bugün

sevdiği entry'ler

facebook hesabını silmek

--spoiler--
-Facebook artık insanların kendilerini sergiledikleri ve zekalarını yarıştırdıkları bir yere dönüştüğü için hesabımı siliyorum.

-Birbirlerini çok seven iki insanın ortak Facebook hesabıyla sevgi, birlik, beraberlik ve sadakat gösterileri yaptıkları için hesabımı siliyorum.

-Olur olmaz her fotoğraf ya da durum güncellemesinin altına ''ANNENLERE SELAM, ÖPTÜM''yazan vesikalı fotoğraflı uzaktan akrabalar yüzünden hesabımı siliyorum.
-Her gittiği yerde bulunduğu yeri belirtme ihtiyacı hisseden şekilci insanlar yüzünden hesabımı siliyorum (Bodrum, Marmaris yazan tiplerden bahsediyorum sadece)

-Arkadaşlarıyla gittiği yemekte yediği yemeği göze sokarak çektiği fotoğrafları o yemekten en geç 1 saat sonra profiline yükleyenler yüzünden hesabımı siliyorum. Ne kadar mutlu bir hayat sürdüğünü kimseye ispat etmek zorunda hissetmiyorsan zaten mutlusundur. Öteki türlüsü kendinle girdiğin ego savaşı...

-ilişki durumunu sürekli olarak değiştirip dikkat çekmeye çalışan ve duygusal ilişkileri yapaylaştırıp basitleştiren gelişimini tam olarak tamamlamamış insanlar yüzünden hesabımı siliyorum.

-''Facebook çok bozdu yea!''diye ortada gezip de hesabını silmeyenler yüzünden hesabımı siliyorum.

-Her şehit verişimizde Şehitlerimiz için 4684684 Üye Listeni Davet Et'' diye sayfa açıp vatan sevgisini sayılarla ifade etmeye çalışan ve aslında tek amaçları o sayfada daha sonra farklı sayfaların reklamını yapmak olan sayfa yöneticileri yüzünden ve bunlara ayak uyduran/kanan cahil insanlar yüzünden hesabımı siliyorum.

-Babannesinin ölümünü iletisinde ''my grandmother has just died before see me'' yazarak duyuran ruhsuz insanlar yüzünden hesabımı siliyorum.

-Eğitim bilgileri kısmına ''hayat üniversitesi'' yazıp hayatı çözmüş gibi bilmişlik yapan sığ insanlar yüzünden hesabımı siliyorum.

-Ayrıldığınız insanın sizi listenizden sildiği halde duvarını kapatmayıp yeni sevgilisine yaptığı kurları size gösterme çabasına girdiği için hesabımı siliyorum.

-Çok samimi olduğum ve kardeşim gibi sevdiğim insanın sevgilisinden gelen baskı sonucu ''bağlantılarımı fazla beğenme kızıyor'' dediği için hesabımı siliyorum. Paranoyak insanlar haline geldik bu lanet sayesinde.

Can Yücel, Özdemir Asaf ya da Oğuz atay hakkında 3-5 dakika araştırma yapmamış insanların herhangi basit bir sözü o değerli insanların söyleyebileceği ihtimalini düşünüp profillerinde çarşaf çarşaf sözler yayımlamaları sebebiyle ve edebiyatın ayaklar altında gezmesi sebebiyle hesabımı siliyorum.



insanların yarısından fazlası Can yücel, Özdemir asaf ve Küçük iskender dizeleriyle karşı cinse laf sokuyor burada.Fazlası yok.

Eli yanağında Can Dündar, sararmış sakallı Can Yücel ve sigara tutan Cemal Süreya'dan oluşan Facebook'a çocuğumun da gelmesini istemiyorum ve işte bu yüzden hesabımı siliyorum.

-Normalde bayramda bile aramayan arkadaşın doğumgünü geldiğinde sadece arayan arkadaş gibi görünme amacıyla duvarıma gelip samimiyetsizce ''doğum günün kutlu olsun * '' yazdığı için hesabımı siliyorum.Özel mesajdan kutla en azından be adam. Ama yok. illa insanlar görecek senin iyi arkadaşlığını!

-Sadece beğenmiş olmak için belki 8 ayda yazılmış 8 dakikalık vidyo içeren eşsiz bir şiiri 3 saniyede beğenen insanlar yüzünden hesabımı siliyorum.

-Duygusal ilişkilerde güven ölçütünün ''karşılıklı Facebook şifresi vermek'' olmasından dolayı hesabımı siliyorum.

-insanların egolarının ne kadar doyumsuz olduklarını fark ettiğim için hesabımı siliyorum.

-Ayrıca insanları klonlanmış koyun haline getiriyor bu site.

Dön bak bir paylaşımlarına. herkeste mi aynı şeyler olur? Herkes mi aynı şiiri okur? Herkes mi aynı filmleri izler... Otu boku beğeniyoruz sadece. Hiçbir şeye yorum yapmaz olduk. Listemizdeki 360 kişiden 40 tanesi sohbette online olunca hiçbiriyle konuşmuyoruz. Peki neden o insan listemizde?

