bugün

cep telefon ile babayı arayıp "baba telefonum arabada kalmış göndersene bana" demek.
sonra babamda aynı telefonumdan beni arayıp "oğlum telefonun evde kalmış herhalde bulamamış eleman " dedi.
sonra bende kendime sinirlenip attım elimdeki telefonu masaya..
yaptığım dalgınlığı anladım tabi.. elimdeki telefonu arıyordum tam 15 dakikadır!
bir kıza mesaj atarken asıl sevgiliye atmak.
mikrodalga fırına bi şeyler atmıştı az biraz ısınsın diye, 30 saniye düğmesine bastıktan sonra bi salona gitmiştim, geldiğimde ise mikrodalga fırının altındaki buzdolabını açıp 5 sn de olsa mal mal bakmışlığım var.
8 yaşındaki kardeşini hastane koridorlarında unutup sonra markette salatalık turşusuna bakarken akla gelmesi.
budistlerin dana eti yemediklerini unutup budist bir bayani daha ilk bulusmada romantiklik olsun diye sehrin en pahali biftek lokantasina goturmek. tabi ortada ne romantizm ne birsey kaliyor.
Sigara içilmek üzere dışarı çıkılır. Çakmak yakılır ağza doğru götürülür ve bakılırki ağızda sigara yok.
içlerinden uzun olanı; "sana zarar vermek istemiyoruz" dedi. söylediklerine göre; paramı ve telefonumu alıp gideceklerdi. lakin izlediğim ve bu duruma örnek olacak filmler aklıma geldikçe, yüzlerini görmüş olmam yüzünden, kurulan bu cümleyi pek önemsememiştim. bir yandan üç kişi ile dövüşebilecek kapasitede olup olmadığımı sorguluyor, bir yandan da, önceki gece yaptığım halı saha maçı yüzünden bedenimi bile taşıyamayacak hale gelmiş bacaklarımın beni ne kadar uzağa götürebileceğini tahmin etmeye çalışıyordum. etrafımı saran bu şehir eşkiyalarının bana ne yapacağından ziyade, bu saatte bu karanlık sokakta ne işim olduğunu düşünmeye başladım.

herşey sigaramın bitmesiyle başlamıştı. mynette okey oynarken eşleşmiş olduğum hatunu etkilemek için türlü şakalar yapıyor, kurduğum her cümleye gülücükle karşılık vermesiyle adeta mest oluyordum. bir keyif sigarası yakayım diye elimi boş pakete attığımda, sadece on metre ilerideki markete gitmek için evden çıkıp gelmemin, koltuk altımdaki elemanı taşlamak adına attığım siyah 7'den sonra el bana dönene kadar geçecek süreyle eşit olduğunu düşünmüştüm. aceleyle cüzdanımı alıp evden çıkmış, gayet makul bir sürede sigarayı temin edip, evimin kapısına varmıştım. fakat tüm uğraşlarıma rağmen anahtarsız açılmayacak olan kapıya küfredip, "masadan atmasalar bari" diyebilmiştim. ev arkadaşım şehir dışında olduğu, pencereler korkulukla kaplı, çatıdan bacadan eve girme ihtimal dışı olduğu için, çilingir bulmalıydım.

neyseki birkaç sokak ötede, tabelasında '23 saat açık çilingir' yazılı dükkanı görmüş, neden 23?, geriye kalan 1 saatte ne yapıyorlar ki?, bu işin raconu bu mu? gibi düşünceler içerisinde kapıdan içeri dalmıştım. adresimi tarif edip ,ücreti sormuştum. gerçi saatler gece yarısını biraz geçmiş olduğu halde takım elbiseyle oturan bu adamın ağzından çıkacak rakamın artık önemi yoktu. neyse ki ücret gayet makuldu, lakin cüzdanımı açtığımda son paramı sigaraya verdiğimi fark etmiştim. para çekip geleceğimi söyleyip, tekrar yola koyulmuştum.

