bugün

artı değer

pek çok iktisatçının, ekonominin işlemesini anlatmak için kullandığı teori. buna göre bir şeyin fazlalılığını anlatabilmek için kullanılır artı değer. marks'ın ortaya attığı artı değer teorisinin farklılığı ise emek gücünün ile emek arasındaki farkın yarattığı emek fazlasının ne olduğunu söylemektir. yani ödenmemiş emeğin ne olduğu sorusu artı-değer kanunda anlaşılır.

emeğin sahibi üretici kişi hür ve özgür bir birey olarak emeğinin tamamını satmaz. çünkü emek ile insan arasındaki özdeşleşme ve benliğe işleme ilişkisinden yola çıkacak olursak; üreticinin elindeki tek meta emek gücüdür. yani bir metanın üretiminden kazandığı ücret. emek ise üreticinin sahip olduğu potansiyelin tamamıdır, yeneteğidir.

bu farklılıktan doğan artı emek, bir değerir doğurur, buna artı değer adını veriririz. örnek vermek gerekirse. bir gömleğin üretimi 5 dakika sürüyor olsun. bir kişinin günlük üreteceği 100 gömlek var diyelim. dikkat edersek bu süreç 500 dakika sürüyor. şimdi burada emeğin karşılığının alınması gerekmektedir. fakat sürekli büyüme ve kar etmeye dayalı serbest ekonomi günlüm 100 gömlek yerine 101. gömleğin üretiminden sonra artı bir değer elde etmeye başlar. işte bu noktada sömürü dediğimiz kavramın somutluğunu elde edersiniz. ama diyelim 99 gömlek üretildi. işte o zaman 100 gömlek üretilmesi gerekiyorken, eksik üretimden dolayı belli bir fiyat kırılması yaşandı ve sermayedar zarar etti ki bu onun gücünün azalmasına denek gelir. 500 dakikalık süreç içinde üretim zamanın artırılması ile birlikte gene artı bir fazlalık yaratır. işte görülen artı değer zaman- emek gücü arasında saklıdır.

nispi artı değer ve tam artı değer diye ikiye ayrılır bu kavram. birbirinin tam dersi olan bu kavramlar emek gücü- zaman ikilisinin incelenmesidir. tam artı değer için, sermayedar üretim zamanını arttırır. fakat tüm çabalara karşın günlük artış 24 saatle kısıtlıdır. yani sonsuz bir artış sağlanamaz ve tam artı değer sonsuza kadar artamaz, bir noktada tıkanır. aynı şekilde nispi değer ise üretim zamanını azaltıp emek gücünün kısımına gider, fakat özgür bir birey olan emek sahibinden izinsiz yapsa bile sonunda sıfıra kadar bunu indiremez. o zaman bu emek sahibini köle yerine koyacak ve tüketimi sağlayacak kitleler azalacağı gibi satın alınacak bir emek kalmayacak. bu kalmayınca para bir değişim aracı olarak piyasada gezemeyecek( gezse bile en alt seviyede kalacak) ve bir ekonomik darboğaz yaşanacak. üretim kaynakları ve piyasının doyması ayrı bir etken olunca kapalı olduğu söylenen ekonomi sürekli bir düzensizleşme yaşayacak. her iki durumda da kendi paradoksuna yakalanacak ve bir kısır döngüye tabi olup, üretimi gelişteremeyecektir. bu ise tüketimin gelişmemesi anlamına gelir, sonuçları ise korkunç bir yağmadır.

işte bunlardan yola çıkarak oluşturulan teorinin eleştirilerine daha sonra dikkat etmek gerekiyor, ama önce anlamamız nokta emek gücü ile emek arasındaki temel farklardır diye düşünüyorum.