bugün

belge göstersen inanırız ama belgen yok...

bak bunlar hep belge, kol gibi;
(bkz: anadolu daki kürt varlığı maksimum 600 yıllıktır/#26933196)
(bkz: anadolu beylikleri içinde hiç kürt beylik olmaması/#26906292)
kürtler ermeni ve arap olmak üzere ikiye ayrılır. türkler ise anadolu'ya araplardan önce gelmiştir.
türk, ermeni ve arap kırması bir ırk kürtler. dolayısıyla sadece anadolu'nun değil, arap yarımadasının ve hazarın'da sahibidirler. ehuehe.
Okumadim okumaya da gerek yok bos beles laflar .
Keşke donuzlarin açtığı başlık gözükmese.
görsel
Yavuz hırsızın ev sahibini bastırmaya çalışması durumudur.
Bende neden entryı goremıom dıyom. Ceren melis trolunun baslıgıymıs. Neyse bakmayın suraya , zaman kaybı.
Kürt adına benzer bir ifade ilk defa Hz. Ömer’in iran üzerine düzenlediği sefer zamanında Taberî’de geçmeye başlamıştır ve ondan öncesinde hiçbir kaynakta Kürt adına rastlanmamıştır.

Taberî’de geçen Kürt kelimesinin de bir etnisiteyi ifade ettiği kesin değildir. Çünkü Mc Dowall, Kurtii kelimesinin Partlar ve Selevkuslarda “paralı okçulara” verilen bir isim olduğunu, etnik anlam içermediğini belirtmektedir.

(Kaynak: David McDowall, Modern Kürt Tarihi, s. 31)

Mesudî’nin Murûc Ez-Zeheb adlı eserinde ise Kürtlerin aslının ibrani (Yahudi) olduğu, sonradan dillerini Farsçayla değiştirdikleri iddiası vardır.

(Kaynak: Mesudi, Murûc Ez-Zeheb, s. 294-295)

ibni Tagrıberdî En-Nücumu’z-Zahire” adlı eserinde Kürt’ün “kıllı” anlamında olduğunu belirtmektedir.

(Kaynak: ibni Tagrıberdi, En-Nücumu’z-Zahire, s. 15/71

Bir etnik topluluğun belli bir toprağı, atayurt ya da ezeli yurt olarak takdim edebilmesi için, kendilerine veya atalarına ve hatta uzak atalarına ait birtakım izler göstermesi beklenir. Nitekim Kürt akl-ı evvellerinden M. izady, bu durumdan yakınarak “... En küçük halkların bile dünya müzelerinde sanat eserleri sergilenirken Kürtlere ait hiçbir eserin, bir halı veya kilimin hatta kırık bir ok ucunun bile yer almamasından” şikayet etmektedir.

(Kaynak: M. izady, Kürtler, s. 13)

Kürtçüler pek çok denemeden sonra “Artık Medlerin [Madelerin] atamız olduğu kesinleşti!” demeye başlamışlardır.

(Kaynak: Naci Kutlay, Kürtler, s. 18-19)

Ancak soyut bir iddianın dışında ortada hiçbir somut delil yoktur. En son Medlerde karar kılınmasının nedeni, daha önce sahiplenilen bazı halkların başka uluslarca sahiplenilmesi ya da akademisyenlerin Kürtçülerin iddialarını çürütecek biçimde o halkların bugün yaşayan bazı küçük toplulukların ataları olduğunu kanıtlamalarıdır.

Bir halkın ya da etnik topluluğun tarihi başlangıcının tespiti kadar, o halkın şu anda üzerinde yaşadığı toprakların aslî sâkini olup olmadığının ispatı için bazı nirengi noktalarının bulunması gerekir:

a) Yeknesak dilin varlığını kanıtlayan yazılı belgeler (Yazıtlar, edebi parçalar vs.)
b) Türeyiş efsaneleri ve bu efsanede yaşanılan vatanla ilgili işaretler.
c) Atalarla ilgili hafızalardan silinmeyen yazılı ve sözlü gelenekler, destanlar vs.
ç) Maddi ve manevi kültür yadigârları (O etnik topluluğa özgü günlük kullanım araçları, bunların nev-i şahsına münhasır şekilleri, sanat eserleri, dini sübje ve objeler [tapınaklar, tapınak mimarisi, dini âyin şekilleri, o halka özgü mezar ve defin şekilleri])
d) Belli bir coğrafya üzerinde kurulu, milli sınırları, bayrağı, ordusu, parası, kanunnameleri olan devlet.
e) Kendilerinden ya da atalarından yazılı bir şey kalmamışsa bile, komşu halkların yazıtlarında, tarih kitaplarında o halkın etnik adından ve devletinden söz eden satırlar.

