bugün

babanın asabiyet derecesine göre sonuçları değişkenlik gösterebilecek durumdur. garanti olan tek şey vardır; azar. belki tokat yemezsiniz ya da afilli bi anne terliği lakin azar işitirsiniz mutlaka. bunun kaçışı yok o an için.

12 yaşındaydım ve mahallede de çok arkadaşım yoktu. daha doğrusu çok fazla arkadaşım olmasını ben istemedim. her daim konuşabileceğim, dinlemeyi- dinletmeyi bilen 2- 3 kişi yeterliydi nazarımda. okula gidip gelmek dışında; ağaçlara dalmak (çağla, kiraz, fişne), maç yapmak, kavga etmek ve maç yapmamıza engel olan teyzelere çemkirmek gibi sosyal aktivitelere sahiptik her birimiz. bir gün mahallede bi yer açıldı, böyle basık bi havası olan dar bi yer. 4- 5 tane oyun konsolu getirdiler. street fighters, mustapha, mortal kombat vs. takılmaya başladık haliyle. ama ne takılmak. artık okul harçlığını filan komple jetona yatırır olduk, o derece yani.

beden dersi sırasında mum duruşu yapmaya çalışırken sagat'ın taygır aparkatı gözümde canlanıyor, fen dersinde masa üstüne çizdiğim konsol düğmelerinde scorpion'un fatalitysini çalışıyordum sürekli. mal olmuştum anlayacağınız. dış dünyayla zaten sınırlı olan bağım iyiden iyiye ski tutmuştu. asosyalliğe doğru sevgilisine koşan ediz hun edasıyla koşuyordum. onca zaman atari salonunda (ki kendisi aslında holdü, biz gelenek olduğu için salon derdik) vakit geçirince, basık havanın da etkisiyle, üstüm başım sigara kokmaya başladı. pek tabii bu koku evde tüm dikkatlerin bi anda benim üzerimde toplanmasını sağladı. annemin kuşkulu bakışları ve kariyerindeki ispiyonlar da yakın gelecekte bi tartışmanın olduğunun habercisiydi ki gecikmedide zaten o tartışma. babam bi akşam benden sehpa getirmemi istedi ve bi tanede küllük. getirdim koydum oturduğu koltuğun önüne. sandalye alıp karşısında oturmamı da söyleyince azıcık anladım neler olacağını.

+ yak şurdan bi sigara!
- yok baba.. içmiyorumki ben sigara, niye yakiyim?
+ yak yak hadi.. sigarayla saygı olmaz! (yüzünde, birazdan dişini skicem nassa bakışı varken nası yakıyım baba)
- eheh yok baba, dedim ya ben içmiyorum sigara
+ üstün başın niye sigara kokuyo lan o zaman eşşoleşşek! içmiyosan o koku ne?
- bab bab baba şeey o hmm (ananı skii nası söylücem şindi lan)
+ sittir git lan şimdi! söyleme bakalım sen, yakalarım ben nasıl olsa seni!

bu tarz bi diyalog yaşadıktan sonra bikaç gün gitmedim salona. ama içimde nasıl fırtınalar kopuyor .mnakoyyim! öyle böyle değil. rüyalarımda dhalsımla halay çeker hale gelmiştim, ki sub zero diye sayıklayarak uyandığımı da bilirim. o derece bi saplantıydı bende o oyunlar. neyse 5. gün artık daha fazla dayanamdım tabii. attım kendimi salona. 5 gün boyunca biriktirdiğim paraylada jeton aldım. haliyle satin nası geçtiğini de anlamadım. bi süre sonra bi el dokundu omuzuma;

+ ya bi çek şu elini aminakoyyim! oyun oynuyoz lan şurda.
- olm bi baksana sen.
+ ne bakıcam ya bi git başımdan! az kaldı bak, fatality yapıcam şindi

bu lafıda söyledikten sonra omuzuma tekrar bi el dokundu ama o el bi ilkine nispeten daha geniş ve daha ağırdı. döndüm.

+ bab babaaa
- baba yaa! demedim mi ben sana yakalarım diye?
+ şee.. babaaa.. (ananı skii napıcam lan ben bakışı var burda)
- düş önüme hadi!
+ baba şu el bitseydi bari (bu lafı neden söylediğimi hala bilmiyorum, refleksti herhal)
- düş önüme dedim lan eşşoleşşek! şu el bitsinmiş, o eli evde bitircez senle! (onu deme baba gözün sevem onu deme be)

ordan çıkıp eve geldik. yakındı zaten bize. ama o kısacık yolda terlediğim kadar daha hiç terlemedim bugüne dek. bu göt korkusu denen şey nası bi illetmiş arkadaş yav? o gün anladım ilk kez. sağlam bi tokat bekliyordum evde açıkçası. en azından bu konuda, terliğiyle birlikte, bi sanatçı olan annemin devreye gireceğini düşünüyordum ama olmadı hiçbiri. sadece o zamana kadar duymadığım bir şeyi duydum babamdan;

+ babadan habersiz öyle yerlere gidilir mi lan eşşoleşşek? sana bişey olsa biz ne yaparız?

ağlamaklı oldum o lafı duyunca. hani dövse filan sklemezdim yine giderdim ama o laftan sonra içimden gelmedi hiç kaçak, gizli iş yapmak. babamdan izin alarak ve annemin belirlediği süreler dahilinde kankalarım; ken, ryu, raiden ile görüştüm bi süre daha. sonra da bıktım, kendi isteğimle gitmemeye başladım zati. velhasılı kelam; zor bi durum. allah yaşatmasın.
90'ların vazgeçilmez aktivitesidir.

yarım kalan oyununuzu devam ettirmek için aç gibi bekleyen çocuklara gün doğar. hemen geçer sizin kola. kolunuzdan çekiştiren babaya rağmen arkanıza dönüp bakarsınız, bu çocuk görünümlü akbabaya. "böyle bir şey mi lan bu hayat?" diye iç çekmek için bir 10 yıl beklemek lazımdır.
(bkz: atari salonunda babalara gelmek)
küçüseniz kötü birşeydir. büyükseniz karışacağını sanmıyorum.
-aneaa ben ekmek almaya gidiyorum..
2 saat sonra;
olaylar gelişir..
günümüz versiyonu için;
(bkz: internet cafede babaya yakalanmak)
(bkz: guitar hero da babaya yakalanmak)
(bkz: playstaion salonunda babaya yakalanmak)
atari salonlarının genel ev muamelesi gördüğü yıllarda yakalanmışsa o an kızarlar daha sonra ebeveynlerinin verdiği bir kaç günlük ev hapsiyle yırtılırdı. şimdi bazen bakıyorum' da alışveriş merkezlerinde bir çok anne/baba çocuklarıyla üç aşağı beş yukarı bizim oynadığımız oyunlarla oynuyorlar.
şimdiki çocuklar için versiyonu internet kafedir.
Bindokuzyüzdoksanların felaketidir.
kafaya şaplak yiyip kıça tekme yiyerek kaçmayı gerektirebilir.
ulan ya kapıya bakmaktan oyun oynayamazdık.
Bi polis baskını değildir.