bugün

genelde bayram önceleri alınan yeni kıyafetler ya da ayakkabılar, alındıktan sonra bayrama kadar kullanılmaz. eğer çocuksanız ve heveslerinizi engelleyemiyorsanız, bu durum ve bekleyiş bir işkenceye dönüşür.. ve çocukta "en azından sarılıp uyuyayım" dedirten psikolojik derin bir tramva yaratır. sonuç; çocuğun bu yeni alınan nesneyle uyumasıdır.
eskiden çok eskiden, alınan yeni şeylerin kıymetini bilecek kadar eskiden ve çocuk iken, genelde bayramlık için alınan ayakkabı olurdu. kırmızı rugan ayakkabı. yeni alınan eşyaların kendine özgü kokusu bir başka olurdu o dönem yada bana öyle gelirdi. bu koku bende okadar mutluluk yaratırdı ki, bırakın ayakkabıları ayağımda uyumayı, yastığımın tam yanına koyar öyle uyurdum. gece uykumdan uyanınca bakardım yanımda mı hala diye. bu nasıl bir mutlulukmuş, nasıl bi düşünce şekliymiş ki bir çift kırmızı rugan ayakkabı beni bu derece mutlu edebiliyormuş . çocuklukmuş dicem, şimdi etraftaki çocuklara bakıyorum, alınan yeni bir şey karşısında mutlulukları max 5 dk sürüyor. ozaman diyorum bu çocuklukla açıklanacak bi şey değilmiş. bu başka bişey, henüz adını bulamadığım..
yazın 50 derecesinde eşşek kadar ayıyla uygulanmaya kalkılırsa ölüme götürebilecek olaydır.*
küçüklüğümün bayramlarını hatırlatan olay.
küçüktüm, küçücüktüm. mahalleden çocuklarla toplanmış top oynayacağız. ahmet benim takımımda olsun, mehmet senin takımda olsun pazarlıkları yapıyoruz evin yanındaki tarlada. futbolcu borsası kızışmış durumda. ortamda bir gerginlik var ama topun sahibi ben olduğum için kimseyi s.klemiyorum, tikim daşağıma denk bekliyorum takımların son durum listesini.

o sırada alt komşunun kızı sibel geldi ve

- bende oynamak istiyorum

dedi. sibel'e olan yakın ilgim ve kalbimim pır pır atışı hemen alevlenmişti bu sözlerle. topun sahibi olmanın vermiş olduğu öz güvenin bu duygularla birleşmesiyle herkesten önce öne atılarak sibel'e ilk cevabı ben verdim.

- gitsene be! kızlarla top oynamıyoruz biz.

hayatımda kurduğum ilk romantik cümle buydu sanırsam. duyguların dışa vurumu, askın kelimelere dökülmesi ancak bu denli güzel olabilirdi. ben bir kazanova, bir don juan'dım artık. ama nedense sibel alınmıştı bu sözlerime. suratını astı. gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. yavaşça arkasını döndü ve sahadan uzaklaşmaya başladı.

birşeyler yapmalıydım. hemen sibel'in arkasından koştum, tabi topumda koltuğumun altındaydı. yanına vardığımda

- sibel, istersen beraber evcilik oynayabiliriz

dedim. yaptığım büyük bir cesaretti. çünkü bu kız bana daha yeni alınan bir kızdı. az önceki kaba sözlerime çok alınmıştı ve bu her halinden belliydi. ama gülümsedi. teklifimi sessizce kabul etti. ben, sibel ve topum beraber bize gittik. önce kek yedik, sonra çizgi film izleyip uyuduk. tabi ayrı yataklarda uyuduk. zaten ben topuma sarılıp uyudum. mahalledeki ibnelerde meşe palamutlarıyla maç yapsınlar, banane. canım futbol topum benim..

bana yeni alınan birşeyle ilk uyuyuşum bu oldu.
hiç yapmadığım ve eksikliğini çekmediğim durum.
85-90 kusagi icin transformers gijoys
ben de kesin bunu yapmışımdır. her çocuk gibi. fakat hatırlayamıyorum. geçenlerde evli olan bir arkadaşımın misafiri olarak evine gittim. o gün itibari ile de oğulları efe'ye bir çift yeni ayakkabı almışlardı. efe, ayakkabıları ile evin içerisinde binlerce tur attıktan sonra yoruldu kaldı. yorulmadan önce ayakkabılarını herkese telefon açıp söyledi. oysa, onlarca çift ayakkabısı var. yani, eksikliğini de çekmiyor. tüm akrabalarını yeni ayakkabılarından haberdaR ETTiKTEN SONRA uyku iyice bunu sıkıştırdı.
annesinin ve babasının onlarca ikazına rağmen ayakkabılarını çıkarmadı. kendi odasına geçip de uyuduğunda annesi arkadaşımı ve beni çağırdı. gittiğimiz an gördüğümüz tablo her şeye bedeldi. ayakkabıları ayağında olan küçük adam, o kadar huzurlu ve mutlu bir uyku çekiyordu ki, rüyasında ne gördüğü bilinmez ama gülümsüyordu. yanaklarını hafifçe germiş, gülümsüyordu.

mutluluk buydu galiba. ve çocuk olmak, yeni alınan her şeyle beraber uyumak demekti.