bugün

entry'ler (515)

acun ılıcalı yı çekemeyen sivri zekalılar

(bkz: #6906350)

sevilen kişiyi gecenin bir vakti rahatsız etmek

kişiyi "sevmemek"tir. gecenin bi vakti yok efendim "seni düşünüyorum", "seni seviyorum" mesajı vermek, ilkokul romantizminden öteye gidememektir. güya sevilen kişi gerçekten seviliyorsa eğer, gece vakti uyandırılıp da kişinin sinirlenme ihtimali üzerine bahis oynanmaz, uykusu bölünmez, rahat rahat kişinin, onu sevdiğini düşünen kimseyi rüyasında görmesine izin verilir. hele hele uyandırılan, "sevilen kişi" benim gibi, uykusu sırasında uyandırıldığında bir daha uyuyamayanlardansa, sevilen kişinin katil olma, gecenin bi vakti atraksiyon arayan kişininse kurban olma ihtimali çok yüksektir.

dalga dublaj takımı

konyalı, çok yetenekli, mükemmel dublajcılar. normalde şive, aksan olaylarına hiç gülmeyen, bunları fazlaca yavan bulan ben bile bu adamların tirkakisi olmuş, dublaj yaptıkları videoları izlerken gülmekten geberecek hale gelmişimdir.

bu adamlar, her şeyden önce dublaj yapacakları filmler, sahneler üzerinde çalışıyorlar. sonradan bu sahnelerin üzerine öyle bir olay kurgusu ve diyaloglar yazıyorlar ki, sanırsınız filmde de gerçekten onlar konuşuluyor. bir de yabancısı olduğum konya şivesini öyle güzel konuşuyorlar ki, şive de fazlasıyla doğal olduğundan, hiç insanı rahatsız etmiyor, aksine çok çok komik geliyor. konya insanının günlük muhabbetleri, konuşma kalıpları ve telaffuzları ancak bu kadar güzel yansıtılabilir ve örneklendirilebilirdi. hiç bırakmamaları dileğiyle...

en güzel örneklerinden:

http://www.youtube.com/watch?v=DXUY77VfVj4&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=7ZFhcVEJMHQ
http://www.youtube.com/watch?v=jkrnaW8SUdY
http://www.youtube.com/watch?v=HfLiXmzfsqw&feature=related

ezan okunurken müzik dinleyenin kafasını kesmek

sırf kendi dandik inançlarına inanmıyor, haliyle safsatalara saygı göstermiyor diye, yine yeniden yobazların "kendileri gibi olmayan kansızlara" karşı nasıl da insafsız, ilkel ve acımasız yaklaştıklarını gösteren yaklaşımdır. allah'larının verdiği canı, mümin olduklarından kendilerinin almaya haklarının olduğunu zannetmeleridir ayrıca.

islam'a inananlar, kendince "ezan"ı önemli görür, ona saygısını da müziği kapatarak göstermeye çalışır, saygı duyarız ama inanmayan, böyle bir saygı yöntemini de haklı olarak mantıksız bulan kişilerin hayatına karışma hakkını, hele hele canına kastetme hakkını kendinde bulan kimseler, ancak fazlasıyla cahil ve gerizekalı insanlar olabilir ve böyle bir yöntem ancak onlar tarafından normal karşılanabilir.

islam'ın hırsızlığa karşı önerdiği "el kesme" yöntemi, zinaya karşı yapılmasını emrettiği 100 kırbaç gibi örnekler, zaten yarım akıllı olan, ne yaptığını bilemeyecek kadar kendinden ve dünyadan habersiz müminlerini daha da vahşete ve şiddete yönlendiriyor. karga sesleriyle günde beş(5) vakit kafa siken imamları dinlememek için, gayet de haklı olarak müzik dinlemeyi seçen insanlara da, işte bu cahil yobazlar "kafa kesme" yöntemiyle yaklaşabiliyor ancak.

ben anlatmaktan yoruldum, ama siz okumaktan yorulmayın sevgili sözlükçüler:

(bkz: #7433815)
(bkz: #7508221)
(bkz: #7231113)
(bkz: #7418264)

