bugün

entry'ler (71)

starboy

dinledikçe bağımlılık yapan şarkı. bir de klipteki fırça saçlı** ve murat boz tadındaki sempatik herif yerine bad boy profiline uygun bir tip oynasaymış on numara olurmuş.

sonuç? hepimiz madafakin bir starboyuz.

naked singularity

türkçe'de "çıplak tekillik" anlamına gelir. kara deliğin event horizon denilen karanlık bölgeye sahip olmadığı o muhteşem andır. bunu kendi etrafında kısa bir anlığına dönüp tüm çıplaklığıyla evrende bir prenses gibi boy gösteren karadelik olarak düşünebilirsiniz. böylece olmayan olay ufkunun ötesinde neler olup bittiği hakkında bilgi sahibi olabiliriz. en önemlisi sonsuzluk denilen kavramın gerçekte ne olduğunu belki de bu sayede öğrenebiliriz. üzücü olanı sona sakladım çünkü çıplak tekillik şu an sadece teorik olarak var olması mümkün bir olay. ayrıca kütleçekim dalgalarının varlığının kanıtlanmasından sonra çıplak tekillik hipotezine olan rağbet bayağı bir azaldı. öte yandan ise kozmik sansür hipotezi bunun mümkün olmayacağını savunan bir görüş olarak karşımızda durmakta. ancak şu an düşünüyoruz ki evrende çıplak tekilliklerin olması mümkündür fakat pratikte bunların var oldukları şüphelidir. yani bir netlik yok henüz ve varsayımlarla birlikte ufak teknik ayrıntılarla ilerleyen bir konu bu. ayrıca teorik fizikçi john preskill'e göre big bang dediğimiz olay, yani evrenin kendisi başlı başına bir naked singularity. bunların bilinen fizik yasalarına göre kesinlikle olmadığını düşünen stephen hawking sonradan kip thorne ve preskill ile zamanında girdiği iddiayı kaybettiğini açıklamış ve bir t-shirt üzerine aristoteles'in "Nature abhors a vacuum" sözüne gönderme yaparak "Nature abhors a naked singularity" yazdırtıp giymiştir.

starboy

içinde pembe haçla bir yerlere vuran ılık adam içeren gotik öğelerle süslü bir klibe sahip şarkı. daft punk'ın böyle bir ılıklığa alet olması hoşuma gitmedi ama olsun.

ama madıkakin sıtarboy.

daft punk diyarbakır konseri

grup üyeleri çevik kuvvet sanıldığından ötürü yine ertelenmiş konserdir.

tanrıya ihtiyaç duymak

insanın bir şeylere yetemediği yerde hissettiği şey. tanrıdan kastım "allah" ya da "yehova" gibi kavramlar değil bunu baştan söylemem gerek. kutsal kitapların yalan, fazlasıyla yüzeysel ve basit olduğunu düşündüğüm tanrısı değil bu. tanrı kelimesini bir şeyleri anlatmaya çalışmak amacıyla kullanmam gerek sonuçta. bahsettiğim tanrıyı görünmez bir güç gibi düşünebilirsin. orada bir yerde ve yetemediğin noktalarda senden üstün olduğunu hissettiğin şeyin ya da şeylerin ta kendisi.

bu şey tamamen senin kafanda yarattığın bir his. buna engel olamıyorsun çünkü bir insansın. duygu olarak adlandırdığın şeyin gerçekte ne olduğunu ve neden buna sahip olduğunu bile bilmiyorsun. kendini devasa büyüklükteki evrende çok yalnız ve yetersiz hissediyorsun. kafanın içerisindeki dünyaya gözlerinle gördüğün dünyadan daha fazla önem verip sarılman vasıfsız bir hayalperest kişilik olman dışında başka bir işe yaramıyor. mantığının yorulduğu yerde tanrının kollarına koşman tamamen senin acizliğin, başka bir şey değil. bazen gerçeklerin çok sert ve anlamsız olabileceğini düşünüp kendini çeşitli yollarla kandırmaya çalışıyorsun. bu durum ya garip bir şekilde bir tanrının kesinlikle var olduğu düşüncesine inanmana ya da tanrının yokluğu düşüncesine garip bir eminlikle bağlanacak derecede kibirli olmana neden oluyor.

yapımız itibariyle baktığımızda ise her daim gücü elimizde tutmayı isteyen meraklı varlıklarız. öte yandan ise kesinlikle ve kesinlikle çok aciz ve çok zavallı yaratıklarız. bu iki gerçek birleşince insan gerçekten dengesiz ve merak uyandırıcı bir varlık haline geliyor. sonuçta hafif ıslak ve süngerimsi bir yapının kölesi olan yaratıklarız ve bu hem ilginç hem de can sıkıcı bir durum. neden böyle olduğunu dahi bilmiyorsun. evrenin düşünebilen bir parçası olarak uzaklarda seni yaratan sebebi arıyorsun ama neyle karşılaşacağını dahi bilmiyorsun.

bilgiye dair hakimiyet alanını arttırmak ve sonucunda mutlak olana ulaşmaya çalışmak veya yalnızca sonunda ne bulacağını bilmeden ilerlemeye çalışmak adına attığın her adım ile yüzleştiğin fenomenler karşısında vardığın yargılar bir noktadan sonra mantığını atlayıp ilahi bir gücün durağından geçmeye başlıyor. mantıksal çıkarımlarla erişemediğini ilahi olarak adlandırmak ise kolaya kaçıp iç rahatlatmaktan başka bir şey olmuyor. skeptik biri olmak zor gerçekten. hele böylesine skeptik biri olup yanlış anlaşılmamak imkansız. senden üstün olduğu açık olan bir gücün varlığını sorgulaman, onun var veya yok olabileceğine dair çeşitli düşüncelerin insanların seni kolayca türlü türlü kefelere koymalarına sebep olabiliyor. tanrıya ihtiyaç duymamız onun gerçekte var olup olmamasından öte tamamen bizimle ilgili bir durum, anlatmaya çalıştığım şey bu. aynı bağlamda her insan bir şeylere ihtiyaç duyuyor zaten.

"keşke bir ağaç olsaydım" diyorum bazen.

sanırım "cehalet mutluluktur" sözü tam da bu bahsettiklerim yüzünden ortaya atılmış olsa gerek. bu konuda daha çok şey yazmak isterim ama şu an cahiliyeti iliklerime kadar hissetmek istiyorum desem daha doğru olur.

yerçekimi kontrolü

insanlığın büyük hayallerinden biri daha. eğer atalet kuvvetlerini kontrol edebiliyor olsaydık itiş kuvveti denen bir şeye ihtiyacımız olmazdı. yani bir roketi fırlatmak için yakıta ihtiyacımız olmayacaktı. yapay yerçekim ortamları yaratarak hareket üzerindeki deneyimimizi geliştirecektik. şu an için "yerçekimi kontrolü bilimsel olarak mümkün değildir" diye bir kural ya da gerçek söz konusu değil elbette, yani bu hala mümkün olabilir. bu olay tıpkı warp drive olayı gibi spekülatif bir fikir, kurulan onlarca hayalden yalnızca biridir. zamanla neden uygulanabilir hale gelmesin.

bugün bilinen tek şey elektromanyetizma ve kütleçekim fenomenlerinin birbiriyle bağlantılı olduğu gerçeği. elektromanyetizmayı şu an kontrol edebiliyor oluşumuz bir gün bu bağlantı sayesinde yerçekimini de kontrol edebilmemiz durumuna dönüşebilir. buradaki tek dayanağımız şimdilik bu bağlantı. bir tarafta einstein'ın genel rölativite teorisi öte yanda ise kuantum dalgalanmaları hakkındaki teoriler bizi eylemsizlik ve yerçekimi bağlantısı hakkında aydınlatabilecekmiş gibi duran mantıklı teorilerdir.

özetle günümüz için çok uzak fikir bu. bilim insanlarının öğle yemeği aralarında ya da sohbetlerde üzerine konuşacağı ve teoriler üretebileceği bir şey olmaktan öteye gidebilmiş değil. klasik yakıt kullanmaya bir süre daha devam. elimizdeki tanıdık enerji kaynakları da gitgide tükeniyor ki o da ayrı bir mesele. yerçekimi kontrolünden önce yeni enerji kaynaklarının eksikliği çok daha önemli ve günümüzde çözülmesi gereken bir problem.

buddy christ

dogma filmindeki isa heykelinin ismi. parodik ve hayali bir heykel olup oldukça arkadaş canlısı bir görünüme sahiptir. filmde katolik kilisesinin reklam yüzü olarak karşımıza çıkar: https://pbs.twimg.com/pro...7520/g1aVjlld_400x400.jpg

tanrının sevdiği biriyseniz kendisiyle gerçek hayatta da karşılaşabilirsiniz:
http://i1.kym-cdn.com/pho...sfeed/000/719/719/bf1.gif

göt kalkması

sanırım biraz önce yaşadığım olay. sebebi ben de kalsın ama bayağı bir kalktı şu an.

