bugün

`
--spoiler--
lars von trier'in yönettiği, sadece 3 kişinin (üçüncü kişi danimarkalı bir bebek ve filmin hemen başında öldüğü için 2 kişi diyebiliriz) oynadığı film.

filmi izlememin sebebi, trier ''bu sefer'' doğru düzgün bir film yapmış mı diye merak etmem, ki buradan trier'in kötü ve saçma filmler çeken bir yönetmen olduğu anlaşılabilir.

film hemen bir seks sahnesiyle giriş yapıyor; siyah-beyaz ve müzik eşliğinde. bebek sahibi çiftlerin seks yapmadan önce bebeklerinin uyumuş olduğundan emin olmaları gerektiğini bilmeyen çiftimiz, william dafoe'nun charlotte gainsbourg'ü duvara yaslayıp becermesi suretiyle sevişirken, bebeğimiz birşeyin peşinde pencereden atlayıp yere düşüyor ve ölüyor. bebeğinin ölümü üzerine kadın deliriyor ve terapiye ihtiyacı oluyor ve terapiyi yapacak kişi kocası oluyor.

ormanda tahtadan bir eve gidiyorlar ve burada yaşamaya başlıyorlar. kadın zaman zaman delirse de kocası ona sarılıp derin nefes aldırarak sakinleştirebiliyor. bu aralarda ucuz ve sıradan sevişme sahneleri var ki filmin aslında rahatsız edici ve tartışmalı olmadığına aşağı satırlarda değineceğim. bazen kadının sakinleştirilemediği zamanlar var ki işte film aslında zayıf olan kozlarını oralarda oynuyor. ilkinde kadın bir tahta parçasıyla adamın hayalarına vuruyor ve tahta kırılıyor. sonra kadın adamın penisini eline alıp masturbasyon yaptırıyor ve adam kan boşalıyor. bitmedi; sonra da adamın bacağında delik açıp deliğe parmağını sokuyor ve deliğe metal sokuyor. bitmedi; sonra da kendi klitorisini makasla kesiyor. ikincisinde ise kocasını sekse ikna edememesi üzerine kadın, ormandaki bol köklü bir ağaca kaçıyor ve yanına uzanıp masturbasyon yapıyor. kocası yanına gelip üstüne çıkıyor ve sevişmeye başlıyorlar; ama bu kısmı kadın hayal ediyor ve dvdnin kapağında bunun resmi var. filmin sonunda ise adam kadını boğarak öldürüyor. bütün bunlar saçmalık değil de nedir?

filmin hayvanlar hakkında da oynadığı zayıf kozlar var. doğum aşamasında bir ceylan ve kendini yiyen bir tilki... geriye filmin saçmalığı ve tartışılmaması gerektiği kaldı.

şimdi triercim canım benim, bebeği ölen bir kadın o şekilde mi delirir? o hale gelen kadını kocası mı terapi etmeye çalışır? deli bir kadın ormanın ortasındaki bir tahta evde mi terapi edilir? deli bir kadını sadece 1 kişicik mi terapi etmeye çalışır, bunun sakıncaları (dördüncü paragraf) bilinmez mi? ne oldu, sonunda kadın öldü. neden adam karısını hastanede doktorların terapi etmesine karar vermedi? bütün bunlar trier'in sanat için sanat felsefesiyle hareket etmesinin sonucu. tabii ki sanat için sanat bazen muhteşem filmler ortaya çıkarır (bkz: gran torino); ama bunun için film çekmeyi bilen bir yönetmen** olmak gerekir (mecazi anlamda), trier film çekmeyi bilmiyor ki (mecazi anlamda). trier tarzı yönetmenler toplum için sanat felsefesini seçmeli. bu film hiç ama hiç gerçeklik içermiyor. tüm bunlara rağmen trier'in kadın rolü için başta eva green'i düşünmesi doğru bir düşünce. o tarz bir kadını eva green'in canlandırması çok uygun olurdu; ama green rolü kabul etmedi.

