış durumdadır.
Nietzsche’nin incecik eseri. Birkaç saatte bitirirsiniz. Yamulmuyorsam bu onun en son eserlerinden biri, dolayısıyla kitap daha çok bir geçmişe bakış gibi, konuyu iyi kötü bilenler için bir özet gibi olmuş, Nietzsche bütün eserlerini gözden geçirmiş, yorumlamış.
Ayrıca bu kitap sayesinde Nietzsche’nin Almanlardan ve Almanlıktan ne kadar tiksindiğini öğrenebilirsiniz, zira bıyık reis kitap boyu sık sık “Almanya nereye girse, ekini berbat eder.” Demektedir, adeta kitapta Almanların bir anasına sövmediği kalmıştır. Bunun dışında hoşuna gitmeyen kimselere karşı da oldukça ağzı bozuktur Nietzsche bu kitapta: “uslanmaz kuş beyinliler, soytarılar” gibi hakaretler gırla kitap boyu. Reis resmen mardinli serseri gibi diss atmış.
Almanlara olduğu gibi, feministlere de düşmandır: “"Kadının özgürleşmesi", özürlü, doğuramaz kadınların gerçek kadına karşı içgüdüsel kinidir bu. "erkek"le kavgaya gelince, bu bir yoldur, bir sözde nedendir, bir taktiktir yalnızca. Kendilerini "gerçek kadın", "yüksek kadın", "ülkücü kadın", "ülkücü kadın" diye yükseltmekte, aşama sırasında kadının yerini alçaltmaya çalışırlar; bunun için de en şaşmaz yol, lise öğrenimi yapmak, pantolon giymek ve sürü olarak oy verebilmektir. Aslına bakılırsa, özgürleşen kadınlar "bengi dişilik" ülkesinin anarşistleridir; kuyruk acısı vardır onlarda, öç isteği vardır derinlerinde yatan... En kötüsünden bir tür "ülkücülük" vardır ki erkeklerde de rastlanır ayrıca, o evde kalmış kız örneğinde…”
Bir de kitap boyu kendini övüyor, yok şöyle iyiyim böyle iyiyim. Bıraksaydın da ona biz karar verseydik. Sürekli övmüş kendini. Öyle bir övmüş ki, hani MFÖ “peki peki anladık” isimli şarkısını ayhan Sicimoğlu yerine Nietzsche’ye yazsa da olurmuş.
Kitapta hoşuma giden yerlerden bazıları aşağıdaki gibidir:
Yetkin insan duyularımıza hoş gelir; hem sert, hem körpe, hem de güzel kokulu bir odundan yontulmuştur. Kendine yarayan şeyden tat alır yalnız; yarama sınırı aşıldığı an tat alması da, hoşlanması da biter. Zararlı bir şeyin ilacı nedir kestirir; kötü rastlantıları kendi çıkarına kullanmasını bilir; onu öldürmeyen şey daha da güçlü kılar. Gördüğü, işittiği, yaşadığı her şeyden kendi payını çıkarır içgüdüsüyle: Ayıklayıcı bir ilkedir, pek çok şeyi geri çevirir.
“insan” denen çalgı nasıl bir çalgı olursa olsun, nasıl uyumlanırsa uyumlansın, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir.
yalnız décadent’lar (yozlaşmışlar) için bir erdemdir acıma. Acıyanları kınamıyorum, çünkü utanmayı, saygıyı, insanları ayıran aralıkları sezme duygusunu kolayca yitirirler; çünkü acıma bir anda o ayak takımı kokusunu belli eder, görgüsüz davranışlara öyle benzer ki ayırt edilemez, –çünkü acıyan eller kimi zaman neredeyse yok edercesine bir büyük alın yazısının, yaralarla dolu bir yalnızlığın, bir ağır suç işleme ayrıcalığının içine karışabilirler. Acımanın aşılmasını soylu erdemlerden sayıyorum.
Kendimizi korumayı, bedenin, yani yaşamın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, kansızlığı bir ülkü, bedeni küçümsemeyi "ruhun kurtuluşu" sayıyorlarsa, bunlar décadence'a götüren yol değil de nedir?
