bugün

entry'ler (380)

geç kalmışlar

ilkinde 20 yılımı aldı alışmak
zor geliyor yeniden başlamak
şiire sempatim arttı
son günlerde
bir kalem bir kağıt
başkaldırıyorum evrene
haykırıyorum, kusuyorum, saldırıyorum dünyaya
sadağımda ucu tüylü kelimelerle
yayım hep gerili
duyan olmaz, işitilmez incinmişliğim
yıllar sonra yeniden denedim
uçurtma yapmayı,
rüzgar aldı götürdü.

nefesim yetmiyor üflemeye
kıyameti dindirmeye
haram diyenlere inat
düşelim meye
sabaha hatırlamayız belki
önceki gecelerimizi
saysam ne defter yeter
ne alışveriş listesi
olmayanları, yoklarıi eksikleri
gözlerini gözlerime kapatabilrsin
yüreğin açık olsun kafi

geçmişim ağır bir yük oldu sırtıma
tanıdık yerlerde, yabancı kimseler dolu
unutmam lazım, unutmalıyım ama
azrail orağıyla kapatmış yolu

vakit daraldı
bir tabela bile koymadan
mutfağın ışığı yanmıyor
gül kokuyordur şimdi odan
haybeye uğraşıyorum değil mi?
affet boşa çektiğim kürekleri
ne balık tutabildim
ne muz topladım
bir daha düşündüm de
ıssız adada bile bakamam sana
hakkıyla

sen ol çok isterdim
bu yağmur boşa yağmazdı
bu şarkı boşa çalmaz
bu sözler unutulmazdı
sen olsaydın
uyuyor olurdum.
koynunun sıcağında

kalemim ikiye kırık
defterim tozlanmış olurdu
ne gerek vardı değil mi
seni anmaya madonna
hatırlamak gerekti
nakil kalp, suni teneffüsle
bağışlanmış kan, serum torbasıyla
seni hayatta tutmaya çalışıyorum
biliyorum
ilk ben denerdim
ötenazi serbest olsaydı
doktor keyifsizdi
seve seve alırdı canımı
olmamalıydı
olmadı
olsaydı
olmazdı

04.2019

geç kalmışlar

oturdum, gelmedi aklıma
varolmadığını unuttum, yeniden
bir ustamın kart sesi kulağımda
vazgeçmek geliyor içimden

allahın belası bir ağacın
hiç gereği olmayan meyvesinin içinde
bir ufak manasız çekirdeğin
öğütülüp değirmende
konuyor fincana
kapkara, apacı bir su
hatrı var
hem de 40 yıl
nefrete ne gerek vardı
hiç sevmiyor olman
hiç sevmemiş gibi olmanı mı lazım kıldı

1 gün bile mi kalmadı hatrım, nazım
vazgeçme ustam
beni yalnız koma
halen varsa avuç açmaya değer bir şeyler
sen vardın zamanında
yeni baştan alamam zamanı
kendi dünyamın bile olamam hükümdarı
amerikan bezi alındı
3 metre
toprak yüzlerce yıldır yaptığını yaptı
örtündü izar, lifafe

toprak hep kuru burada,
ne ilk öldürülenim ne son
kanım yetmedi sulamaya
çacuklar şadırvandan su getirdi
2 bidon
soytarı olsaydım, kellem vurulurdu
mühendis olabilseydim, kendi gemimle
boylardım suyun dibini
romantizmin okları gerçekmiş
bu akan kızıllık benden gelmiyor mu?
mahur bakma
sonun geleceğini bilirdik
yahut senin karşılaşmanmış yazılan
tren istasyonunda
benim uzaktan bir akrabamla
bir elinde seninle aynı
mahur bakışlı, yavrum.
artık aynı bebek bezine uzanmamız
kabil değil.

iyi şarap güzel şişe ilişkisi
ardında yalnız başdönmesi bırandır
iyi şarap
senin gibi
bir ufak titremiyorsa bile ellerin
yazıklar olsun benim gibi adama
utan benim adıma
başkasının yerine utanabilme erdemine
erdiremediysem, yuh ki ne yuh
rezilmiş, boşunaymış yaşamam

bitiyor dediydim kaç sene evvel
uzadı da uzadı
şimdi bırakıyorum kalemi kağıda
bir daha gelebilir miyim bilmiyorum bu dünyaya.

