bugün

karşılıksız, platonik aşkların ortaya çıkarttığı bir hastalık türüdür.

her insanın aşkı kendisine özgüdür. biz insanlar için hayattaki en değerli armağanlardandır aşk. bazen yanlış aşklara takılırız, yanlış sularda yüzeriz. ama insanız sonuçta. hatalar da bize verilmiş armağanlardandır.

birkaç gündür bok gibi yaşıyorum. doğru düzgün uyuyamıyorum, yiyip içemiyorum. oyuncağı kaybolmuş bir çocuk gibiyim, tatil yolunda arabasının benzini biten insan gibiyim.

bunların sebebi var elbet. "aşk" denen hastalık. görüldüğü, anlatıldığı kadar masum değildir aşk. değerlidir elbet, iyidir, hoştur ama acımasızdır da.

ailem endişeleniyor benim için, arkadaşlarım tarafından garipseniyorum. umurumda değil biliyorlar. küçüklüğümden beri böyle umursamazdım. ama ben daha önce hiç böyle olmadım.

her sabah uyandığımda aklımda aynı kişi var, her düşüncemin başında ve sonunda aynı kişiyi görüyorum. her gözlerimi kapatıp daldığımda karşımda aynı kişi oluyor. aşk böyleyse eğer, istemiyorum.

eğer bu aşkın bir sonunun olacağını bilseydim, daha doğrusu mutlu bir sonunun olacağını bilseydim, içimde buna dair ufak kırıntılar dahi olsa bu acılardan zevk alabilirdim. aslında eğer öyle olsaydı, bu kadar şiddetli acılar çekmezdim.

hemen hemen her gün görüyorum onu, her gün sabahın bir saatinde çıkıyor karşıma. birbirimize bakıp gülümsüyoruz bazen, belki onun aklında habersizce bir duygu, bendeyse bir ateş.

yüzüm asık son günlerde, dudaklarım kuru, gözlerimin altı siyahlaşmış dolaşıyorum ortalıklarda. her gün konuştuğum gibi konuşuyorum, gülümsemelerim aynı ama içimdeki hüzne engel olamıyorum. bu hastalığın içimi esir almasına izin verdim. silahını yavaşça yere bırakıp ellerini havaya kaldıran bir suçlu gibi. tüm parayı hırsıza veren bir banka görevlisi gibi.

eski isteklerim, amaçlarım gözümde çok az değerlere sahip artık.

sabahları güneş utangaç. bulutların arkasından izliyor beni. birdenbire sızıyorum uzandığım yerde. hiçbir şey eskisi gibi değil artık.

anlayacağın, ölüyorum doktor.