bugün

oğuz atay a mektup

hocam,

dün yazdığım mektup biraz empresyonist olmuş, bugün tekrar okuyunca anladım, evet monet severim, ama sanki ekspresyonizm'i daha çok seviyorum. dışavurumculuk güzel bir şey, duygularını da katmak her şeye, mesela üzgünken çimlere baksan, bunaltır o yeşillik seni, ama neşeliyken "aman da ne de güzel çimler, aman da ne de yeşil çimler" diye üzerlerinde hoplayasın gelmez mi. gerçi ben seni o kaytan bıyıklarınla çimlerde hoplarken hayal edemiyorum, her ne kadar ortak tek noktamız olan, afacan bakan gözlerimiz tersini söylese de.

peki bizim bu yazdığımız, yazılar, onları yayınlamamız, bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz duygularımızı, unutmak istediğimiz anılarımızı, tanımadığımız insanlarla paylaşmamız neden? o da bir dşavurumculuk değil mi, duygularımızı açığa çıkarmıyor muyuz, ekrana vurmuyor muyuz ruhumuzu. anılar, duygular tükenir mi oğuz abi, böyle hoyratça her gün savurdukça. keşke tükense be hocam, keşke tükense.

biliyorsun, geçmiş cümlelere sığacak hale geldiğinde çoktan unutulmaya başlamıştır.

ve ne yazık ki, benim daha yazacak ama cümlelere sığdıramadığım daha çok yaşanmışlığım var.

eksper-i mental