(bkz: kötü oyların siyasi entrylerde çoğalması)

seni selamlamadan ucan kusun yuvasini bozacagim

sizler okumaya başlamadan önce, oy vereceklerin mümkünse entry'nin tamamını okuyarak oy vermesini rica ederim. ama "yok arkadaş ben görüşü bana uymayan insanları sevmem" ya da "okumaya üşeniyorum" diyen varsa, buyursun bassın kötü oy butonuna, hiç sorun değil, cidden. (bkz: kötü oyların siyasi entrylerde çoğalması)

klasik bir faşist edasıyla, bilinci olmayan bir hayvana dahi eziyet etmeyi aklından geçirebilecek bir şairin bir şiirinin bir dizesidir. bu şiirle ilgili de ilginç bir anım vardır:

lisede, niteliksiz, faşist bir edebiyat öğretmenimin yaptığı edebiyat yazılısında bu "bayrak" şiirini yorumlamamız istenmişti ve soru 30 puandı. tabii öğretmenimiz aşırı milliyetçi bir görüşe sahip olduğundan, sınavda da bu soruyu sormasına şaşırmamıştım. hemen burda kendisi hakkında da ufak bir bilgi: branşı edebiyat olmasına rağmen, ne branşına ne de dersine hakim olabilen bir öğretmendi. edebiyat öğretmeni olmasına rağmen türkçeyi düzgün konuşmaktan ve kullanmaktan aciz, derste öğrenciye bir şey öğretmemesini bir şey bilmediğine yorduğum, derste bize sürekli laf atan, derste "geyik" yapan bir öğretmendi. bu öğretmenin de, milliyetçi olup, görüşü doğrultusunda güya çok sevdiği ülkesine bir yararının dokunması, haliyle mesleğini en iyi şekilde icra etmesi gerekirken, ait olduğu ülkenin eğitim sistemini sekteye uğratması, ülkesinin çocuklarına da niteliksiz bir eğitim vermesi kendisiyle ne kadar çeliştiğini gösteriyordu. neyse, işin en ilginci de bu öğretmenin, yazılıda soracağı soru olarak, şiirde yer alan, en tartışmaya açık, benim en çok tepki gösterip, laf edeceğim kıtayı seçmesiydi:

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

o zamanlar tabii ki benim de bu faşist düşmanlığım, yobazlara olan kinim yeni yeni şekilleniyor. daha ergen olmamdan da içimde bir heyecan, bir savaşma arzusu, bir karşı çıkış var. başladım ben bu kıtayı eleştirmeye: "şair burada vatan sevgisini, millet sevgisini göstereceği yerde, buna ilkel, baskıcı, vahşi ve antidemokratik yollarla yaklaşmıştır. şair, bayrağına kendi gözüyle bakmayanın görüşüne ve kişiliğine saygı duymamakla beraber, bu kişilerin varlığını "mezar kazmakla" tehdit etmiştir. her ne kadar mübalağa yaptığı görüşü savunulup, 'bayrağı selamlamadı diye kuşun yuvasını bozmak' görüşüne bir bahane uydurulabilse de, bilinci olmayan bir varlığın, sırf kişilerin şahsi görüşlerine uymuyor diye, insanlıktan çıkılarak ve "yuva bozmak" gibi bir ceza sistemi benimsenerek bir kötü muameleye, bir eziyete uğruyor olması doğruluktan çok uzaktır. bunu da, şairin benimsemiş olduğu görüş itibariyle, bu görüşü savunan topluluğun mizacı itibariyle yaptığı söylenebilir." (cümleler, burada sıkılarak değil de, geçmiş yılların anılarından hatırlanarak az çok, ama benzer şekilde aktarılmışır.)

ben bunu böyle yazdım, yazılı notu geldi: 53. nerden kaç puan aldığımızı göstermek için de, elimize okunmuş yazılı kağıtlarımızı verdi. en çok özen gösterip, en çok uğraştığım bu şiir yorumu sorumun puanı: 0(sıfır). yani her ne kadar türkiye'de yaşadığımın bilincinde olsam da, bir öğretmenin sırf kendi siyasi görüşüne uymuyor diye, öğrencinin en azından çabalayıp, iki görüş öne sürdüğü, kendi yorumu olan bir "yorum sorusu"na hangi zihniyet, hangi insanlık böyle bir yargılamayı uygun görebilir?

