bugün

beyaz suçlu

------i------

kan renk verdi beyaza. çığlıklar kirletti sessizliği. parmak izleri yalancı, görenler önyargılı. suçlu, hiç bu kadar masum olmamıştı. iki kelime kurtaracaktı iki hayatı. hareketsizce yatan genç kızdan ve elinde kanlı bıçak olan genç adamdan başkası yoktu sokakta. ya cinayetti, ya intihar. aslında her ikisi de. çığlık sesleriyle yandı tüm lambalar, camlara doluştu insanlar. ambulanstan önce polis geldi olay yerine. ne taksi, ne ambulans. ilk önce polisi aradı camdakiler...

------ii------

yarın 21 aralık.
kıyamet kopmayacak. kopacağını kim iddia etti ki zaten? sen kıyamet olsan kopar mısın allasen?
benim için sıradan bir gün, mayalara göre yeni bir başlangıç.

yarını bilmem ama dün ölenler oldu, bir yerlerde. cinayet değildi, intihar... belki de. zaten bir insan ya cinayete kurban gider ya da intihar eder. her cinayette sırıtan bir azrail bulabilirsiniz. azrail, bazı zamanlar insanın ta kendisidir. bu nedenle her ölüm aslında bir cinayettir, buna intihar da dahil. ölüm gibi ciddi bir konuda bile, ölüm üzerinden menfaat sağlayanlar var: parlamento sakinleri. ah bu politikacılar yok mu! keşke olmasalar. onlara göre ölümün her zaman farklı bir tanımı vardır. oysa ki 'insan'ın ölmesi, telafi edilemeyecek ve tanımlanamayacak bir acı. mesleğini sağlıksız koşullarda icra ederken ölene iş kazası... protesto yaparken ölene terörist... faili meçhulları araştıran gazetecinin ani ölümüne tesadüf... madencilerin ölümüne kader... aslında hepsi birer cinayet; sadece azrail'in dokunulmazlığı var o kadar. ölüm ile ilgili şaka yapmak hiç de komik değil; ama bana "ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?" diye sorsalar, cevabım: "başbakanın bıyıkları" olurdu.

------iii------

her yer bembeyazdı, lapa lapa kar yağıyordu. düğünden dönen bir gelin olsaydı bu sokakta, varlığını ispatlamak zor olurdu. her kara basışımda çıkan 'gacır gucur' seslerini özlediğimden olsa gerek, sokağa çıkıverdim bir anda. gece 2.30 gibiydi. öyle bir sessizlik hakimdi ki sokakta; insan kendini sağır zannedebilirdi. sokak lambalarının yaydığı ışık ile resmi çizilemeyecek bir sakinlik vardı, 15 dakika sonraya kadar. 35-40 yaşlarında, saçlarına karışan kirli sakallarıyla bir seri katili andıran adamın ayakkabıları bozuyordu sessizliğimi. sürekli arkasını kolluyordu, bir tehdit altındaymışçasına. şüpheci ve dikkat çekiciydi. göz altları çökmüş, bıyıkları sarılaşmıştı. üstünde bir kaban vardı, içinden her türlü kesici alet çıkabilme ihtimali olan. 4-5 adım önünden yürüyen genç kız ise tedirgin bir şekilde adımlarını seri olarak atıyordu. koşarak kaçmak istiyordu aslında. bu saatte yalnız başına ne işi var burada diye düşünürken, benimle aynı sokakta, aynı saatte yürüdüğünü fark ettim. ben arkada olan olduğum için daha şanslıydım sadece, daha doğrusu dışarıdan görülen buydu. ikisi de korkuyordu, çünkü ikisi de varlığımdan haberdardı. kız her arkasını döndüğünde ona baktığımı fark etti, ben de öyle. renkli gözleri, ince kaşları, gülümsemenin yakışacağı dudakları ve mutluluk rüzgarı ile uçuşmayı bekleyen saçları vardı. aşk, onun o an durup beni beklemesiydi, o an. bay kirli sakal, adımlarını hızlandırdı, ben de öyle. genç kız aynı tempodaydı, bir şeyler olacağının farkındaydık hepimiz. kız koşmaya başladı, sonra kirli sakal, sonra ben.

