entry'ler (346)

varlık vergisi

evet biz yaptık...
insanlar fırınlarda yakılıyordu...
ve biz de onlara dünyada onlar için güvenilir hiçbir yer olmadığını bir kez daha gösterdik...
tarih ve zaman o kadar gerçektir ki...
yaşanılan zorluklar ne kadar çoksa, o kadar güçlenerek çıkarsın...
nesilden nesile, ilmek ilmek işlediler...
güçlendiler... zaten dünyada güvenilir tek şey güçlü olmaktı...
şimdi dünyanın en güvenilmez coğrafyasının ortasındalar...
tanıman gerek...
bugünü anlamak için, bazen geçmişi anlaman gerek...
yargılarınıız var...
her zaman ve her konuda olduğu gibi...
sadece yargılarınız var...
bazen bir zeytin dalı, bir nükleer bombadan daha güçlüdür.

sessizlik

en anlamlı ve etkili sözcüklerindir bazen...

gerçek

gerçek ne olursa olsun, herkesin konuştuğu yeni gerçeğindir...
ve sen onunla yaşarsın!

merkez bankası nın 818 milyar tl zarar etmesi

herşeyi tek bir insan evladının yetksine bırakan ve bunun iyi olacağını düşünen bir millet, bu tercihlerinin doğrudan veya dolaylı olarak getirdiği her türlü sonucunun, bedelini de ödemek zorundadır!

hayat tercihlerimizden ve onların hayatımıza yansımalarından ibarettir...

ali koç

Adam gibi adam…

O kadar sermaye, kaybedecek o kadar şeyin, yatırımın varken, cumhuriyetine, Atatürk’üne sonuna kadar sahip çıkmak…

Ne için? Neden?

Çünkü insan değerleri kadardır…

Cumhuriyet adamı…

Gidecek başka memleket yok, hiç olmadı…

Vatansever adamda ite köpeğe teslim edilecek memleket yoktur…

almancı

Almancı... Başka memleketi olmayanları, yargılama biçimimiz...
Barbar Türk... Yaşamak zorunda oldukları ülkede yargılandıkları biçim...
Onlar... işte bu konuda bir bok bildiğiniz yok.. Yargılarınız var...

Bu sabah bayram, bayram namazı, ardından bayramlaşma...
Pek çoğunuz gitmezsiniz... Yataktan kalkmak zor gelir...

Hadi tanıyalım biraz onları...

Hikaye 1960 yıllarına dayanır... Çırılçıplak soyulup, kontrol edilip, ahşap bavullarına özlemlerini ve umutlarını sığdırıp, uzak ülkelere, alın teri dökmeye gitmiş insanlar...

Yaşadıkları uzak coğrafya mesleklerini yansıtır gelişlerinin... Çok yakınsar ekonomik yapısı ana vatanda memleketleriyle...

Zonguldak bölgesi madencilerini, almanya'nın bottrop eyalitinde ki madenlere yakın düsseldorfta bulursunuz örneğin... Bu böyle uzar gider....

Hayallerini, umutlarını, özlemlerini koydukları ahşap bavullarla geldiler...
Dilini, dinini, kültürünü bilmedikleri ülke...
O zamanlar entegrasyon, dil eğitimi hak getire...
Düdük çalar çalış, düdük çalar mola...

4-5 aile bir çatı altında yaşam savaşları, aynı odada 20 kişi kalmalar...
Biraz para biriktirip dönecekler... Hiç dönemediler...

Uzakta ne olur biliyor musun? Sımsıkı sarılırsın anavatan değerlerine...
Özlemin, değerlerin, örf adetlerine sarılırsın.. Yaşatırsın onları... Çok daha değişime kapalı olursun...

Olduğun coğrafyayı reddediş başlar, kendi coğrafyanda ki değişimlerden kopuş…
Masumiyetin, değişimlerden uzak kalmanın önüne geçemez…

Başka memlektin yoktur ama orası artık değişmiştir…
Bulunduğun coğrafyayı zaten reddetmişsindir…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin diyanet camileri açılmıştır bulundukları coğrafyada…
Gerçekten Alman devlet otoritelerinin bile takdir ettiği bir misyonları vardır..
islam’la bağdaştırılan aşırılık, terör vs… Bunları bulamazsın orada… Cumhuriyet’in islam anlyaşını yansıtırlar…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bayrağı asılıdır… Diyanet atamalar yapar.

