bugün

iki aylığım. saat gece yarısı 2 buçuk. acıkmışım yine, ağlıyorum, ölümüne ağlıyorum. annem başımda beni oyalıyor. babam süt ısıtıyor, ufacık bir cezvede gözleri. serçe parmağıyla bakıyor sütün sıcaklığına. koşarak yanıma geliyor. duruyor gözümdeki yaşlar. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

üç yaşındayım. komşunun kızıyla birşeyler oynuyoruz. kimbilir ne diyorum ki, kız itiyor beni var gücüyle. düşüyorum. sol kaşımda ufacık bir yarık. gözyaşlarımla karışan kan. babam koşuyor gene yanıma. tutup kucağına alıyor beni. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

dört yaşındayım. abi olmuşum bir yaşında bir kız kardeşim var. sahildeyiz. güneş vazgeçmek üzere dünyayı aydınlatmaktan. kardeşimi kandırıp çardakdaki kilimi denize atıyoruz. üstüne oturup kaçacağız. cup diye düşüyoruz suya. kendisini unutup kardeşini kurtarmaya çalışan bir abi. annemin kulağımı tırmalayan çığlığı. babam koşarak geliyor yanımıza. tutup çıkarıyor bizi dışarıya. yanağımla buluşan bir avuç içi. sırılsıklam ağlayan iki kardeş. iki kardeş babanın şefkatini arıyor. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

altı yaşındayım. fıtık olmuşum ağlamaktan. ameliyat diyor doktor. babamın kucağındayım. kalabalık bir hastane girişi. üzerimi kaplayan yeşil, buz gibi bir örtü. koluma saplanan ufacık bir şırınga. kapaklarını taşıyamayan iki göz. yavaş yavaş ayılıyorum. babamı sayıklıyorum. halam başımda. zorla seçiyorum başımdakileri. babam aşağıdaymış. kalkıyorum yataktan. dikişler acıyor, tam doğrulamıyorum. inmesi ölüm merdivenler. baba uğruna yıllar sürse de inilesi merdivenler. babam karşılıyor merdivenlerin yarısında. babamı görmenin sevinci dikişlerin acısını bastıramıyor. ağlamaya başlıyorum. yine babamın kucağındayım. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

sekiz yaşındayım. misafir var evimizde. ufacık bizim evimiz. iki odası var. yine bir yaramazlık yapıyorum ki sinirleniyor babam. cezam tek ayak üstünde beklemek. kıyamıyor babam öbür odaya gönderiyor oturayım diye. aklımdan bile geçmiyor oturmak. tek ayak üstünde bekliyorum. bir ses duyuluyor içeriye. babam koşuyor bana doğru. uyuyakalmışım tek ayak üzerinde. uyuşan ayağımı tutuyorum, ağlamaklı gözlerim. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

on bir yaşındayım. zeytin bahçesindeyiz dedemin. belimde peştamal zeytin topluyorum. boyum kısa geliyor, peştamal bacağıma dolanıyor. karşımda arı kovanları birsürü. üzerime doğru geliyor kocaman bir arı. koşmaya başlıyorum, belimde peştamal içinde zeytinler. düşüp yuvarlanıyorum. arı yok ama kanayan bir çift diz. babam koşup geliyor yanıma. babamın kucağındayım yeniden. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

on beş yaşındayım. liseye başlamama bir hafta var. evde değişiklik var yine. rahat durmuyoruz babamla. annem bıkmış artık karışmıyor. kanepenin üzerinde dikçe duran üç vida. kanepenin yan tarafları çıkarılmış, kapıdan geçsin diye. eğil diyor babam. "tut da götürelim şunu". öyle bir eğiliyorum ki sanki dünyayı kaldıracağım. gözümün dibine saplanan bir vida. yarılan bir gözyaşı kanalı. "baba" diyor kardeşim. "baba abimin gözü kanıyor" gözümden kan süzülüyor yaş yerine. on beş yaşında babamın kucağındayım. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

on sekiz yaşındayım. "hadi" diyor babam. "hadi baba oğul çarşıya çıkalım". bankanın önündeyiz. kredi kartımın ödemesinin son günü. "biraz" diyor babam. "biraz fazla harcamışsın bu ay". gözlerim babamın gözlerinde sığınacak bir yer arıyor. babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.

değişmiyor babamın bakışları. on sekiz yıldır babam bana bakıyor gözlerinde şefkat, yüzünde ufacık bir tebessüm.
artık kendisinin yaşlandığına mı yoksa benim büyüyüp deyim yerindeyse yuvadan uçma ihitimalime mi net olarak bilmiyorum ama biraz ağlamaklı ve ne yaparsam yapayım gurur duyan,mutlu olan çocuksu bakışlar...
hayatta insanın gözlerinin içine karşılıksız, koşulsuz sevgiyle bakan iki çift göz vardır. annenin ve babanın bakışları yapılanlara, yaşamsal değişikliklere bağlı olmadığından değişmez. siz onlara hayran gözlerle baktığınız çocukluk dönemlerinde de, 'onlar ne anlar ben her şeyi bilirim' edasında baktığınız gençlik dönemlerinde de onların gözünde aynısınızdır, değişilmezsinizdir. işte bu koşulsuz sevgiyle dolu bakışlardır, babaların değişmeyen bakışları.
çıkarsız sevgiyi kanıtlayan bakıştır. kendi gözünden bile sakınan bir bakışı vardır ki size kıyamadığını anlarsınız. o kadar şevkatli bakar ki yaşınız kaç olursa olsun küçükken olduğu gibi dizlerine oturur ona daha yakın olursunuz.
her zaman bana kızmak için bir bahane bulup beni azarlamaya hazır bakışlarını bir kenarda istepne olarak bulundurur..hiç değişmedi..
gel len buraya bakışı.
çoğu zaman kırsaydın,dökseydinde bana öyle bakmasaydın denilen bakışlardır.**
üniversiteye gitmek için otobüse bindirirken tam hareket edecekken son anda atılan ve yol boyu ağlama sebep olan bakış..
tek bir seferde içindekileri anlatabilen,sinirli olunca çok korkutucu gelen ama mutlu olduğu zamanlarda özellikle sizinle gurur duyarken bunu size hissettirebilen,canım pahasına sevdiğim,asla bitmesin istediğim,keşke sonsuza kadar hep öyle baksa iyi veya kötü kızgın veya sevinçli,asla kapanmasın o gözler ve bana baksın sonsuza kadar,içindeki duyguları bana hissettilerebilsin..
babam bana bakar, ben hep ağlarım...
umudumun meskenidir gözleri,
merhametin,aşkın,şefkatin kucağıdır gözleri,
ektiğim her filizin tarlasıdır gözleri,
çıkarsızca kucaklandığım tek yerdir gözleri,
dünyayı durdurmak için tek amaçtır gözleri,
hicranımı,acımı dindiren sönmeyen ışıktır gözleri,
sürülen hayatımın tek sahibidir gözleri,
babam bana bakar, ben hep ağlarım...
kimse görmez,bilmez ağladığımı.

babam bana bakar, ben hep ağlarım...
"...and then i will not forgive" bakışı. (bkz: the godfather) (bkz: marlon brando)
şu misafirler gitsin istediğin kadar uyuma taklidi yap ananı s. bakışı...
erkek çocukların farkında olmadan babalarından alıp, özümseyip kendi çocuklarına uyguladıkları; paha biçilmez baba mirası.
ilk entry'den sonra bize yazacak bir şey bırakmayan, hakikaten 'şefkatli*' bakışlar.
eve gidelim s.çıcam ağzına bakışı
ya da
ben sana sorarım bakışı
hiç değişmedi yıllardır aynı..
her vedada "ne vardı o kadar uzaklara gidicek, özlüyoruz" bakışı hiç değişmez.
ben sana söylemiştim bakışı.
misafirliğe gidersiniz, gittiğiniz ailenin çocuklarıyla oyun oynarken biri yere düşer ve baba o anda dişlerini sıkıp 'allah belanı versin.' bakışı atar ki, daha eve gitmeden uyuma numarası yaparsınız.. *
baba bakışı görmemiş babalar, çocukları camı kırmışssa hiddetli bakar, okuldan takdirname getirmişse sevecen bakar sınıfı geçmişse birde sarılıp öper.babaların bakışları da değişkendir.birde, çocukların bakışları babalarına karşı nasıldır acaba? bol harçlık koparmışsa, gözler sevinçten pırıl pırıl parlar maça gitmek için izin alamamışsa küskündür bakışları.babalar ve çocukların bakışları, duruma göre değişir.
çok derinden bir bakıştır. sanki gözlerinin arkasında bir derinlik var bakarken. öyle bir bakar ki sana bazen yüreğin cız eder. bazen de elin ayağın tutulur sanki. Babalar gibi bakıştır bunlar.
eve geç kalınmış,
hava kararmıştır.
babanın öfkesi ve ocaktaki yemek birlikte ısınmaktadır.
papuçlar merdivenlerde çıkarılıp ele alınır,
sessizce kapı açılır...
açılan kapının önünde bir kapı daha vardır:
baba ve o derin - yeşil gözlerdeki,
ruhu acıtan, döven bakışlar.
büyük sevgi ve şevkatle bakan, hep yanındayım, gözbebeklerindeyim diyen bakış.
işte öyle bir bakıstır. Öyle bir bakıstır ki, baslığındaki entry'ler bile mükemmel ötesidir.
Minder üzerine oturup bir kolu yerde bir kolu dizinin üzerinde uzun uzun boşluğa çilekeş baktığı andır.
haaaaaaaaaaaaaaaan aiiiiiii haaan
iç ses (ne baktı lan öle)
- tamam baba 3 e atıyorum
iç ses (mına koim 4 te gitsek ölcez sanki)
- baba aslında herkes yavaş gitmeli *