Belki sadece geçmişe özlem, belki insanlardan kopmadığını bilinçaltına ispat etme çabası.

içimizdeki rahatsız insanı ortaya çıkarıyor sadece. Onun eski sevgilisi, bunun arkadaşı. Görgüsüz gibi orda burda yaptıklarımızı paylaşıyoruz sadece. Şekilciliğin vücut bulmuş hali...

işte bu yüzden hesabımı siliyorum.

Sadece dedikodu ve gösteriş aracı artık bu Facebook. Anlamak gerek artık. Facebook'un şu anda kafamdaki intibası şu şekilde:



Binlerce insan bir düğün salonunda toplanmışlar ve tek amaçları gösteriş yapmak. aşırı makyajlı kokoş kızlar ve takım elbiseli sapkın erkekler. Birbirlerine kur yapıp duruyorlar. Flash Tv gibi de gamsızlar. Birbirlerini tanımadıkları halde halay çekiyorlar. Abartılı gibi gelmiş olabilir ama Türkiye genelinde maalesef durum bundan ibaret. Böyle kalitesiz bir ortam olmuş artık. Elbette kullanım amacına ve niyetine bağlı ama sizin niyetiniz iyi olsa bile gözünüze bunların çarpmaması olanaksız. Fazla söze gerek yok... Siliyorum!
--spoiler--

rötuş isteği için özel edit: bu hikayedeki mal benim.

antidepresan

şu yazıda anlatılan ilaç.

https://tr.instela.com/so...ek-istedikleri---16904387
--spoiler--
her şeyin temeli, beslenmedir.

tüm dünyada modern tıbbın kurucusu olarak kabul edilen, oxford üniversitesi'nde heykeli olan ibn-i sina da, modern tıp biliminin önemli isimlerinden hipokrat da, tıpta beslenmenin önemine dikkat çekerken, günümüzde modern tıbbın, beslenmeye yeterince önem vermemesi ve iyileştirmekten çok ilaç satma odaklı olması, artık günümüzde anlatılıyor. amerika'da bazı doktorlar, tıp eğitimini, ilaç firmalarının dizayn ettiğini ve bu yüzden tıp sisteminin iyileştirmekten çok ilaç satmaya yönelik olduğunu, iyileştirmeye değil; semptomlara odaklanarak palyatif tedavi yaptığını (yani hastalığı değil, belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik bir tedavi yaptığını) söylüyor.

bir programdan dinlediğim konuşmaları, buraya yazdım. kendi sağlığını ve sevdiklerinin sağlığını düşünen herkesin, okumasını tavsiye ederim. (kopyala yapıştır değil; el emeğidir.)

işte o önemli konuşma:

"bugünkü modern tıbbın temel sorusu "hangi hastalığa hangi ilacı verebilirim?" üzerine kuruludur.

tıp eğitimi de, ilaç vermek üzerine kurulu. zaten tıp eğitimi programını yapanlar da ilaç firmaları. bunu da artık biliyoruz. bu, şehir efsanesi değil. kanıtlandı.

oysaki, tıp biliminde bizim temel sorumuz "hangi hastalığa hangi ilacı verebiliriz?" olmamalıdır.

tıp biliminin temel sorusu bu olmalıdır:

1- hastalıkları nasıl engelleyebilirz?
2- hastalanan insanı nasıl tedavi edebiliriz? ( hangi ilacı veririz değil)

bugünkü modern tıp ise, sadece semptomları bastırmaya yönelik olan palyatif denilen tedavi yöntemini uygulamaktadır. yani semptomlara yönelik tedavi verir.

+kardeşim senin neyin var?
-başım ağrıyor.
+al sana ağrı kesici.

+neyin var?
-diyabet
+al sana şeker düşürücü.

+neyin var?
-alerjim var.
+al sana antihistaminik

iyi de bu adamcağıza biz, bu ilaçları yazıyoruz yazıyoruz. ömrü boyunca dediğimiz her şeyi yapıyor. ama şekeri düşmüyor. hastalığı ilerliyor. alerjisi geçmiyor. komplikasyonlar meydana geliyor. tansiyonu geçmiyor.

niye iyileşmiyor bu hastalıklar? modern tıbbın umrunda değil. ilaç firmalarının, umrunda değil. çünkü ilaç firmaları, insanlar iyileşsin diye uğraşmaz. ilaç firmaları ister ki, hastalıklar devam etsin, ilaçlar satılmaya devam etsin. hastalıklar biterse ilaç satamaz.

geldiğim bu noktada, tip 2 diyabeti gerçekten tam şifa ile tedavi edebiliyorum ama herhangi bir mucizevi bitki ile değil. beslenmeyle tedavi edebiliyorum.

insan, bir bütündür. sadece 1 ilaç ile, sadece bir bitki ile tedavi edebilmek mümkün değildir.