04.2019

geç kalmışlar

beklemeye gelmiyor artık şiir
hemen bozuluyor
demek ki katkısız hala bir şeyler içimde

karanlık gece yükselir
ankara, adımlar soyadımın arasından daha büyük
göç etme isteği var içimde
ama ne deve var ne at
arabada mazot yok
ayağımda takat
tembellikten kıçım yosun bağladı
yazmalıydım, yazmasam delirirdim
kimi gözler benim için çok ağladı
yazmadım yine de
demek ki taburcu olmama çok var

var olalım bu gece
birlik, beraberlik, kenetlenme zamanı
kimsenin çözemediği bir bilmece
yağalım, ıslatalım kurumuş dünyayı

kendiminkiydi katıldığım son cenaze
son görevimi yerine getirdim kendime karşı
tüm parmaklarım tamdı gömülünce
yeniden doğsam yine yaşayamam gönlümce

sevdalandık iyi kötü
vardık yaşadık üstün körü
her 3 mühendisten biri şairmiş
öldük altı üstü

03.2019

geç kalmışlar

yazmam lazım
birini daha kaybettim
nüfus politikası
mukadderat
bol toprak
cennet mekan
baş sağlığı
boş ayran kutuları...

hükümete kinleniyorum
hiçbir şey yapılmıyor
kurtarılmamız için
intihar günah
cinayet yasak
katliam etik değil

yardım eli boş
kurtarma ekibi geç
destek hatti meşgul çalıyor
bizi ölüme terketmişler
çare sizdiniz
çaresiziz
edilmiş laflar bunlar
siz yeni şeyler duymak istersiniz
çıkıp bir bidon benzinle
kendimi yaksam meclisin önünde
2 gün konuşulmaz.
şairin eli bağlı
muhalifin aklı kıt

bugün bir masum
mahkum, enfeksiyona
gitti, kurban
tıp ilermeyi bıraktı
şifa, duaların arasına sıkıştı
babannem ölmeyi unuttu
ben 20 lerimde taktım
kafayı azraile
bırak ulan yakamı
ensemde nefesi, hırıltılı
teslimiyetim reddedildi
suçum kabullenildi.
savunma yapmaya gerek görmedim
jüri idama karar kıldı
hakim kuyruğunu yaladı
siyah cüppesinin altında
varolmamız neyse de
yaşamamız müstehak mıydı?

03.2019

geç kalmışlar

ilk olan hep en zorudur. bebek gözleri ile göz bebekleri aynı şey değildir. ilk kez oluyormuş gibi şaşırıyorum, çünkü alışmak insanı öldürendir. yokluğa, kısıtlamalara alışamadım. bir dünya yaratılmıştı benden evvel bir türlü ayak uyduramadım. bir numara büyüktü her şey. yine de dar geldi bana ankara. bir küçüğüyle değişemezdim, yokmuş, böyle yaşanırmış burada. standart üretilmiş buralar hep. tek bedenmiş, ama herkese "o başkadır" denmiş. kanuna veyahut daha acımasızı, ahlaka aykırı sayılan hor görülmüş, örselenmiş.

ormancı kurt sanıp büyük anneyi deşmiş. içinden hiçbir şey çıkmamış. insanlığını bile sindirmiş yaşlı kadın, ormandki evinde yalnızlıktan. çok mu şey istemiş kurt. sepetten bir kurabiye de kurda çıkmamış. kaptanlar korkarmış isyandan, fırtınadan bile fazla. iki çay biri açık. biri kapalı, biri terli, biri pasaklı, biri uykucu, biri bilge, biri öfkeli. yedi cüceler pamuk prensesi. aç kalanı hani bana hani bana dedi. o da yenildi. mutlu mesut yaşadılar. onlar erdi muradına, biz yavaştan kalkalım. son bir çay, son otobüsü kaçırmadan.

karacadoğan derki;
"kahpe feleğin çemberine
atladım da geçemedim
gonca güldün elimde
suladım da ekemedim

güneş açtı gülüşünle
gölgelerden kaçamadım
sen bahardın bense güz
yeşerdim de açamadım."

yeni kalemler, yeni defterler aldım kendime
dün bir uyandım uyanış o uyanış daha uyuyamadım
bir ses çalındı kulağıma mutfaktan
aradım aradım da seni bulamadım

bulaşık yığılmış iyice dağ gibi
çamaşırları içeri almalıyım yağmur başladı
yanaklarım kurusun da gülelim diye serdiydim
kokuştu içimiz, çürüdü karardı

beni yıkarsa bu şiirler yıkar
sana son bir kez okuyamamaktan
muzdaribim şu aralar

2018

yeni başlayanlar için yeniden başlama rehberi

"cehennem dertleri var cennetimde
ben yaşarken ruhum ölmüş içimde"

sarıp sarmalayın beni
kefenle değil kundakta gömün beni

tok ölmek istemiyorum
çıkarın serumları sınav yapalım
yıkamayın beni ölünce
temiz yaşamayan adamı, kirli koyun çukura
mezar istemem, kimse kabrimi bilmesin
mermer israfına son.
kurda kuşa yem, toprağa gübre olayım
yeniden doğayım ağaçtan çiçekten
pek farkım yoktu zaten tezekten

mezar taşı isterim
üstünde adaım değil
"zendagi migzara" yazsın
raif efendi gibi
görmek isteyence görüneyim.

ruhuma elfatihalar değil
zeki müren şarkıları okunsun
cenaze namazı da kalsın
vebali benim boynuma
miras kavgasın filan olmasın ardımda
zaten yoktu malım mülküm
boşuna dememiş yunus
"mal da yalan mülk te yalan
gel biraz da sen oyalan"
ben o yalandım işte
birinizi bile kandıramadım

ömür hızlı geldi, çabuk geçti
bir türlü yakalayamadım

11.09.2017

yeni başlayanlar için yeniden başlama rehberi

durmuyor zaman biliyor musun?

sen yoksun ve hala akıyor. yüzsüzlüğümün ben de farkındayım, bu yüzden yazıyorum bunları. sana bunları söyleyecek yüzüm yok ne yazık ki.

"inan..." gibi cümleler kurmayacağım artık, anlamışsındır inanmaman gerektiğini. mumum ikindiye kadar bile yanmadı. saf ve temiz olamadım çok üzgünüm. aşkı basitleştirmeyi kimden öğrendim bilmiyorum. bunun için de kızmazsın umarım. gerçi sen bu cümleleri anlamayacaksın zira anlayabilecek olan da okuyamacak. yalnızlık bana mahsus sanardım, allah'ta öyle düşünürmüş.

son 4 liram kaldı. eğer zaman makinem olsaydı geçmişe, yani bir paket uzun anadolunun 3,75 olduğu zamana gider, ablama sigara alırken kendimi vururdum.
senin bu satırları okuyacağın yok, benim de sana gösteresim. işte bunun gibi bir sürü şey birleşince ben de yazmaktan vazgeçiyorum...

2017

yeni başlayanlar için yeniden başlama rehberi

sana sevgimi gösteremem
çok derinde kalbim
üstünde ciğerlerim,kemiklerim, derim
bir de ellerin var

sana sevgimi gösteremem
çok derinde kalbim
üstünde toprak,mermer, güllerim
güneş sağımdan doğar, tepemde batar.

2015

deneme denemeleri

(şiir) deneme 33

sofradan aç kalkmaktan bıktım
hep tuvaletim geliyor
gelince kaldırmış oluyorlar sofrayı

bilirsin ben seni sonbahar-kış gibi
sevmiştim
yazı göremedik
güneşi,cemreyi,karneyi.
otobüs camları buğulu kalmadı belki
ama cami de silinmedi

sen gelirsin aklıma, yeniden sevemem derim
ne dersen de
ben at gözlüklü bir yobazım
bencil düşünür, boş konuşurum
susarım dinlemem, konuşurum anlatmam
beni tanı diye değil
kendimi tanıyayım diye yazarım
tutamazsam daha fazla
altıma yaparım

gocunmam,gücenmem, alınmam
alın dersin yine alınmam
ayna tutarsın tanımam

seni gördüm ben
aklımı bulamıyorum halen
aşkın urganı boynumda
çıkarıp ta atamıyorum
nerede bu hayvan hakları
kızılay, selanik, bestekar
kuğular hep seni sorar.

dünya aids günün kutlu olsun.

24.1.19

deneme denemeleri

deneme 30

kusuruma bakma nolur, ben de duygusal bir girizgahım olsun isterdim ama kedi kuyruğuyla deftere mumumu devirdi. gönül isterdi ki bu da bir teşbih olsun ama nerede bende o edebi hayat. kalın çorap giymesem ayağım üşür benim. ucuz kurşun kalem almışım ikide bir ucu kırılıyor mesela. gel de sen yaz şimdi bu şekilde daha iyisini. akşam yemekte tavuk pilav vardı...

açık olalım istiyorum. benim hayatım üzerindeki ilahi gücünü ve etkini inkar edeme artık. her şey gün gibi ortada. mum devrilince ışık farkedilir derecede azaldı. yazım çirkinse de affola, göremiyorum yazdıklarımı. allah kalbimizi kör etmesin de göz görmese de olur ama değil mi?.

bugün ilk konserime çıktım. kalabalık sayılırdı. seni göremedim. bakınmadım değil, göremedim ama. kuliste masama bir not yahut nohut tanesi bırakılmamıştı. esasında masama ne bırakılırsa bırakılsın ben senden geldiğini düşünürdüm, ama masam yoktu. ne var ki kulis bile yoktu. erkek soyunma odasına da kıllı, terli, atletli adamlar dolmuştu. gücenmedim sana yani, hani şartlar elvermiyor sana da biliyorum. üzgünüm biraz.

tesadüf mahiyetinde dayatılan zorba mesajlar hayatı yorucu kılıyor.

18.1.19

deneme denemeleri

deneme 24

hastanenin bayık ve hastalık kokan virane bir odasında ölümün pençesinden bana mısın demeden uyanmış ta, o esnada serumumu kontrol eden eşiyle boşanmanın eşiğinde ki gece vardiyasında gizli gizli görevli harici girilmez odasında sigaraya başlamış hemşireyle gözgöze gelip, derdini unuturcasına şaşırarak koştura koştura nöbetçi doktoru çağırmaya gittiğinde, çevreme anlamsız anlamsız bakarken geçirdiğim feci kazada tenekeye dönmüş arabanın görüntüsü gözümde canlanıp ambulansta duyduğum tek sağ çıkanın ben olduğumu söyleyen ilk yardım ekibinin sesleri ile sirenin acı çığlığılayla başımın ağrısınıdan bayıldığımı ve allahtan ümit kesimez cümlesinin ardımda kalanlarda bıraktığı kesif gerçekliğin tesiriyle damarlarımdan geçen azraili mağlup etmiş olmanın verdiği haklı yorgunluktan muzdarip kanı ve yokolmayı dahi becerememenin dayanlmaz ağırlığıyla ezilen ruhumun boy hizasını geçmeyen derinliğinden gelen inlemeleri arasında kolumdaki iğneyi ve şakaklarımdaki elektrotları çekip atmış, iç çamaşırlarıma kadar geçmişime ait ne varsa arındırıldığım hasta önlüğümden giren soğuğa aldırış etmeden, acil çıkış merdivenlerinden çatıya çıkmış ve aşağıya sanki ana rahmine düştüğüm ilk andaki samimiyet, sıcaklık ve güven duygusuyla kendimi aşağı bırakmak üzere gibi hissediyorum bu aralar. sen iyisindir inşallah.

deneme denemeleri

deneme 21

bana bir masal anlat. sonu herkese mutlu olsun. hiçbir cadı kraliçe ölmesin. hiçbir kurdun karnı deşilmesin. hiçbir domuzcuğun evi yıkılmasın. bana bir masal anlat. ben inanayım, sen mutlu ol. içinde şeker ve balıklar olmasa da olur, yeterki sen anlat. uyumak zor oluyor bu aralar yine. gerçek tokat gibi iniyor yüzüme, sıçrayarak uyanıyorum. düşe dalıyorum, gerçek oluyorsun, 3 el tavla oynuyoruz, mars üstüne mars oluyorum. her attığım hep yek, her pulum kırılıyor tek tek. bana bir masal anlat, rüyalarımdan güzel olsun. ezan okundumu gerçeğe dönüyorum. artık aşina olduğum bir ses "namaz uykudan hayırlıdır. kalk ulan eşeoğlu eşek." diye bağırıyor. aklım karışıyor. sen bir el atsan, hani bu kavmi adam etmesen de, bir masal anlatsan. daha çekilir kılarsın burayı. ben gerçek ederim onu düşümde. sen yeter ki bir şeyler anlat, ben maceradan maceraya koşarım, yanımda senin hayalin. karanlığı yırtarım, aydınlığa çıkarız. ejderi yenerim, medeniyetler kurar, cehaleti alt ederim. yeter ki bir kıvılcım ateşle meşaleme. kafama bir odun at, ben tutuşurum. bana bir damla yağ, ben taşarım nasılsa. kanadından bir tüy yol ver, bulutlara karışayım. bitsin bu lanet, kahrolsun sefalet ve melamet. sen bir masal anlat, biraz merhamet, gerisi kerevet...

deneme denemeleri

deneme 12

oynak bir şeyler koy da
neşemizi bulalım
yahut bir metal dedektörü
yardım et, neşemi kaybettim
katı tadım, bir not bile bırakmadan.
tuz ekiyorum ne bulursam
belki biraz tatlanır.

buralarhep böyle bu aralar.
mahşeri kalabalık, si bemol karar.
hengame, cümbüş, tantana.
hep aynı bu aralar buralar.

hani şair diyor ya
herkes var, sen yoksun diye.
herkes yok, sen de yoksun işte.

artık tadı da kalmadı bu acının.
kelimeler seferberlik ilan etmez oldular.
ben onlara ölmeyi emrediyorum,
onlar vuruluyor ben şehit oluyorum.

kalemimin artık tekbire yok takati.
kendimi kınaladım, uğruna kurban edildim.
masada kazandığım zaferi,
gözlerinde kaybettim.

9.10.18

biraz yalnız kalayım mı

Madonna' ma

Nereden başlanır, ne denir bilmiyorum. Ne düşünüyorsun, ne haldesin, iyi misin bilmiyorum. Bilmediğim çok şey var ama bildiklerim de var. Senin yüzüne bakmaya yüzüm olmadığını biliyorum mesela. Sana bir şeyleri izah etmek için yazdığım onca yazıyı ikinci kez bile okumaya cesaret edemediğimi biliyorum. Domates olsam utancımdan kızarırdım ama ne var ki kaderde hıyarlık varmış.

Sana yazmıyor değilim sana okutamamak gibi bir hastalığa tutuldum bu kez. Artık okumak bile istemezsin gibi geliyor ama anlatmalı bazı şeyleri.

Neden insan olmayalım ki dedim ben kendi kendime. Yapabilirmiyiz bilmem ama sevmeyi bir kenara bırakalım bu seferlik. Senden yegane isteğim gerçek olsun, iyi ol istedim. Sen hastalanma, üzülme, dert çekme, üşüme, aç kalma... Ben gerekirse senin sobanda yanarım. Nasılsa odunum, nasılsa kurudum, nasılsa yanıyorum. Elimden gelse canımdan verirdim sana, al yeter ki sen iyi ol. Yeter ki insan olabilelim. Sonunda oldum da insan. Ama bu hayal kırıklığı neden? Meğer insan olmak üzmekmiş, kırmakmış, yalan söylemek, saklamakmış acziyetini.

Hani komik olmadı desem yalan söylemiş olurum. Seni çok aradım sende o akşam. Ne kadar değişmişsin öyle. Olur mu hiç, değişir mi Madonna dedim; ellerine baktım, parmakların beni haksız çıkarmak için, bile isteye kalınlaşmış gibi. Sen kasten yemişsin de (affedersin ama) yağ tulumu gibi olmuşsun. Gözlerin bile renk değiştirmiş. Hani "ne olacaksa gözlerin gözlerime değince olacak" cümlemi yalanlamak adına sanki. Duruşun farklı, kokun bile başka. Bir gülüşün aynı. En azından bana olan gülüşün, bana olan ki gibi. Ve bu yetiyormuş benim Madonna' mı görebilmem için. (Ne dersen de ben sana inanırım demiştin, hadi bakalım buna da inan.)

Ben böyle olsun istemedim. Seni üzmek istemedim. Hiç kimseyi üzmek istemedim. Hala bazen sarılırken sıktığın kemiklerim sızlıyor. Sanırsın mengeneye almışlar vücudumu. Hala ayakta duramaz oluyormuşum, dizlerimin bağı çözülüyormuş, onu gördüm. Sağ yanağımla, boynum da su topladı senden sonra. Köz basmışlar gibi acıdı aylarca. Ben bunları yaşadıysam kim bilir sen nasıldın? Senin göğüs kafesinde neler oldu?

Sana yaptığım son kötülüğüm özetiydi bunlar benim için ve senden tümü için özür dilerim. Benim yüzümden döktüğün her damla gözyaşı için özür dilerim. Hani bu bir veda mıdır bilmem. Bunu okur musun yahut nereye kadarını okursun, nereden sonrasına tahammül edemezsin bilemem ama ben özür dilerim hepsi için.