------iv------

elimde bıçak, olan bitenin şaşkınlığını yaşıyorken, evlerin lambaları yanmaya başladı teker teker. olaydan 5 dakika sonra polis, polisten 15 dakika sonra da ambulans geldi. sokak sakinleri hızlıydı, bıçaklanmış bir insan görüldüğünde aranması gerekilen ilk yer polis karakoluydu tabi ki! polisin gelmesiyle insanlar sokağa inmeye başladı. görmedikleri bir olaya şahit olmak için can atıyorlardı adeta. görgü! tanıklarının 15 saniyelik ifadeleri doğrultusunda göz altına alınmam için karakola doğru yola çıktık. bu sırada bay kirli sakal da oradaydı, polise ifade veriyordu. genç kızı ise en son saplanmış bıçağı çıkarırken gördüm.
komiser olayı anlatmamı istedi, ben de anlattım:

-biraz yürümek için dışarı çıktım ve orta yaşlarda bir adamın o genç kızı takip ettiğini fark ettim. 2-3 dakika sonra kız koşmaya başladı, adam da peşinden gitti ve yakaladı. bıçağı kalbine doğru sapladı, sonra koşarak kaçtı. ben de hemen koşup bıçağı çıkardım. kızın çığlıklarına uyanan insanlar da sizi aramış olsa gerek.

komiser ise olayı çözümlemeye başlamıştı, kendince:

-bıçaklayan adam seni gördü mü?
+evet. sürekli arkasına bakıyordu, kız da gördü beni.
-peki senin gördüğünü bildiği halde neden yaptı?
+bilemiyorum.
-dönüp senin de işini bitirmesi gerekmez miydi? daha iyi yalanlar bulman gerekiyor genç adam. sen birini bıçaklasan, bıçağı olay yerinde mi bırakırsın?
+hayır.
-bıçakta parmak izin var, giysilerinde kızın kanları. sokakta yaşayanlar senden başkasını görmemiş. ve sen bu işten sıyrılabileceğini mi düşünüyorsun?
+siz kızın durumundan haberdar mısınız? ölmüş mü?
-neden bu kadar heveslisin?
+ölmediyse bunu yapanın kim olduğunu söyleyecektir.
-üzgünüm, bunun cevabını biz yazacağız. kız öldü.

------v------

bay kirli sakal bıçağı sapladıktan hemen sonra en yakın eve girip saklanmıştı. o evin en yakın olması tesadüf değildi, planlanmıştı. 2 katlı müstakil evin tek yaşayanı olan bay kirli sakal, polisler geldikten hemen sonra olay yerine çıkmış, komşularıyla aynı ifadeyi vermişti: "çığlık sesine uyandım."

her şey sıcağı sıcağına gelişmiş, sabah saatlerinde mahkemeye çıkarılmıştım. bana sorulmadan ayarlanmış bir avukat, önündeki delillerle cezamı vermeye hazırlanan bir hakim vardı. savunmamı yaptım ve cinayet hükmü yedim. bunun üstüne bir de mahkeme çıkışı genç kızın acılı ailesinin nefretini hissettim. "ben yapmadım" diye söylensem de, bu onlar için hiçbir anlam ifade etmiyordu. aksine inanmıyorlardı, inansalar bile kızları geri gelmeyecekti. halkın gözünde kadın düşmanı ilan edilmiştim. oysa ki ben sadece, biraz yürümek istemiştim.

-------------

ben çocukken kar yağdığında herkes mutluydu; ya biz mutsuzluğu bilmiyorduk çocukken, ya da o zamanların büyükleri de en az bizim kadar çocuktu. artık büyüdük ve adalet ve yargı gibi kelimelerin ne kadar anlamsız ve içi boş olduğunu öğrendik. adalet güçlü olanın, yargı ise konuşturmama hakkına sahip olanın tekelindedir. albert camus'nün de dediği gibi:
"hiç kimsenin masum olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz, oysa herkesin suçlu olduğunu kesinlikle onaylayabiliriz. her insan başkalarının suçuna tanıklık eder."

(bkz: söykü dergisi sayı 14 kar)

not: tüm hakları "tanzamanitanyeri" adlı yazara aittir. izinsiz kullanılamaz.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar