bugün

beni öldürmeyen acıya duyarsızlaşırım. duyarsızlaşmak güçlenmek midir peki? orası tartışılır.
"seni öldürmeyen acı beni Hiç öldürmez"
eski bir ingilizce hocamın deyişiyle * bide tehdit edercesine söylerdi bunu.*
ya da o acı benim ruhumu inceltir, incelttiği yerden koparır.
beni güçlendirmeyen acı öldürürdür daha doğrusu.
aynen oyle. cunku, onunla basaciktiginda daha agirina birnevi kendini hazirlamis oluyosun ve bundan daha hafiflerine gelince, onlar da artik pek dert sayilmiyo gozunde.
biberin bağırsaklara iyi gelmesidir.
yoktur öyle birşey.en azından benim için. beni öldürmeyen şey ben de iz bırakıyor nasırlı bir topuğa dönüştürüyor beni,daha sonra da kimseye anlatamıyorsun,anlamıyorlar.
2. kattan kafa üstü düşüp beyin zedenlenmesi geçirip, kalan ahyatı yarım akıllı geçirme gibi bir ihtimali düşünememiş gereksiz bir filozofun sözü.
yalnız yanılmıyorsam nietzsche'nin değil john milton'un sözüdür.

yani eğer söz şu ise: what it does not destroy me, makes me strong.
doğrusu şöyledir;
sizi öldürmeyen acı güçlendirmez, amınıza koyar bırakır.
bu bir görüş.

ne tuhaf oysa gerçekçi hiç kimse acıdan güçlenerek çıkmaz. hiçbir acı insandan, muhakkak bir hayalini kurban almadan gitmez. belki de çocukların hayallerle dolu olmasının sebebidir, hiç acı çekmiyor olmaları. kim bilir belki hepimizin çocukluktan çıktığı ilk an, gerçek acıyla yüzleştiğimiz andır. işte sırf bu yüzden, gerçek acının her gelişinde bir hayalimizi alıp götürmesinden, en çok acı çekenimiz en olgun en gerçekçimiz oluverir.

öte yandan bir de içerme durumu var. acı dakikasında kanayan yaraları kapatmak için insan, yeni bir insan doğurup giyer. eski benliğini de içeren "yeni" biridir artık. ne kadar çok acı çekse, o kadar yenileyecektir kendini. çünkü kainatın en uyumlu yaratığıdır. ama o acı kalır içerde, içerde, daha dipte en içerde...

peki güç nerede?

sadece hepimiz gitgide yavşaklaşıyoruz. acıyla kat kat olup yenileniyoruz hepsi bu.
elmas nasıl yontulmadıkça eşsiz ve mükemmel olamazsa;
insan da acı çekmeden olgunlaşamaz ile paraleldir.
hayatın sıkıntılı anlarına atıfta bulunan, friedrich wilhelm nietzsche' nin ünlü sözü.
beni de tuhaflaştırır.
beni öldürmeyen şey sakat bırakır diyordu uğur polat bir tiyatro oyununda. yada o demiyordu ama bi tiyatro oyununda biri söylüyordu. laf da böyle miydi tam emin değilim ama. benzer bir şeyler oldu ama.
genelde birşey çok acıtınca söylenen teselli sözüdür. Her zaman güçlendirmez, bazen bezdirir, geri adım attırır.
bir üniversite de okul helasına yazmılmış vecizedir. altında yazılmış cevabı paylaşmaya değer buldum.

--spoiler--
anal seks yapalım.* oldukca acıtırım, hem de ölmessin. oldukça da güçlenirsin .
--spoiler--
swf koyma şansım olsaydı hela duvarına, koyacaktım aga;

http://www.swfcabin.com/swf-files/1290871654.swf
herkesin terkedildikten sonra gaza gelip en az bir kere duvarlarına yazdıkları söz öbeğidir.
milletin vücuduna dövme olacağını bilseydi; dilleri lal olurdu nietzsche'nin.
rölativ olarak doğru bir kelamdır. zira karakteristik yapınıza uygun olmama ihtimali vardır. bazense sadece 'bazı zamanlar için' geçerlilik gösterir..
kolunu kestiler güçlendin yani. *
bu aforizmanın idddiasına göre gerçekleşen güçlenişin hazırladığı insan acaba ne ile savaşa hazırlanabilmiş olacaktır? daha sonraki acılrla mı, ölümle mi, tanrı ile mi? daha büyük acıya karşı hazırlıklı olmak o büyük acının güçlendirişini de azaltmayack mıdır?
ya da bir ömür her gün acı yaşamak bizi güçlendirse ne olur? bu güçleniş olacak diye acılara gülüp geçmeye başlayabilecek miyiz?

aslında bu aforizma bir ömür her gün acı yaşanamayacağı ön kabulüyle makul olabilir. yoksa her gün yaşanacak acıya, sırf güçlendirir diye kimse katlanamaz. nietzsche söyledi diye susup kalmayacağız değil mi?

bizim kültürümüzde ise acılar insanı terbiye eder ve "ahiretin tarlası dünya" anlayışı içinde tutarlı oolan anlayış budur.
saçmalığı türlü yöntemlerle kanıtlanmış, msn ve facebok bebelerinin havalı olduğunu düşündüğü söz.
ing

what doesn't kill me makes me stronger
ece gürsel'in ayak bileğine çızıttırdığı söz.