Bugün bayram sabahı… Hani size zor geldi kalkıp gitmek…
Mini mini çocuklarını aldılar, bayram namazlarını kıldırlar, bayramlaştılar…
O camilerin o kadar kıymetli bir misyonu var ki…
Şekerler dağıtıldı çocuklara…
Ramazan boyunca iftarlarda buluştular…
Farklı farklı etkinlikler yapıyorlar yıl boyunca…
Kermesler, türk yemekleri, birbirlerine yardımlaşma ve destek olma alanları…
Bir tek orası var, anavatanlarının onlara hizmet getirdiği…

Olabildiğince anavatana getirirler birikimlerini…
Memleket ne zaman sıkışsa dövize…
Gurbette atan kalpler, sınır tanımaz…
Kalpleri her daim anavatanda atar…
Var olsun, iyi olsun, tek dilekleri…
Sanıldığı kadar zengin değiller, siz bilmeseniz de…
Ama anavatan dediğinde, gönülleri sizden çok zengindir.

Çünkü gidecek başka memleket yoktur… Orada olmasan yaşamasan bile, gidecek başka memleket yoktur…
Bunu yaşamadan kesinlikle anlayamazsınız!

Peki sizin onlara almancı demekten başka var mı yaptığınız bir şey?
Onların anavatanla entegrasyonuna ne gibi desktek oldunuz? Ne yaptınız onlar için?
Artık 1960’lar da ki Türkiye yok… Sosyal yardımlaşma dernekleri, türk dili eğititimi, ekonomik girişim destekleri?
Bunları yapmadık…
Aksine yazın onlar tam da gelecekleri zaman, zam yaptınız uçak biletlerine..
Aferin size, şampiyonlar ligine sponsor olacak kadar büyük havayolu şirketleri…
Anavatana bir yıllık birikimiyle ailesini alıp gelmek, özlem hasret gidermek isteyen insanlar, gelemesin…
Gelirlerse o çok kıymetli dövizlerini alalım…
Lanet olsun hiç bitmeyen para hırsınıza…

Şimdi de siyasal tercihleriyle yargılıyorsunuz… Yargılayın…
Onların değişimi, dönüşümü için hiçbirşey yapmayın… Yargılayın…

Olurda burada ölürsek, bedenimiz anavatana gitsin diye sigorta yaptırılar.. Büyük masraftır çünkü…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin diyanet camileri… Son namazları orada kılınır…

Hayaller bir tabuta sığar…
Sonra yüklenir uçağa…
Döner anavatana…
Bedeni anavatana toprak olur…

Çünkü gidecek başka memleket yok ve hiç olmadı…

Bugün Bayram…
Onlar da sizin gibi bayram namazlarını, bayrakları altında kıldılar…
Mini mini çocukları, gençleri, yaşlıları bir oldular…
Bayramlaştılar…

Bayrak önemlidir… Nerde olursan ol, vatan olur gölgesi..
Doğumdan, ölüme…
Sınır tanımaz, coğrafya tanımaz…
Çünkü bayrak, her vatanseverin önce kalbinde dalgalanır…

Dünyanın her köşesinde yaşayan vatanseverlere, iyi bayramlar...

ahmet mahmut ünlü

din ve devlet işlerini karıştıran şahıs.
gücünü türkiye cumhuriyeti anayasasından üstün görüyor.
kendini devletten, halktan, cumhurdan üstün görüyor.
devlet işlerini ilgilendiren bir seçim yapılacak... halkın devlet ile ilgili seçimiyle ilgili dini görüş bildiriyor...
din adamı mısın? devlet adamı mısın?
sen elini kolunu sallayarak hergün bu memleketin anayasasını ihlal mi edeceksin?

hep buradan menfaat mi elde edeceksin? geçim kaynağın bu mu?
maddi durumun oldukça iyi...
ya sanayide alın teri döken işçi, ya yıllarca çalışmış emekli, ya sınırda -40 derecede nöbet tutan asker, polis? ya 48 saat ameliyata giren doktor, hemşire? maden ocağına giren işçi?

bunlar geçinemiyor... jet skiye ömrü boyunca binemiyor bunların pek çoğu...
çocukları yarı aç yarı tok yatıyor?
senin geçim kaynağın ne efendi?
sen anlatsana bir hele, sen nerede alın teri döküyorsun?
bir elin balda, bir elin yağda sen bu insanların, alın teri döken vatanseverlerin, emeğinin karşılığını alamayanların seçiminde, dini fetva vereceksin....

senin dinin, o insanlar alın teri dökerek açken, alın teri dökmeden tok olmayı mı emrediyor?

bak efendi, bu insanların senden öğrencekleri dini yok...

sen hele boğazından alnının teriyle lokma geçir...
bak bakalım alın teriyle para kazanmak nasılmış?

din ve devlet işlerini karıştıramazsın...
bu suçtur..
suç işledin, işliyorsun...
devletin dini adalettir.
o adalet er ya da geç tecelli eder...

