bugün

sana yazdığım yazıların bir işe yaramayacağını anlayıp yazmanın gereksiz olduğuna inandım
tanrım!
aşık olma şevkimin üzerine bastılar.
iyi niyetimin üzerine benzin döküp yaktılar.
kalbim sıkışıyor. nefesim daralıyor bir hiç uğruna.
merak ediyorum orada mısın? beni duyuyor musun?
ellerim buz tutuyor, düşünmek bile istemiyorum benim olanı, kristal yaşlara esir oluyorum yanağımdan süzülüyorlar özgürce göz bebeklerimde yeni yaşlar biriktiriyorum. çelik zırhlarla kaplı olsamda darbe aldım düşmemek imkansızdı.
düşmem umrumda da değildi içimde alevler vardı beni yakan, sönmeyen bu aralar, istemiyordum da o ateş beni daha güçlü yapıyordu. yaşadıklarımla, canımın acısıyla güç buluyordum bundan zevk alırmış gibi, pes etmeyi sevmem yaşadıklarımdan hayatın acımasızlığından dolayı, düştüğüm yerden kalktığımda önce sirkelendim sonra beynime darbe almışcasına yerine oturmuştu tüm çıkmaz düşüncelerim, sirkelendim daha güçlü hissettim kendimi. bırakmalıydım artık saçmalamayı, insan yaşamak ve görmek istediği pencereden bakar hayata baktığım pencerenin yönünü değiştirmeliydim. sonumun iyi olmadığı bilinen bir gerçek artık yer vermemeliydim beni üzen ufacık şeylere, geriye kalan üzüntülerimi, bunlara sebep olanları yavaş yavaş unutmalı zehirlerini akıtmalıyım yada alışmalıyım onlarla yaşamaya, zaman ilaç olacaktır, unutmasamda alıştıracaktır.
vazgeçmeyi sevmediğim gibi yaşadığım beni mutlu eden ama yarım kalmış insan yapanları da unutamazdım. kendime yalan söylediğimi bilsemde arındırmalı düşünceleri hep aynı saçma sapan düşüncelerden. arınacağım ben bunlardan. *
ben bu yazıyı sana yazdım.
ben bu yazıyı kendime yazdım.
ben bu yazıyı yazdım.
ne kadar çok yazacak şeyimiz var. ne kadar dolmuşuz, belki mutluluktan, belki üzüntüden, belki umuttan, belki hüzünden belki de minicik bir ihtimalden dolayı çok dolmuşuz.
başkasına söyleyemediklerimizi burada yazıyoruz, veya söyleyeceklerimizi burada şekillendiriyoruz ve ben bu yazıyı sana yazdım oluyor, belki bir arkadaşa, belki dosta, belki anneye, belki babaya, belki kardeşe, belki sevgiliye, çevremizdeki herkese karşı.
kendimizi bulmak adına, belki hep aklımda kalsın küçük bir not diye, ben bu yazıyı kendime yazdım yapıyoruz. kendimize yazdığımız yazılarla şekillendiriyoruz kendimizi.
ben bu yazıyı yazdımla ise, hayata bakışımızı şekillendiriyoruz, her şey hakkında genel konuşuyoruz.

insan her şeyden yoruluyor,
insanlardan olaylardan en basit şeylerden,
ama yaşam devam ediyor duramıyoruz o yüzden dinlenmeye zaman yok.
zaman acımasız, hiçbir şey için fırsat vermiyor,
ilerlemek zorundayız bu yüzden.
her başlangıcı yeniden doğuş ise, her bitişi yeniden ölüştür. ölüm sonrasında kesilen bedenler kanasa da acımaz. çooook düşünüyorum o halde çooook varım. öptüm gıdınızdan. babay.
biliyorsun değil mi? ben seni çok seviyorum... ayva ile nar gibiyiz biz. çok kısa bir sürede, hem balım oldun, hem peteğim... hem tahinim hem pekmezim.. sıkı tut ellerimden, düşerim yoksa...
etme...
kırıldım ama olsun salla.
Gözlerime batıyor görmek istemediklerim. Hatırlamak istemediklerim bir tümör gibi bütünleşiyor beynimle. Geçmişten bugüne sadece yankısı ya da uğultusu kalmış sözler, gülüşler, seslenişler havada kalmış. Havadan kapmaya çalışıyorum onları elimle, bin bir şekle giriyorum., elim değdiği gibi dağılıyorlar bir avuç kum gibi.

