bugün

Bu karşıdaki kişiye göre deyişir sever hırçınlaşır yada suskunlaşır yada utangaçlaşır yada daha şevkatli olur bunun gibi çok örnek verebilirim.

Karşındaki kişi sana normalden farklı davranıyorsa hiç yapmam dedigi bir şeyi senin için yapıyorsa seviyor diyebiliriz.
(bkz: ondan güzel olman)
+ben, senden hoşlanıyorum xsu
-ee
+hoşlanıyorum işte
-ben hala senin benden hoşlandığını anlamadaaam.
çok ama çok tehlikeli, bir o kadar da zor bir zanaatir. akrobasiye benzetilebilir. En ufak hatanda kafa üstü yere çakılırsın.
Mesela hiç kırpmadan 60 saniye boyunca gözlerinin içine bakabiliyor ve erkek olmana rağmen utanıp da sen kaçırıyorsan gözlerini, seninle konuşurken yine gözlerine bakarak derinden bi iç çekiyor, hatta sağ alt dudağını ısırıyorsa hafifçe, kalitesiz esprilerine bile gülüyor, sırf sen olduğun için hoşlanmadığı bir ortama katlanabiliyorsa, vedalaşmak için elini uzattığında 30 saniye bırakmıyor ve elleriniz ayrılırken sanki birileri ellerinizi zorla ayırıyormuşçasına süzülüyorsa parmakları seninkilerin üzerinden, evet. sizden hoşlanıyor diyebiliriz.
Şahsen ben öyle dedim. Keşke demeseydim. Cesaretinizi kırmak da istemem ama sonrasında başıma gelenler: (bkz: yanlış sinyal almak)
(bkz: telepati)
başlığı açan arkadaşın söylediği 'Karşındaki kişi sana normalden farklı davranıyorsa hiç yapmam dedigi bir şeyi senin için yapıyorsa seviyor diyebiliriz. ' ama seni arkadaş olarak ta çok seviyor olabilir.
sevilen kişiye göre değişir. zaten çoğu belli etmektedir. ama bazıları vardır ki adamı ikilemde bırakır. bir gün kesin hoşlanıyor dedirtir diğer gün umut bırakmaz adamda. eğer bunun genel geçerliliği olan bir yolu varsa bize de söyleyin biz de bilelim.
Hiç bir zaman anlayamazsın.. Kişinin sana söylemesi gerekir.
NOT:
(Atıp tutarsin o başka)
sezebilirsiniz ama o söylemeden asla emin olamazsınız. bu durumlarda yanlış sinyaller alma olasılığı çok yüksektir.
böyle herhangi bir yerdir, hiç farketmez ne zaman yakınına doğru gelinse kollarıyla yüzünü kapatır ve uyur gibi yapar.
(bkz: böyle böyle bak şöyle)
hoşlanan kişi kadınsa o erkeği gördüğünde refleks olarak eli saçına gider.
biz kadınlar nedense birinden hoşlanınca saçlarımızla oynar, kas gevşetici içmiş gibi hareketlerimizi kontrol edemeyiz.
ama erkekler çaktırmıyor ya da biz anlayamıyoruz.
sizinle birkaç dakika daha birlikte geçirebilmek için alakasız bir soru sorduktan sonra cevabı dinlemek yerine hayranlıkla yüzünüzü incelemesi.
genelde "anlamak" olarak değil "zannetmek" olarak gerçekleşen eylem. sonrasında "ben seni arkadaş olarak görüyorum" sözüyle yıkılır kahramanımız.
karşılıklı olsun, olmasın; hoşlanan kişiyi beğenin, beğenmeyin her türlü durumda mutlu olmanıza sebebiyet verir. çünkü insan sevilmek ister.
kişinin narsist olduğunu gösterir.
insanın kendi kendinden hoşlanması ne lan. o biri kimse söyleyin hele.

bu davranışta bir arkadaşım vardı benim. aynen aktarıyorum cümlelerini klavyeye kusarken; kendimi yalayasım geliyor bazen, bazenler çoğalıyor bazen.

(bkz: narsist)
(bkz: narsisizm)
şu yoklukta ondan bile utanır kıpkırmızı olurum amk karakterimi sikiyim...
kendimi ilk defa "kız gibi" hissettiğim zaman al al olmuştu yanaklarım istemsizce..

bir abi ve iki erkek komşu çocuğuyla büyümüş olmanın verdiği o hava, yavaş yavaş uçuyordu üzerimden.
çocukken hiçbir sorun yoktu, her yere onlarla gidebilir mahalle maçlarında oynayabilir ve hatta mahalle kavgalarına katılabilirdim.
Kimse yadırgamıyordu onların arasında beni.. belli bir zaman gelene kadar..
o "belli zaman" geldiğinde benden önce ailemin tavrı değişmeye başlamıştı.
kısıtlamalar, hayır onlarla gidemezsinler, vardiyalı çalışan bir fabrika işçisi gibi saat hesapları yapılıyordu.
bazı geceler camıma taş atıp beni dışarıya çağıran çocukluk arkadaşım süleyman ın yıllardır yaptığı bu mesajlaşma eylemi "densizlik" olarak nitelendirilmişti.
sonrasında o camda tıngırdayan taş sesini duymamıştım bir daha.

