bugün

entry'ler (11)

yeni nesilde görülen mantıksız hareketler

çok değil 30 sene öncesine bakınız. çoğunuz bilmez bile bilmeyenleriniz de analarına sorsun gün akşama kadar pamuk tarlasında çalışıp eve yorgun argın geldiğinde tek teselliyi yine kendisi gibi eve yorgun gelen beyinin bir tatlı edasında arayan ve bugün hiç birinizin takdir etmediği ve cebinize harçlık vermediği için hakir gördüğü analarınıza sorun.

peki analarınızı neden hakir görüyorsunuz işte tam bu noktada şimdi komedi başlıyor.

analarınızı hakir görüyorsunuz çünkü onun vereceği parayla onun tırnağı olamayacak, hayatında ki en büyük derdi kırılan tırnağı olan, facebookta ki profil resmine gelen yorumlardan başka gündemi olmayan, siz aşk acısı çekerken ayrılığınızın ikinci günü kankanızın altına yatacak olan ve tüm bunlar yetmezmiş gibi kendini nimetten sayan yeni nesil kadın altını çiziyorum kadın adaylarına yaranmanız gerek.

düşünüyorsunuz ama birden gözünüze çarpıyor boş beyaz duvarlar ve neden diyorsunuz kendinize ama bulamıyorsunuz cevabını zira suçu hiç kendinizde ya da en az sizin kadar aptal eşinizde, dostunuzda aramadınız suç ananızda babanızdaydı hep sonra şu siktiğim satırları okurken bundan da vazgeçtiniz ama size bir suçlu gerek evet birini suçlamalısınız. sakın ha o kişi siz olmayın canınız yanar üşür hakir gördüğünüz ananızın kollarına koşarsınız hemen hanım evlatları sizi.

size dayatılan kalıpların dahası kendinizin yine kendinize ve etrafınızdakilere koyduğu kalıpların ne kadar ölümcül, derin ve sahtekar olduğunu göremeyecek kadar cahil, yarenlik edenlerin ne kadar sahte olduğunu göremeyecek kadar kör ve tüm bunların dışına çıkamayarak kendinizi kendinizden koruyamadığınız için de masum ve korunmaya muhtaçsınız aslında.

ama öğreneceksin yeni nesil hayat harbi öğretir adama saygı duymayı sen de öğreneceksin!

nikahtan önce tuvalette 31 çeken damat

batıl inançlara sahip, nasıl başlarsa öyle gider düşüncesine sahip damattır.

gerdek yoluna düşmeden önce kadını olacak kişiye çaktırmadan "ben bi ayak yoluna kaçayım" diyerek erken boşalmamak adına rezil olma riskini göze almış damat adayıdır.

düğün bittikten ve kısmen darp ediltikten sonra beyaz çarşafa planör usulü atlayan damat beklediği etkiyi göremez ise o evliliği uzun vadede neyin kurtaracağını köy meclisine taşıması gerekir zannımca...

türkiye nin başkenti çorum olmalı

domalan ve dölderesi gibi türkiye'nin dış politikası ve genel durumunu en güzel şekilde tasvir eden iki güzide köye sahip çorum'un türkiye'nin başkenti olması durumudur.

bu saçmalığı düşündüğümde tuvalette ihtiyaç giderdiğimi sizlerle paylaşma gereği duyuyorum. zira insanoğlunun düşüncelerinin tuvalette çok daha net olduğu aşikar. bende hemen kafamdaki bu müthiş düşünceyi, düşüncelerimin bulanıklaşmaması için ellerimi bile yıkamadan sizlerle paylaşmak için klavyeye koştuğumu sizlere beyan etmek isterim.

ilk iki paragrafta midesi bulanan pezevenkler olabilir ama düşünen her birey, konya ovası'nı geçen düşmanın ankara'yı çok rahat kuşatabileceğini ve yine çok rahat bir şekilde şehri düşürebileceğini az çok tahmin edebilir.

oysa çorum öyle mi a dostlar?