türk kürt çatışması isteyen zihniyet

kafatasçı yapı kendini avrupada gösterdi...
biri bişey yaptı...
biri tuttu diğerinin çoluğunun çocuğunun ailesinin olduğu evini kundakladı...
öbürü tuttu, savaş ilan etti, önüne ne gelirse yaktı, yıktı taşladı...
şimdi ikisi de ailesinin can ve mal güvenliğinden endişeyle hayatını sürdürüyor...
bu hikaye biter mi? yok arkadaş sittim sene bitmez...
hepsi birilerinin piyonu olmuş, kendi hayatlarına zarar vermekten başka hiçbir şey yaptıkları yok...
hiçbirinden de bir bok olmaz...

ekonomi bakanı olsam

yabancı yatırımcılara, ''Bizim ülkemiz, türkiye cumhuriyeti devleti demokratik, laik bir hukuk devletidir. Güvenilir.'' derdim.

eklerdim ''Hatta anayasa mahkemesi başkanımız eski tapu kadastro müdürü... O kadar güvenilir.''

''koşun koşun gelin...'' diyerek bitirirdim.

anayasa mahkemesi başkanı hukukçu olmayan ülke

Aşağıdaki anayasaya uygunluğu denetleyecek başkan, hukuk yetkinliği belirsiz, eski tapu ve kadastro müdürüymüş, anayasa mahkemesi başkanı olarak atanmış.

Hukuk bilmeden anayasa başkanı olunabiliyorsa...

Niyet başka, mesaj başka...

Biz de demokratik bir seçime gidiyoruz şimdi... Zaten izmir'in vergi rekortmeni de bir kebapçı...

Normal abi, ben de düşünüyorum yıllardır antalya'da portakal dalında çürüyor, istanbul'da, ankara'da neden çöpten toplanıyor diye...

Bu kadar normali kabul ettirebilmek için vitaminsiz bırakmakmış niyet bünyeleri....

BiRiNCi KISIM
Genel Esaslar
I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı
ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al
bayraktır.
Millî marşı “istiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin
şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci
maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi
hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

serveti 6 milyon üzerinde olanlara servet vergisi

erdemoğlu vergi zamanı öncesinde paylarını gelir geri alır, sonra vergi zamanı geçince satar...
kademeleri bize de söylerse neden olmasın?
ne de olsa herkesin borsa istanbul da tahtası yok...

bak taşkesenlioğlu'na ne servet yapmış bu işlerden? kimin parası o?
hem sürekli ek vergi, hem de vergi affı var memlekette... o nasıl olacak?

sermaye kaçar erdemoğlu... sermaye çok korkaktır...
o zaman o kadar kolay trade edemezsin tahtanda...

o 6 milyonu 6 milyar yap bari de, efendiler kendi aralarında top çevirsinler.

nene coplamak

dün bir imza ile akbelende neneleri copladınız...
ormanını, ağacını, balını, ekmeğini, sütünü, kısaca vatanını koruyan insanları copladınız...
bugün o imza iptal oldu...

vatanını seven gerçek vatanseverler, vatanı korumak asli görevi olan, vergisini verdiği asker ve polisten cop yedi...

atasını, askerine polisine coplattılar..

bu sistem öyle bir akıl tutulması seviyesinde işte...
vatansevere de yazık...
iki arada bir derede kalmış askere, polise de yazık..
doğaya, insanlığa, ağaca, kuşa binbir çeşit canlıya da yazık...

öyle bir sistem oluştu ki, belki istemsizce...

bir daha da umarım hiçbir asker ve polis atasını, nenesini, dedesini coplamak zorunda kalmak gibi bir görevi üstlenmek zorunda bırakılmaz..

hele ki hiçbir siyasal ve maddi bağı bulunmayan bir eylem olan doğasını koruduğu için...

aktivistler, gençler, erişkinler alıştı zaten buna... birileri bir şeyleri göze almak zorunda...

ama atanızı, dedenizi, ninenizi de coplamak zorunda kalmayın...

her görevde, her zaman, her koşulda başka bir yol olmalı bazen...

akbelene dokunma

yasa iptal olmuş, bir imza ile geldi ve bir imza ile gitti...
ya kesilen ağaçlar... onlar asla geri gelemeyecek...

binlerce insanın dökülen gözyaşı işte bu yüzdendi...

dün bir imza ile masum insanları utanmazca copladılar...
anayasal haklarını savundukları için...
bugün o imza iptal oldu...

memlekette olan tam da bu, bir imza ile oluyor bağzı şeyler..
konunsuz emir, o emri veren dışında herkes için, anayasaya aykırı olarak, kanunsuzca uygulanıyor bu ucube sistemde...