Ha bu arada akıllılık etmişsin mektupları getirmemekle ama bir daha böyle bir şansımız olur mu onu da bilmiyorum. Hani demiştim ya "Ankara büyük ama olur da bir gün bir yerde karşılaşırsak düşmanlıkla değil pişmanlıkla bakalım birbirimize" diye; artık yüzüne bakacak yüzüm olmadığı için pişmanlıkla bakmanı gerektirecek bir şey kalmadı.

Yanlış anlama beni. Bu bir veda değil, hem öyle hem değil. Ben sana yazarım yine, okumazsan alınmam, okursan sevinmem. Ama ben sana yazarım, buraya da koyarım üşenmezsem. Sen hala benim için yazılmaya değer, anlatılmaya layık ve... Hala körelmeyen, sönmeyen, dinmeyen azalmayan en güzel hatıramsın. Sırf bu saygımdan bırakamam sana yazmayı. Demin aynı yerde oturdum çay içtim, şimdi aynı kapıdan metroya bindim. Olur da karşılaşırız, yüzüme tükürecek fırsatın olur.

Hikaye konusunda da artık söz veremeyeceğim. Yazarsam bile gönderir miyim bilmem. Gelecek karanlık görünüyor burada ama senin yarının hep aydınlık olsun.

Sevgiyle kal
Furkan

düşüş dönüşüm

DURUŞ

Hani, zaman geçiyor, anladım onu nihayet.
Sen gidersen zaman durur sanıyordum.

Mesafeler değişiyor.
Yıldızlar, gezegenler, galaksiler uzaklaşıyor birbirinden de,
Seninle ne ara uzaklaştık biz.
Ben duruyorum yerimde.
Elimden gelse 1 tam turumu,
365 günde tamamlarım, senin çevrende.
Ben duruyorum ama,
Sen nasıl bu kadar hızlı gidebildin.
Ne çabuk unuttun, neyin acelesi bu.
Duruyorum ben.
Bir adım atmayı düşündüm senden uzağa,
Bayılıyordum az kalsın.
Ne ara yabancı olduk birbirimize.
Ne ara bu kadar değiştik.
Sil baştan başlamak, bu kadar kolay olamaz,
Daha hafızamızı silecek makine yapılmadı ki.
Ben buna dayanamıyorum.
Sen bana dayanamıyorsun.
Bitiyor yine.
Alışamıyorum.

düşüş dönüşüm

DÖNÜŞ

Hadi bakalım. Bir bilinmeyenli birinci dereceden bir denkleme dönüştü sorun iyice. Cevap yakında, hissedebiliyorum. Cevap burnumun ucunda bile değil, içinde. Çocukken üstüne yazıp cevabı, burnumdan beynime kadar soktuğum peçete parçasında. Ve çözülüyor nihayet, kafamda dünyaca ünlü bir ekip kazıp çıkardı peçete topağını ve çirkin yazımı deşifre etmeye çalışıyorlar. Fısıltıyla anlamaya çalışıyorlar yazanı. Sümkürsem, yılların emeği heba olacak. Bir nezleye bakıyor, bir çuval incir. Sabırdan da öte artık bu bekleyiş, alıştık hepsine. Ne kadar deli saçması fikrin varsa alıştık. Ve anlamsızlığın kavuştuk.

Cevap içerde, terslik bu ya bu seferde ben dışardayım. Omuz atarak kırıp, kendi içime gireceğim bir kapı yok önümde. Kilitler beynime vurulmuş yıllar önce, kendi ellerimle. Ama son yakındır, gelişinden anlaşılır. Görünen köyün kılavuzuna bakmaktan bir türlü görememişim. Genişleyen bir spiral şeklinde daireler çizmişimde bunca zaman, başım bile dönmemiş. Uzaklaşmışım durmadan, zaten kendimde olandan. Vakit nakitse, son kuruşuma kadar harcamışım, bir an olsun anlamadan.

Madem hırsızlık haramdı, niye bir kişi olsun ellerime vurmadı. ”Sahtekar ben değilim.” le “Sahtekar değilim ben.” arasında ne kadar büyük bir fark var. Dinleyen olursa dinlerim, dinlenen olursa dinlenirim, dinen olursa dinerim. Son bir nefes, sonra kendim sönerim zaten. Dönen olursa bir plak gibi, dönerim. Dönen olursa bir plak gibi, dönerim. Dönen olursa bir plak gibi, dönerim.

iyi geceler efendim.