Hiçbir şey de insanı hınç duyguları gibi çabucak eritip bitirmez. Kızgınlık, hastalıklı alınganlık, öç almaya güçsüzlük, öç isteği, susuzluğu, her türlü ağu karma, –bunlar bitkin insan için şüphesiz en zararlı tepki çeşitleridir: Sinir gücünün çabucak tükenişi, zararlı salgıların, örneğin midede safranın, hastalıklı bir artışıdır bunların sonucu.
saldırmak benim için iyilikseverliğimin, bazen de minnetimin kanıtıdır. Adımı bir şeye, bir kişiye bağlamakla onu saydığımı, seçip üstün tuttuğumu göstermiş olurum
açık havada, yürürken doğmayan, kasların da birlikte şenlik yapmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli.
Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde.
Büyük ozan, yalnız öz gerçeğinden beslenir, öyle ki sonunda yapıtına dayanamaz olur üstelik... Zerdüşt’üme şöyle bir göz atayım yeter, dayanılmaz bir hıçkırık nöbeti içinde kendimi tutmaksızın, odamda yarım saat bir aşağı bir yukarı gezinirim.
“Tanrı”, “ruhun ölmezliği”, “kurtuluş”, “öte dünya”, daha çocukken bile ne dikkatimi, ne de vaktimi verdiğim kavramlar hepsi, –belki de bunlar için yeterince çocuksu olmadım hiç? Benim için bir sonuç değildir tanrısızlık, hele olay hiç değildir; içgüdümden gelir düpedüz.
insanlığın bugüne dek önemle düşünüp durduğu şeyler gerçek bile değildir, kuruntudur yalnızca; daha sert deyimiyle, o sapına dek zararlı, hasta yaratıkların bozulmuş içgüdülerinden doğan yalanlardır; –o kavramların topu, “tanrı”, “ruh”, “erdem”, “günah”, “öte dünya”, “doğru”, “bengi yaşam”... Ama insanoğlunun büyüklüğünü, “tanrısallığını” hep bunlarda aradılar... “Küçük şeyleri”, yani yaşamın temel konularını küçümsemeyi öğretmekle, en zararlı insanları büyük inan saymakla yurt yönetiminin, toplum düzeninin, eğitiminin tüm sorunlarını ta köklerine dek bozdular...
hiç kimse bir şeyden –kitaplar da giriyor bunun içine– zaten bildiğinden çoğunu çıkarıp alamaz. Bir şey bize yaşantı yoluyla açık değilse onu duyacak kulak da yoktur bizde.
insan kendi kendine sağlam bir dayanak olmalı, iki ayağı üstünde korkmadan durabilmeli; başka türlü sevemez yoksa. Kadınlar da pek iyi bilirler bunu: O çıkar gözetmeyen, o nesnel erkekler vız gelir onlara...
Nasıl olursa olsun, cinsel yaşamı küçümseme, onu ayıp kavramıyla lekeleme, yaşamın kendine karşı işlenmiş bir suçtur, –yaşamın Kutsal Tinine karşı günahın ta kendisidir.
Gördüğünüz gibi, yer yer güzel olmakla birlikte, pek bir şey katan bir eser değil. Nietzsche’yi seviyorsanız okuyun, onun dışında bence pek bir şey kaçırmazsınız. 6/10.
Ayrıca bu kitap sayesinde Nietzsche’nin Almanlardan ve Almanlıktan ne kadar tiksindiğini öğrenebilirsiniz, zira bıyık reis kitap boyu sık sık “Almanya nereye girse, ekini berbat eder.” Demektedir, adeta kitapta Almanların bir anasına sövmediği kalmıştır. Bunun dışında hoşuna gitmeyen kimselere karşı da oldukça ağzı bozuktur Nietzsche bu kitapta: “uslanmaz kuş beyinliler, soytarılar” gibi hakaretler gırla kitap boyu. Reis resmen mardinli serseri gibi diss atmış.
