bugün

entry'ler (960)

nazlı çelik

sunduğu haberlerin arkasına ince ince ayarlar serpiştiren başarılı spiker.

bu tarz benim

(bkz: aşırı özgüvenin zararları)
(bkz: başkası adına utanmak)

futbol ezilen halkların mutluluğudur

mantıklı bir söz. aynı alkol gibi, televizyon gibi, magazin gibi. futbol da tüm bu saydıklarım gibi ezilen halkların, hadi insanların diyelim, sahte mutluluğudur. örnek vermek gerekirse; uyuşturucu da sahte bir mutluluk verir insana. kendinizi iyi hissettiğinizi sanırsınız. ama etkisi geçtiğinde anlarsınız ne olduğunu. tıpkı 90 dakika bittikten sonra sizinle aynı maçı izleyen, ama size hiç benzemeyen futbol yorumcularını dinlemeyişimiz gibi açarsınız gözünüzü gerçek hayata. bir sonraki maça kadar ezilmeye devam edersiniz.

pazar gününü evde geçirmek

gerçekleştirmek için çaba gösterilen eylem. pazar günü nedir bilir misiniz? koltuğa yayılmak, televizyon kumandasını ele almak, arada bilgisayarla haşır neşir olmak ve kesintisiz göbeği kaşımaktır. aksini iddia edenleri gördükçe üzülüyorum. mesela pazar günü için beni dışarıya davet eden herkese yalan söylerim, hasta numarası yaparım, yeri gelir kabaca reddeder, sert bir dille de döverim. cumartesi akşamını eğlencenin doruk noktasına ulaşılan kutsal akşam olarak bilen nesle de aşina değilim.

star tv nin yeni logosu

şaşırtıcı bir şekilde dikkat çeken logodur. her gün sol framede başlığı duruyor, çevremdeki insanlar üzerine konuşup duruyor. sağlam ilgi çeken logo. ha, bu arada ben pek beğenmedim. ama biraz da beğendim gibi hani. öyle.

devrimci recep tayyip erdoğan

akıllara emrah serbes'in bir yazısını getiren tanımlama.

http://bit.ly/euiql4

moda

sadece istanbul'da bir semt adı olarak kalması istenilen kelime. kendimi bildim bileli moda kavramına sinir olmuşumdur. insanların kılık kıyafetlerini belirli kıstaslara göre belirlemesine, sadece kendi beğenilerini yeterli bulmamalarına sinir olmuşumdur. adımız at hırsızına, çapulcuya çıkmışsa keyfimizden değil efendiler!

sekizinci nesil bir yazara eziksin bebeğim demek

uludağ sözlük'teki nesil kavgalarının vazgeçilmez eylemlerinden birini gerçekleştirmektir. en çok altıncı nesil çekmiştir bu çileyi aslında. ve bu olay türkiye'de her mecrada var. her yerde sizden daha önce gelmiş birisi vardır ve sizi daha sonra geldiğiniz için kötüler. ama bazıları da hak ediyor bu kötülemeyi. nice mantıksızlar, dili bozuklar gördük lan.

hülya avşar ın ses yarışmasında jüri olması

şaşırtmamıştır. ne olacaktı? bu tür programlarda sese, oyunculuğa, yeteneğe değer verilmez. yarışmacılar da bunun farkındadır. ama bir umut çıkarlar sahneye. bazılarının başka çaresi yoktur. karşınızda sizi değerlendirecek kişiler kim olursa olsun "eyvallah" demek zorunda kalırsınız.

yaşlandıkça mal düşkünlüğünün artması

yaşlılığın getirilerindendir. bazı insanlar yaşlandıkça mala mülke değer vermemeye başlarlar. bazılarıysa tamamen tersi yöne giderler. ikinci yolu seçen yaşlılar insana hayatı zindan eder. ama önce kendi hayatlarını kendilerine zindan etmekten çekinmezler. mal, mülk, para en değerli şey olur çıkar. bu üçlüyü elde etmek için her yol mübah gözükmeye başlar. eğer çevrenizde böyle bir yaşlı varsa, geri dönüşü olmayan bir yola girmişsiniz demektir.

peki ne yapmalı? *

valla imkanınız varsa, yaşlıyı hacca falan gönderin. belki hidayete erer, malı mülkü önemsemez. ters de tepebilir, bu yüzden bu yol tehlikeli.

isterseniz başka bir akrabanızın yanına gönderin. hiç değilse kafanız rahatlasın değil mi?

kalkana gel abla kalkana diye bağıran balıkçı

kalabalığın içinde ruh ikizini arayan balıkçıdır. o kadar kalabalıkta mesajını ortalığa salmıştır, o mesajı alabilecek bir karşı cins varsa mutlaka yolları kesişecektir.

yumurta kapıya dayanana dek aldırma gönül aldırma

"yan gel yat!" albümünün en başarılı şarkılarından biridir. arkasından "sıçtın mavisi" isimli şarkı gelir. o da çok güzeldir.

acun ılıcalı nın ekşi sözlük yorumu

fazla kafaya takılmaması gereken yorumdur. acun ılıcalı da her ünlü gibi yeri geldiğinde sözlüklere kin kusacaktır. hem haberiniz yok mu? ayın belirli günlerinde ünlülerimiz üzerlerindeki stresi, sıkıntıyı atabilmek için biraraya gelip sözlüklere saydırırlar. e tabii, çok stres yüklü insanlar. ıssız adalarda milleti yarıştırmacalar, kutu açtırmacalar, diablo'larla uğraşmacalar... her babayiğidin harcı değil.

neyse, olayın espri bölümünü bırakıp, çizgiyi aşma olayına gelelim. nedir bu çizgiyi aşmamak için yapılması gereken şey? entryi yazmadan önce acun ılıcalı'dan ya da kim hakkında, ne hakkında yazılıyorsa ondan izin almak mı gerekiyor? bırakın artık ya. gören de sözlüklerde ünlülere ana avrat küfürler ediliyor sanacak. televizyonlarda ne gösteriyorsanız, kendinizi nasıl gösteriyorsanız o şekilde yazılıyorsunuz, bunu kabul etmek gerekir.

belinde silahla okula gelen öğrenci

okulun kuytu kişilerinde silahı kendisi gibi mal olan arkadaşlarına sergileyecek öğrenicidir. ama o silahı o kuytu köşeler haricinde çıkartamaz. hatta, alnında boncuk boncuk terler hasıl olur, eli bir şekilde beline gider. yanından sessizce geçtiğinizde "yusuf... yusuf..." seslerini duyabilirsiniz.

darwinistlerin ısrarla cevap veremediği sorular

(bkz: tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan)

her çocuk geleceğe atılmış bir tohumdur

her birlikteliğin de bir geleceğe uzanış projesi olduğu düşünüldüğünde doğruluğu anlaşılan cümle. ya da düşünmeyin. bu cümlenin doğruluğunu anlamakla uğraşmayın. başka işiniz mi yok?

dünyadaki bütün kötü adamların; seri katillerin, soyguncuların, tecavüzcülerin de bebekliklerinde çekilmiş eski fotoğrafları vardır. her kötünün de annesi babası olmuştur. ya da olmamıştır. bu da güçlü bir ihtimal.

her anne baba bir çiftçidir. dünyaysa tarla. anne babalar o tarlaya tohum atarlar. bir ya da birden fazla. o tohumlara iyi bakarlar ya da kötü bakarlar. bu da o tohumun geleceğine yön verir. her birey de yeri gelir dünyaya yön verir. iyi ya da kötü.

***

ulan, onu bunu bırakın da hala aynı her şey. aynı boktanlıkla devam etmekte. bazen iyi şeyler de oluyor, gülümsüyorum, ardından birden aklıma geliyor o. mal gibi kalıyorum tabiri caizse. sinirim bozuluyor. çiğdem çitlemeye dalmışken birden ağızı ateşe veren garip, kara, kuru kuruyemiş benzeri şey gibi.

ve sen, yine aynı umursamazlıkla geziniyorsun ortalıkta. aynı amaçlarınla, aynı ses tonunla, aynı sevginle. sevginle.

ve ben, mal gibiyim biliyorsun burasını zaten. ben, hala seviyorum seni. akşamlarım asık suratlı, gecelerim garip bakışlı. terastan bir şeyler fırlatıyorum, komşulara hareket çekiyorum. çünkü, çünkü seninle sevgili olamayacağız. çünkü, büyük ihtimalle senin benim seni sevdiğimden haberin olmayacak. murathan mungan diyor, yeni türkü söylüyor ya; "bırak bana anlatma imkansız sevgimizi / sevmek birçok şeyi göze almaktır." diye.

