bugün
- hakemlerle şampiyon olmak9
- jose mourinho29
- anın görüntüsü13
- gideon reid morgan jj37
- sözlük erkeklerinin fotoları başlığına bakan erkek8
- yazarlardan akıl almak18
- fenerbahçe9
- islamcıların saç ile alıp veremediği nedir11
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması9
- siradansiradisibiri8
- kuresele yavsayan gotler tam liste24
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması18
- meral akşener11
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması11
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir16
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması15
- türk kızlarının türk erkeklerinden nefret etmesi8
- yeşil pasaportlu koca arayan hanım abla13
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi22
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak23
- aydinoglu bombala22
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz15
- erkeklerin çoğunun yalnız olması11
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması15
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan9
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- atatürk'ün yabancılarla evliliği desteklememesi14
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak15
- ellerim bos gonlum hos10
- ağzı göt gibi kokan erkek8
- 3 çarpı 3 çarpı 38
- lise mezuniyet törenleri11
- hapistekiler birbirine mi basıyor sorunsalı8
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu12
- sokak köpekleri11
- magnum un 2 tl olduğu yıllar10
- erkekleri aşağılayan kadın9
- ali koç12
- sözlükten hatun kaldırmak24
- amerikan film klişeleri9
- magicovento14
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak13
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- en sevmediğiniz sözlük yazarları16
“Hayatta iki trajedi vardır: istediğin şeye sahip olamamak ve istediğin şeye sahip olmak.”
Zamanında çok düşündürmüştü beni bu ifade ve bugün yakınımda olan insanların hayatlarında olan biten şeylerden sonra yine hatırladım onu ve bana düşündürdüklerini. Hayatımızın belli bir döneminde bizim için çok büyük bir anlamı ve değeri olan bir şeye sahip olmamız, tek başına, tüm hayatımızın mutluluk içinde geçmesini garanti etmiyor, edemiyor. Eğer o anlamı, geçen zamanla birlikte tazeleme yetimiz yoksa, zaman akıp biz değiştikçe o anlam gerilerde bir yerlerde kalıyor ve artık anlam olmaktan çıkıyor. Bence ilişkilerde de durum çok farklı değil…
Çoğumuz, bir iş ya da bir eş seçerken, sadece seçilen nesnenin verdiği heyecanla yetinip, o heyecanı canlı ve diri tutmak için kişisel gayret göstermediğimiz için, seçtiğimiz kişi ya da iş, her ne kadar bizi ilk dönemlerde heyecanlandırmaya yeterli olsa da, bir süre sonra alışılmış bir şeye dönüşüyor, o kişiye duyduğumuz heyecan artık geride kalıyor ve zaman geçtikçe pırıltısı azalıyor, ta ki bir gün tümden sönene dek. Çünkü biz, günlük hayatın koşuşturmaları arasında, onu ilk seviş nedenimizi ve o anın Coşkusunu unutuyoruz ve zaman içinde ondan, yerine getiremeyeceği şeyler beklemeye başlıyoruz; buna hakkımız olup olmadığını hiç sormaksızın. Sadece beklenti içine giriyoruz ve sonra hayal kırıklığına sürükleniyor “benim sevdiğim kişi bu muydu?” diye soruyoruz.
Bu durumun açıklaması genellikle, zaten aşk denen, sevgi denen şeyin kısa ömürlü, gelip geçici olması olarak yapılıyor ya da aşkın verdiği körlüğün geçmesi ve nihayet gerçeklerin görülmesi olarak…
Ancak bence bu durum sadece, bir zamanlar tüm yüreğimizle sevmiş olduğumuz o kişinin bir kusuru ya da eksikliğinden değil; tam tersine, daha çok bizim özensizliğimiz ve ihmalimizden kaynaklanan bir şey. Çünkü çok önemli bir şeyi ne ailemiz ne de okulda aldığımız eğitim bize öğretmiyor, öğrenenler bunu bir çok acı deneyimlerden sonra bizzat hayatın kendisinden öğreniyorlar. Hayatın bir gerçeği de şu ki, bir şeylerden hoşlanmak kadar, o hoşlandığımız şeylere alışmamak için kişisel bir çabayı sürdürmemiz de gerekli.