rakımı 800 metre olup arazisi engebeli olan çorumu kuşatmak ne mümkün. sadece hava saldırısına açık olan bir memleketin kara hareketı olmadan alınması zaten mümkün değildir. ki liman von sanders gibi bir kazma bile savunabilir bu beş para etmez şehri.

nizam-ı edit: anarşist olduğumu ve ıq seviyemin 172 olduğunu beyan etmek isterim.

sekban-ı edit: tarih olimpiyatları şampiyonuyum, bu yüzden kimse bana liman von sanders'i savunmaya kalkmasın fena bozarım.

omeglede kameraya sikini açan abiler

karşıma geldiklerinde gülmekten altıma sıçmama sebebiyet veren ve yaşadığı yüzyılı şaşırmış abilerdir. zannederdim ki abazanların cenneti atina'nın doğusundan başlar, lakin hiçte öyle değilmiş lan. bu abilerin çoğunun memleketi köln, voronej, liverpool ve bilimum büyük batı kentleri.

hayatımda gereksiz bir şeyin üstüne 5 dakikadan fazla düşünmeyen zatım bu saçmalığın üstüne tam 26 dakika düşündü ve karar verdi bu abilerden biriyle muhabbet açıp onu tanımaya. ilk 14 denememde "hi" demeye kalmadan şutladılar beni. allahtan 15. gay çıktıda yakışıklı yüzümden nasiplenmeye karar verdi. bundan zevk aldığım düşünülmesin sakın, zira ben bunu bir bakıma mutualizm olarak nitelendiriyorum. "hi" dedim "hi" dedi. usül gereği "asl" yazdım 42/m/texas yazdı. onu konuşturmak için kendimi feda edip gay olduğum yalanını söyledim ve sordum "neden yüzün yerine sikini koyuyorsun kameraya, halbu ki yüzün ne kadar çirkin olursa olsun elinde ki bamyadan daha iddialı olurdu." o bir süre güldükten sonra bana aslında gay olmadığını ve omegle'ye gelen hatunların neden geldiğini açıkladığında gay olduğumu söylememin de etkisiyle afalladım bir süre. herif resmen beni oyuna getirmişti. ama anlamıştım asıl olayı. kızlar bunun bamyasını görmeyi benim yakışıklı yüzümü görmeye tercih ettiğinden mütevellit beni anında kapı dışarı ediyor ve bamyaya doğru koşuyorlardı. psikolojik olarak bunalıma sokmuştu beni orospu çocuğu ne yapsam etsem derken göndermişim herifi.

karar vermiştim, ben bu kadar aşağılıkça bir şeyi yapamazdım. isterse kızlar soyunsun, kıçlarına adımı kazısın umurumda değildi. ben omegle'ye seviyeli muhabbetler için giren ve umduğunu bulamayan bir gençtim, oraya gelenler ise küçük bamya, küçük kuku için giriyorlardı. sırtımı döndüm anında ve şansımı seviyeli muhabbetlerin sıfır noktası chat rulette'de denemeye karar verdim...

gece klübüne damsız girmenin yolları

henüz bulunamayan yöntem gibi görünsede pek çok yolu vardır bahsi geçen saçmalığın üstesinden gelmenin. üstelik zor da değildir. oturduğun evladivelik ve bir o kadar kıytırık barın barmeniyle muhabbetti açtığında sana tıkır tıkır dökmektedir tüm incileri. alanya'da don carleone'nin barmenleri, izmir'de brink'in barmenleri bu işte ustalaşmıştır.

