bugün

sırt çantası

ilkokul yıllarının vazgeçilmezidir. sonrasında yerini yandan askılı çantalara falan bırakır ama onun yerini hiçbir şey tutmaz.*
bense üniversite hayatımda ablamın;

'bak sana doğru düzgün çanta aldım böyle tek omzuna asacaksın. üniversiteyede çocuk çantasıyla gitme' demesi üzerine bıraktığımdır.

ama benim için yalnızca bu değildir. benim hayat felsefemdir.**
bundan 3 en fazla 4 sene falan önceydi. hep bir kaçıp gitme fikri vardı hayatımda. ki bu bundan 2 sene önce yeni hayatı ilk okuduğumda daha da alevlendi bu düşünce. hiç bağlanmadım yaşadığım hayata. kimseyi gereğinden fazla sevmedim, sevmeyecektim. aşık olmadım, olmayacaktım. aşığım dediğim kişiyi istediğim an bırakıp gidebilecektim en azından. işte bu da aşk olmayacaktı haliyle.

hiçbir zaman sırt çantama sığmayacak eşyalarım olmayacaktı. o yüzden o'num olsun bu'num olsun diye hiçbir zaman hayal kurmadım. daha doğrusu ben hiç hayal kurmadım. hep olursa olur diye düşündüm mesela. olmazsa canımız sağ olsun diyordum. hiçbir zaman önce devletin sonra çocukların beni emekli etmesini daha sonrada hayatın emekli etmemesini beklemeyecektim...

içinde bulunduğum ortamla ilgili hiçbir hayalim olmayacaktı. zaten hayal dediğin bir sırt çantasına sığmazdı ki. ben bir ilkokul çocuğu gibi takacaktım çantamı ve gidecektim korkusuzca. bir çocuk gibi olacaktım evet çünkü çocuklar korkmazlardı onlar sadece canları yandıklarında ya da anneleri ağladıklarında ağlarlardı. önce amasraya gidecektim mesela. sonra... sonrasını düşünmemeyi seviyordum.

neyse, uzunca süre düşündüm bunları...

sonra aşık oldum...

sonra bütün hayallerim değişti...

sonra korkmaya başladım...

sonra yok yok ama hala çocuk kaldım...

çocuk gibi sevdim abiler. karşılık beklemeden. bir çocuk gibi acizdim karşısında. arada bir küstüm çocuk gibi ama bir elma şekerine alınabilirdi benim gönlüm. elma şekeri sırt çantasına konulurdu ama içinde onun olduğu hayaller konulamazdı. ben kendi kuralımı kendim bozdum...

işte bugün, yani sırt çantamla okula gitmediğim ilk gün eminönüne giden kadıköy vapurunda düşündüm, hatırladım bunları. sonra bir şiir çarptı gözüme vapurun duvarına yazılıydı siyah ispirtolu kalemle.

bekliyorum
öyle bir havada gel ki...

demiş bırakmıştı yazan. şiirden çok alakasızca aynı kalemin mavisiyle devam ettim...

bekliyorum
öyle bir havada gel ki...gel ki... gel ki...gel ki...

sonra okula gidip şu yeni çantamı amfiye fırlattım ve ona mesaj attım...

gelen mesajlar üzerine edit: uff ulan bende biliyorum gidemeyeceğimi. ama en azından öyle yaşayacaktım. şurdan şunu çıkardınız ya bir şey demiyorum artık...