hizmetinden yararlandığım banka şehrin birkaç kritik noktasına konuşlanmakla yetinmişti. çaresiz en yakın şubeye doğru hızlı adımlarla ilerlemiş, yoldan geçen birkaç taksi harici, hayat emaresine rastlamamıştım. 20 dk lık bir yürüyüşün ardından, bu lanet bankanın değiştirilmesi işlemini ertesi gün yapılacaklar listesine ilk sıradan sokmuştum. biraz daha ilerledikten sonra bankamatiğinin zayıf ışıklarını gördüğümde, içimden, "ister misin atmde para olmasın" diyerek, kendimi en kötü senaryoya hazırlıyordum. aklıma gelen başıma gelmemiş, çilingirin istediği paradan biraz fazlasını çekip, rahatlamanın verdiği haz ile bir sigara yakmıştım.

izlendiğimi nereden bilecektim. okey masasından atıldığımı biliyor, artık çok acele etmiyordum. birkaç sokak ilerlemiştim ki, sarhoş oldukları her hallerinden belli olan üç kişi tarafından taciz edilmiş, yolum kesilmişti. "şş sana diyoruz lan!" diye bağıran sakallı adamın kafama fırlattığı boş bira kutusuyla kendime geldim. çabuk karar vermeliydim çünkü durum kontrolden çıkmak üzereydi. insanlıktan çıkmış yan kesiciler üzerime doğru geliyordu ki yüksek sesle; "okuyom ben yeaaaa" diye bağırdım. adamlar ambale olmuş, birbirlerine bakıyordu. fırsat bu fırsat deyip koşmaya başladım. 20 dkda geldiğim yolu 5 dakikada geri dönmüş, kilidi açtırıp bilgisayarın başına oturmuştum. masa masa dolaşıp, sevimligirl34'ü aramaya koyulmuştum...
lisedeyken öğlenciydim. 10 gibi uyanır 12 ye kadar televizyon izler yatakta öyle kalkar giyinir giderdim. ama bir gün, pantolonumu falan giyindiktikten sonra fark ettim ki saat daha erken. ve yatağa uzandım tekrardan. gitme zamanı geldiğinde kalktım çantamı aldım gidiyorum. okula vardım ve o acı gerçekle karşılaştım, cebimde koskocaman kumanda ile okula gelmişim.
kucakta laptopla televizyon izlerken aniden kapının çalmasıyla, laptopu başka bir yere koymadan ayağa kalkmak.
eldeki boş cips kasesini buzdolabına koymak.
tavlada kendi pulunu kırmak sonra da karşısındaki farketmeden yerine koymaya çalışırken yakalanmak.
resim çekinmek gerekmektedir ve ortada kimse yoktur. makinenenin otomatik çekme modu aklına gelir birden heycanla kurulur ve arabanın üstüne koyulup resim çekinilir. sonra birlikte mehtaba bakıp hayaller kurulur. arabaya binilir aşk sarhoşluğuyla. zaman hızlıca geçer gider. aylar sonra fotoğraflar çıkartılmak istenir makina aranır ama nafile, nereye bakılsa bulunamaz. sanki yer yarılmış ta içine girmiştir makina. sonradan geriye ket vurulur, hızlı bir feedback yapılır ve netice de makinanın en son resim çekindiği bölge akla gelir. bir umut saçma bir hayalle arabanın üstüne son kez bakılır. makinanın kaybolması değilde içinde o aşk sarhoşu resimlerin kaybolması boğaz da bir düğümlenme yapar.
üzerine soğuk su içilip, şahsımın yapılmış en aptalca dalgınlığı olarak sözlükte paylaşılır.
telefonla konuşurken aynı zamanda uzun bir süre her yerde cep telefonunu aramak.
elbise giyip kısa botlarımın içine giydiğim rengarenk çorabın tekini yukarı doğru çekip öyle sokağa çıkmak.
anneyle yolda yürürken telefonda konuşulmaktadır.
-zipcik bana sevda'nın numarasını verir misin?
+tamam anne bekle.
-...
+...
-...
+...
-zipcik e hadi be kızım napıyosun iki saattir?
+anne telefonumu arıyorum. çantanın altını üstüne getirdim yok! kesin çaldırdım!
-... gerizekalı!
+noluyo be?!
-salak benimle konuşuyosun ya iki saattir!
+aaa! hakkaaat...
cezveye su koyup türk kahvesi yerine çay eklemek.
ne düşündüğümü bilmiyorum ama,
babam benden çay yapmamı istemişti. suyu ocağa koydum demliği kaldırdım ve çay kavanozunu elime aldım. çayı demliğe koymam gereken yerde, 2 kaşık sonrası suyun içine eklediğimi farkettim. tabi ailecek bu olaya kayıtsız kalmayıp, kahkahalarımızla noktayı koyduk.
o an ne düşündüğümü çok merak ediyorum gerçekten... *
gerçek olsa heralde en aptalca dalgınlık bu olurdu;

Adamcağız hayli alkollü ve de bitkin üstelik gecenin saat üçünde evine gelir. Ka...rısı ise son derece zinde, duruma kesinlikle hakim, kocasını sorgulamaya başlar.

- Söyle bakalım Süpermeeen. Neler yaptın bu akşam?

- Valla karıcığim, patronla beraber müşterileri yemeğe çıkarttık.

- Eeee, sonra ne yaptınız süpermen?

- Oradan striptize gittiiik... Ben sadece seyrettim.

- Yani sen birşeyler yapmadın degil mi, süpermen ??!!!

- Ben hiç bişicikler yapmadım, ama sen niye bana ikide bir süpermen diyorsun?

- Valla, ben bir seni bir de süpermeni gördüm donunu pantolonunun üstüne giyen !!!
anahtarı evde unutmaktır.
webcam açıkken burnu karıştırmak.
öğrencilerle yıllık için fotoğraf çektirirken çantasını okulun giriş kapısının çaprazına bırakan monte kişisi, öğrencileriyle birkaç foto çekildikten sonra derse gider, tenefüste de sınıfta kalır ve diğer 45 dk. boyunca aynı sınıfta kalır. zil çalar, eve gitme vakti gelmiştir ama monte fellik fellik çanta aramaktadır. neden sonra, çantanın okulun girişinde bırakıldığı hatırlanır. içinde öğrencilere ait yüklü miktarda kitap parasının da olduğu çanta, sağsalim bulunur. tam çaprazında duran çantayı iki ders boyunca görmeyen nöbetçi öğrencinin bunu nasıl başardığı merak edilmektedir. hele de tenefüste çantanın yanından inip çıkan bir okul dolusu öğrenci nasıl farketmedi, onu hiç bilemiyorum. sanırım onlar benden daha dalgınlar.
sahanda yumurtaya karabiber diye tarçın sepelemek.*
radyoda maç dinlerken kendini tramvayda unutmak. Neyseki makinist iyi biriymiş beni az ilerde olan durağa bıraktı.
düdüklü tencereye su koymayı unutup, haşlaman gereken patatesleri yakmak.
özellikle kış aylarında okadar soğukta kaldıktan sonra otobüse binip, hayallere dalmak. afedersin ama zaten götün donmuş soğuktan ellerin buz kesmiş, burnun düştü düşecek. ne diye dalar gidersin uzaklara? senin gitmen gereken yer belli uzaklarda ne işin var? sonrasında ineceğin durağı kaçırırsın. tekrar geri dönmek için bir otobüs yada minibüs daha beklersin. bu sefer aklın başına gelir bide heycan yaparsın az sonra inicem iki durak kaldı vs. diye. dalgınsında bukadar dalgın olma diye kendime çok kızmışımdır bu yüzden. işin bu boyutuna birde ineceğin yerde inmediğini farkeden birileri olursa kendini daha da bi aptal hissedersin. sonra hayatına eklersin dalgınlıgım en aptalca dalgınlıgım diye! Özetle aşağı baksan üşürsün, yukarı baksan aptalsın!!