günün şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=vPQA5LsduTs

alcubierre drive

isim babası ise Miguel Alcubierre'dir. alcubierre drive yıldızlar arası yolculuk yapabilmemiz için gerekli gördüğümüz bir çeşit teorik yapı, kısaca "the machine"dir. kendisi şimdilik spekülatif bir teori veya matematiksel modellemedir. warp drive denilen olayın bir çeşidi ve onun bilimsel ismidir. özelliği ise bir noktadan başka bir noktaya hiç hareket etmeden gidebilmeyi sağlamasıdır. bunu ise yolculuğu yapacak olan uzay gemisinin etrafındaki uzay-zamanı bükerek gerçekleştirir. geminin arkasındaki uzay-zaman genişlerken önündeki uzay-zaman daralır ve bu durum hareket ediyormuşsunuz illüzyonunu yaratırken aslında her şey uzay-zamanın esnemesinden başka bir şey değildir.

görsel olarak ifade etmek gerekirse şöyle bir olaydır:
http://www.andersoninstit...e-warp-drive-overview.jpg

peki bu alcubierre nanesi nasıl çalışıyor ya da gerçekten çalışıyor mu buna biraz değinelim. bir kere bu olay için bir şekilde enerji üretmemiz şart. enerji olmadan hiçbir şey yapamayız. madde enerji enerji madde einstein iş güç joule termodinamik falan... bunu ise en başta uzay boşluğu ortamından sağlayabiliriz diye düşündük. yani uzay boşluğunun sahip olduğu enerjiyi manipüle ederek istediğimize kavuşacağımızı sandık. doğa ana elimize verdi tabii. bu tip bir şey teoride hesapanabilir iken uygulamada yapılamıyor. bunun sebebi ise tamamen casimir etkisini gözlemlediğimiz laboratuvar ortamındaki boşluk enerjisi ile dünya dışı vakum enerjisinin uyuşmazlığından kaynaklı. yani hesaplamalara göre uzay boşluğunun enerjisi çok fazla çıkması gerekirken gerçekte vakum ortamı aşırı derecede düşük bir enerjiye sahiptir. iyi ki de böyledir çünkü hepimiz bu sayede hala hayattayızdır. şimdi böyle bir durumda matematiksel hesaplamalar gerçeklikte yer alan bir şeyle uyuşmuyorsa ya yapılan hesaplarda bir şekilde çözülebilir bir yanlışlık var demektir, ya da kesin çözümü olmayan bir hesaplama üzerinde uğraşılıyor demektir. eğer ikinci durum geçerli ise -ki geçerli olan da bu-, başka bir yol denemek kaçınılmaz hale geliyor.

peki warp motorları için "yakıt" olabilme potansiyeline sahip olduğunu düşündüğümüz boşluk enerjisini kullanamıyorsak ne yapmamız gerek? bir şey yapmamız lazım. bize çözüm lazım. bu çok zor bir soru. bunu fizikçilere ve matematikçilere soralım. bazı bilim insanları gerçek bir gemiden önce mikroskobik boyutlarda yaratılacak bir uzay gemisi için gerekli olan minimum enerjinin en aşağı üç güneş kütlesi kadar olması gerektiğini belirtiyor. mikroskobik bir gemide durum böyle ise normal bir gemi için gerekli enerji neredeyse tüm evrenin enerjisine denk düşüyor. bu gerçekten de çok ama çok uçuk bir rakam. insanoğlunun bu kadar büyük bir enerjiyi kontrol edebilmesini bırakın onu üretebilme yeteneğine bile sahip değil. şu anki teknoloji ile çok uzun bir süre de olamayacak buna emin olabiliriz.

iyi ama matematiksel modellemeler bunun bir şekilde mümkün olması gerektiğini söylüyorsa gerçekte de bunu bir şekilde başaramaz mıyız? aslında başarabiliriz. yaparız ama bize biraz daha zaman lazım. bilimin biraz daha gelişmesi sayesinde karanlık enerji, antimadde, negatif enerji, negatif kütle, kütleçekim vesaire gibi konularda bunların nasıl işlediğine dair daha fazla bilgi sahibi olursak bunun gerçekleşeceğini düşünüyorum ben. sonuçta insanoğlu ışınlanmayı atomik düzeyde de olsa başarmış olan çılgın bir varlık. 20 yıl önce birilerini yoldan çevirip bunu başardığınızı söyleseniz size deli diyeceklerinden şüpheniz olmaz sanırım. madem bunu atomik düzeyde başarabiliyoruz öyleyse neden daha büyüklerini başarmayalım şeklinde bir yaklaşım gayet mantıklı gözüküyor. öncelikle şu kuantum ve makro dünya arasındaki bağlantıyı çok net bir biçimde çözmemiz şart. nasıl olur bilmem. çünkü bu bizim için bir çok kapıyı açacak olan altın anahtardır.