çok doğru diyorlar lan. bana bakma, benim göze alacak bir şeyim yok. sana aşık olduğumdan beri umursamıyorum. evet, hiçbir şeyi umursamıyorum. senin göze alman gereken şeyler var. ama, senden bunu isteyemem. buna hakkım yok. senin sevdiğin biri var. hani attila ilhan diyor ya; "çöp gibi bir oğlan ipince / hayırsızın biriydi fikrimce." diye. bence senin sevdiğin adam da öyle. yani, onu hiç görmedim ama, kesin böyle biridir.

ve, 5 yıl önce hayatıma kastetmiş o hıyar.
ben, her şeyden habersiz beş sene önce.
"k" harfini kafama fırlatmışsın bir bulutun üstünden,
kafam yarılmış, hissetmemişim.
kanamış, kanamış, akmamış yere.
içine atmış kafam, ben üzülmeyeyim diye.

ve 5 sene önce,
sen aşık olmuşsun birine.
ve uykumda bıçaklamışlar beni,
sigara paketlerine basmışlar o halimi,
gören vazgeçiyormuş sigaradan.

ve 5 sene önce,
yaşlı bir adam yolda devrilmiş kalmış.
babasından sevgi görememiş bir çocuğun,
herkesten nefret ettiği gibi,
nefret ettim sayende herkesten.

seni suçladığımı düşünme,
aşık olmak benim hatamdı.
ardından beş sene önce,
yağmur güneşi ıslatmış.
güneş utancından çıkamamış günlerce dışarıya.
yağmur anlamış hatasını,
ama özür dilememiş güneşten.

ve beş sene önce,
sen aşık olmuşsun birine,
ve bir mızrak yollanmış,
güneşin doğduğu yere.

***

puh, şiirler üstüme döküldü.

erkeklerin elleri cepte yürümesi ve durması

bazı erkeklerin mecburiyetten gerçekleştirdikleri olay. mesela ben de yürürken ellerimi ceplerime sokarım. yoksa rahatsız oluyorum. ellerim öyle boş boş sallanıyorlar falan. tercih meselesi diyelim.

o değil de, kadınlarda da var mı lan böyle bir şey?

top ve tüfek sanata işlemez

doğruluğu yaşanmadan anlaşılamayacak ya da zor anlaşılacak cümle. *
çoluk çocuk demeden katliam yapan orduların, sahte mesajları ve sahte gülümsemeleriyle haber kanallarında açıklama yapan katil liderlerin önüne geçemediği tek dalgadır sanat. sanat, ne olursa olsun toparlanmayı bilecektir, durduralamayacaktır.

bir ressamın ellerini resimlerinden dolayı kırabilirsiniz. ama, bu eyleminiz o ressamın resimlerindeki anlamı karartamaz. o resimler, yıllarca aynı anlamları ifade edecektir, aynı sloganları atacaktır.

bir yazarın da ellerini yazdıklarından dolayı kırabilirsiniz, yazdıklarını yakabilirsiniz. bu da anlamları, ifadeleri karartamaz.

bir müzisyenin müzik aletini parçalayabilir, ağzını burnunu dağıtabilirsiniz. o müzisyenin şarkılarının kulaklara dolmasına engel olamazsınız.

kısacası, güç kullanarak her şey yapılabilir. insanlar öldürülebilir, konuşanlar susturulabilir. sanat için aynı şeyler söz konusu değildir. sanat, er ya da geç zalimleri insanlara anlatacaktır.

hayatta sahip olunan etiketler

samimiyetten ve gerçeklikten uzak etiketlerdir. insan, psikolojisiyle, duygularıyla ele alındığında etiket kabul etmeyen bir varlık olarak görülmelidir. ama, hayat siz istemeseniz de, alnınızın ortasına "şlak!" diye yapıştırır etiketi.

küs olduğun yan odadaki eşine koşup sarılmak

belki ağlayarak izlenen bir film sahnesidir. o değil de, sigara paketinin üstünde yatakta birbirlerine yüzlerini dönmüş bir çift varken ve bu ikili tam karşımdayken, duygusal entry giremiyorum.