arjantin, avusturya, danimarka, fransa, hollanda ve isveç dışındaki ülkeler filme 18 yaş sınırı getirmiş. bunu anlayamıyorum; çünkü bu filmde hiçbirşey yok. gainsbourg'ün masturbasyon sahnesi kadınların ''gerçekte'' nasıl masturbasyon yaptığından bir kesit, erkeklerin masturbasyon sahneleri konuşulmuyorsa bu da konuşulmayacak, cinsiyet ayrımcılığı yapmasınlar. gainsbourg'ün dafoe'ya uyguladığı o şeyler (hayalara darbe, kan boşaltma, bacağı deşme... ) ve makasla klitorisini kesişi sahte sahneler. sonuçta sadece gerçekle alakasız aptal bir film. sevişme sahneleri ise dördüncü paragrafta belirttiğim gibi ucuz ve sıradan; trier cinselliğin bilinmeyen boyutlarını ortaya çıkaramamış; ergenler o sahnelerin hepsini biliyorlar. adam kadının üzerine çıkıp git-gel yapıyor, ne var bunda? bunu 12 yaşındakiler biliyor. paragrafın başındaki 6 ülkenin getirdikleri yaş sınırlarını belirteyim:
arjantin: 16
avusturya: 16 (en yüksek yaş sınırı bu, 18 yaş sınırı yok)
danimarka: 15 (en yüksek yaş sınırı bu, 18 yaş sınırı yok)
fransa: 16
hollanda: 16 (en yüksek yaş sınırı bu, 18 yaş sınırı yok)
isveç: 15 (en yüksek yaş sınırı bu, 18 yaş sınırı yok)
görüldüğü gibi sadece arjantin ve fransa'ya helal olsun diyebiliyoruz. diğer ülkelerin film sınıflandırma sistemlerinde 18 yaş sınırı olsaydı getirirler miydi bilemeyiz; ama hadi onlara da sistemlerinde 18 yaş sınırına yer vermedikleri için helal olsun diyelim. fransa ve arjantin'de 18 yaş sınırları var; ama bu 2 ülke 16 yaş sınırını tercih etmiş.