peki, beslenme, bedenimizin işleyişini, ruh halimizi nasıl etkiler?

beslenme denildiği zaman, bugün modern tıp ekolü malesef olayı, sadece yağ protein karbonhidrat ve kalori seviyesine indirgiyor.

aslında beslenmenin, bunun çok ötesinde bir önemi var. fakat bunu anlatan, malesef modern tıp ekolünde yok. hatta bunu, o kadar çok yok sayıyorlar ki, modern tıp ekolünde doktorlara bile beslenme dersi okutulmuyor.

biz, tıp fakültelerinde okurken, halk sağlığı stajının içinde birkaç saat beslenmeden bahsediliyor ve üstünkörü geçiliyor. dolayısıyla doktorlar, beslenmenin önemini öğrenemeden, fonksiyonel beslenmeyi öğrenemeden mezun oluyor. öte yandan artık bugünkü ekolde "beslenme" dediğiniz zaman olay sadece bir kilo kontrolüne indirgenmiş durumda. "kilo aldım, kilo verdim." oysaki öyle değil.

en büyük 2. organımız bağırsaklarımız. peki, neden bu kadar büyük bu bağırsaklarımız? çünkü bağırsaklar, vücudun köküdür. vücudumuzda yer alan bağışıklık sistemi hücrelerinin %70'i bağırsaklarda bulunuyor. sizin bütün vücudunuzda %30 var. bunun 2 katından fazlası, bağısaklarda bulunuyor. bağışıklık sistemi hücrelerinin bu kadar büyük bir bölümü, bağırsaklarımızda.

ama modern tıp immunoloji kitaplarını açıp bakıyorsunuz; bağırsaklardan, probiyotiklerden bahsedilmiyor. bağırsaklarda 100 trilyon probiyotik bakteri var. bunlar, sizin adınıza k vtamini sentezliyor. bunlar, gümrük memuru vazifesi görüyor, sindirimi gerçekleştiriyor. bunlar olmadan bağşıklık sistemi baskılanıyor, bağışıklık sistemi doğru çalışamıyor, otoimmun reaksiyonlar meydana geliyor. hatta probiyotikler olmadan gen yapınız bozuluyor. çünkü gen aktivitesini bile etkiledikleri gösterilmiş probiyotiklerin. probiyotikler, size gen transferi yapıyor.

hani, depresyon deyince size bir hikaye anlatılıyor; beyin kimyası bozuluyor; serotonin azalıyor; depresyona giriyorsun. bugün hala doktorlara bile sorduğunuzda, bunu anlatıyorlar size. halbuki depresyon hastalarında beyin kimyasının bozulduğuna dair hiçbir yayın yok. ispatlanmış değil.

çok enteresan başka bir şey var. serotonin denilen maddenin %95'i nerede salgılanıyor biliyor musunuz? bağırsaklarda, probiyotikler tarafından yapılıyor. depresyonun, beslenmeye dayandığı gayet açık. e şimdi siz hastalarınıza antidepresan veriyorsunuz ama beslenme vermiyorsunuz.

hastalarınıza, antidepresan verirseniz "modern doktor" oluyorsunuz; bizim gibi "turşu ye, tereyağı ye" derseniz çağdışı oluyorsunuz. bize alternatif doktor diyorlar, kendilerine gerçek doktor diyorlar. kusura bakmasınlar, gerçek doktor biziz. asıl modern tıp, alternatiftir. dağdan gelip bağdakini kovuyor.

bizim söylediklerimizi, hipokrat söylüyor: "besininiz, ilacınız; ilacınız, besininiz olsun diyor."

ibn-i sina'nın yazdığı tıp kitabı, yıllardır oxford'da, dünyada okutuluyor. tüm dünyada modern tıbbın kurucusu olarak görülen, oxford'da heykeli olan ibni sina ne demiş bakın:

"ben tıbbın tümünü, 2 beyitte topladım. sözün güzeli, kısa olanıdır:

eğer yemek yersen erken kalk, çünkü şifa hazmetmektedir.
tıpta daha tehlikeli bir şey görmedim; acıkmadan önce yemek yemekten."

hipokrat da ibn-i sina da beslenmeden bahsediyor; ama bugünkü modern tıp, beslenme ile hiç ilgilenmiyor.

depresyon, bir bağırsak hastalığıdır. bağırsak; vücudun köküdür, bağışıklığın köküdür. önce beslenme ile başlayacaksınız; onun üzerine diğer her şeyi bina edeceksiniz.

voltaire: "tıp bir sanattır; kişiyi oyalar; o oyalama sırasında vücut, kendini toparlar."

beslenmenin önemine vurgu yapan ibn-i sina, modern tıbbın kurucusu olark görülüyor ve oxford'da heykeli var.

