bugün

Hoş bir kıza kur yaptığınız ve hareketlerle, bakışlarla karşılığını da aldığınız esnada, birden densiz bir şekilde çıkıp gelen arkadaştır. Maldır, Malın karesi hatta küpüdür.
Defalarca yaşamışımdır. Belki de hayatımın aşkını bulmama engel olan bu insanlardır. insan da demek istemiyorum artık onlara. Çünkü onlar mal, bir çeşit verimsiz sığır bunlar.

Mesela geçenlerde bir plajda halka güzel atlama teknikleri hususunda bir seminer vermekteydim. Efendim kırlangıç vurmalar, ters takla atmalar, yüksekten atlamalar artık ne ararsan var gösteri menüsünde. ben bunları yaparken bir yandan da gözüm plajda gördüğüm ve çok beğendiğim bir kızdaydı. Yanındaki arkadaşı ile beni izliyorlar ve gülüşüyorlardı şaşkın bakışlarla. Artık ben tekniğimin en üst seviyesinde artistik pozlarla falan kızlardan gerekli elektriği almıştım. Geriye birkaç başlangıç cümlesi sarfetmek kalmıştı. Gösteri bittikten sonra yürümeye başladım, hoşlandığım kızın olduğu tarafa doğru. Baktım ki kızlar denizde yengeç bulunduğundan falan bahsediyorlar. Hemen girdim konuya.

"korkar mısınız yengeçten" dedim. Kızlar da

"ay evet, burada çok varmış" dediler. Ben de en kadir inanır halimle

"korkmanıza gerek yok, bişey yapmazlar" şeklinde çok bilimsel bir yorum getirdim duruma.

Bu şekilde bir girizgahtan sonra, Artık diyaloglar isimlerin öğrenilmesi, okul-iş falan filan devam etti. Kıza baktıkça aklım gidiyor, gözlerimin içi gülüyordu. Belki de bu kız hayatımın aşkıydı. Taa ki o arkadaşım, daha doğrusu o artık benim arkadaşım değil, o mal gelene kadar.

"Homuğa goyum la var ya, fdogjkrwjbvrbfdlömfv"

evet tam olarak böyle dedi gelirken, bir şeyler anlatmak istiyordu ama ben ilk kelimesinden sonra elimden uçup gidecek olan hayatımın aşkını, yaşadıklarımızı, zihnimde güneşli bir gün fonu ile anılaştırmaya başlamıştım bile. Dolayısı ile artık ne dediğini anlamıyordum.

Gel, canım kardeşim gel tabi, ama gelirken bir bak. Neler oluyor orada, ne yapıyor bu adam orada bir bak değil mi? Bak yani. Kim var kim yok etrafında. Dikkat et. Hem belki sana da bir ekmek çıkar oradan, bak yengenin yanında da arkadaşı var.
Ama yok illa cinsini belli edecek şekilde gelecek. illa gerizekalı bir hareket yapacak.

Ve zaten kızlara dönüp baktığımda çoktan yol almaya başlamışlardı benim hüzünlü limanımdan. Muhtemelen "bu da arkadaşı gibi maldır diye düşünmüşlerdir.
mal dediğimiz arkadaşa vurulabiliyorsunuz dikkat.
kafasının, düşünce yapısının, algı yeteneğinin umumi tuvalet olarak kullanılmasını istediğim arkadaştır. dışarıda ortamda neysedir de; birde bunun evde çıkıp geleni vardır ki akıllara zarar! arkadaşım, hadi geldin; haberin de yoktu; e mal! durumu görünce uygun bir yoluyla rahat bıraksana adamı! durumu idrak edebilecek kadar algı yeteneği monte edilmemiş olanları belki hoş görülebilir, arkadaştır, candır denir belki; ama kıllığına yapanlar da vardır, öldürülesidir.
arkadaş markadaş değildir bildiğin gerizakalıdır... öküzdür...
Yıllar öncesinden bir mal arkadaş hikayesi daha.