Bırakın bütün bunları ortada bir tane çanak-çömlek bile yoktur!

Kürt ahalisinin “dağlı” anlamında ortaya çıktığı tarihten itibaren hangi yüzyıllarda nerelerde yaşadıkları Arap ve Fars tarihçileri tarafından tek tek kayıt altına alınmıştır ve sözü edilen coğrafî parçalar arasında bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde kalan hiçbir yer yoktur.

Kürtlerle ilgili ilk bilgileri veren tarihçiler ve coğrafyacılar Taberî, Mesudî ve istahrî’dir. Ebu’l Farac, Makdisi, El-Kerhî, Yakut Hamevî, ibn El-Esîr, El-Ömerî ve diğerleri daha sonraki kuşaktır.

Eserini 940’larda yazan Mesudî Kürtlerin şu bölgelerde yaşadıklarını belirtmektedir: “Kürtlerin bir kolu Kûfe ve Basra’da yani Dinever ve Hemedan’daki Mahey bölgesindeki Şuhcanlardır. Onlar, Rabia b. Nizar b. Maad’ın soyundan olduklarını inkâr etmezler. Mucurdanlar ise Azerbaycan’ın Kenkever nahiyesindendirler. Hazbani, Şurat, Cibal ülkesinde yaşayan Şadencan, Lurri, Madencan, Mezdanekan, Barisan, Celali, Cabarki, Cavani, Müstekan, Şam bölgesindeki Debabil ve diğer aşiretler, en önde gelen kollarıdır ve Mudar b. Nizar’ın soyundandırlar. Curkanlar Hıristiyandır, Musıl ve Cudi dağı civarında yaşarlar.”

(Kaynak: Mesudi, Murûc ez-Zeheb, sayfa 130)

istahrî ve Mukaddesî'nin Kürtlerin yaşadıkları köy ve şehirleri, bölgeleri sayarken verdikleri Fars, Kirman, Sicistan, Horasan, Isfahan, Hemedan, Şehrizor, Derabad, Şamgan, Azerbaycan, Ermenistan, Er-Ran, Baylakan vs. gibi yerleşim birimlerinin hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde değildir.

(Kaynaklar:

1. istahrî, Mesâlik El-Memâlik, de Goege neşri, Lugduni-Batavorum, 1927, s. 87, 99, 103, 114, 115, 135, 200

2. Mukaddesî, Ahsenü’t-Tekâsim, Beyrut, 2003, s. 316, 339, 360, 376

3. Minorsky, Les Orgines des Kurdes. Türkçe çevirisi, s. 20)

Hatta istahrî, eserinin daha önceki sayfalarında açıkça Kürtlerden ve Kürt yerleşim bölgelerinden söz etmesine rağmen 191. sayfada “Azerbaycan, Ermenistan ve Er-Ran’daki halkın dili Farsça ve Arapçadır.” demektedir.

Taberî, Erdeşir’in fethettiği yerler ve itaat altına aldığı hükümdarları tek tek saymasına rağmen Kürtlerin yaşadığı bir topraktan da bir Kürt hükümdarından da söz etmez. Buna karşılık Ermeni, Nabat, Arap vs. gibi halkların hükümdar adlarını tek tek saymaktadır.

Yazar, Sasanîlerle Araplar arasındaki çarpışmaları anlatırken de Kürtlerden söz etmez. Erdeşir oğlu Sabur oğlu Behram zamanında ise El-Cezire’de Rabia ve Mudar kabilelerinin yaşadığından söz eder. Mesudî’nin daha sonra Kürtlerin ataları olarak zikredeceği Rabia ve Mudar oğulları bunlardır. Diğer yandan Taberî o çok ciltli eserinde yalnızca iki yerde Kürtlerden söz eder: Fars Kürtleri ve El-Ekrâdu’l Yâkubiyye yani Hıristiyan Kürtler.

Taberî’nin Fars Kürtleri dediği aşiretler hakkında daha ayrıntılı bilgiyi ibni Hordadbeh vermektedir. Ona göre Kürtler Fars bölgesinde dört sancakta (ram) yaşamaktadırlar. Kazvinî, ibnü’l Fakih, idrisî, Yakut, ibni Kesir, ibnü’l Esir vs. tarihçi ve coğrafyacıların bilgi kaynağı ibni Hordadbeh, onun da bilgi kaynağı eseri günümüze yetişip gelmeyen El-Ceyhanî’dir.

El-Himyerî’nin Ravzu’l Mi’târ adlı eserinde Kürtlerin yaşadıkları yerlerle ilgili verdiği bilgiler de hemen hemen aynıdır ve Anadolu sınırları dâhilinde herhangi bir yer adı geçmez. Dünya coğrafyasını yedi iklim taksimatına göre anlatan El-Himyerî’nin Anadolu’nun güney ve doğu kesimlerini anlatırken diğer halklardan bahsetmesine rağmen Kürtlerden hiç söz etmemesi de altı çizilmesi gereken hususlardandır.

(Kaynak: Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, s. 350)

Makrizî de Kürtlerden söz eder ve “… ancak onların tamamı Fars’ta oturmaktadır.” der.

(Kaynak: Makrizî, Es-Sülûk, c. I, cüz. I, s. 3)

Tacu’l Arûs adlı ünlü sözlükte ise Kürt maddesinde şöyle denilmektedir. “Onların toprakları Fars, Irak-ı Acem, Azerbaycan, Erbil ve Musıl’dadır.”

El-Kazvinî de “Kelar, Taberistan şehirlerindendir. Orada Deylem Kürtleri yaşar.” demekte ve Anadolu’da bir Kürt varlığından söz etmemektedir.

(Kaynak: Kazvinî, Asâru’l Bilâd, s. 494)

Eserini nispeten daha geç dönemde yazan El-Bekrî’nin El-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı kitabında Mesudî’deki bilgiler tekrar edildikten sonra şöyle denilmektedir: “Musul ile Cudi dağı civarında yaşayan Kürtler Yakubî mezhebine bağlı Hıristiyanlardır. Kürtlerin anavatanları, Şam topraklarındaki Yehva ile Ceziretü’l Arap arasındaki bölgedir. Ebû Nasr El-Ceyhanî ve diğerleri de bu şekilde belirtirler.”

(Kaynak: El-Bekrî, El-Mesâlik ve’l-Memâlik, c. I, s. 262)

Görüldüğü gibi XI. yüzyıldan önce yazılan tarih ve coğrafya kitaplarında Kürtlerin Anadolu’da yaşadıklarına, bu toprakların aslî sâkinleri olduklarına ya da doğu ve güneydoğu Anadolu’da bulunduklarına dair hiçbir kayıt yoktur.

Hamdanîlerin Deylemliler tarafından zayıflatılması üzerine X. yüzyılın ortalarında küçük bir beylik kuran Mervanîlerin dar bir şeritteki zayıf hakimiyetleri ise ancak seksen yıl sürmüş fakat Oğuzların saldırılarına dayanamamış ve Selçuklu egemenliğini kabul etmiş, daha sonra da tamamıyla ortadan kaldırılmıştır.

Bu Mervaniler hususu bile Kürdistancılar tarafından çarpıtılmaya çalışılmaktadır.
Meşhur Fransız coğrafyacı Vivien de St-Martin, iki ciltlik L’Asie Mineur (Küçük Asya) adlı eserinde Kürtlerden çok geç dönemlerde söz eder.

XI. yüzyıldan öncesinde Kürtlerin Anadolu’daki varlıklarından bahseden herhangi bir Bizans kaynağı da yoktur.

Belgeli tarih yazmak; soyut iddialar ileri sürmeye, hayali vatan, hayali coğrafya ve hayali atalar yaratmaya benzemez.

952-1136 yılları arasındaki olayları anlatan Urfalı Mateos Vakâyinâmesi’ne göre 973 yılında Diyarbakır'da Kürt yoktur.

Ayrıca Urfa'da 1032 yılında kocası Prens Udair’in Kürtler tarafından öldürülüp şehrin saldırıya uğraması üzerine prensin karısı siyah bir bayrak kaldırarak bir yaygara koparmış ve “Kürtler gelip kocam Prens Udair’i öldürdüler.” diye haykırmıştır. Bu basit cümle bile Kürtlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun yerli sâkinleri olmadığının ve fakat Anadolu'ya girmeye çalıştıklarının en önemli delillerdendir.

(Kaynak: Mateos Vakâyinâmesi, s. 23)

Selçuklu Devleti'nin dağılmasıyla birlikte Anadolu'da en ufak bir kuvveti olan Türk oymakları çok sayıda Beylik kurmuştur. Bu Beyliklerin arasında da tek bir Kürt Beyliği yoktur.

Kürtler, Yavuz Sultan Selim tarafından bugünkü iran dağlarından Türkmen katliamı yaptırmak için Türkiye'ye taşınmıştır. O dönem Kürt aşiret reisi idris-i Bitlis'i, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da 40 bin Türkmen öldürdüklerini bizzat itiraf etmektedir. O tarihlerde Trabzon'un toplam nüfusu 10 bin iken katledilen Türkmen sayısı toplamda 40 bindir.