kompozisyon yarışmalarında ödül almış, birçok edebiyat öğretmenimden gurur verici övgüler duymuş, her öğretmenim tarafından da yazım şeklim ve yorum tarzım takdir edilmiş bir öğrenci olarak, bunu hazmedemedim ve buna sert bir tepki verdim tabii. "siz nasıl olur da bunca çabamı görmezden gelir, şahsi yorumumu sırf size uymuyor diye silip atarsınız? sorduğunuz soru bir 'yorum sorusu'ysa verilen her düzgün cevap da yorumdur. verilecek puan da yorumun doğru ya da yanlış olduğuna göre değil, yorumun niteliğine göre verilir." diye hafiften bağırmayla karışık bir isyanla bu faşist öğretmenime kafa tuttum. "ama olmaz şair orda onu anlatmıyor" diye sürekli bana karşı çıktı ve benim hiçbir dediğimi dinlemediği gibi kabul de etmedi. (bkz: muhafazakar insan)

sonrası mı? babamı yolladım, kendisi insanları asla kırmadan konuşan, yapıcı ve çözüm odaklı bir insan olduğundan öğretmenimle bu sorunu konuştu. şöyle de bir çözüm çıktı ortaya; muhafazakar insanlar gram değişmediklerinden, öğretmenim benim o sorumu tekrar değerlendirmek yerine, bana farklı bir şiir yorumu sorusu sorduğu, başka bir yazılı yaptı. bir nevi benim düşünceme asla saygı duymayacağını belirten bu yazılıya girdim ve ordaki yorum sorusuna da eşşekler gibi 30 puanı verdi -çünkü cevap hak ediyordu- ve yazılı notum 87 oldu. sene sonuna kadar öyle ya da böyle geçimimizi sağladık. sonra da yüzüne bile tükürmedim, gördüm mü selam da vermedim. bununla da gurur duyuyorum.

bana değer verip bu entrymi okuyan sizlere, bu zihniyetin öğretmenini, şairini, düşünce sistemini açıklayabildim umarım. kendinden başka doğru kabul etmeyen, diğer insanlara karşı zerre tahammülü, hoşgörüsü ve merhameti olan bu insanlara da düşmanlığım yaşadıklarımdan ve yaşayacaklarımdan ileri geliyor. bunu haksız çıkarmayacak nedenlerimin de oluşu, halen daha bu görüşü savunmama neden oluyor.

sevişmeyi sadece cinsel anlamda yorumlamak

genelde cinsel deneyimi olmayan, haliyle seksle ilgili pek bilgi sahibi olmayıp, buna rağmen fikir sahibi olan ve seksin anlamını kirleten kişilerce yapılan yanlış değerlendirmedir. seksin formülü: ön sevişme + cinsel birleşme = seks

abaza erkeklerin cinsel hayat eksikliğinden dolayı işin yalnızca "yapma" olayına odaklanıp, işi duygusuzlaştırması sonucu, kişilerde "ön sevişme"nin öneminin azalması ve haliyle de seksin yalnızca duygusuz, otomatik bir cinsel anlam çağrıştırmasıdır. ama tabii ki yanlıştır.

sevişmek, sevilen, hatta aşık olunan biriyle yapıldığında dünyanın en zevkli ve en güzel eylemidir. hele aşık olunan kişiyle yapılan bu eylem seks olduğunda, bunun anlamı koyma, verme gibi iğrenç yakıştırmalardan çok uzak anlamlar taşır. bir kere yapılan eylem, en güçlü içgüdümüzün bir doyumudur, bu yüzden bir rahatlamadır. ikincisi, sevilenle yapıldığından aşktır. üçüncüsü, zevkten kudurup nirvanaya ulaşıldığından partnerine karşı bir tapınmadır. dördüncüsü, sonrasında kişide bir memnuniyet yarattığından ve tüm dertlerinden uzaklaştırdığından bir mutluluktur.