tıp bir bütündür. alternatif tıp diye bir şey olmaz. insan bir bütündür. insanda bir tek dolaşım sistemi vardır. kan her yere o dolaşım sisteminden ulaşır; beyne de göze de gırtlağa da bağırsaklara da karaciğere de... o dolaşım sistemindeki kanın içinde sağlıklı materyal varsa, vücut hastalanmaz. biz, bunu açıklamaya çalışıyoruz.

endüstrinin ortaya çıkması ile doğal olmayan besinler, insanlara veriliyor. bütün hastalıkların sebebi de bu.

genetikmiş genetikmiş. otizmin, alzheimer'ın, kanserin, son 30 yılda bu kadar artmış olmasını genetik ile açıklamak mümkün değil. bunun neden arttığını kimse sormuyor; ilaç verelim, sen ömür boyu hastasın, bu ilacı kullanacaksın deniliyor.

hücreleriniz sağlıklı değilse, doğru beslenmiyorsanız, hastalıklar ortaya çıkar.

artık, beslenme ile tedavinin mümkün olduğu ortaya çıktı. nutritional medicine, yani beslenme tıbbı diye bir şey çıktı. beslenmenin önemi anlaşıldı. antibiyotiklerin devrinin sona erdiği kabul ediliyor artık.

doğal beslendiğimiz zaman, hücreler düzeliyor, vücut toparlanıyor.

beslenme bu yüzden çok önemli. ana rahminden itibaren, beslenmemiz, sağlığımızı etkiliyor. hatta ingiltere'de, çocuk sahibi olmak isteyen anne-baba adayları, hamilelikten 3 ay önce beslenmesini iyileştirmeli, kendini toparlamalı diye makaleler yayınlandı.

hamile kalacak annelerin, önce kilo vermesi gerekiyor. obez annelerin çocuklarında, otizm vb. hastalıkların daha sık görüldüğü, gösterildi.

anne adaylarının, glutensiz beslenmesi, d vitaminlerini yükseltmesi, magnezyumlarını yükseltmesi, iyotlarına bakıp düşükse, iyot değerlerini yükseltmesi gerekir.

planlı bir hamilelikte, biz "6 aydan önce anne-baba kendine bakmalı" diyoruz. hamilelik süreci çok önemli.

ama modern tıpta bir şablonu, tüm hamilelere uyguluyorlar. bu, yanlış. 1 haftada bu yapılacak, 15 haftada bu yapılacak, 1 ayda bu yapılacak, bunu yaptırmak zorundasınız deniliyor. bu mu modern tıp? böyle modern tıp olmaz. modern tıp, kişiseldir, kişiye özeldir. her hastaya özel olarak muamele yapılması gerekir. bir şablonu tüm hamilelere uygulamak doğru değil.

malesef bazı doktorlar, kitaplarımızı okumadan hakkımızda yorum yapıyor. başımıza böyle bir olay geldi:

tv programlarındaki konuşmalarımızdan bölük pörçük cümlelerimizi almışlar. bizden görüş almadan hakkımızda, buğday ile ilgili iddialar ve gerçekler diye makale yapmışlar. bizden görüş almadan. bizden görüş almadan, tv programlarındaki sözlerimizden cımbızla çekmişler. biz iddiada bulunmuşuz, bilim adamlarına sormuşlar, onlar da o iddiadır; gerçek budur demiş. biz, kitaplarımızı referanslı yazıyoruz. okuyunca göreceksiniz, hepsinin bilimsel referansı var. her kitabımızda bilimsel referans var.

mutluluk ve ruh hali; beslenme ile doğrudan ilişkilidir. modern tıp, beslenme olayını sadece karbonhidrat, yağ, protein, kilo kontrolü, kalori boyutuna indirgediği için, modern tıp, beslenmeyi önemsemiyor. kanser hastaları doktora gidip "ne yemeliyim?" dediğinde, doktor: "ne yersen ye" diyor. bir mide, bağırsak hastalığında "ne yersen ye" denilebilir mi? bir mide-bağırsak kanseri beslenmeden bağımsız olabilir mi?

biz, depresyon için "turşu ye" deyince çağdışı oluyoruz; antidepresan yazınca modern mi olacağız? modern tıp, bu mu? turşu yesinler. çünkü probiyotik alacaklar. hamilelerdeki durum hakeza aynı. vücudunda probiyotik olmayan, d vitamini olmayan hamilenin, doğumu sağlıklı olabilir mi? gebelik diyabetinden korunabilir mi? çocuğu sağlıklı olabilir mi? ev sirkesini, ev yoğurdunu biz, bu yüzden öneriyoruz. bu yüzden çok önemli.

dünya engelliler gününde otizm ve farkındalık ile ilgili güzel bir toplantı yapıldı. çok güzel projelerden, rehabilitasyondan bahsediliyor.

ama kimse, otistik çocuklarda beslenmenin öneminden bahsetmiyor. bakın ne kadar önemli, otizme çare var diye, bu konuda kitap yazıldı. otizme çare var kitabını yazan rahmetli ahmet aydın hoca, çocuk metabolizma uzmanıdır.