Zamanla abim ve arkadaşlarım da farklı davranmaya başlamışlardı.aşağıki mahalledeki aynur un saçını çekmiyordu mesela artık mert.
bunun yerine dünyayı kurtaracaklarmış gibi konuşuyorlardı uzun uzun.
Ya da abim benimle uğraşmaktan vazgeçmiş seda yla bisiklet turlarına çıkıyorlardı.
büyümekten ilk defa o dönem nefret etmiştim sanırım..

derken orta okula başladım ve ilk kız arkadaşımla tanıştım. aslında ikimiz de birbirimizi ilginç buluyorduk..
onun teşvikiyle sırt çantası dışında bir çanta almış, sonraki zamanlarda ilk makyajımı onunla yapmıştım. ve daha bir sürü kızsal şeyler..
7. sınıfta yollarımız kesintiye uğradı ve eda başka bir okula geçti. fakat dersanelerimiz aynıydı ve bizim dersaneye gitmekteki tek amacımız birlikte zaman geçirebilmekti.
farklı okullarda okusak da birbirimizin arkadaşlarını tanıyorduk.
ben sık sık onun okuluna ziyarete gidiyor ortaklaşa aldığımız kitap-dergi-kaset takasını yapıyordum.
bu gidişlerimin birinde eda beni sınıf arkadaşı serkan la tanıştırmıştı. beni çok merak etmişmiş.. 
Altında hiçbir şey aramadan uzattım ellerimi merhaba dedim.
Serkan elimi normalden fazla uzun sıkmakla kalmamış, gözlerimin içinin de içine bakmıştı..
bakışı beni öyle utandırmıştı ki kırmızı renk skalası gibi tondan tona geçiyordu yanaklarım..
kalbim ben de burdayım dermişçesine gümbür gümbür tepiniyordu kafesinin içerisinde.vücudumu kaplayan sıcaklık dalgası buz kesen ellerimi ısıtamıyordu..
ilk defa böyle bir şey yaşıyordum..
Rahatsız edici bu his, aynı zamanda bitmesini istemediğin ama sonunu da merak ettiğin sürükleyici bir kitap gibiydi.

aradan birkaç hafta geçmiş eda serkan la ilgili imalarını besteleyip, replaya bağlamış şarkı gibi mırıldanıp duruyordu.
yeni gündemimiz ise basketbol turnuvasında okul takımlarımızın rakip olmaları ve "bu maça mutlaka gitmeliyiz" ısrarları idi.
melodik bir sesle "hem serkan da gelecek ve seni sordu" cümlesi idi.
önemsemiyormuş gibi davransam da feci heyecanlanmıştım.
maç günü geldi kapalı spor salonunda gözüm kapıda bekliyorum.
Eda geldi önce, ağzı kulaklarına vararak. sormuşum gibi rapor veriyordu bana serkan bunu dedi şimdi şurada vs vs..
ve ağız kulak şekil bozukluğuna sebep olan asıl cümle en son gelmişti: "serkan senden hoşlandığını söylemiş ahmete".
hoşlanmak..
Sanırım içinde bulunduğumuz, kalp çarpıntılı hastalıklı bu hale olumlu hisler veren bir isim koymak ne kadar da ironikti.
bunu duymak beni mutlu etmemişti sebebini bilmiyorum..
hani egon çıkar ortaya, aptalca sırıtırsın havan değişir falan ya bunların tam tersi olarak bir anda serkan a gıcık olmuştum.
ben bunları düşünürken serkan geldi elleri cebinde cool tavırlarla yanımıza kadar yürüdü gözlerini benden ayırmadan.
Ben de hiç kaçırmadım gözlerimi zira artık utanmıyordum ondan.
Selamlaşma faslı derken maçın başlamasına sayılı dakikalar kala serkan kulağıma eğildi ve "seninle yalnız konuşmak istiyorum arka tarafa geçelim mi" dedi..
"hayır ben maçı izlemek istiyorum" diyerek sahanın karşı tarafında konumlanmış bizim okul öğrencilerinin yanına gittim.
Eda nın devam eden ısrarları ve serkan ın tripleri derken zamanla suskunluğum karşısında konu kapanmıştı.

karşı cins olarak benden hoşlandığını anladığım ilk kişiydi serkan.ilk anda benden hoşlanması hoşuma gitse de bir şeyler bozmuştu büyüyü galiba..ya da yalnızca benim arıza olmam da bozmuş olabilir.yine de hoşlanılmak güzel şey..yalnızca fiziksel olarak kastetmiyorum severek dinlediğiniz bir parça bile başkası tarafından beğenilince hoşunuza gidiyor.sizi beğenmeleri de ruhunuzu okşuyor.yalnızca bu hisse fazla kapılmamak gerek..
kibar olmaya çalışıp içindeki hayvanı bastırmaktır.
benden hoşlanıyor musun sorusuna, evet diye cevap almakla mümkündür.