gerçekten sevilen kişinin her santiminin insana çekici geliyor oluşu, onunla herhangi bir temasla insanın heyecanlanıyor oluşu, hele o kişiyle öpüşmenin, sevişmenin kalbi adamakıllı yoruyor oluşu seksi tek başına anlatmaya yetmez. bunu da yalnızca cinsel anlamda yorumlamak çok yanlış olur. eğer bir şey yalnızca cinsel anlamda yorumlanacaksa o da porno endüstrisidir. çünkü hiç duygu yoktur, sekse duygusal yönden bakan insanları da seksten soğutur.

duygusallıktan, aşktan bihaber olup da dünyayı yöneten tek ve en önemli güçlerden olan aşkın ve seksin adını kirletmeyelim. dağılabilirsiniz.

siyasi görüşüne akp chp mhp yazan zihniyet

bir görüşe değil de ancak bir partiye ait olabilecek cahil insanların düşünce sistemidir. bazıları bu dünyaya yalnızca taraf tutmak için gelir, illa ki bir grubun içinde yer almak, isimlerinin oraya ait olmasını isterler. damgalanmış öküzler gibi.

kadın hamileyken erkek askerdeyken aldatılmaz

aldatmak her ne kadar kişisel bir tercih olup, kişinin kendi karaktersizliğini ve ahlak anlayışını gösterse de, aldatma konusunda katılacağım doğru bulduğum tespit.

normalde "aldatma" olayı, partnerin sevgilisine veremediği, eksik tuttuğu özelliklerinden kaynaklanır ve bana göre çoğu zaman aldatılan kişinin sorumluluğundadır. aldatan kişi çok karaktersiz bir gerizekalı değilse eğer, kişi de sevgilisinin ya da eşinin cinsel isteklerini, sevgi/ilgi ihtiyacını karşılayamıyorsa, kişi de haklı olarak bu eksikliği doldurabilecek başkalarına yönelir. aldatmanın kabaca psikanalizi budur.

yalnız, kişilerin bir nevi zorunlu olduğu ve kendilerinden kaynaklanmayan eksiklikleri yüzünden, böylesine bir aldatılmaya maruz kalmaları hakkaten şerefsizliktir. hamile bayanların özellikle hamileliklerinin sonuna doğru cinsel ilişkiye uygun olmamaları, çekiciliklerini kaybetmeleri kendilerinin değil, onu hamile bırakan herifin sorumluluğudur. aynı şekilde askere gitmek zorunda olan bir erkeğin, sevgilisine zaman ayıramıyor, onunla görüşemiyor olması da devletin sorumluluğundadır. gereklidir, olması gerekendir hiç şüphesiz. ama ortada bir zorunluluk varken ve var olan eksiklik kişiden kaynaklanmıyorken, bu eksikliğin de kötü bir şekilde gideriliyor olması, daha önce de dediğim gibi kişiliksizliktir, şerefsizliktir ve gerizekalılıktır.

uludağ sözlük ün tanrısı benim

sözlüğün tek tanrılı dine inanması sonucu bayağı sorun çıkaracak, yalnız çok tanrılı bir dini benimsemesiyle de bir düzene oturacak olan iddaadır. gerçekten çok kaliteli yazılar yazan, orjinal fikirler ortaya atan yazarlar dışında, bir de ancak "kul" seviyesinde olabilecek çok yazar vardır burada. hepimiz biliyoruz şimdi karşı çıkmayalım.

ayrıca, iddaayı ortaya atanın da, karşı çıkanlardan daha çok hakkı vardır tanrılıkta. kimsenin avukatı olmamakla beraber, objektif karar verebilme yeteneğime de güvenerek, bunun kendi kişisel yorumum olduğunu da eklerim. çünkü aramızda bazı mallar var, artık her entrymin sonunda açıklama yapma gereği duyuyorum, alışkanlık haline getirdim.

kız kardeşin bakire olmadığını söylemesi

bekaretini tecavüzle değil de, kendi rızasıyla, isteyerek kaybetmişse eğer gayet normal karşılanması gereken durumdur.

yorumlara bak: "bunu demesi abinin dünyayı başına yıkar, o kadar kötü bir şeydir ki tarifi mümkün değildir, kıyamet kopmuş kadar olunur" bu ne lan? manyak mısınız olum siz?