otizme çare var. çünkü otistik çocukların, otistik olması, ana rahminde başlıyor. ve de iyi beslenme ile düzeliyor. bu, gösterildi.

otizm, 80 yılında yüz binde 1 görülürken, bugün 88 çocukta 1 görünüyor. binlerce kat artışı, genetik ile açıklamak mümkün mü?

otizmde beslenme tedavileri, dünyanın her yerinde çok yaygın uygulanan tedavilerdir. peki biz neden bu çocuklara rehabilitasyon veriyoruz da, neden anne-babalara beslenmenin, normal doğumun önemini anlatmıyoruz? biz bu çocuklara rehabilitasyon verelim; ama beslenmenin önemini ve normal doğumun önemini de anlatalım.

otizmi tetikleyen en önemli faktörlerden biri sezaryendir. çünkü tohum, doğum ile atılır.

önce normal doğum. niye? çünkü çocuk, probiyotiklerini, normal doğum esnasında, anneden alıyor. çocuk, doğmadan belli bir süre önce, annenin doğum kanalında, probiyotik yapısı değişmeye başlıyor. ve çocuk, normal doğum esnasında, doğum kanalından geçerken o probiyotikleri alıyor. vücudu, bir koruma kalkanı gibi o probiyotikler ile kaplanıyor. oradan geçerken, o probiyotikleri yutuyor. ilk gıdası probiyotikler oluyor. bronşlarına da probiyotikler gidiyor. ve çocuk, doğduğu zaman, probiyotikler ile doğmuş oluyor.

ama sezaryen ile doğan çocuk, probiyotikleri alamadan doğuyor.

1980'lerde sezareyen oranı %7'lerdeyken, bugün %80'lere kadar çıktı.

sezaryen doğum, otizmi tetikliyor. anne sütü vermemek, otizmi tetikliyor. karbonhidrat ağırlıklı beslenme, tetikliyor. bütün otistik çocuklarda ağır metal zehirlenmesi riski, gluten intoleransı riski, şekere karşı tahammülsüzlük, laktoza, süte karşı tahammülsüzlük vardır.

bu yüzden, bu çocuklara beslenme tedavileri verilmesi gerek. otizmli çocuklar, beslenme ile normal bir hayat sürebilir.

otistik çocukların tamamı, glutensiz beslenmeli. ev sirkesi, ev turşusu tüketmeli. probiyotik ve prebiyotik için bu gereklidir. bunun yanında süt ve süt ürünlerinden uzak durmalı. şekerden uzak durmalı. şeker bu çocuklarda son derece zararlıdır. çünkü, vücutlarında probiyotik olmadığı için, kandida mantarı gelişir. kadida mantarı, şekeri alkole yıkar. ve çocuklarda bir keyif hali oluşur.

dolayısıyla bu çocuklara rakı içirmek neyse, şeker yedirmek de odur. bu çocuklarda muhakkak d vitaminine bakılmalı, bağırsak duvarı bozulduğu için, bu çocuklarda d vitamini düşüktür. takviye edilmesi gerekir. d vitamini, bu çocuklarda 100'ün üzerine çıkarılmalıdır ve bu çocuklar, bol yağ ile beslenmelidir. zeytinyağı, hayvansal protein, paça çorbası, kemik suyu gibi değerli proteinlerle beslenmelidir. her türlü buğday, yulaf, arpa, çavdar hayatından çıkmalı bu çocukların.

bunların, doğal olanları da tüketilmemeli. internette, bizim adımıza sayfa açıp siyez buğdayı glutensizdir, yiyebilirsiniz dediğimizi yazmışlar. biz böyle bir şey demedik. siyez buğdayı da gluten içerir ve çölyaklara da otizmlilere de dokunur. kimseye buğday satışı ile ilgili yetki de vermedik. siyez buğdayında da gluten vardır; genetiği değiştirilmiş buğdayda da vardır.

gluten intoleransı nasıl anlaşılır? bunu testler ve tahliller ile anlamak mümkün değildir. gluten intoleransı, klinik tablo ile belirlenebilir.

otoimmun hastalıkların tamamı, otizmli çocukların tamamı, diyabetlilerin tamamı, gluten intoleransı olarak kabul edilmelidir.

bu hastaların tamamına glutensiz, tahılsız diyet verilmelidir. ama bu hastalara, tam tersine, tam tahıllı diyetler veriliyor ve tam tahıllı diyetlerle, bu hastaların hiçbiri iyileşmiyor. oysa tip 2 diyabet, glutensiz, tahılsız, şekersiz beslenme sayesinde, tam şifa ile iyileşebilen bir hastalık."
--spoiler--

