bugün

2009 yılında cannes'da altın palmiye kazanan michael haneke filmi.
2009 cannes film festivali' nde fransız ulusal eğitim sistemi sinema ödülü, fipresci ve altın palmiye ödülleri ile dönen, altın küre' de en iyi yabancı film ödülünü alan ve oscar gecesinde de en iyi yabancı film dalında ödülün en güçlü adayı olan michael haneke filmidir. filmde 1. dünya savaşı' ndan hemen önce, bir alman kasabasında yaşanan gizemli şiddet olayları konu edilmekte. özellikle çocuk oyuncuların performansı oldukça başarılı olan film, haneke' nin tarihi bir film izliyormuş hissini yaratma isteği nedeniyle siyah-beyaz çekilmiş. filmin sonunda cevapsız kalan sorular ise insanı düşünmekten alıkoymuyor.
haneke abimizin en iyi filmlerinden biri. hanekenin amaci zaten sorulara cevap bulmak yahut belli konulari yansitip cevaplandirip filmi oyle sonlandirmak degil diger filmlerinden de anlayacagimiz uzre, adam insanin belli bir evresini ortaya koyuyuor. bu ortaya koyusun arkasinda yatanlari bulmamizi istiyor. kitap okuyor gibi film izliyoruz. das weisse band`da oyle. psikanaliz tahliller ve ortaya koyma bicimi cok basarili.
Oscarda en iyi yabancı film dalında ödülle taçlandırılması gerektiğini düşündüğün lakin ödülü bir arjantin filmi olan El Secreto de sus Ojos The Secret in Their Eyes2a kaptıran klasik haneke filmi. Filmde insanların adlarının olmaması yalnızca statülerinin olması manidar bir modern zaman eleştirisi olmuş.
1913 almanya'sında geçen bir haneke filmi. ingilizce'ye the white ribbon
şeklinde çevrilmiş.
savaş öncesi alman insanı profilini gözlerimizin önüne seren filmde insanlar öyle katı, öyle gri ve öyle sevimsizler ki (bir kaçı hariç) yani adolf hitler gibi bir insanın o milletten çıkmasına şaşırmamalı.
filmde oyunculuklar tavan yapmış durumda. bilhassa çocuk oyuncuların oyunculukları bizim çocuk oyuncu eğitiminde ne kadar geride olduğumuzu çat çat yüzümüze vuruyor.
dikkatimi çeken bir başka detay ise karakterlerin rol esnasında ellerini kullanışlarındaki harikuladelikti. 4-5 yaşındaki çocuk oyuncudan 70 yaşındaki adama kadar bütün oyuncular en az bir sahnede ellerini kullanıyor. belli ki haneke bunun üzerine özellikle eğilmiş.
adolf hitler gibi bir canavar nasıl bir aileden çıkabilir? sorusunu kendinize bir kez de olsa sormuşsanız cevabınız bu filmde.

http://www.imdb.com/title/tt1149362/
film boyunca bir takım kriminal olaylar oluyor ve siz filmin sonunda bütün bu suçların failleri ortaya çıkacak diye sabırsızlıkla beklerken film bitiyor. böyle de gıcık bir film, ama izlenmesi gerekir. hatta mutlaka izleyin.
the white ribbon diye anılan, michael haneke'nin bu sene görücüye çıkardığı ve cannes film festivali ödüllü film. zaten kendisi usta olarak görülmekte olan yönetmenin, bu filmi de tam usta işi olmuş.
1. dünya savaşı öncesinde almanya'nın ufak bir köyünde geçen hikaye çok katmanlı ve iyi bir olay örgüsüne sahip.
utanarak söylüyorum ki, ilk izleme girişimimde filmi yarıda bırakmış ve sıkılmıştım. ancak ikinci girişimimle tamamladığım film karmaşık başlasa da sonradan filmde taşlar yerine oturuyor ve bu olay örgüsü bile insanı kendisine hayran bırakabiliyor. filmde suç, öfke ve ceza gibi kavramlar ön plana çıkarken köydeki entrikaların ucu bucağı görünmüyor. dönemin almanyasına, hatta genel olarak avrupasına bir bakışta bulunan film, oldukça kuvvetli sosyolojik tespitlere de sahip. faşizm temellerinin bir çocuğa nasıl atıldığı ya da daha geniş anlamda dengesiz ve iki yüzlü yetişkinler ile çocuklar arasında iletişimin de anlatıldığı, hatta zaman zaman da burjuvaziye laf sokan film, kesinlikle, öylesine izlenebilecek bir film değil. izleyiciye ağır bir huzursuzluk vermekte.