Lise çağlarındaydık. Soğuk geçen kıştan sonra, bahar gelmiş, güneş sıcak yüzünü göstermeye başlamıştı. Okula giderken mont, kaban gibi ağırlıkları taşımıyorduk artık. Her okul günü olduğu gibi, yine aynı yere, okula gitmek için dolmuşa bindiğim yere gittim. Bineceğim dolmuş doğu yönünden gelecekti, her sabah olduğu gibi. Malum güneş de doğudan yükselir. Dolmuşun gelip gelmediğine bakarken gözlerim kamaşıyordu güneşten. Güneş, O sarı ışık, o kadar güçlü ki; gözlerimi kısarak bile zor bakıyordum.
Herşey normaldi. Hatta içtiğim sigaranın izmaritini her sabah yaptığım gibi yolun kenarındaki mazgaldan içeri atmaya çalıştım. Ve her şey o kadar olağan seyrindeydi ki, mazgalı yine tutturamamıştım. Kaldırımdaydım, insanlar gelip geçerdi. Yine bir insan silüeti geliyordu işte. Adım adım yaklaşıyordu, güneşten dolayı göremedim her sabah olduğu gibi. Ya işe gitmeye çalışan biri, ya benim gibi bir öğrenci, ya da sabah sporuna çıkmış takdire şayan insan...
Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı. Ve gördüm, aman allah'ım, bu ne böyle bu nasıl bir güzellik. Masal Perisi gibi, sabah sabah hangi masaldan çıkıp gelmiş bu güzellik böyle.
Bu normal güzel bir kızsa, o zamana kadar güzel dediklerim neydi peki? O yaşa kadar öğrendiğim tüm güzellik anlayışı tamamen yerle bir oldu. Deprem etkisi yaptı adeta zihnimde. Yanımdan geçerken bakıp gülümsedi, bense enkaz altında kalmış bilincimi kurtarmaya çalışırken gülümseyemedim bile. Bakakaldım öylece, içten içe bir çığlık attım sesimi duyan var mı diye.
Geçti gitti yanımdan süzüle süzüle. Gözlerimle takip ettim, kayboldu sabah mahmuru sokakta. defalarca geçti gitti dolmuşlar önümden. Binemedim hiçbirine.

Okuldan döner dönmez soluğu orada alıyordum artık. Köşedeki market tanıdıktı, hiç de sevmezdim adamı, ama ahbap olmuştum o hiç sevmediğim insanla, sırf o güzelliği görebileyim diye. Ama göremiyordum, geçmiyordu bir daha oradan. sonra bir sabah yine orada okula gitmek için dolmuş beklerken onu gördüm. Hem de hiç akıl edip bakmadığım bir yerde. Karşı apartmanın 4. katında... balkonda... Bana bakıyordu.
Günler geçti böyle, her seferinde "bu defa aşağıya insin konuşacağım" diye geçiriyordum içimden. Ama her aşağıya indiğinde, sokak lambasının direği gibi put kesiliyordum. Konuşamıyordum.
Günler haftalar geçti. Artık konuşmaya gerek kalmamıştı, gözlerimizle konuşuyorduk. Her şey çok güzeldi benim için. Ona bakmak, onun da bana baktığını görmek yetiyordu neredeyse. Uzaktan uzağa seviyordum onu. Ama artık konuşacaktım. Kesin kararlıydım. Önce küçük bir araştırma yapmak gerektiğini düşündüm. Kimdir, adı nedir? O sokakta oturan bir arkadaşım vardı. En yakın arkadaşlarımdandı. Çaktırmadan ona sordum bir gün yine o sokaktan geçerken arkadaşımla. Balkondaki kızı göstererek, "hacı abi şu kız kim lan? diye sordum arkadaşıma. "Hangi kız?" dedi. Balkonu işaret ettim. Yine balkondaydı, yine bana bakıyordu. Arkadaşım kıza baktı. Gözleri doldu resmen. "Sorma" dedi, "sorma"...

korktum, "eyvah" dedim kendi kendime. Yoksa onunla mı sevgili idi. Anlatmaya başladı arkadaşım. O kızı yıllardır sevdiğini, uzaktan akraba olduklarını, ailece görüştüklerini falan anlattı. Bir kaç hafta öncesine kadar iyi muhabbetleri varken, bir kaç haftadır konuşamadığını, kıza hiç açılamadığını, ama artık kesinlikle konuşacağını söyledi.

Sonra bana döndü, "neden sordun?" dedi tuhaf tuhaf bakarak. ben de "hiç, geçen babası marketten gazete alması için seslendi de, adam bana söyledi sandım. merak ettim öylesine" diye saçma sapan uyduruk rezil bir cevap verebildim sadece.

Bir daha orada dolmuş beklemedim, o sokaktan geçmedim.

Geçenlerde yeğenimi almaya gitmiştim semtimizdeki ilk okula. Küçük bi çocuk anne anne diye seslendi bana doğru koşarak. irkildim, lan noluyo? ne annesi, bende anne olacak tip mi var bu saç-sakalla? Çocuk koşarak yanımdan geçti gitti birkaç metre arkamda bir kadına sarıldı, sanırım annesiydi. Aman Ya Rabbi? O kadın, çocuğun annesi...
Yine bakışıyorduk, çocuğun hadi gidelim çekiştirmelerine aldırmadan bana bakıyordu, ne yalan söyleyeyim hafif gözlerim doldu. Yıllar geçmiş olmasına rağmen beni unutmaması duygusal bir sevinç hali yarattı bende. E tabi yine konuşamadım aynı geçmişte olduğu gibi. O zaman arkadaşım vardı arada, şimdi anne diyen bir çocuk...

işte böyle her hatırladığımda da saydırırım o arkadaşıma,
Be gerizekalı insan, biz en yakın arkadaştık, her şeyimizi konuşurduk, hani derler ya bir lokma ekmek, onu bile paylaşırdık. Madem böyle bir derdin vardı, neden daha önce anlatmadın bana. Neden anlatmadın da, ben de o kızı sevinceye kadar bekledin. Sen ne kadar gerizekalı bir insansın. O soruyu sana sormuş olmasaydım, belki de evlenecektim o kızla ve sen beni şerefsiz bilecektin belki de.

Sen tek başına çekerken bu acıyı, bana da, Ve okulun bahçesindeki bakışlarından anladığım kadarı ile ona da yaşattın...
(bkz: mizah bu)*
mal arkadaş: ma

ben: dayı ne diyosun sence kız benden hoşlanıyor mu?
ma: valla dayı ne desem boş, seviyorsan git konuş bence..
ben: tamam lan ilk gördüğüm yerde atarım pusuyu. ama sen de orada ol, tesadüf gibi olsun.
ma: kızı gördüm demin bahçede dolaşıyordu. hadi gidelim.
ben: ama ama..

üniversitede kızlar teklif etmiyormuş. tabi bunu öğrenemem uzun zaman almıştı. böyle de bir malım. öğrendikten sonraki tatbiklerimde de küçük çaplı hüsranlar yaşamıştım. yalnız, hande başka bir dava, başka bir kavramdı. ilk o benden hoşlansa da illa gidip salça olmam gerekiyordu. ismen birbirimizi tanısak da herhangi bir diyaloga girmemiştik. bu noktada ma kod adlı şahıs, bütün gazcı arkadaş tekniklerini kullanarak beni hazırlıksız bir biçimde hande ve saz arkadaşının karşısına atıverdi.

+ selam
- selam
/selam
*selam (hande bu)

tabi öğrencinin işi kitapla, defterle, fotokopiyle. ona binaen artık klasikleşmiş soruyu sormak düşüyordu bana.

+ hande direkt konuya giricem, materyal dersini alttan alıyorum ben. bana notları lazım. daha sonra anlatır bizzat teşekkür ederim.
* ee şeyy.. materyal dersinin çok farklı kaynakları var. kitaba göre çalıştım ben kitap işine yarar mı?
+ işe yarar tabi. ama bu akşam lazım, numaram 053xxxxxxx haber ver ama..
ma: kanki bende de var o kitaptan ya. akşam evde veririm.
+ ııı. tamam o zaman evde şey edelim (ağzına sıçayım ibiş)
kıza yazıyordur kesin. ağzını burnunu kırın.