Anıların o karşı konulamaz güzelliğini görmemek adına giydirmiştim kat kat. Edepsizce soyunmaya başlıyorlar gözümün önünde, kayboluyorum geçmişte. Yıldızlara dokunuyorum. Gecenin iç rahatlatıcı kokusu sarıyor ruhumu. Bir anda sabah oluyor gökyüzü büyük bir gürültüyle iniyor üstüme. Nefesim kesiliyor. Renkler , ışık , hava , umut koşarak uzaklaşıyor. Bir savaş anında bir annenin çocuğunu kucaklayıp telaş ve korkuyla kaçışı gibi. Bir ben kaçamıyorum o devrilmişliğin altından. Anılar geliyor o sırada; zihnimi okşuyorlar yalnız olmadığımı hissettirir gibi, kanıma karışıyorlar ve yine gece oluyor gök yerine geri dönüyor. Rahatlıyorum, huzur yeniden uzanıyor yanıma, anılarımı bir masal gibi anlatıyor tatlı ve sakin bir üslupla... Tam uykuya dalar gibi oluyorum, yüzümde huzurun armağanı olan tatlı bir gülümseyişle... Özür dileyen ve hüzünlü bir sesle izah ediyor ; '' Masal olduklarını unutma, onlar sadece geçmişin uydurduğu masallar, kaptırma kendini o dünyaya... '' Armağanını geri veriyorum huzura, yüzüm donuk ve duygusuz bir hal alıyor, içim bulanıklaşıyor, zihnim sabit ve donuk, gözlerim puslu ve boş bakıyor.



Benim gecem gündüzüm karışıyor birbirine böyle. Camdan baktığındaki gök yüzü rengi , akrep ve yelkovan değil geceyi gündüzü belirten... Anılar ne zaman dayanırsa kapıma o zaman gece; ne zaman uykuları gelmeye başlayıp dönerlerse evlerine o zaman çekilmez bir sabah...
çok garip. yani nasıl anlatmalı nereden başlamalı?
ya ben köreldim, yılların getirdiği bir hantallık yapıştı zihnime ya da gerçekten baltayı bu kez cidden taşa vurdum, vurmak üzereyim, vurabilirim ya da tamam vurdum!
kendimi o kadar sıkıcı buluyorum ki kendim gibi davranmak sıkıyor ruhumu, tahammül bile edemediğimden, pamuk şeker tadında eski beni sürüyorum hep ortaya, aman ne cici kızım değil mi? bu iyi mi onu bile tam bilemiyorum.
şu havada topları üfleyerek tutan bir oyuncak var, orada ki kırmızı top ben oldum. ama kim o düğmeyle oynuyor, tam havada efilderken, birden yerde buluyorum kendimi. sonra yine efil efil, püfür püfür.
noluyor beee?

düzeltme: yazım yanlışı.
(bkz: nerdesin)
benden gittğin günden beri daha az güvenir oldum insanlara...hani vardır ya insanların örnek aldığı biri yada çok güvendiği; sen benim en güvendiğim ve örnek aldığım insandın ki beni yarım bıraktın, sensiz bıraktın...zaman durdu sanki yada ben kilitlendim, tepkisizdim...yalnız yürümeye başladım elimi tuttuğun sokaklarda önce...başımı dik tutmaya çalışırken seni soran gözlerle her karşılaşmamda daha çok içime kapandım, daha çok kırıldım insanlara...oysa kimseye veremeyeceğim hesabım yoktu ama eksiktim...gözümden akan yaş bitmedi uzun süre...sessizce ağladım duvarlar arasında sadece seni diledim allahtan ve sadece seni istedim yanımda...sonra ne mi oldu? dualarım kabul olmadı ne sen geldin bana ne de ben gelebildim sana...ayrı dünyalarda farklı insanlarda sürdürüyoruz hayatlarımızı...her gelende seni ararken kimsede bulamamak seni belkide en büyük hayal kırıklığım budur ve bu yüzdendir yerine kimseyi koyamayışım...kendi içimde sakladığım seni ara ara çıkartıp seninle kendimi avutuşum...
ben bu yazıyı sadece yazmış olmak için yazdım
(bkz: ben bu şarkıyı sana yazdım)
(bkz: cem adrian)
soranlara selam olsun..
artık çıldırmak an meselesi...
meğer, ne de büyük bi yanlışmış, o yaptığım şey; kurduğum o cümleler, ne kadar da lanetmiş...

çok ağır geldi ama bu sefer, kaldıramıyorum.
hani şu klasik hikaye sözlük, yarın vize var ve ben hala ayaktayım,üstelik çalışmıyorum,üstelik sınava da hazır değilim.açıkçası iyi bok yiyorum,vicdanım rahatsız..
içimde belli belirsiz bir hüzün var.bir de yenilenme ihtiyacı.sırf meraktan tee ne zaman önce aldığım twitter hesabımı acaba aktif kullansam mı diye düşünmeye başladım ilk defa. hiç bir arkadaşım bilmiyor mesela hesabım olduğunu,hoş pek arkadasımda yok ya..
sonracıma söyliiim,o kadar formspring.me ler onionring ler filan yıllardan beri anonim olmaktan öte kullanmama rağmen gittim bugün bi de hesap açtım..
kim soracak derseniz ,ben de bilmiyorum,canım sıkıldı açtım işte..
bu yazıyı okurken ,nihat doğan ın survivor öncesi konuşmasındaki ağlak efekleri hayal edin,acıklı olacak bak söz veriyorum.bu yazıya yeni doğmuş bir bebek gibi sarılın,incitmeyin onu,kırmayın onu ühühü..
iyi bok yedin.
ben bu yazıyı yazıyorum.

peki bu yazı neyin nesi? bilen yok.
neyden bahsedeceğim? konu yok.
neden uğraşıyorum? canım sıkkın.
neden sıkkın? sebep yok.

tüm gün "yeter artıııkkk" diyorum. peki neye yeter? bunun bile cevabı yok. o bu şu değil de harbiden bıktım. sevmiyorum oğlum işte. yaşamayı mı beceremiyorum? bilemem. neyse, ne diye konuşuyorum ki? anlaşılsam veya anlasam neye yarar? boş verelim gitsin.

ben bu yazıyı yazdım. iyi bok yedim...
iyiyim ben yahu *
yazı yazmak için bahane aramayan yazarların yazılarıdır. O yazarlarki en yazamayacakları sanılan anlarında dahi yazmaktan geri durmazlar.
"Ne güzelsin, seni seviyorum" diyen bir not var, defterimden; "Allah senin belanı versin pis herif" diyen bir ses var, içimden atamıyorum.

Ne bileyim...
buna benzeyen, çok benzeyen, az benzeyen biraz benzeyen, ilk haline benzeyen yazılar yazdım.
hatta anlattım ama gerçeği bol romantizmi az olunca açmıyo kapıları anladım.
o yüzden şimdi seni aramadım, özlemedim, sevmedim sadece
ben bu yazıyı yazdım.
yazdım ama sor bi niye yazdım.
dırrrım dırrrım dırrrr...
+pilav gibidir aşk suyunu az koyarsan dibi tutar .
-ama ben sana taaam 178952 tane pirinç pişirmiştim sevgili!
+ben senin dip boyan gibiydim ,sen kendi saç rengine bile tahamül edemedin!
-hıı hıı.
+istenmeyen tüyler gibidir gurur ,aldıkça daha gür çıkar ; salınca mide bulandırır...
-öggg...
ahanda ben bu yazıyı yazdım.