esrarı uyuşturucu sanan gerizekalı

esrar ve eroin vücudumuza girdikten sonra aynı süreci izleyerek etki gösterir. vücudu aldatarak dopamin salgılanmasını arttırır.
metamfetamin ve ecstasy etkisi de birbirine benzer süreci izler.
Kokain de diğer tüm uyuşturucular gibi ödül merkeziyle interaksiyona girer. Ayrıca beynin istemli hareketleri yöneten bölümünü etkilediği için kokain kullanan insanlar yerlerinde durmakta güçlük çekerler. bu nedenle kokain hep bir uyuşturucu değil uyaran gibi algılanır.
esrarı masum bir sigara çeşidi olarak göstermekle gençlere de çok yanlış bir mesaj veriliyor. esrardan sonra diğer uyuşturuculara da bir bakalım cesareti daha fazla oluyor, birincisi.
ikincisi, esrardan bir şey olmaz mantığı ile kendi hayatını mahveden biri ile uzun yıllar hayatını paylaşmış biri olarak insanı ne hale getirebileceğine şahsen ve yakınen tanık oldum. kendi hayatınızı ve geleceğinizi mahvetmek niyetinde iseniz buyrun burdan yakın, beş hatta on kağıtlı olsun, bob marley gibi tıkın.

add it: esrarı masum sanmanızın nedeni yokluğunda sigara yoksunluğu belirtilerinden farklı bir krize girmemeniz sanırım. bu daha da kötü, sinsice mahvediyor, masum gibi görünüyor. beyni pelteye dönmeyen bir keşe rastlamadım ben. 500 metre öteden bakışından ve yürüyüşünden anlayabilirsiniz çünkü zombi gibidirler. belki süreç daha yavaş ve daha az göze çarpar şekilde ilerliyor ve bir junkie gibi görünmüyorsunuz ama kesinlikle beyninizi feda ediyorsunuz. koltukta yatan bebeğinizi farketmeyip üstüne oturacak kadar beyinsiz oluyorsunuz.

sözlük kızlarının fotoğrafları

görsel

uludağ sözlük ün özeti

şu mekanda binlerce kişi (binlerce diyoruz ama, pek de inandırıcı değil bu sanki. çünkü hangi başlığı tıklasan altında standart isimler var. sanki 50 kişi çeviriyor sözlüğü)yazıyor. her gün yüzlerce sayfa yazı giriliyor buraya. içeriğe bakıldığında ise, içeriğin çok zayıf olduğu ve belli meselelerin farklı söylemlerinden ibaret olduğu aşikar.
şöyle bir özet çıkarılabilir sözlükle ilgili:

+kemalizm aslandır. atatürk olmasaydı ananızı bilemezdiniz, orspu çocuğu olurdunuz hepiniz.
-kemalizm kötüdür, atatürk de kötüdür. alkolik, diktatör dinsizin tekiydi o.

+ türk kızı kötüdür. istiyoruz vermiyorlar. o yüzden hepsi kezbandır. kukuları kötü kokar.
- asıl türk erkekleri kötüdür. pipileri küçük ve hepsi pis birer abaza.

+ ateizm kraldır. allah'a inanmıyorum. inananlar siz malsınız.
- ateizm mallıktır. insanların allah'a inanmamak gibi bir seçenekleri olamaz. hepiniz yanacaksınız. yaşasın cehennem.

+ eski sevgilim, nerdesin ühühüü:(((
- eskiyi sktiret, yeni aşklara yelken açalım. aşk, meşk, yrrak kürek.

bir de karşıt argümanından bağımsız olarak 'itiraflar' var işte. bokumu parmakladım, küçükken kedi kestim, komşunun camını kıran bendim tadındaki embesil yazılar.

al sana uludağ sözlük. bunlardan ibaret burası.

ha bir de üç beş troll var. onlarında ne mal olduğu ortada zaten.

kızların tahrik etmek için yaptığı ufak numaralar

+ nerdeydin canım açmadın telefonu?
- ay hayatım afedersin duştaydım da...
+ ha tamam. sıhhatler olsun madem.
- ya aslında daha erken de açardım da vücut yağı sürdüm vücuduma duştayken.
+ anladım..
- çilekli. ay yok pardon çilek şekerli. bu pastaların üstündeki çilek şekerinden.
+ evet.
- çilek çilek kokuyo şimdi her yanım var ya.
+ ne mutlu.
- sonra da çıktım bornozumla otururken krem sürdüm. parlak böyle.
+ seda..
- özellikle de göğüsler üzerinde yoğunlaştım böyle dairesel hareketlerl..
+ seda!
- gelsene bize ev boş. bugün. bu akşam. mümkünse hemen.
+ ...
- çilekli.