Bir başka insana duyulan heyecan ve arzunun ya da sevginin sürmesi, yalnızca sevilen kişinin cazibe ve çekim gücüne bağlı değildir, eğer geçen zamanla birlikte monotonluğun bizi sarıp sarmalamasına izin verir, onu her yeni anda, o an olduğu hali ile görmek için kendimizi eğitmez ve onu ilk sevdiğimiz anın anı ve coşkusunu yüreğimizde taze tutmayı ihmal edersek, ne kadar çekici olursa olsun, her insan bir süre sonra, gözümüzdeki eski yerini kaybedecektir.
Yani onunla belli bir zaman geçirdikten sonra, artık onu tanıdığımızı, her şeyi ile tanıdığımızı düşünürsek, hem büyük bir yanılgı içine gireriz, hem de o kişi ya da şeye karşı heyecan ve coşkumuzu yitiririz. Hiç bir insanı her şeyi ile tanımak mümkün değildir. Dolayısıyla, ona her yeni günde, sanki onu daha önce tanımamış gibi, daima taze gözlerle değil de, kanıksamış gözlerle bakarsak, o güne dek gördüğümüzden farklı bir şey görebilmemiz elbette mümkün değildir. ilişkilerin ilk günkü coşkulardan fazla bir şey yitirmeden sürmesi konusunda iş, biraz da bizim nasıl baktığımıza bağlı bence…
Sadece sevgi konusunda değil, hayatımızın uzun bir dönemini etkiyecek tüm seçimlerimiz için geçerli bu durum, ister ilişki konusunda olsun, ister meslek seçimi, ister dost seçimi. Önemli olan sadece yaptığımız seçim değil, asıl önemli olan şey, o seçimden sonra nasıl davranacağımız. Biz her şeyi karşıdan bekler, kendimiz biraz çaba içine girip, en azından biraz daha özenli ve değer bilir davranmazsak; gelişigüzel anlık duyguların ve andan ana değişen başıboş düşüncelerin bizi etkilemesine izin verirsek, önümüze çıkan en büyük değerler bile bir süre sonra değerlerini yitirecektir. Yine, ilişkilerimize dönecek olursak, bu durumda sadece karşımızdaki kişi değil, bizim kendi kişisel mutluluğumuz da zarar görecektir. Önemli olan, sadece partnerimizin ne kadar akıllı, güzel, çekici, kısacası ne kadar değerli olduğu değil; en az bir o kadar önemli olan bir başka şey de bizim ne kadar kıymet bilebildiğimiz ve bunu ne kadar süre boyunca koruyabileceğimiz…
Zamanında çok düşündürmüştü beni bu ifade ve bugün yakınımda olan insanların hayatlarında olan biten şeylerden sonra yine hatırladım onu ve bana düşündürdüklerini. Hayatımızın belli bir döneminde bizim için çok büyük bir anlamı ve değeri olan bir şeye sahip olmamız, tek başına, tüm hayatımızın mutluluk içinde geçmesini garanti etmiyor, edemiyor. Eğer o anlamı, geçen zamanla birlikte tazeleme yetimiz yoksa, zaman akıp biz değiştikçe o anlam gerilerde bir yerlerde kalıyor ve artık anlam olmaktan çıkıyor. Bence ilişkilerde de durum çok farklı değil…
Çoğumuz, bir iş ya da bir eş seçerken, sadece seçilen nesnenin verdiği heyecanla yetinip, o heyecanı canlı ve diri tutmak için kişisel gayret göstermediğimiz için, seçtiğimiz kişi ya da iş, her ne kadar bizi ilk dönemlerde heyecanlandırmaya yeterli olsa da, bir süre sonra alışılmış bir şeye dönüşüyor, o kişiye duyduğumuz heyecan artık geride kalıyor ve zaman geçtikçe pırıltısı azalıyor, ta ki bir gün tümden sönene dek. Çünkü biz, günlük hayatın koşuşturmaları arasında, onu ilk seviş nedenimizi ve o anın Coşkusunu unutuyoruz ve zaman içinde ondan, yerine getiremeyeceği şeyler beklemeye başlıyoruz; buna hakkımız olup olmadığını hiç sormaksızın. Sadece beklenti içine giriyoruz ve sonra hayal kırıklığına sürükleniyor “benim sevdiğim kişi bu muydu?” diye soruyoruz.
