bugün

yapılmış en aptalca dalgınlık

yarsa da yatmasa da anlatacağım dalgınlıklardır.

16 ocak 2012 istanbul kar yağışı sebebiyle ben sıcak servisime kapağı atmışken metrobüs durağında mahsur kalan ve donmak üzere olan sevdiceğime moral vermeye, alternatif sunmaya çalışıyorum. anadolu'dan avrupa'ya geçmeye çalışan mültecileriz bugünlük.
ilk konuşmamızda çok parlak fikirler üretemedim, telefonu kapattık. daha sonra saksıyı daha süper çalıştırabileceğime inandığım konuma, yani servisin koltuğunu yatırarak ve ayaklarımı kalorifere daha da yaklaştırarak gayet rahat bir konuma geçtim. (birileri soğukta donarken birileri sıcağın tadını çıkarmalı dostum üzgünüm) o an radyodan trenlerin çok sağlıklı bir şekilde seferlerine devam ettiği haberi kulağıma çalındı. işte dahiyane fikir ayağıma gelmişti. hemen söğütlüçeşme metrobüs durağındaki buz tutmuş sevgiliyi aradım. söylediğimden, adım kadar emin olduğum ses tonumla; 'hemen trene biniyorsun, bakırköy'de inersin' dedim. 'denizi de trenle mi geçeceğim?' dediği an telefonu kapatıp norveçli balıkçılarla yaşamaya karar vermiştim.

kendisi hala beni sevdiğini söylüyor, ben kendimi nasıl seveyim sevgili?
ayrıca yıl olmuş 2012 hala anadolu ile avrupa'yı bağlayan raylı sistemimiz yoksa bu benim suçum mu?*