sizin kızın abisi oluşunuz, onun cinsel organı hakkında hüküm verebilme, kontrol etme, yargılayabilme hakkını vermez ki size. bu herkesin kişisel tercihidir ve kızkardeş nasıl abinin cinsel organının hangi istikamette seyrettiğine karışmıyorsa, sırf "kızlık zarı" diye bir kavramın var olmasından ötürü sizin de ona söz söyleme hakkınız yoktur. herkesin kendi hayatını dilediğince yaşamaya hakkı vardır, kendi hayatı hakkında dilediğince seçim yapma hakkı vardır ve sırf dangalak bir abisi olmasından ötürü de kimse sıkıntı çekmek zorunda değildir.

milletin kızkardeşleriyle her türlü haltı yiyorken, onların namusuyla ilgili ağız köpürte köpürte konuşuyorken kimsenin kızkardeşinin bekaretini bu kadar namus meselesi haline getirmeye hakkı yoktur. kendine bunu hak görüyorsa da gaz kafalıdır, vajina namusçusudur eee bi de gerizekalıdır, evet.

kız arkadaşın sizi değil statünüzü sevmesi

çoğu erkeğin başına gelen bir trajedidir çünkü kadınlar gücü sever. güç diye nitelendirdikleri şeyler ise; para, ün, sıfat, mevki vb. geneli maddiyata dayalı şeylerdir. bunların herhangi birine ya da birçoğuna sahip olan erkekler, bununla orantılı olarak güzel kadın bulurlar.

1 güç = kadın
2 güç = güzel kadın
3 güç = çok güzel kadın
4 güç = bar rafaeli

aslında basitmiş formülü.

öbür dünyada hesap verecem diye akpye oy veren zat

öbür tarafta cennetin kapısında bir akepe yetkilisinin bulunacağını uman, oy verenlere "sen geç", vermeyenlere de "sen cehenneme" diyeceğini hayal eden, saftorik ve %100 gerçek yurdum insanıdır.

ahh, keşke cennet-cehennem olsaydı da, asıl cehennemlikler kimlermiş görseydik, götümüz patlayana kadar gülüp, dalga geçip, aşağılasaydık bunları. neyse artık yüce divan'da eğleniriz, sabredelim biraz.

bir tikiyle metal müzik tartışmak

tiki insanlar zaten salak olduklarından tikidirler, bu yüzden de son derece gerizekalı tutumlar sergilemeleri gayet normal karşılanması gereken bir durumdur. onlar, bir konuda tartışmak için yokturlar, onlar dalga geçip, ibret almak için vardırlar. o yüzden onlarla tartışmak mantıksız bir uğraş olmakla beraber, karşıdaki tiki dalga geçilmek, ayar yemek için bir sürü malzeme vereceğinden eğlencelidir de. tartışmanın sonu genelde tikinin kaybetmenin acısıyla sinir krizi geçirip, ağlamasıyla sona erer.

ayrıca bu tikilerin her konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olacaklarını zannetmesi, sahip olduklarını zannettikleri "bakımlılık"tan ötürü, her konuda konuşabilme hakkılarının olduğunu sanmaları onları alemin en büyük ukalalarından yapar. genelde sarışın olmaları ve gerçekten aptal olmalarıyla yedikleri "salak" damgasını üzerinden atlamaya çalışma yöntemleri de genelde "çok konuşmak" olduğu için ters etki yapar. neyse, sonuç olarak bir tikiyle tartışmak gereksizdir, favori sanatçı(!)ları demet akalın, gülben ergen, gülşen bazlı olduğu için, hele hele onlarla "metal müzik" gibi derin bir konuyu tartışmak ayrı bir gereksizlik ve mantıksızlıktır. yapmayın. uzak durun.

7 kız birleşip intihar etmek

habercilerin yeniden sıçması ve yalan haber örneği olan haberdir. olayı bizzat yaşayan kişilerden duyan, olayın geçtiği yerdeki insanlarını tanıyan ve bunu birinci ağızdan dinlemiş biriyle, bu konuyu konuşmuşluğum vardır.

o bakımdan olay şudur; kütahya'nın tavşanlı ilçesinde 7 kız arkadaş bakkaldan 3. sınıf kalitede bir şeyler alırlar, bunun sonucunda zehirlenirler ve hastaneye kaldırılırlar. sivrizekalı türk gazetecilerimiz de buna ilgi çeksin diye intihar süsü verir, olayın bir ilçede geçiyor olmasından ötürü de, olayın sebebini "ailesel baskı" olarak tanımlar. halbuki böyle bir şey yoktur, asıl neden gıda zehirlenmesidir. olay kızların aileleriyle bir sorunları yoktur ve okullarında da gayet başarılı olan öğrencilerdir. tamamen gazetecilerin hayal gücüyle uydurulmuş bir senaryodan ve adları "intihar edeceklerdi" olarak lekelenmiş 7 kızdan oluşur bu hikaye.

hem mantıklı düşünün biraz: ilkokul öğrencileri nasıldır? pasif. aileden izinsiz sokağa çıkmaya bile korkarlar. çıkıp da yedişerden intihara mı kalkışıcaklar allasen? ancak dikkat çekmek için ortaokul, lise öğrencileri yapar bunu. onlar da kesin çuvallarlar ha. salak olur o yaştaki çocuklar. hem kaç tane intihar vakası duydunuz başrolünde "çocuk" olan?

seni seviyorum ama ayrılmalıyız diyebilen sevgili

artık karşısındakini istemiyorsa, "ayrılmak" olayının kaçınılmaz bir durum olduğunu bilen, doğru olmasa da teselli ödülü olarak; 'ayrılmayız'ın yanında "seni seviyorum" da diyen, hem işi bitirip, hem de bunu az sancılı yapmak isteyen kızdır.

ayrılmak istediğinde erkekler tarafından; "bsg, tecavüz edilesi, kaşar, ben zaten eğleniyordum onunla" gibi saçma ve gerçek dışı yargılamalara maruz kalacağı için, bu ayrılık olayını mümkün olduğunca acımasız ve hoşgörüsüz bitirmesi tavsiye edilir. çünkü kız istediği kadar, karşısındakini üzmemek istesin o yaftalamaları yiyecek, bu kesin. kızın kişisel seçimlerine ve kararlarına saygı duymayan 'bazı' erkekler, kızın kendilerini artık istemediğini, bunu da onu kırmadan söylemek için binbir yalan uydurduğunu fark edip de buna göz yummazlar. e hal böyle olunca sen niye kendini yorup, karşındaki malın duygularıyla oynamama yolunu seçersin ki? madem böyle tepki vereceğini biliyorsun, bırak kalbini kır ya, çatır çatır hem de. dalga geç, aşağıla.

-emre artık seni istemiyorum. ayrılalım. malın teki olduğunu kavradım sonunda.
-bebeğim şaka mı yapıyorsun? (romantizmin bitme noktası, olayı çakozlama ve dumur olma eşiği)
-hayır emre, istemiyorum artık seni çekemeyeceğim daha fazla. ayrılıyoruz. söyleyeceğin bir şey var mı?
-olmaz mı? kızım sana tecavüz etsem yeridir ha, kaşarsın sen, eğleniyordum ben zaten senle, bsg lan!!! (olayı hazmedememe ve haliyle kızma sonucu hakarete ve küfre yönelme. tepki geldiğinde ise 'erkeklik gururunu' bahane etme. ayrıca; (bkz: #7442449) )
-bitti mi? ben gidiyorum.
-sen ne duygusuz bi karısın lan! şimdi küfrettireceksin bana. (anladın sen onu)
-...
-ya jaheira ben seni çok seviyorum ya. n'olur şaka yaptığını söyle. n'olur ya. (kızma olayının çuvallaması, onun bırakılıp yerine dizler üzerinde fino köpeği olarak, af dileyip gönül alma yönteminin benimsenmesi)
-taksi!

bırakın kudursunlar.

en etkileyici ayetler

1. "Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlar"a öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) "dövün". (nisa 34)

2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine "yüz sopa vurun"; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) "onlara acıyacağınız tutmasın". Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. (nur 2)

3. Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere "ellerini kesin". Allah izzet ve hikmet sahibidir. (maide 38)

açıkçası bu ayetler beni bayağı "etkiledi". islam'ın ne kadar vahşi, ne kadar ilkel bir anlayışa sahip olduğunu yeniden gördüm. topraktan yaratıldığına inanan dangalakların, erkeğin kaburgasından yaratıldığına inanacak kadar salak olan kadınların varlığına da ağzım bir karış açık kalarak şahit oldum. böylesine bir cahilliğin, herhangi bir bünyede böylesine barınmasının sonucunu da, "geri kalmışlığa" yordum.

1. yani allah'ının yarattığı kullarını bu denli ayıran, güya kadını kutsal sayıp diri diri toprağa gömen, taşlayarak öldüren bir zihniyet, bir de erkeklerine kadınların "baş kaldırmalarına" izin vermemesini, sonra da tersi durumunda onları "dövme"sini emrediyor. böyle bir zihniyeti de normal bulup, savunabilecek beyinin beyin zarına tükürürüm.

2. "karşılıklı rıza olduğu sürece", ne bir dinin, ne de başka bir inanışın kişilerin cinsel organı hakkında hüküm verme hakkı yoktur. hele hele bu konuda hüküm verip, sonrasında cezalandırma hakkı hiç yoktur. güya "merhamet"in "hoşgörü"nün dini olan islam, müminlerine "onlara acıyacağınız tutmasın" diye akıl veriyor bir de. sanki bu durum normal ve güzel bir şeymiş gibi bir de şahit tutulmasını istiyor. vahşete, ilkelliğe, şiddete yönlendirmeye yarayan bir din. ben de arap ülkeleri neden bu kadar geri, vahşi diye soruyordum kendime. hala ortaçağ'da ısrar ettiklerinden olmasın?

3. hırsızlık, cinayet tabii ki suçtur, kötü durumlardır. "elini kesin bakalım bir daha yapabiliyor mu?" durumu da son derece insanlıktan uzak, vahşi ve mantıksız yargılardır. kişiler, başkaları hakkında hüküm verdiler mi bunu mümkün oldukça bencil ve acımasız olarak yaparlar. ama işte şeytanınızın işi yok ya, diyelim ki bir şekilde bu "ellerini kesin" zihniyetinden bir kimseye biri iftira attı. zaten adalet nedir bilmeyen islam dini de bu kişiyi suçlu buldu. hem yeterince ilkeller, yargısız infaz da gayet kolay, ellerini kestiler bu dangalağın. götünü yırta yırta bağırmazsa ben de insan değilim. el kesmek son derece sadistçe ve insanlık dışı bir ceza yöntemidir. bunu da hoşgören bir dinin yandaşları aynen dinleri gibi olur, hayvan keser gibi insan keserler. "allah'ın verdiği canı sen mi alacaksın bre kafir" olarak düşünen bu kimseler, inandıkları yargı sistemi olan cennet ve cehennemi es geçip, allahlarının vereceği cezayı kendileri keserler. allah'ın da ceza falan vereceği yoktur gerçi, bu salaklar da ona inanırlar ama o kadar cahil ve ilkeldirler ki, ilkel bir hukuk sistemi kurmaktan bile acizdirler. onun yerine geldikleri soy gibi "hayvanlaşmayı" tercih ederler.

son olarak; ben bu ayetlerden cidden etkilendim. gerçekten. çok etkileyici buldum. yalnızca islam'ın değil, diğer dinlerin de ne kadar vahşi ve ilkel olduğunu biliyorum. yalnız tek anlamadığım bunların neden eleştirilmiyor ve bunlara neden karşı çıkılmıyor oluşu. bu denli cahil ve gerizekalı olunmamalı. yani önüne konana, sorgusuz sualsiz direk inanıp, tek doğrunun o olduğunu kabul edecek bir insanın bu kadar koyun olabilmesine şaşıyorum. düşüncemi destekleyecek birkaç entryim: (bkz: #7418264), (bkz: #7231113), (bkz: #7363383), (bkz: #7496465)

jaheira

daha çok, kendisi hakkında "yeterince" bilgi sahibi olmayıp da, fikir sahibi olanlarca yaftalanan yazardır.

eleştirdiğin kişiyi önce bi tanı, iki satır yazdığını oku di mi? yanlış anlaşılan tüm özelliklerine gereken cevabı gereğinden fazla vermiştir zaten.