sonuçta trier ''bu sefer'' doğru düzgün bir film çekmiş mi sorusunun cevabı koca bir hayır.
--spoiler--
insanı olduğu yere mıhlayan nadir filmlerden.
lars von trier yine seyirciyi fazlasıyla rahatsız etmeyi başarmıştır bu filmle. eğer sinemanın bir dili varsa lars von trier o dili kullanmakta o kadar başarılı ki her filminde üzerinizde farklı bir etki bırakıyor. antichrist de aynen böyle bir film ancak yine de bir breaking the waves değil.
izlemesi epey zor bir film. Rahatsız oluyorsunuz gördüğünüz şeyden . sağlam bir mide , sinir sistemi ve psikolojiye sahip olmalısınız izleyebilmek için.trier sadece tarih boyunca süregelene ayna tutmuş , izleyici de gördüğünden son derece rahatsız olmuş gözüküyor. kadın kötüdür , şeytanidir , cadılaşınca yakılmalı , bazen diridiri gömülmeli , ve bazen de göz önüne çıkarılmamalıdır ;tehlikelidir çünkü , günaha davet eder. Hazzın cehennem kuyusudur derinliği. Kendinin şeytan olması bir tarafa , erkeğin de içindeki şeytanı dışarı çıkarır . gel gör ki bu talihsiz , şer yaratığa verilmiştir yeni bir canlı dümyaya getirme kabiliyeti. Hal böyle iken , şeytan nasıl olur da iyi olanı üretir kendi bedeninden ve tininiden .elbette iyi olanı değil bizzat ölümü doğururur kadın. Ve eğer kadın erkeği de doğuruyorsa , demem o ki erkek de şeytandır. Öyleyse kadın ve erkek ; insan ,şeytanın ta kendisi ; doğa cehennem , yaşamsa ölümdür. işte bu noktada anrichriste ulaşıyoruz .film bize deccalmişcesine ( şeytanın yeryüzündeki temsilcisi) kutsal kitaba uygun olarak , diyor ki kötü olan sensin ey insanlık .şimdi bak seyret kendini , gördüklerinle yüzleşebilecek misin ; sen busun .
izlerken gerim gerim gerildiğiniz ama dıştan bakıldığında durağan bir film. uç noktadalarda gezmeyi seven trier bu filmde de bunu başarmış. * üstün bir sanatın ürünü.*
noregaaa ve archernahr isimli iki komplocunun ortaya sürdüğü kompşo teorisi dizi serisinde kendisinden sık sık bahsedilen sahte mesih.
bok gibi bir film. iddia ediyorum bu film şöyle güzel şöyle etkileyici şöyle enteresan diyenlerin büyük çoğunluğu sırf ortamda aykırı filmleri seviyorum şekli yapmak, marjinal olmak için çabalıyordur. ötesi yok film harbiden bok gibi. aynı şey ısrarla nuri bilge ceylan filmlerini yerlere göklere sığdıramayanlar için de geçerli.
sert bir sepultura parçasıdır.
o nasıl bi alet hacı abi töbestafurullah... yahuda'ya olan göndermeyi yakalayanlar şöyle kenara ayrılsın diğerleri hayatlarına geri kaldıkları yerlerden devam edebilirler.
film hakkında iyi bir yorum okumak için (bkz: http://yucitek.blogspot.c...onyargl-bir-okuma-ve.html)
Tarkovsky ye adanmış lars von trier filmi.
yönetmenliğe ve oyunculuğa diyecek hiçbir şey yok. sert bir film olduğu kesin, her bünyenin kaldıramayacağı cinsten. özellikle kadınların.

(hafif spoil edebilirim.)
her ne kadar trier'in "Ağlayan kadın hile yapandır" temasını işlediği ve kadınların üzerine büyük bir kara, bela, cadılık, vb. attığı sanıldığı, ve onun yerden yere vurulup eleştirildiği filmi olsa da, o tavan arasından da anlaşıldığı gibi türlü türlü cadılar aslında çok, tarihte ve etrafımızda. hayat garip, değil mi?

çocuğun düşme sahnesi ve ayakkabı olayı ilerleyen bölümlerde gösterildiğinde, (slow motion) işte o zaman gerçekten tüyler diken diken olmakta.
yeni bir yazar. hoşgelmiş.
sadece yazar.
kendisi hakkında piç olduğunu düşünen yazarın neden böyle birşey düşündüğüne anlam veremeyen yazardır.
(bkz: sen bana pic demişin)
(bkz: hiç yakış tıramadım)
(bkz: hiç bukadarını beklemeyidordum aslında)
Yaklaşık 1 aydır bilgisayarımda tuttuğum ve izlemediğim filmdi. Türkiye'de gizli sansüre uğramış bir film olduğunu düşünüyorum.

Yaklaşık 15 dk önce bitti. Etkisinden kurtulmuş durumda değilim. Burada yazılan yorumları daha önce okumuştum, buna sebep izleme gereği duydum. hem cinsel hemde şiddet bakımından pornografik bulunmuş bazı yazar arkadaşlar tarafından. her gün cinsel başlıklar arasında cirit atan ve küfürler eden insanların bu filmin, salt cinsellik ve şiddet üzerine yapılmış olduğunu düşünüp - izlemeyin amk- demelerini anlaya bilmiş değilim.

Öyle bir film yapılmış-ki kişisel, toplumsal, inançsal bir çok anlam yüklenir. Yazabilen adama Kitap dahi yazdırabilir. Yine'de şiddet sahnelerini kaldıramayan kişilerin izlememesi önerilir. bunun daha fazla merak uyandıracağı'da kesin.