Almanlara olduğu gibi, feministlere de düşmandır: “"Kadının özgürleşmesi", özürlü, doğuramaz kadınların gerçek kadına karşı içgüdüsel kinidir bu. "erkek"le kavgaya gelince, bu bir yoldur, bir sözde nedendir, bir taktiktir yalnızca. Kendilerini "gerçek kadın", "yüksek kadın", "ülkücü kadın", "ülkücü kadın" diye yükseltmekte, aşama sırasında kadının yerini alçaltmaya çalışırlar; bunun için de en şaşmaz yol, lise öğrenimi yapmak, pantolon giymek ve sürü olarak oy verebilmektir. Aslına bakılırsa, özgürleşen kadınlar "bengi dişilik" ülkesinin anarşistleridir; kuyruk acısı vardır onlarda, öç isteği vardır derinlerinde yatan... En kötüsünden bir tür "ülkücülük" vardır ki erkeklerde de rastlanır ayrıca, o evde kalmış kız örneğinde…”
Bir de kitap boyu kendini övüyor, yok şöyle iyiyim böyle iyiyim. Bıraksaydın da ona biz karar verseydik. Sürekli övmüş kendini. Öyle bir övmüş ki, hani MFÖ “peki peki anladık” isimli şarkısını ayhan Sicimoğlu yerine Nietzsche’ye yazsa da olurmuş.
Kitapta hoşuma giden yerlerden bazıları aşağıdaki gibidir:
Yetkin insan duyularımıza hoş gelir; hem sert, hem körpe, hem de güzel kokulu bir odundan yontulmuştur. Kendine yarayan şeyden tat alır yalnız; yarama sınırı aşıldığı an tat alması da, hoşlanması da biter. Zararlı bir şeyin ilacı nedir kestirir; kötü rastlantıları kendi çıkarına kullanmasını bilir; onu öldürmeyen şey daha da güçlü kılar. Gördüğü, işittiği, yaşadığı her şeyden kendi payını çıkarır içgüdüsüyle: Ayıklayıcı bir ilkedir, pek çok şeyi geri çevirir.
“insan” denen çalgı nasıl bir çalgı olursa olsun, nasıl uyumlanırsa uyumlansın, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir.
yalnız décadent’lar (yozlaşmışlar) için bir erdemdir acıma. Acıyanları kınamıyorum, çünkü utanmayı, saygıyı, insanları ayıran aralıkları sezme duygusunu kolayca yitirirler; çünkü acıma bir anda o ayak takımı kokusunu belli eder, görgüsüz davranışlara öyle benzer ki ayırt edilemez, –çünkü acıyan eller kimi zaman neredeyse yok edercesine bir büyük alın yazısının, yaralarla dolu bir yalnızlığın, bir ağır suç işleme ayrıcalığının içine karışabilirler. Acımanın aşılmasını soylu erdemlerden sayıyorum.
Kendimizi korumayı, bedenin, yani yaşamın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, kansızlığı bir ülkü, bedeni küçümsemeyi "ruhun kurtuluşu" sayıyorlarsa, bunlar décadence'a götüren yol değil de nedir?
Hiçbir şey de insanı hınç duyguları gibi çabucak eritip bitirmez. Kızgınlık, hastalıklı alınganlık, öç almaya güçsüzlük, öç isteği, susuzluğu, her türlü ağu karma, –bunlar bitkin insan için şüphesiz en zararlı tepki çeşitleridir: Sinir gücünün çabucak tükenişi, zararlı salgıların, örneğin midede safranın, hastalıklı bir artışıdır bunların sonucu.
saldırmak benim için iyilikseverliğimin, bazen de minnetimin kanıtıdır. Adımı bir şeye, bir kişiye bağlamakla onu saydığımı, seçip üstün tuttuğumu göstermiş olurum
açık havada, yürürken doğmayan, kasların da birlikte şenlik yapmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli.
Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde.
Büyük ozan, yalnız öz gerçeğinden beslenir, öyle ki sonunda yapıtına dayanamaz olur üstelik... Zerdüşt’üme şöyle bir göz atayım yeter, dayanılmaz bir hıçkırık nöbeti içinde kendimi tutmaksızın, odamda yarım saat bir aşağı bir yukarı gezinirim.