düşüş dönüşüm

SIKILIŞ

Fırtına sonrası kuzuların sessizliği. Denizlerim çarşaf gibi. Gökyüzü pürüzsüz. En ufak bir hareket yok dünden geriye kalan tek eser; ağaç kütüklerinden yapılma salımda ellerim ensemde sırtüstü yatmış parlak yıldızları seyreden ben gibi. Düşünüyor gibiyim ama aklım bomboş. En ufak bir ifade yok yüzümde, bir şarkı çalıyor ama mırıldanmak bile geçmiyor içimden. Rüzgar esiyor, uğul uğul. Birkaç kuş daireler çiziyor üzerimde. Karaya yaklaşmış olmam gerek. Kafamı kaldırıp bakasım bile yok ama. Kimsenin olmadığı bir adaya düşsem, ne değişir ki. Suyun içindeki ayağımı köpekbalıkları kapsa, bir balina takla atsa yanımda, alabora olsam kuşlar aç kalır. Ben geceye doyamadan boğulsam yazık olur verdiğim bunca savaşa.

Parça parça anılar şeklinde hatırlıyorum dünü; devasa bir dalga geliyordu üzerime, nefes nefese salımın iplerini doluyordum kendime. Şimşekler ıskalıyordu, bulutlar analarına küfretmişim gibi sinirliydi (ki ettim). Yağmur değildi yağan, deniz önce göğe yükseliyor, ölüm emrini aldıktan sonra bulutların ardındaki komutanından, hızla devriliyor gibiydi.

Üstüme bir sakinlik, bir rehavet çöktü yine. Uyumaya çalışsam uyuyamam da. Su uyumaz, düşman nasıl uyusun. Güneş doğacak birazdan, kavgamız kaldığı yerden devam edecek, yıllardır olduğu gibi. Kuşlar yarın gece yine gelecek, köpekbalıkları bulur beni belki bu kez. Belki senin karalarına vurur salım. Beraber çıkarız yola sonra, birlikte savaşırız kalan her şeyle. Beraber kayıplar veririz, beraber yatarız geceleri. Hem ben o zaman gökyüzünü, yıldızları değil de senin gözlerini izlerim. Umutla bekleriz yarını, kuşların benim ölümümü beklediği gibi.

oysa ne iyi olurdu

Cehennem dertleri var cennetimde
Ben yaşarken ruhum öldü içimde.

Sarıp sarmalayın beni.
Kefenle değil, kundakta gömün beni
Tok ölmek istemiyorum.
Çıkarın serumları, sınav yapalım.
Yıkamayın beni ölünce.
Temiz yaşamayan adamı, kirli gömün.
Mezar istemiyorum, kimse kabrimi ziyaret etmesin.
Mermer israfına da gerek yok.
Kurda, kuşa yem olayım,
Çiçeğe, ağaca gübre olayım.
Pek farkım yoktu zaten tezekten.
Mezar taşı isterim.
Ama üstünde adım yazmasın.
Boş bir resme bakan Raif Efendi gibi.
Görmek isteyen görsün beni.
Ruhuma el-fatihalar değil,
Zeki Müren şarkıları okunsun.
Cenaze namazı istemiyorum.
Vebali benim boynuma.
Zaten ölmüşüm artık, günah yazılsa da fark etmez.
Miras kavgası filan olmasın ardımda,
Zaten yoktu benim malım, mülküm.
Boşuna dememiş Yunus,
Mal da yalan, mülk te yalan.
Gel biraz da sen oyalan.
Ben o yalandım işte.
Birinizi bile kandıramadım.
Ömür hızlı geldi, çabuk geçti.
Bir türlü yakalayamadım.

düşüş dönüşüm

GÜLÜŞ

Sarhoş olasım var bugün. Ayık kafayla çekilmiyor, harabelerde harap olmuş bunca şarapla sarhoş. Bitik gecelerde yenik köfteler, ezik ruhları beslemeye yetmiyor. Sabahakarşı kafayı çekip çekip, yakasım var sokakları. Bağıra bağıra içsem şarkıları, söylesem sigaraları. Bir bir yansa ışıklar, el ele tutuşsa, itfaiyelerde mahsur kalanları, ağaca çıkan kediler kurtarsa. Bir şeyler düzelir mi acaba bu şehirde. “Açılın ben hastayım” diye bağırsam okulda, suni de olsa bir teneffüs zili çalar mı kulaklarımda?