film özellikle siyah beyaz yapılmış ve bu da filmin o gerginliğine hizmet eden bir şey olmuş bana göre. zaten anlatım tarzı oldukça etkili ve insanı geriyorken, siyah beyazın vuruculuğu bu yaratılmak istenen huzursuzluk hissinin tamamlayıcısı olmuş.
belki hikaye olarak, insanı ters köşeye yatıran, duyulmamış, daha önce sinemada görmediğimiz fazladan çok bir şey yok, ama asıl olan anlatım tarzı ve o da oturduğunuz yere mıhlanmanıza yetiyor zaten. sadece heneke değil, ingmar bergman severlere de tavsiyemdir.
"çünkü ben, tanrın rab, kıskanç bir tanrı'yım. benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım."
(bkz: anders behring breivik)
yozlaşmış töre , örf ,ahlak anlayışıyla riyarkarlık her zaman el eledir. . birinci dünya savaşının eşiğindeki küçük bir almanya
köyünde yaşanan olaylarda bu işbirlikçilik büyük bir ustalıkla ortaya konmuş.görülmeye değer bir film.
the white ribbon diye anılan, michael haneke'nin bu sene görücüye çıkardığı ve cannes film festivali ödüllü film. zaten kendisi usta olarak görülmekte olan yönetmenin, bu filmi de tam usta işi olmuş.
1. dünya savaşı öncesinde almanya'nın ufak bir köyünde geçen hikaye çok katmanlı ve iyi bir olay örgüsüne sahip.
utanarak söylüyorum ki, ilk izleme girişimimde filmi yarıda bırakmış ve sıkılmıştım. ancak ikinci girişimimle tamamladığım film karmaşık başlasa da sonradan filmde taşlar yerine oturuyor ve bu olay örgüsü bile insanı kendisine hayran bırakabiliyor. filmde suç, öfke ve ceza gibi kavramlar ön plana çıkarken köydeki entrikaların ucu bucağı görünmüyor. dönemin almanyasına, hatta genel olarak avrupasına bir bakışta bulunan film, oldukça kuvvetli sosyolojik tespitlere de sahip. faşizm temellerinin bir çocuğa nasıl atıldığı ya da daha geniş anlamda dengesiz ve iki yüzlü yetişkinler ile çocuklar arasında iletişimin de anlatıldığı, hatta zaman zaman da burjuvaziye laf sokan film, kesinlikle, öylesine izlenebilecek bir film değil. izleyiciye ağır bir huzursuzluk vermekte.
film özellikle siyah beyaz yapılmış ve bu da filmin o gerginliğine hizmet eden bir şey olmuş bana göre. zaten anlatım tarzı oldukça etkili ve insanı geriyorken, siyah beyazın vuruculuğu bu yaratılmak istenen huzursuzluk hissinin tamamlayıcısı olmuş.
belki hikaye olarak, insanı ters köşeye yatıran, duyulmamış, daha önce sinemada görmediğimiz fazladan çok bir şey yok, ama asıl olan anlatım tarzı ve o da oturduğunuz yere mıhlanmanıza yetiyor zaten. sadece heneke değil, ingmar bergman severlere de tavsiyemdir.
haneke klasiği. faşizm ve ahlak konulu enfes film. faşizm üzerine yapılmış en sıkı filmlerden biri. tabii, faşizm bağlamında novecento, Salo ya da Sodom'un 120 Günü, amen gibi filmler de çok ama çok değerlidir. novacento daha ziyade sınıf analizi içerirken, salo faşizmin wilhelm reich'ın yaklaşımları bağlamında değerlendirir. costa gravas'ın amen filmi ise faşizm ve kilise ilişkisi hakkında fikirler verir.