bugün

(bkz: bediüzzaman said nursi)
zaman otesi gibi bi anlami olup said nursiyi tasvir ettigi varsayilir. peh ki ne peh.
zamanın en güzeli, eşi benzeri olmayan.

(bkz: bedi)
(bkz: zaman)
boyutlar arası, ilahi.
bediüzzaman said nursi'nin lakabıdır. kendisiyle ilgili entryler bediüzzaman said nursi başlığına yazılsa gerektir.
kendisinin herhangi bir hocası yoktur. diğer tüm din alimlerinin tersine, her nasılsa herşeyi kendisi bulmuştur ve bu durumda bulduklarının ne kadar doğru olduğu tartışılır. kürt milliyetçisi olduğuna dair iddialar her zaman etrafta dolaşır.
zamanının alimi, yol göstericisi manasında kullanılır. her devirde o devirde insanlara ışık tutacak büyük bir evliyanın olduğuna inanılır ve bediuzzaman adı verilir.
Mevlana'nin zamaninda olsaydim Mesneviyi yazardim. O benim zamanimda olsaydi Risale-i Nur Külliyati yazardi şeklinde beyanati olan insandir. Ayni zamanda Nurcularin konuşmalarinda Üstad mertebesine ulaşmayi başarmiş insandir.
Haşa huzurdan Peygamber değiLdir, ilahlaştirmanin bir anlami yoktur. Lakin normal bir insanda değiLdir, küçümsemenin alemi yoktur.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi , Akşemseddin gibi oda yaşadiği dönemim islam büyüğüdür.

yüce katta, Peygamber kadar büyük değiL, insan kadar küçük değiL sifatina nail olmuş insanlardan olduğu da söylenilir.
Said Nursi hazretlerini en latif ifade eden müstear ismidir. Öyle ki onun yazdıklarını okuyupta bundan öte ona bir söz söyleyebilen pek çıkmamıştır.
Fikirleri eserleri halen günümüze ışık tutar niteliktedir. Allah mekanını cennet etsin.
insanların beynini yıkayan bir seçki.

ama ben çok zeki olduğum için bu oyuna alet olmadım.

insanlık için çok üzülüyorum be sözlük.
dehası hayret verici.
hepsi bir adamda toplanınca sevenine bir şey kalmıyor demek ki. e pisliyorsun da daha anlamadın bile.
Yaşadığı zamanın bir numarasıdır. Yüz yılda bir geldiği söylenir. Tabi onu görmek de biraz birikim ister. Yoksa haddin olmayan değerlendirmelerle komik duruma düşersin.
nur cemaatinin ve fikrinin lideridir.
(bkz: asrın müceddidi)
hocasızın kendi kendine koyduğu lakaptır.
said Nursi(bediüzzaman) yakın geçmişimizde yetişmiş en büyük islam alimlerinden ve fikir adamlarındandır. 1873'te Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Genç yaşta edindiği dini ve pozitif bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafından kabul görmüş, küçük yaştan itibaren dikkati çeken keskin zekası, kuvvetli hafızası ve üstün kabiliyetleri dolayısıyla "Çağının eşsiz güzelliği" anlamına gelen "Bediüzzaman" sıfatıyla anılmaya başlanmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi, Doğu'nun en acil ihtiyacı olarak gördüğü eğitim problemini çözmek için din ve eğitim bilimlerinin birlikte okutulabileceği ve Medreset-üz Zehra ismini verdiği bir üniversite kurulmasını sağlamak için 1907'de istanbul'a gelmiştir. Derin bilgisiyle buradaki ilim çevresine de kendini çok kısa süre içinde kabul ettirmiş, çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yayınlatmış, hürriyet ve meşrutiyet tartışmalarına katılarak hükümete destek vermiştir.

Dönemin hükümeti, Said Nursi'nin üniversite ile ilgili dilekçesine ilgi göstermemiştir. Hatta istanbul'daki ilim adamlarının, talebelerin, medrese hocalarının ve siyasetçilerin ona olan ilgisinden rahatsız olmuş, Bediüzzaman'ın önce akıl hastanesine daha sonra da hapishaneye gönderilmesini sağlamıştır.