“Tanrı”, “ruhun ölmezliği”, “kurtuluş”, “öte dünya”, daha çocukken bile ne dikkatimi, ne de vaktimi verdiğim kavramlar hepsi, –belki de bunlar için yeterince çocuksu olmadım hiç? Benim için bir sonuç değildir tanrısızlık, hele olay hiç değildir; içgüdümden gelir düpedüz.
insanlığın bugüne dek önemle düşünüp durduğu şeyler gerçek bile değildir, kuruntudur yalnızca; daha sert deyimiyle, o sapına dek zararlı, hasta yaratıkların bozulmuş içgüdülerinden doğan yalanlardır; –o kavramların topu, “tanrı”, “ruh”, “erdem”, “günah”, “öte dünya”, “doğru”, “bengi yaşam”... Ama insanoğlunun büyüklüğünü, “tanrısallığını” hep bunlarda aradılar... “Küçük şeyleri”, yani yaşamın temel konularını küçümsemeyi öğretmekle, en zararlı insanları büyük inan saymakla yurt yönetiminin, toplum düzeninin, eğitiminin tüm sorunlarını ta köklerine dek bozdular...
hiç kimse bir şeyden –kitaplar da giriyor bunun içine– zaten bildiğinden çoğunu çıkarıp alamaz. Bir şey bize yaşantı yoluyla açık değilse onu duyacak kulak da yoktur bizde.
insan kendi kendine sağlam bir dayanak olmalı, iki ayağı üstünde korkmadan durabilmeli; başka türlü sevemez yoksa. Kadınlar da pek iyi bilirler bunu: O çıkar gözetmeyen, o nesnel erkekler vız gelir onlara...
Nasıl olursa olsun, cinsel yaşamı küçümseme, onu ayıp kavramıyla lekeleme, yaşamın kendine karşı işlenmiş bir suçtur, –yaşamın Kutsal Tinine karşı günahın ta kendisidir.
Gördüğünüz gibi, yer yer güzel olmakla birlikte, pek bir şey katan bir eser değil. Nietzsche’yi seviyorsanız okuyun, onun dışında bence pek bir şey kaçırmazsınız. 6/10.
ecce homo; "işte adamınız" anlamını taşır. Hz.isa roma valisi tarafından yargılanırken, roma valisi onu yahudilere göstererek sarfetmiştir bu sozu. "işte adamınız! işte kralınız bu mu ? bu hale mi düştü?" ve Nietzsche; dinin, din adamlığının üst insanı engelleyen faktorlerin başında oldugunu bildirmek için dine, din adamlığına bunu soylemiştir. "işte adamınız!"
Nietzsche'nin en güzel kitaplarındandır. okunasıdır. anlanasıdır.
Nietzsche'nin en güzel kitaplarındandır. okunasıdır. anlanasıdır.
latince:('işte(bakın) insan'),dövülerek bağlanmış başında dikenden bir taçla hz. isa'yı kalabalığa sunan pontius pilatus
tarafından söylenen cümle.bu sebeple hz. isa'yı dikenli taçla gösteren bütün sanat eserleri ecce homo adını almıştır.aynı zamanda nietzsche'nin biyografik eserinin adıdır.
tarafından söylenen cümle.bu sebeple hz. isa'yı dikenli taçla gösteren bütün sanat eserleri ecce homo adını almıştır.aynı zamanda nietzsche'nin biyografik eserinin adıdır.
Kaliteli yazardır. Sevdim kendisini.
latince. işte o adam! (isa peygamber)
"işte insan" adı ile 1969'da yayınlanmış azra erhat kitabıdır.
"insanım, seni sana söylemek istiyorum." diyerek başlar. doğrusu homeros ile başlar yunus emre ile biter. okunası...
"insanım, seni sana söylemek istiyorum." diyerek başlar. doğrusu homeros ile başlar yunus emre ile biter. okunası...
güncel Önemli Başlıklar