bugün

theodoros angelopoulos

Bergman ın Tarkovski hakkında belirttiği gibi '' o düşsel mekanlarda bir uyurgezerin güveniyle hareket eder, hiç açıklama yapmaz... ben bütün hayatım boyunca onun büyük bir doğallıkla dolaştığı kapıları yumrukladım durdum.'' (büyülü fener)sözlerini pek normal bir şekilde Angelopoulos için de söyleyebiliriz diye düşünmekteyim. dolaştığı sokaklarda sanki köşe başında bir seyicisinizdir. hiç bir netlik olmadan onunda filmine ismini verdiği gibi buğulu zamanlarda belki de fazlasıyla net olaylara tanıklık edersiniz. filmlerinin en mükemmel özelliklerinden biri de müziklerin olayların ritmine kıvamında uyması. The weeping Meadow hiç bitmeyecek bir acı gibi müziğiyle duygularınızın en ücra köşesine yerleşip geniş yaralar açabilir. çok başka kavramları acı çekerek sorgular halde bulabilirsiniz kendinizi. ölümü sonsuzluğu bu kadar güzel sorgulayan manzaralarını bu kadar gerçekçi ve yalın belirleyen bir yönetmen olduğunu sanmıyorum. hiç bitmeyecek bir hikayeye fakir duygularla başlamak gibi... bir gün üçerisinde tek doz Angelopoulos alınması tavsiye edilir aksi takdirde önüne geçemeyeceğiniz bir bunalım olarak yan etkisini gösterebilir. bu entry nin sonunu ondan satın aldığımız bir kelime ile bitirmeli; yabancı... *