(Kaynak: idris-i Bitlisi, Selim Şahnamesi)

Yavuz'un oğlu Kanuni Sultan Süleyman, babasının getirdiği Kürtlere tapu vererek bu aşiretleri Anadolu'ya yerleştirmiştir. Şu ferman Kanuni Sultan Süleyman’a aittir:

“ (…) Yavuz Sultan Selim zamanında Alevi Türkmenlerin yenilmesinde faideler gösteren Kürt beylerine, gerek devlete karşı gösterdikleri öz kulluk ve dilaverlikleri karşılığı olarak ve gerekse kendilerinin vaki müracaatları göz önüne alınarak her birinin öteden beri ellerinde ve tasarruflarında bulunan eyalet ve kaleler, geçmiş zamandan beri yurtları ve ocakları olduğu gibi, ayrı ayrı beratlarla ihsan edilen yerleri de kendilerine verilip mutasarrıf oldukları eyaletler, kaleleri, şehirleri, köyleri ve mezraları bütün mahsulleriyle oğuldan oğula intikal etmek şartıyla kendilerine temlik (mülk) ihsan edilmiştir.”

(Kaynak: Topkapı Sarayı Arşivi, E-11969 sayılı evrak)

Kürtler, Osmanlı'da 1839 yılına kadar askerlikten ve vergiden muaf tutulmuşlardır.

Kürdistan kurma amaçlı ilk Kürt isyanı ise askerlik ve vergi mecburiyetinin gündeme gelmesiyle birlikte 1806 yılında başlamıştır. Kürdistancı Kürt isyanları Türk Milli Mücadelesi döneminde alevlenmiş, Cumhuriyetin kuruluşuyla yayılmış, en sonuncusu 1937'de Atatürk tarafından kesin olarak bastırılmıştır. Atatürk'ün politikalarıyla 1937-1983 yılları arasında yok olan bölücülük, Atatürkçülükten (Kemalizm'den) sapan bazı politikacılar yüzünden günümüzde PKK terörüyle hortlamış durumdadır.

Türkler gelip de Kürtlerin yurtlarını işgal etmiş falan değildir. "Emperyalist T.C. ordusu Kürdistan'dan defol!" sloganları alçaklığın başka bir türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kürtler, bir işgalden bahsedeceklerse muhatapları Türkler değil Araplar ve Farslardır.

Tarihi perspektifte Irak ve Suriye’deki Türklerle Türkiye’deki Kürdistancılar arasında nüfus mübadelesi yapmak en insani ve akılcı çözüm olacaktır.

(Alıntıdır)
Çok şaçma bir başlık bence böyle yanlış bir başlık olmamalı kaldırılmalı.
anadolunun sahibi sadece kürtler değildir, aynı zamanda anadolu ermenilerindir. (bkz: Kilikya Ermeni Krallığı)
Anadolu Türklerindir. Türklerin kalacak !
Türkiye türklerindir.
1071 de sike sike geldik.

Simdi anasinin entarisiyle devrim yapmaya calisan 'anadoluyu' sahipleniyor.

Eski kaynaklarda kurt diyari diye gecen yerler su an suriye ve irak topraklarinin bulundugu yerlerdir.

Toprak isteyen himbil esadin yillarca vatandaslik bile vermedigi 'asil topraklarinin da' gocmeni su an.

Toprak isteyen siktir olup gidebilir.

Topragi kiymetli olan millet tirim tirim kacmaz topragindan.

Tabi eger bir 'millet' ise...
Kürtlerin okuma yazması var mı beyler benim bildiğim yok götünüzden element uydurmayın.
http://m.uludagsozluk.com/e/30679481/
kürtlerin zagros dağlarından geldiğini, diyarbakırın batısına da yeni yeni geçtiğini bilmeyen mal beyanı.
kürt dediğin türk'ün dağa çıkmış mağarada yaşayan hali olduğundan bir anlamda doğru önermedir.
yakında herkezin göreceği gerçektir.
haklı söylemdir. yakındır.
Afrika nın asıl sahibi de ruslardır.
kabul edilmesi gereken gerçekliktir. evet.
yanlıştır. iskit türkleri anadoluya geldiğinde kürtler neredeydi daha.
kürtlerin kıçından uydurduğu söylemdir.

kürtler karadeniz, akdeniz, marmara, batı anadoluya cumhuriyet sonrasında anca adım atabilmiştir.

d. anadolu ve güneydoğu anadoluya ise arap ve türk fetihleri sayesinde yayılmışlardır. orjinleri ise iranın zagros dağlarıdır. dillerine bakarsanız farsçaya yakınlığı görürsünüz.
Çok komikti.Lütfen bir daha böyle şakalar yapmayın.