Said Nursi'nin serbest bırakılmasından kısa süre sonra 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edilmiş. Bu dönemde Bediüzzaman meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının islamiyet'e aykırı olmadığını anlatmak için istanbul'da çeşitli yerlerde konuşmalar yapmış, Doğu'daki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekmiştir. Yayınladığı bu makaleler ve yaptığı konuşmalarda yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, 1909'da 31 Mart olayına karıştığı iddia edilerek haksız ithamlarla tutuklanıp, idam talebiyle yargılanmış, ancak beraat etmiştir.

Bediüzzaman bu olaydan sonra tekrar Doğu'ya dönmüş, I. Dünya Savaşında talebeleriyle milis kuvvet oluşturarak savaşa katılmıştır. Gönüllü alay komutanı olarak büyük yararlılıklar gösterdiği I. Dünya Savaşında Rusya'da esir düşmüş, üç yıl süren esaret hayatının sonunda Sibirya'daki esir kampından kaçarak istanbul'a gelmiştir.

istanbul'da devlet büyükleri ve ilim çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Bediüzzaman, Dar-ül Hikmet-i islamiye (islam Akademisi) azalığına tayin edilmiştir. Buradan aldığı maaşla kendi kitaplarını bastırarak parasız olarak dağıtmaya başlamıştır. Said Nursi daha sonra istanbul'un işgali sırasında işgalcilerin gerçek niyetlerini ortaya koyan Hutuvat-ı Sitte (Şeytanın Altı Desisesi) isminde uyarıcı bir broşür hazırlamış, bu hareketi, ingiliz işgal kuvvetleri komutanının emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasına sebep olmuştur. Milli mücadeleyi savunmuş ve destek olmuştur. Bu hareketleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin beğenisini kazanmış ve Ankara'ya davet edilmiştir. 1922'de Ankara'ya geldiğinde devlet merasimiyle karşılanan Bediüzzaman, kendisine yapılan Şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği ve Diyanet işleri Başkanlığı tekliflerini reddetmiştir.

Said Nursi 1925 yılında Şeyh Said isyanı çıktığında, olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde, Van'da inzivaya çekilmiş olduğu yerden alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla ilçesine sürgüne götürülmüştür. Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük bir kısmını burada yazmıştır.

Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, 1934 yılında daha yakından kontrol edebilmek amacıyla Said Nursi'nin Isparta'nın merkezine getirilmesini istemiştir. 1935 yılında ise polisler burada da çalışmalarına devam eden Said Nursi'nin oturduğu evde arama yapmış ve bütün kitaplarına el koymuştur. Bediüzzaman emniyete götürülerek sorgulanmış, ancak suç unsuru bir şeye rastlanmayınca serbest bırakılmıştır. Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında soruşturma başlatılmış, Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askeri araçlarla Eskişehir Hapishanesine gönderilmiştir.

Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı dava süresince tutuklu kalmıştır. Daha sonra ise Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla, Said Nursi'ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu'da mecburi ikamet; on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verilmiştir.

Polis gözetimi altında mecburi ikamet için Kastamonu'ya getirilen Said Nursi, 1943'te Isparta savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklanmıştır. Ağır hasta olmasına rağmen Ankara'ya oradan da trenle Isparta'ya getirilmiştir. Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi üzerine ise Denizli'ye sevk edilmiştir. Denizli hapsi yine tecrit altında başlamış, çok zor şartlar altında geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'un yazımına devam etmiştir. Sonrasında ise 1944'te verilen beraat ve tahliye kararına rağmen, dönemin hükümeti Said Nursi'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emretmiştir.

Bediüzzaman burada hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirilerek gözetim altına alınmıştır. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve gözleme tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Denizli hapishanesindekinden bile çok daha ağır ve zor şartlar altında geçmiştir. Bu dönemde, hukuki yollarla Bediüzzaman'ı etkisiz hale getiremeyen muhalifleri onu zehirleyerek öldürme yoluna gitmişlerdir. Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ sürgününde gerçekleşmiştir.

Bu zulümler yaşanırken Bediüzzaman'ın talebeleri tarafından Risale-i Nurlar çoğaltılmış ve böylece Kuran tebliğinin geniş kitlelere yayılması sağlanmıştır. Özellikle de teksir makinelerinin kullanımıyla birlikte bu çalışmalar daha da hızlanmıştır.

1944'te Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararının Yargıtay tarafından onaylanmasıyla birlikte Bediüzzaman serbest bırakılmıştır. Ancak Risale-i Nurlar'ın her geçen gün yaygınlaşarak insanlara ulaşması dönemin hükümetini rahatsız etmeye başlamıştır. Ocak 1948'de Said Nursi ve on beş talebesi evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon hapishanesine gönderilmiştir. Ancak tüm bu ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman eserlerini yazmaya devam etmiştir.

Aralık 1948'de Said Nursi hakkında 20 ay ağır hapis cezası kararı verilmiş, ancak karar temyiz edilmiş ve Bediüzzaman lehine bozulmuştur. Ancak Yargıtay'ın bu kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağlamıştır. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, Eylül 1949'da serbest bırakılmıştır. Fakat Ankara'dan gelen bir emirle bu sefer de Afyon'da mecburi iskana tabi tutulmuş ve Emirdağ'a ancak Aralık ayında dönebilmiştir.

Bediüzzaman'a 1951'de Emirdağ'da, bundan hemen bir yıl sonra da istanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı nedeniyle birer dava daha açılmıştır. istanbul'da yapılan duruşmada mahkeme lehte karar vererek davayı sonuca bağlamıştır.

Ocak 1960'ta Ankara'ya girmesi polis tarafından engellenen Bediüzzaman buradan Isparta'ya gitmiştir. Bu dönemde ağır hasta olan 83 yaşındaki Said Nursi, daha sonra talebeleriyle birlikte Urfa'ya gitmiştir. Burada, yürüyemeyecek kadar rahatsız olan Said Nursi'nin yerleştiği otele gelen polisler, içişleri Bakanının emriyle Bediüzzaman'ı Isparta'ya geri götürmeye çalışmışlardır. Said Nursi bu baskılar sürerken Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

şeyh sait isyanıyla hiç bir alakası olmamasına rağmen yıllaca bu iftira üzerine atılmıştır.

(bkz: bilgi içerikli entry)

30 saniyede tüm yazıyı okuyup eksileyen arkdaşlarımı ayrıyeten takdir ediyorum...

bravo!!!
bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki,bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat,bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle ,o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.

bediüzzaman
iman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır.

bediüzzaman
bediüzzaman bir günah keçisimi oldu ? sorusuna bir cevaptır...

günah keçisine lüzüm yoktu çok kişi olabilirdi bu ki olduda ama bazı yenilikleri şeriatin üzerine yıkmak lazım olacaktı ve bunun için bazı suni isyanlar çıkarılacaktı din alimleri üzerinden... çünkü boşluğun ve geri kalmışlığın sebebi din diye görülüyordu... ama s.nursi nin fikirlerini ülkenin büyük bir kısmı biliyordu ve de onun israf olmaksızın büyük bir ekonomi, modern ve çağdaş ve cumhuriyete dayalı bir toplum istediğini biliyorlardı...

ama gel gör ki kasten yapılan isim benzerliği oyunuyla şeyh said isyanı said nursi üzerine yıkılmak istendi ve de yıkıldı...

hatta şeyh said in adı said değilmiş... askerlerle ilgili kayıtlar ve şerhlerde bu açıkça belli olmuştur...

(özel mesajdan alınmıştır- taşınmıştır)
mehdi der kimileri.
asıl ismi said-i kürd-i'dir.
ırkın öne çıkmasını ırkçılıktan çekindiği için geri çekip said-i nurs-i yapmıştır kendini.bir sitede ses kaydı vardı.duanın ardından maşallah demiştir.sesi derin ve heybetlidir.
(bkz: asrın bilgini)
zamanın harikası anlamında kullanılan sıfat.daha evvel bir kaç alim için kullanılmışsada(bediüzzaman-ı hamedani gibi) milyonları peşinden sürükleyen büyük mütefekkir said nursiye yakıştırılmış ve yapışmış lakapdır.şark ulemasından hocaları tarafından uygun görülmüş olup talebeleri ve sevenlerince benimsenmişdir.
aklına ipotek koydurmuşların seçtiği yollardan biridir.
euzübillahimineşşeytanivessiyaseti (allahım beni şeytandan ve siyasetten koru) diyerekten besmele çeken, siyasetten uzak durmuş tefsir alimi.
soner yalçın küçük mason ilan etmişti de bu kadar şaşırmamıştık, bahai ne lan!