meraklılarının konuyla alakalı olarak inceleyebileceği diğer konular:

(bkz: Yıldızlar arası yolculuk)
(bkz: warp drive)
(bkz: sıfır noktası enerjisi)
(bkz: karanlık enerji)
(bkz: antimadde)
(bkz: sahte vakum)
(bkz: genel görelilik teorisi)

bilimde ilerleyememek

biraz fütüristik düşünürsek bir noktadan sonra insan olduğumuzdan ötürü gerçekleşebilir diye düşünüyorum. yani beyin kapasitemiz bazı şeyleri anlamaya yetmeyeceği için bir yerde takılıp kalabiliriz. bu durumda çözümün evrilmiş bir insan beyni vasıtasıyla gerçekleşmesi gerekebilir.

belki de bizden sonraki kaçıncı olacağını bilmediğim bir nesil bir şekilde ilginç bir sezgi yeteneğine kavuşacak ve problemleri kolaylıkla çözebilecek durumda olacak. tarihten günümüze gelen her yeni neslin daha da akıllı ve zeki olduğunu düşünürsek böyle bir olay gerçekleşebilir. tabii bu uzun bir süreye yayılı bir şekilde yavaş yavaş gerçekleşecek. insan ömrünü baz aldığımızda bunu canlı evriminin fark edilememesi durumuna benzetebiliriz.

bunun dışında bilimde ilerleme yapay zekanın teknolojik tekilliğe varması sonucu bambaşka bir boyuta da ulaşabilir.

kadınların anlaşılamayan hareketleri

sizi reddettikten bir yıl sonra "orada mısın" tarzı bir mesaj atıp "evet buradayım" mesajını aldıktan sonra iletişimi yine kesmesi.

neil degrasse tyson

elon musk'ın mars projesinin gerçekleşemeyeceğini düşünen astrofizikçi. 2013 yılında verdiği bir röportajda uzayın derinliklerinin tahmin edilemez tehlikelerle dolu olup böyle bir girişimin maddi anlamda aşırı pahalıya kaçacağını ve tarihimiz de göz önünde bulundurulduğunda özel şirket girişimlerinin bu tip işlere öncülük edemeyeceğini söylüyor. yatırımcılar, gönüllü insanlar, işin riskleri ve işin yatırım getirisi gibi konuların belirsizliğinin üzerine basıp devlet destekli bir girişim olmadan bunun pek mümkün olmayacağını düşünüyor. bu konu hakkında yine 2015'te verdiği röportajda da aynı şekilde konuşuyor. olur da tyson yanılırsa bunun kendisine bir kapak olduğunu söyleyip musk'ı tebrik edebilecek düzeyde bir adam olduğu kanaatindeyim. aslında tyson'ın bazı noktalarda haklı olduğu söylenebilir. diğer tarafta ise gözü kara bir girişimci var. gelecek ise ne gösterir bilinmez. mars projesi hakkında farklı bir görüş duymak isteyenler buradan o röportajı izleyebilirler:
http://www.youtube.com/watch?v=7V4V_omJFmY

kablosuz elektrik

uzun mesafelerde güç kaybı yaşanmaması için kullanılması gereken doğru yöntem ve canlılar ile arasındaki yalıtım problemi çözüldüğü taktirde başarılabilmesi mümkün olaydır. elektrik radyo dalgaları halinde iletilmeye çalışıldığı vakit uzun mesafede iletilse bile bir güç kaybına uğruyor. manyetik alanlardan faydalanılarak geliştirilen yöntemlerde ise elektrik kısa mesafelerde verimli bir şekilde iletilebilir durumda olsa da bu durum dünya çapında bir mesafeye taşındığı vakit oluşturulması gereken manyetik alanın canlılara vereceği zarar bilindiğinden henüz doğru düzgün bir yöntem bulunabilmiş değil. bu konuda çok da uzak olmayan bir zamanda fazlasıyla mesafe kat etme ihtimalimiz ise bana pek de uzak gibi gelmiyor. torunlarımızın torunları böyle bir olayın tanığı olabilir. bilimdeki bazı gelişmeler bu süreyi biraz daha kısaltabilir.

birbirine benzeyen ünlüler

richard feynman:
http://www.trbimg.com/img...-20131028-001/600/462x600

rick wright:
http://www.dailyhoroscope...mgs/celeb/full/6820-4.jpg

gecenin tarihi fotoğrafı

albert einstein ve pofuduk terlikleri:
https://p2.trrsf.com/imag...cca1e7edfb8d6b89a4336.jpg

elon musk

geceleri gökyüzünde mehtabı seyretmeye alışmış insanoğlunun bir gün dünya manzaralı gecelere şahit olacağına dair ant içmiş adam.

https://tr.sputniknews.co...k-spacex-mars-koloni.html

kurt cobain

bazı konserlerini izlerseniz yine bazı anlarda yüzündeki (u)mutsuzluğu (belki de ona benzer bir hissi) net olarak görebileceğiniz biridir.