yeniden milletin okumaya üşenmesi sonucu, açıkladığı, netleştirdiği konuları tekrar önüne getirilen ve bunları tekrar açıklamak zorunda kalan yazardır ayrıca. kendi nicki altına yazı yazanların zahmet etmesini istemediğinden: "ismim altında entry görme ihtiyacı hissetmiyorum" demiştir, bu da dünyanın etrafında döndüğünü zannetmediğini yeterince kanıtlar. yukarıda açıklayıp, milletin okumaya üşendiği üzere, açıklama şudur:

--spoiler--

sevmeyebilirsiniz beni, bunu dile getirmek için gereksiz yorumlara, saçma benzetmelere gerek yok. ben size sizi sevmediğimi özel mesajla söylüyor muyum? ya da sevebilirsiniz beni, ama bu sevginin bana bir yararı var mı? yok. kendini beğenmiş biri olmadığımı yeniden vurgulayarak, ismim altında entryler görme ihtiyacı duymuyorum. teşekkür ederim, değer verip, okuyorsunuz yazdıklarımı. okuyup yüzünüzde bir memnuniyet, bir gülümseme yaratabildiysem ne mutlu bana. ama kendini bilmez, kendi sikimtrak düşünce sistemine uymuyorum diye beni yaftalayan, iftiravari şeyler yazan zevzekleri görürsem moderasyona şikayet etmem, gerekirse bir çok insanın görebileceği bu başlık altında ayar vermeye çalışırım.

sevginizi bana, öfkenizi başka yere yöneltiniz.

--spoiler--

bu başlık altına yapılan yorumlar iftiravari, yaftalama amaçlı, tespitçi olmadığı sürece bunlar jaheira tarafından eyvallah denilip, bir memnuniyet duyulup, mutlu olunacak yorumlardır. yapılacak kötü yorumlar da mantıklı, yerinde ve doğru olduğu sürece şahsım tarafından anlayışla karşılanacak, kesinlikle karşı çıkılmayacak ve oturup düşünmemi sağlayacak olan yorumlardır. ama dediğim gibi, tüm bunlar dışında, tek cümlelik bir tespitçilik, çamur atmalık yorumlar olursa, onlara "buradan" cevap verme, düzeltme, düzenleme yoluna giderim.

kimse de, kimsenin benim hakkımdaki yorumunu merak etmeyeceğine göre, boşu boşuna yazılan bu yorumların, boşu boşuna yer işgal etmesini istemediğimden, kişilerin benim hakkımdaki çok mühim olan memnuniyetlerini ya da memnuniyetsizliklerini buradan bildirmelerinin gerekli olmadığını düşünüyorum.

bir entrynin aynı anda hem kötü hem iyi oy alması

uludağsözlük'ün bünyesinde çok fazla "cins" barındırması sonucu, girilen entrynin fazlaca yoruma açık olup, bir iyi bir kötü oy almasıdır. bir tek ben miyim bilmiyorum ama sanırım en çok benim başıma gelen kötü bir durum bu. yani, bir entry giriyorum, bir bakıyorum "bir iyi, bir kötü, bir iyi, bir iyi, bir kötü, bir kötü" oy, hep eşit çıkıyor. sonra ben anlayamıyorum ki iyi mi yazdım, kötü mü yazdım arkadaş? sanırım bu şeyden kaynaklanıyor ya, evet:

(bkz: kötü oyların siyasi entrylerde çoğalması)

nefesli enstrüman çalan erkek benden uzak olsun

hayatı çözdüğünü sanan, sanattan anlamayan ve anlamayacak, büyük ihtimalle de sanatın herhangi bir dalıyla uğraşmayan, özellikle nefesli enstrümanlardan "saksafon"a bir enstrüman olarak bakamayan, gerizekalı kızların cümlesidir. "chris botti" diye bir trompet tanrısından da haberi olmadığından adım gibi eminim. böyle bir adamın kendinden uzak durmasını isteyecek kıza ben... neyse. chris botti:

http://www.dptv.org/pressroom/chrisbotti/botti1.jpg

kendisi hakkında ayrıntılı bilgi için: http://www.tikabasamuzik.com/chris-botti/

neymiş? "nefesli enstrüman çalan erkek benden uzak olmasın"mış di mi?

islam yolundan gitmedi diye kızı 68 kez bıçaklamak

(bkz: islam ın geri kalmış olması/@jaheira)
(bkz: #7231113)
(bkz: #7433815)