ben böyle hayatın ta denilen anlar

Mahallemizdeki sonradan türeyen, garip isimlere sahip çakma hipermarketlerden birindeyim. Kahvaltı için ıvır zıvır almışım kasada sıra bekliyorum. Altımda çamaşır suyu desenli eşofmanım, üstümde siyah demeye bin şahit isteyen bir kaç yıl önce siyah olduğunu hatırladığım tişört. Okul tatil ya , bugün yirmi üç nisan ya rahatım gayet. kenardaki rafları inceliyorum bir yandan. Önümde küçük bir kız ve kardeşi var. Kız en fazla 5-6 yaşlarında, kardeşinin nasıl yürüyebildiğine bile şaşırıyorum o miniklikle. Ablasının elini tutmuş sadece, ellerinde de bilmemkaçlı halleylerden var. Pek incelemiyorum bu küçük ikiliyi. Onların önündeki karı koca tepeleme dolu bir market arabasını sürüyor bir yandan da yüksek sesle bir şey konuşuyorlar. Komşularının kızını mı ne, ilgilenmiyorum. Daha sonra sıra bu iki kardeşe geliyor, karı koca eşyalarını poşetlerken, bilmemkaçlı halley geçiyor kasadan. Kızın üstünde açık yeşil, kolları kısa gelen, önünü kapatmaya çalışsa kapanmayacağı bariz belli olan bir palto. Atletleri çıkmış eskimiş kazağının altından. Ayak bilekleri açık, ayağında çorap yok. Terliğinin ucundan çıkan ufak parmakları kırmızı, kıpkırmızı. Kardeşinin üstünde lacivert bir kazak, eski bir ayakkabı. Kardeşinin elini bırakmadan açıveriyor diğer avucunu. Bir sürü bozuk para dökülüyor kasanın önüne. Kasiyer sayıyor paraları, hepsi beş ve on kuruştan oluşuyor sanırım. iğrenç bir sesle ekliyor sonra; 'Burda bir lira on kuruş var, ürün iki lira altmış kuruş.' Kız kızarıyor, parmaklarından daha da kızıl şimdi ufacık suratı. Ben kızarıyorum, sanki parası yetmeyen benim, sanki kasada kalan benim. Karı koca poşetlemeyi durdurup bakıyorlar, seyretmeye başlıyorlar iki kardeşi. Küçük olan zaten ilgili ilgili etrafını süzmekle meşgul, kız da anlamıyor kasiyerin dediklerini. 'Efendim? diyor incecik bir sesle. 'Paran yetmiyor canım.' diyor kasiyer. Ağzına o kadar yakışmıyor ki bu canım lafı, ses tonuna o kadar eğreti kaçıyor ki ağzının ortasına yapıştırasım geliyor, canına sokayım senin diyesim geliyor saçlarının uçları düzleştirmekten sararmış yanmış olan bu aptal kasiyerin. Kız daha da kızarıyor, kardeşinin elini bırakıyor. Paltonun cebine atıyor elini, bomboş çıkarıyor sonra. 'Ama.' diyor, susuyor. Karı koca izliyor, kasiyer izliyor, ben izliyorum, bütün market izliyor kızın suratının kızarış faslını. Kasiyer sıkılıyor bu seyirden sonra, 'Paran yoksa geri geçiriyorum ürünü.' diyor. Arkamdaki yaşlı adam öksürüyor. Kimse bir şey yapmıyor, oysa bugün çocuk bayramı ve hepimiz durmuş çocukları izliyoruz. Bir şeyler yapmak istiyorum, 'Burdan al' diyorum kasiyere. 'Anlamadım' diyor aptal kasiyer. 'Paranın üstünü burdan al' diyorum tekrar elimdekini uzatıp. 'Haa' diyor, işlem tamamlanıyor. Kız hala kırmızı suratını eğip poşete koyuyor bilmemkaçlı halleyi. Karı koca poşetlemeye devam ediyor, arkamdaki yaşlı adam ayak değiştiriyor, hiçbir şey olmamış gibi. Aptal kasiyer kahvaltılıklarımı geçiriyor, hiçbir şey olmamış gibi. Kız kardeşinin adımlarını beklerken aynı andan çıkıyoruz marketten. 'Sağol abla' diyor. 'Bişey değil,' diyorum 'Bayram ya bugün hediyem olsun.' Küçük kız şaşkın şaşkın bakıyor yüzüme ve 'Ne bayramı?' diyor. Öylece kalıveriyorum. 'Hiç' diyorum. 'Karıştırdım herhalde.' Tekrar 'Sağol abla.' diyor aslında söylememiş gibi. Sonra onlar sağa ben sola gidiyoruz. Bugün 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı, bugün 'ÇOCUK' bayramı. Bugün iki üç şımarık geveze velet birilerinin koltuğuna oturacak, bugün, bir avuç süslü giysili çocuk dans edecek ve böyle sona erecek bir yığın yıldır olduğu gibi. Bazıları da böyle haberi bile olmadan geçirecek bugünü ve kimsenin aklına gelmeyecek, oysa bugün bütün çocukların bayramı. 'Bütün' çocukların...