çok acayip bir ruhu vardı bu adamın. nirvana'nın karizmatik solisti olmasının ötesinde boş bakan gözleriyle içimi her zaman garip etmiştir.

yüzüncü maymun fenomeni

çok ilginç bir fenomen, ya da şey. bilimsel konulara meraklı olanlar elbette denk gelmiştir diye düşünüyorum. bu tip iddiaların bilimsel olması bir yana bunlardan genellikle "sözde bilim" olarak bahsedilir ve bilimsel anlamda hiçbir gerçekliği yoktur. bunun bilimsel anlamda katı görüşlü olmakla da bir ilgisi yoktur maalesef.

yüzüncü maymun fenomeni genel olarak rupert sheldrake isimli birinin ortaya attığı "morfogenetik alanlar teorisi" denen zırvalık ile ilişkilendirilen bir şeydir. rupert'e göre herhangi bir insan bir konuda farkındalık yaşadığında başka insanların da aynı konuda farkındalık yaşama olasılığı artıyormuş. maymun olayına gelirsek, bilim insanları yüz tane maymunun yaşadığı bir adaya kumların içine bir sürü patates bırakıyor. bu patatesleri bulan maymunlar onları kumlu şekilde yemeye başlıyor fakat bu durumdan pek de haz etmiyorlar. sonra içlerinden biri çıkıp kumlu patatesi suda yıkayarak yemeyi akıl ediyor. sonra tabii başlıyor bunu gören diğer tüm maymunlar da aynısını yapmaya. bu sırada yan adada bulunan maymunlar var ve onlar da aynı şekilde kumlu patates yiyorlar. ne ilginçtir ki ilk adadaki yüzüncü maymun patatesi yıkayarak yediği an çok ilginç bir şey oluyor ve ikinci adada yaşayıp onları hiç görmeyen maymunlar da patatesleri direkt yıkayarak yemeye başlıyor. bunun adına da yüzüncü maymun fenomeni deniyor. rupert'e göre ise bu, bir olayın sürekli tekrarı sonucu evrende yaratılan morfik alanların içerisinde oluşan rezonansın bu morfik alanlar vasıtasıyla başka mekanlara taşınıp olayın tekrarlanma olasılığının artması imiş. gerçek bilim dediğimiz şey de ise böyle bir durum olmamaktadır fakat evrene ciddi anlamda mesaj yollamaya çalışan the secretçıların nedense pek hoşuna giden ve ne yazık ki gerçek sandıkları bir şeydir. bu yüzden fenomenler hakkında araştırma yaparken rast geldiğimiz merak uyandıran ve ilginç bazı konuların yalnızca bir hikayeden veya yalandan ibaret olabileceğini de aklımızda bulundurmakta fayda vardır. yoksa ben de isterim elbette böylesine fantastik şeylerin olduğu bir evrende yaşamayı. diğer taraftan ise evrende hikaye olmayıp yaşanan onlarca gerçek olay var ve bunların gerçekten var olduğunu bilmek bile ufku genişletmeye yetiyor.

cern

türkiye'nin içerisinde aktif olarak bulunmasını çok istediğim ama ne yazık ki uzun bir süre bunun hayal olacağını çok iyi bildiğim araştırma laboratuvarı. yüklü miktarda parayı buraya basıp aktif üye olduğumuz taktirde cern'den çıkan yeni teknolojilerden ülkece öncelikli ve ucuza faydalanma imkanımız oluyor. işin ilginci şu ki hükümet bu parayı çok buluyor ya da bizim bilmediğimiz başka meseleler var. bilemiyorum. yoksa ülkenin gelişmesine katkıda bulunacak böyle bir projeye aktif olarak katılmamak cidden mantıksız bir hareket.

şu an sırbistan ve kıbrıs tam üyelik yolunda yer alan asosiye üyeler iken türkiye pakistan ile birlikte cern'de yalnızca asosiye üye konumundadır. en son üye olan romanya ise 2016 yılında üyeliğe katılmıştır.