bugün

geçen yine yüzüyorum, bu aklıma gelmez mi nette yok, buyrun sizin için kopyaladım kendim için yapıştırıyorum,

yirminci yüzyılın başlarında bilim insanları bu konuyu çok basit bir şekilde açıklıyorlardı. bu açıklamaya göre, her ne kadar nehirlerin suları tatlı ise de içlerinde bir miktar da erimiş mineral vardır. yataklarındaki bu mineralleri ve içlerinde tuz bulunan kayaları erozyona uğratarak okyanuslara taşırlar. bu mineraller içinde en çok olanı kimya dilinde sodyum klorür (nacl) diye adlandırılan bildiğimiz sofra tuzudur ve bir daha karaya geri dönmez.

bilim insanları bu teoriden yola çıkarak dünyanın yaşının da hesap edilebileceğine inanıyorlardı. ancak nehirlerdeki tuz oranı ile okyanuslardaki tuz oranı mukayese edilerek yapılan hesaplamalarda dünyanın yaşı 300 milyon yıl çıktı. dünyamız ise gerçekte 4,5 milyar küsur yaşındadır.

ayrıca bu teoriye göre denizlerdeki tuzun her geçen yıl artması gerekir. her ne kadar denizlerdeki tuz oranı bölgelere ve zamana göre değişiklik gösterse de içindeki belli başlı elementlerin yoğunluklarının yüz milyonlarca yıl hemen hemen aynı kaldıkları bilinmektedir. öyleyse bu yüksek miktardaki tuz başlangıçta denizlere nereden gelmiştir? bilim insanları da tam olarak bilemiyorlar ve emin değiller ama iyi bir tahminleri var.

tuz iki çeşit atomdan yapılmıştır. sodyum (na) ve klor (cl). bilim insanları sodyum’un ilk teoride olduğu gibi nehirler yolu ile karalardan denizlere taşındığını, klor’un ise dünya tarihinin ilk dönemlerinde, yer kabuğu ile yer merkezi arasında kalan katmanlardan, okyanusların diplerindeki çatlaklar ve volkanlar yolu ile denize karıştığını ve bu ikisinin birleşerek denizin tuzunu oluşturduklarını tahmin ediyorlar.

ama hala niçin denizlerin gittikçe tuzlu olmadığının cevabını alabilmiş değiliz. bilim insanları bunun açıklamasını da şöyle yapıyorlar: tuz nehirler yolu ile denizlere ilave edilmektedir, ama aynı zamanda denizdeki diğer kimyasallarla birleşerek, okyanus tabanındaki kayalar tarafından emilerek veya deniz suyunun çözeltisinden ayrılıp çökelti haline gelerek bir şekilde deniz suyunun içinden eksilmektedir.

yüz milyonlarca yıl, eksiltme ve ilave etme yolu ile deniz suyunun tuzluluk oranını hep aynı tutan bu müthiş ayar gerçekten çok etkileyici.
(bkz: balina spermi yüzünden diyolaa)
bir iskandinav mitolojisi dayanağı ise olayı şu şekilde irdeler;

frodi'nin değirmeni adlı bir hikayede, orta çağ'da herkesin istediği herşeyi alabildiği bir devirden bahsedilir. bunun sebebi dev frodi'nin değirmeninde barış ve bol miktarda altın üretmesidir. bunlar o kadar boldur ki; yollarda çakıl taşı gibi dururlar. ama frodi'nin affedilemez para hırsı yüzünden, dünya bu harika aletten mahrum kalır. çünkü: frodi değirmendeki uşakları öyle çok çalıştırır ki, sabırlarını yitiren uşaklar nefret ve savaş ortaya çıkarırlar. derken bir gece güçlü bir deniz gezgini gelir. frodi'yi öldürür. değirmeni ve uşakları denize taşır. denize ulaştıkları zaman uşaklara "tuz" üretmelerini söyler. onlar da, intikam için bunu yaparlar. gemiyi sonsuz tuzla doldurur ve batırırlar. böylece değirmen ve gezgin sonsuza dek kaybolur. ancak; deniz tuzlu kalır.
bu kadar sidik nereye akıyor sorusundan sonra akla gelendir.
çünkü kayalardaki tuzlardan dolayı denilecek soru.
ÇÜNKÜ TANRININ GÖZ YAŞLARI TUZLUDUR.
Ben hep yagmur suyu yuzunden tuzlu oldugunu dusunurum. * *
görsel

tövbe estağfirullah..
Yuzlerce yildir isiyoruz haci, ondan olmasin.
(bkz: çişşş).
üç ana sebebi vardır.

birincisi, yeryüzündeki bazı kayalarda tuz bulunur. civarından geçen nehir ve çaylar, bu kayaları zamanla aşındırır. bu aşınma ile sularına tuz karışır. çaylar nehirlere, nehirler denizlere böylelikle tuzu taşımış olur.