(bkz: ben böyle 23 nisanın)

hiç sevgilisi olmamış erkek

kızların ayağına giden değil, kızların ayağına geldiğidir.

böyle tipler daha bir gizemli oluyor. hele bir de az buçuk tip ve görüntü de varsa bir de etraftakilerle ilgili değilse kızlar böylelerine içten içe daha çok bitiyor. tabi bunun o kişiye faydası da olmuyor. zira kızlar en fazla kendi aralarında konuşup bu çocuğu çekiştirirler, ya da gelip sohbet konusu açmaya çalışırlar lakin söz konusu er kişi bunların hiçbiriyle sağlam bir ilişki yaşamayacağını bildiği için pas vermez ve belli bir süreden sonra da pek tabi bu kızlar da yanına uğramaz olur. en sonunda da bu kızlar gider kapris ve triplerini çekebilecek şeyhsuvar kılıklı heriflerle yamanırlar.

not: gerçek hayatın ta içinden yapılan alıntılardır.

gösterip vermemek

en büyük günah.

derki:bir sabiye gösterip vermezseniz. eşşek pipisine muhtaç kalasınız. patlıcan bile bulamayasınız.biz demedik mi gösterip vermeyenlerin başına kedi kukusu yağdırırız diye.

melis tüzüngüç

makyajlı ancak harika yüzüyle beni benden alan kişilik. harem dizisi için baştan başa soyunmuştu.http://www.youtube.com/watch?v=Avqa94x97mM

sözlük yazarlarının fotoğrafları

üşenmedim çoğu yazarın bu sayfada paylaştığı fotoları bi entry altında topladım. amacım güzel veya çirkin oluşlarını irdelemek değil, sadece o kadar güzel pozlar, o kadar güzel bakışlar var ki herkes şahit olsun istedim.

hiç uzatmadan devecialpay ile başlıyorum,

bu arkadaş tuvaletten çıkmış basurlu gibi poz vermiş mesela.
paylaştığı fotoğrafta sıfatında bi ıkınma var .
o son acıbiberi yemeyecektim bakışı atmış;
görsel

necromantic: bu çocuk da yeni tuvaletten çıkmış sanki.. bende de göt var bakışı atmış;
(img:#993688)

mrmarlboro; buna çok güldüm. bu kabız sanki. ıkınması duyulmasın diye ağzına atkı dolamış, sinsi çok.
görsel

hezimet: bu adam halka filmindeki tvden çıkan kızın abisi sanırım. o da mikro dalga fırınından çıkmış gibi poz vermiş;
görsel

sbag: bu sbag '' beyler ben çok zenginim, hiçbir şeyden artık tatmin olamıyorum, birazdan bu büyüğün hepsini içime alacağım gibi poz vermiş. şişesiyle mutlu kerata. vazelin var mı bakışı atmış;
görsel

patronum : bu arkadaş sözlüğün özeti işte. ağaçtan sarkan örümceğin o minik götüne bakıyomuş gibi poz vermiş,
görsel

problem nedir: bu çocuk '' abi 1 liran var mı'' bakışı atmış. buna yardım toplamak için başlık açmalıyız.
görsel

kadin virtuozu: bu arkadaş da büyük dalgaları seviyorum pozu vermiş. sağ omzunun gölgesine dikkat. töbeler olsun sanki götü çıplakmış gibi durmuş,
görsel

otobankral: bu çocuk ben butonunu açmış şuku bekliyo sanki.
görsel

lunpenlunpenluplunpenluper: bu kız marhall boya fabrikasında çalışıyor sanki ve kaşlarını kalemle değil badana fırçasıyla boyamış onun reklamını yapıyor, ben ömrümde böyle kaş görmedim, kızın sıfatında alın yok,
görsel

en iyi nickleri almissiniz la: bu adam ''nerde ne kadar berber varsa hepsinin amına koyum'' bakışı atmış.
görsel

tutmayinkucukenisteyi: bu eniştemiz de '' selülitli kadın götü gibi alnım var, bu nedir amk pozu'' vermiş. dertli çok.
görsel

kelkiz; bu kız sözlükteki sevgilisine; '' defol git bana daha mesaj çekme, ben çok mutluyum'' pozu vermiş. parmaklara dikkat.
görsel

ohadiyorum: bu çocuk sessizce koyveriyor. bızzttttttttt pozu vermiş,
görsel

rakibalik45: bu kız '' ben tek siz hepiniz pozu'' vermiş. allah bunun çıktığı çocuğa sabır versin. süsecekmiş gibi bakıyor,
görsel

nick miller: bu kız da '' hangimizin tamponu daha güzel '' pozu vermiş.
görsel

sevgili gandalf : penisimi kestim çok mutluyum pozu vermiş.
görsel

ve son olarak zall;
görsel
ya ben bunu yirim.

ilk kez sevgilisiyle buluşacaklara tavsiyeler

kızı etkilemek için şempaze gibi davranmayın yeter. ayı iseniz bırakın ayı gibi davranın. doğal olun, rahat olun. anın tadını çıkarın evet. haaa burada kol kadar uzun hikaye vardı ama aradan seneler geçince çekti çekti ve böyle boktan bir şey oldu. yakışır buraya evet.

kerhaneye gidecek olanlara tavsiyeler

ilk sevişmeyse gidilmemesinde fayda vardır. Gitmeyin evet. 31 daha iyi.