bir tek emri veren anayasaya ile neredeyse her şeye yetkilendirilmiş...
fakat o emri uygulayan herkes aslında anayasal suç işliyor...

sonra düzeltiliyor bir imza ile...
ama artık iş işten geçmiş herşey için çok geç kalınmış oluyor...

vatana ihaneti çoktan geçti, doğaya insanlığa ihanet artık...

yazık ki ne yazık...

emeklilik yaşı

mevcut jenerasyonun emeklilik yaşı kendileriyle ilgili değil, babalarının ne kadar fırsatçı olduğuyla ilgili...

arkanda baban varsa 40 yaşında, garibansan 67 yaşında...

garibansan babası fırsatçı olanın 40 yaşında emekli olan oğluna, 67 yaşına kadar bakarsın.

aynı gün işe başlarsın herif emekli olur 40 yaşında... senin önünde uzun yıllar...

insana koyanın çalışmak değil, adaletsizlik olduğunu o gün anlarsın...

ekonomi kötü değil ekonomi yok

eğer bir ülkenin güneyinde portakalllar, limonlar dalında çürüyor, toplayacak işçi, satılacak market bulunamıyorsa....

ve eğer aynı ülkenin kuzeyinde, portakal ve limona ulaşmaları hayal olmuş, kabuğunu bile çöpten toplayıp yiyen aç çocuklar ve işsiz insanlar varsa...

bu bir ekonomi problemi olarak uzun yıllardır görülmüyorsa ve çözülemiyorsa...
ekonomi stratejisi ve makro ekonomi yönetimi becerisi, memleketin güneyinde ki arz ile kuzeyinde ki talebi bir araya getirmeye yetmiyorsa...

epistomolojik kopuş ekonomisi ile, dövize endeksli borçla kanallar, köprüler, betonlara bağlandıysa geleceği aç ve borçlu çocukların....

sen bugün o portakal ve limon'un ülkenin kuzeyi ve güneyi arasında ki arz talep dengesini kuramıyorsan...

bir ekonomiden bahstemek malesef mümkün değildir.

ekonomi dediğin arz talep dengesidir ki sen portakal ve limonda bile bunu becermekten acizsin.

oysa ki senin atan o portakal ve limon dengesini öyle mükemmel kuracak akla sahipti ki, memleketin sanayileşme başlangıcını, o portakal ve limon ile finanse etmişti.

epistomolojik kopma, el parası ile gerdeğe girme, memlekette portakal ve limonun arz ve talebini buluştur...

sonrası çorap söküğü gibi gelir...

uçak yapabilen kafan, sanayide çığır açacak teknolojiler üretebilecek kapasiteni biraz da basit işlere ayır...

deniz ile balığı..
ot ile eti...
bok ile otu buluştur...

hükümeti eleştirirsem başıma bir şey gelir mi

''acaba başıma bir şey gelir mi?'' korkusu ve başına bir şey gelir öğretisiyle sindirilmiş bir halk...
''herkese kelepçeleri yetmez!'' cesaretini gösterenler ve başına bir şey gelenler...

işte bazı memleketler tam olarak bu ikilemin ortasına düşerler...
korku ve cesaretin en ciddi sınavı verilir...

kendi anayasasını cesurca savunabilen bir millet veya anayasal haklarını bile kullanmaktan korkan bir toplum yaratılır...

aynı zamanda köprüden önce son çıkış tabelasıdır buralar!
acaba çanlar kimin için çalıyor?

bi milyar dolar

sahip olduğunda,
öncelikli meselen hayatta kalmak olur...
sonrası sonra....

4 dk ömrünüz kalsa hangi şarkıyı açardınız

hadi canım sende, melike demirağ'ın eseri güzel bir tercih olabilir.

mariana çukurunda bira şişesi bulunması

insanoğlunun doğayı umursamazca tüketip katletmesi...
bu umursamazlığın boyutlarının her gün başka bir şekilde hayatlarımıza sirayet etmesi...
her zaman ve her şeyde olduğu gibi, sonu yokmuşçasına, bitmeyecekmişcesine bir hezeyan...

insan olmanın yanılgısı...

şimdi o şişe kırılmış kırılmamış, gerçekten meseleniz bu mu?
zaten fiziğiniz de zayıf ama öyle olsun...

peki!

tenha bir beldede inzivaya çekilmek

her şeyden uzak, herkesten uzak...
deryaya yakın dünyaya uzak bir yer...

orası bana iyi gelecek!
birgün gelecek. o gün ben orada olacağım...

belki ilk sayfası, belki ortası, belki sonu...
ama bu kitap, bu hikaye orada tamam olacak...