ikincisi, dünyanın oluşumu sırasında patlamış olan volkanlardır. oldukça fazla volkan patlaması olmuş bu sırada önemli miktarda tuz deniz suyuna karışmıştır.

sonuncu etken ise, deniz ya da okyanusların derinlerindeki kaynak sularıdır. bol miktarda tuz barındıran bu sular deniz suyuna karışır.
Çünkü denizler, tanrının gözyaşlarıdır.
araştırmalarıma göre açıklıyorum ki

çünkü Allah öyle yaratmış.
Deniz suyunun ortalama tuzluluk derecesi ağırlığa oranla % 3.5’dir. Bu, 1 mil’ suda yaklaşık 186 milyon ton tuzun bulunması demektir. Kabaca bir hesapla, Okyanuslardaki tuz miktarının, kıtaların 152300 m. kalınlığında bir tuz tabakasıyla kaplanmasına yeteceğini söyleyebiliriz. Doğal olarak oluşan elementlerin hemen hepsine deniz suyunda rastlanılır, sıcak deniz tuzunun % 85’inden fazlası, sodyum klorür, başka bir deyişle sofra tuzundan oluşur.
Nehirler tarafından taşınan sodyum gibi mineraller toprak ve kayaların aşınması sonucu ortaya çıkan eriyik ve süspansiyonlardan oluşur. Fakat klor ve bor gibi diğer elementlerin varlığı, nehirlerin getirdikleri ile açıklanamamakta, dolayısıyla bu oluşumda di­ğer süreçlerin de rol oynadığı akla gelmektedir.
Yeryüzü tarihinin ilk dönemlerinde yerkabuğu ile yer merkezi arasında kalan katmanın zehirli gazlardan arınması sırasında diğer maddelerin yanı sıra su ve klor da yerkabuğunun altındaki erimiş volkanik kayaların arasında ortaya çıkmış olabilir. Günümüzde volkanik etkinlikler sonucu atmosfere yayılan elementler okyanuslara, yağmur ve kar yağışlarıyla taşınmaktadır. öte yandan deniz hayvanları öldüklerinde de, iskeletleri ayrışarak mineralleri denize geri verirler.
Elementler denizlere sürekli olarak aktarılınca, denizler giderek daha da tuzlulaşmaz mı? Gerçekte, deniz suyundaki tuz miktarında, yüz milyonlarca yıldan bu yana önemli bir değişme olmamıştır. Çözünmüş maddelerin miktarları zamana ve yere göre değişmekle birlikte, belli başlı, elementlerin okyanuslarda her zaman, hemen hemen aynı yoğunlukta bulunduğu kabul ediliyor.
Okyanus elementlerin, bir yandan hemen hemen tam dengeyi koruyacak oranlarda suya eklenip, diğer yandan sürekli olarak nakledildiği bir tanka benzetilebilir. Örneğin, elementlerden bazıları kayalarla birleşir, toprak tarafından emilir ve çözeltiden ayrılarak çökelti haline gelirler. Deniz bitkileri ve hayvanları da bunları kullanarak büyür ve gelişirler.
PARMAKLARIMIZ NEDEN ÇITIRDAR?

Bazı insanlar parmaklarını çıtırdatır. Bu ses, sanıldığı gibi kemiklerin birbirine çarpmasından doğmaz. Eklemleri yağlayan sıvının ‘içinde küçük gaz kabarcıkları bulunuyor. Parmaklar çekilince veya herhangi bir eklem yavaşça düzleştirilince sıvı basıncı azalır ve hava kabarcıkları patlayarak “çıtlama” sesi oluşturur. Bu sesin tekrar oluşması için bir süre beklemek gerekir, çünkü yağlayıcı sıvı ‘içinde yeni hava kabarcıkları oluşması zaman alır.
suyun içinde tuz vardır ve bundan dolayı tuzludur.
hayvanların idrarları... ( bir yerde öyle okumuştum )
balina spermi. ( ben lisedeyken çok popülerdi)
çünkü hamsiler geceleri sessizce ağlar.
Bunca balığın çişi nereye gidiyor efendi.
Tatlı sevmediği için. Bir soru.
yüce rabbimin bir lütfu olaraktan tuzlu.
balinaların dölü yüzünden. bi postaya 1500 litre..
determinist bir yaklaşımla söylemek gerekirse; deniz suyu, şeker gibi kaynak suları varolduğu için tuzludur.
Okyanuslardaki ve deniz sularındaki tuzun kaynağı yeryüzündeki kayaçlardır.
Yeryüzündeki kayaçların aşınması sonucu ortaya asit ve iyot çıkıyor. Bunlar da akarsular sayesinde denizlere ve okyanuslara ulaşıyor. Zamanla temiz olan yağmur suyu denizlerin üzerinde güneşten buharlaşıyor ve tuzlu su kalıyor. Bir diğer sebebi ise deniz altındaki volkanlarmış.
Kaynak: bilimgenç.tubitak