3 kul hürse, 1 el hemen vurur enselerine. Yasak kardeşim işte anlayın sizde halden. Allah’ın ve devletin yasakladığı işlerden kaçınırken kendimi böceğe dönüşmüş buldum. Sonra ilaçladılar zaten. Çocukken bir aşı yaptılardı, kızamık. Kızamıyorum bile artık. Ruhuma zayıflatılmış bir virüs olarak verdiler seni. Hepimizin ortak bağı, şıklığı güçlendirmek için moda diye bir şey icat ettiler. Bir türlü ayak uyduramadım. Kaldıramadı vücudum bak, yuvarladım lafları yine.

Ne diyoruz biz, ne yiyoruz, ne saçmalıyoruz Müzeyyen. Cevaplar sorulara hamile, ultrasonda gördüm. Nurtopu gibi bir anlamsızlığımız olacak.

Çalıntı araçlardan çıkma parçalarla yaptım kendimi. Furkankeştayn’lığa oynuyorum. Aynı yere iki kez çaktı şimşek, can buldum. Pasta-cila-kaportacı Metin abiyle konuştum, elinde çok iş varmış ama beni de araya sıkıştırabilirmiş. Tak etti canıma araya sıkışmak, rahat rahat oturup kalkamaz oldum. Kalabalığa düşmüş hindi çaresizliğindeyim. Canım sıkılıyor. Sensiz uyumaktan bitap düştüm, gel de kaldır beni hadi. Sensin sendeki kastım, alın artık şu lafı üstüne. Görmezdeysen gel, gelemiyorsan ben görmeze geleyim, beraber görmezden gelelim.

Bağışlanmam gerek. Belki bir iki kişinin derdine dert olurum ama bu organları ben hiç hak etmedim. Hepsini bağışla lütfen. Özellikle de kalbimi. Alan olmazsa eğer seyiple gitsin. Seninle barınamadıktan sonra uyutsanız da fark etmez.

Beklemem gerek diyor benden içerdeki bir ben. Başka da tek laf etmiyor. Bir başka ben de vakit geldi diyor. Bas uçlu kaleme veya çek tetiği diyor. Diğeri tatsız bir yolculuk telaşında, valiz hazırlıyor. Başköşede oturmuş sessizce zikir çekiyor biri, elinde uzay taşlı tesbih. Her kafadan bir ses geliyor, kendi içimde azınlık durumunda hissediyorum.

Elimde urgan ipi, bir sehpanın üzerinde duruyorum. Düğümü atayım derken kör oluyorum, düğüm zaten kör. Sehpa dengesini kaybedip düşse adalet yerini bulacak. Ağlayasım vardı, o da kaçtı korkudan. Seyretmek için en ön sıradan bir yer buldu kendine. Elinde patlamış mısır, 3 boyut gözlüğünü takıyor. Hayata son bir el ve daha düşmeden sehpa: Gülüyorum sonunda. Keyifle ve hüzünle, mutlulukla ve acıyla, huzurla ve kederle, kahkahayla ve sessizce, içten ve sahte, ilk ve son defa; gülüyorum, elveda.

düşüş dönüşüm

KOPUŞ

Fısır fısır fısır fısır…. Ne dediğini anlamadığım bir ses çınlıyor kafamda. Tanımadığım biriydi, tanıştık ama adını da anlamadım. Bir şey anlatmaya da çalışmıyor sanırsam. Derdi delirmediği mi kanıtlamak gibi. Eğer ne dediğimi anlamış sayılırım. Ama anlaşılmayan şeyler duyuyorsan, östaki boruna bir şey kaçmıştır. Ya da çekiç-örs-üzengi’nin üzerinde bir salyangoz örselenir, çekiçle ilgili çekici bir şey bulamamaktan. Yarım, anlamsız, eksik bir şey mi var ki hayatımda?

Bir şey söylüyor ama çok rüzgarlı hava, ne dediği anlaşılmıyor. Mikail uyukluyor yine görev başında. Bir demli çay rica etsem, gelene kadar soğur mu bu dünya?

Bir şey diyor bir saniye. iyice yaklaştırsam kulağımı sanki öpüp kaçacak gibi şerefsiz. Uyumam lazım benim. Dünkü bu vakit geldi. Haydi rastgele. He eğer duyarsan onu sen de benim gibi, ona benim için şu cümleyi söyle:

Her şey atomik bir kalp makinesiyle hayata bağlanmış hamile bir kadının gazete manşetlerine çıkmasıyla başladı. Dünyanın annesini ya da dünyanın kalbini düşünmek istiyorsan ineklerle başlık arasındaki bağlantıyı da görürsün.