şuan aklımın filmde kalmasından dolayı yazmak istediklerimi yazamıyorum. En kısa sürede tekrar izleyip bu yazıya ekleyeceğim.

http://galeri.uludagsozluk.com/g/antichrist/
yönetmenliğini lars von trier in yaptığı, lars von trier in ağır kadın düşmanlığını fark ettiren, öyle rahat rahat izlenemeyecek bir filmdir. ancak izleyiciyi zorlaması asıl izleme sebebi olmalıdır zira arada rahatsız olmak iyidir. sığ yorumlara aldanıp bu film kaçırılmamalıdır. yadırgasam da farklı bir bakış açısı, farklı önermeleri olan bir filmdir.
lars von trier'in Melancholia'dan bir önceki filmi. sağlam bir sembolizm, hristiyanlık bu ikisi arasındaki ilişkiler hakkında bilgim olsaydı da öyle izleseydim denilecek bir film. +18 bir filmdir kesinlikle. çünkü garip sahneler var gerçekten. tavsiye ettiğiniz kişiler nazarında sizi zor duruma düşürebilecek.

bir de filmi izlemeseniz bile prologue kısmını bir yerden bulup, izleyin böyle bir şey yok..
giriş sahnesi büyüleyici * sadece müziği için bile izlemeye değer. konu çok ağır ama hissettire hissettire ilerliyor. karmaşık düşüncelere gark ediyor insanı.
5 ağustos 2012 alkol mikrobu kırar zirvesi vol ii'ye gelmezse gün içinde 4 kere doğmamış çocuklarımı kurban edeceğim yazar kişisi. sinema sohbetini her daim özleten entelektüel insan.
az önce evdeki bütün ışıkları kapatarak izlediğim, beni koltuğa mıhlayan, beynimi delik deşen eden, çalışan bütün organlarımı rahatsız eden bir lars von trier filmi.
Charlotte Gainsbourg; sinema tarihinde gördüğün en etkileyici performansı sergilemiş. ancak bu kadar güzel bu rol canlandırılır.
Willem Dafoe; 2. planda kalmış. yine rolünün üstesinden geldiğini düşünüyorum.
kesinlikle izlenmeli, rahatsız olacağınız kesin.
Şu ana kadar izlediğim filmler arasında en iyi giriş sahnesine sahip olan film ancak devami için söylenecek başka şeyler de var. ruh sağlığıyla ilgilendiğim için filmde anlatılan atipik yas süreci haliyle ilgimi çekti ancak yas sürecindeki kadının terapistliğini eşinin üstlenmesi mesleki etik açısından ne kadar doğru olur diye kendi kendime ikilemlere girmişken film aldı başını gitti ve filmin sonunda hissetiğim duygu ciddi bir rahatsızlıktı. Film konusu ve aktarılışı açısından oldukça ağır ve rahatsız edici.
sahte mesih: deccal...

kıyamet alametlerinin en büyüğü...

"Dünyanın yaratılışından kıyamete kadar deccal fitnesi kadar büyük bir fitne görülmeyecek"...

antichrist(sahte mesih) kelimesinden anlaşılacağı üzere kıyamet döneminde mesih olduğunu iddia edecek ve itikadı sağlam olmayanları allah yolundan şeytanın yoluna çevirecektir.
önce bir incil okunursa film daha anlaşılır bir hal alır, david lynch filmlerini sevenler sevebilir. bence 2 side gerçekten kötü anlamak için konu hakkında belli bir birikimin olması gerekir, lakin onca şeyden sonra verdiği mesaj saçmadır gerçekten değmez. ana fikri, kadının elmayı yedirmeye ikna etmesi yani şeytanlığa ve kötülüğe yatkınlığıdır. erkek kadını yarattı? iyi de neden? tanrısının idealinin kaburga kemiğinden...