Bu durumun açıklaması genellikle, zaten aşk denen, sevgi denen şeyin kısa ömürlü, gelip geçici olması olarak yapılıyor ya da aşkın verdiği körlüğün geçmesi ve nihayet gerçeklerin görülmesi olarak…
Ancak bence bu durum sadece, bir zamanlar tüm yüreğimizle sevmiş olduğumuz o kişinin bir kusuru ya da eksikliğinden değil; tam tersine, daha çok bizim özensizliğimiz ve ihmalimizden kaynaklanan bir şey. Çünkü çok önemli bir şeyi ne ailemiz ne de okulda aldığımız eğitim bize öğretmiyor, öğrenenler bunu bir çok acı deneyimlerden sonra bizzat hayatın kendisinden öğreniyorlar. Hayatın bir gerçeği de şu ki, bir şeylerden hoşlanmak kadar, o hoşlandığımız şeylere alışmamak için kişisel bir çabayı sürdürmemiz de gerekli.
Bir başka insana duyulan heyecan ve arzunun ya da sevginin sürmesi, yalnızca sevilen kişinin cazibe ve çekim gücüne bağlı değildir, eğer geçen zamanla birlikte monotonluğun bizi sarıp sarmalamasına izin verir, onu her yeni anda, o an olduğu hali ile görmek için kendimizi eğitmez ve onu ilk sevdiğimiz anın anı ve coşkusunu yüreğimizde taze tutmayı ihmal edersek, ne kadar çekici olursa olsun, her insan bir süre sonra, gözümüzdeki eski yerini kaybedecektir.
Yani onunla belli bir zaman geçirdikten sonra, artık onu tanıdığımızı, her şeyi ile tanıdığımızı düşünürsek, hem büyük bir yanılgı içine gireriz, hem de o kişi ya da şeye karşı heyecan ve coşkumuzu yitiririz. Hiç bir insanı her şeyi ile tanımak mümkün değildir. Dolayısıyla, ona her yeni günde, sanki onu daha önce tanımamış gibi, daima taze gözlerle değil de, kanıksamış gözlerle bakarsak, o güne dek gördüğümüzden farklı bir şey görebilmemiz elbette mümkün değildir. ilişkilerin ilk günkü coşkulardan fazla bir şey yitirmeden sürmesi konusunda iş, biraz da bizim nasıl baktığımıza bağlı bence…
Sadece sevgi konusunda değil, hayatımızın uzun bir dönemini etkiyecek tüm seçimlerimiz için geçerli bu durum, ister ilişki konusunda olsun, ister meslek seçimi, ister dost seçimi. Önemli olan sadece yaptığımız seçim değil, asıl önemli olan şey, o seçimden sonra nasıl davranacağımız. Biz her şeyi karşıdan bekler, kendimiz biraz çaba içine girip, en azından biraz daha özenli ve değer bilir davranmazsak; gelişigüzel anlık duyguların ve andan ana değişen başıboş düşüncelerin bizi etkilemesine izin verirsek, önümüze çıkan en büyük değerler bile bir süre sonra değerlerini yitirecektir. Yine, ilişkilerimize dönecek olursak, bu durumda sadece karşımızdaki kişi değil, bizim kendi kişisel mutluluğumuz da zarar görecektir. Önemli olan, sadece partnerimizin ne kadar akıllı, güzel, çekici, kısacası ne kadar değerli olduğu değil; en az bir o kadar önemli olan bir başka şey de bizim ne kadar kıymet bilebildiğimiz ve bunu ne kadar süre boyunca koruyabileceğimiz…
güncel Önemli Başlıklar