kilit nokta her zaman bir aracı bulmaktan geçer. öncelikle kapriyle, t-shirt'le gitmeyeceksin mekana. kapının önüne ferrari'yle gelsen bile adam yerine koymazlar seni bu detaylardan dolayı. kapının önündeki konsomatris kılıklı hatunlara 2 bira karşılığında seni içeri sokmalarını rica etmeyeceksin. çünkü kapının önüne toplanan her apaçi bunu yapabilecek kapasitetedir. neyse devam edelim, bodyguard'ın cebine rüşvet ayağına para sıkıştırmak eskiden işe yarasa da artık bar yönetiminin bu kodamanları çok sıkıştırmasından mütevellit artık dayakla vuku bulan bir eyleme dönüşmüştür. bunların dışında girmenin yollarından bahsetmek gerekirse bunların en başında gece klübüne gitmeden önce saçını herhangi bir kuaföre yaptırır ve o kuaförle muhabbeti kurup ondan kilit bir isim alırsan içeride en az 10 tane kızı hamile bile bırakabilirsin. onun dışında tatil bölgesinde kaldığın pansiyonun resepsiyon görevlisi sana çok rahat bir dam bulabilir eğer genç ise. ve en işe yarayan nüansa dönmek gerekirse plaj voleyboll'una huzurunuzda bir teşekkürü borç bilirim. dişi kişiyle yapılan herhangi bir atraksiyonun muhabbeti kuvvetlendirdiğini biliyordum ama bu voleyboll olayı tamamen ayrı bir şey. en davar birey bile ordan bir dam düşürebilir kendine. neyse siz gereksiz soykalar için nazik parmaklarımı daha fazla yormak yerine james dean'a gidip tuvalet fantezisi yapmayı tercih ederim sevgili dostlar. bi bok beceremeyen özelden ulaşsın...

erkeklerin korkuları

az önce gördüğüm bir bkz'nın boş kalmasını istemediğimden mütevellit an itibari ile parsellediğim başlıktır.

genel bir giriş yapmak gerekirse 3. sınıf bir ülkede yaşamamız nedeniyle eğitimsiz kalmış bir toplumun hakim kısmının genel korkularıdır.

aldatılmak: ilk ve en büyük korkudur. eğitim durumuyla alakası da yoktur. erkek adamın kafası işkillenir. sahip olduğu kadın ne kadar mükemmel özelliklere sahip olursa olsun bir yerden açık verir. erkek adamda bunu bekler ve kendince saçma yorumlar getirir.

en uçuk noktadan misal vermek gerekirse; ev hanımı bir dişi akşama ne yemek istediğini öğrenmek için kocasının çalıştığı şirkete telefon açar ve diyalog gelişir.

kadın: aşkım akşama ne yapayım.
erkek: bilmem sen yap kafana göre.
kadın: peki. erken çıkarmısın ben alışverişe çıkacağım yemeklik almak için.
erkek: (aha yakaladım kancığı eve erkek alacak beni kolluyor) hayır aşkım fazla mesaiye kalacağım işler epey birikti eve iş getirmekte istemiyorumm.
kadın: peki aşkım.

telefon kapandıktan sonra erkek kişisi kafasında yarattığı hayali senaryonun dişi tarafından tasdikleneceğini düşünerek patronundan erken çıkmak için izin ister ve doğru eve gelir. ev boştur ama erkek hala inanmaz kadınının ona sadık olduğuna ve gerçekten alışverişe çıktığına. erkek kadınına aşık olsa da açık yakalamak ister kendi tezlerinin yanlış olduğunu öğrenmemek için. bu erkeklere göre bir hazdır aslında. mükemmele sahip olduğunu saçma sapan atraksiyonlara girerek kendine kanıtlamak istersin. neyse dağıttık konuyu erkek her zaman alışveriş yapılan markete girer ve kadınını orda görür ama yine inanmaz kadının masum olduğuna içinr oturmuştur bir kere. kadınını uzaktan izlemeye devam eder. dişi herhangi bir şey için market görevlisine bir soru sorar. işte erkek yükleneceği kanadı yakalamıştır. teorilerine mantıklı bir açıklama getirerek kadının gardlarını indirmeye kadar gider bu saçma düşünceler zinciri. kadın poşetleri tek başına taşıyamayacağı için ve evde uzak olmadığı için poşetleri taşıması için marketten bir görevli veriyorlaar yanına. bu da erkeğin teorisini güçlendiren ikinci şey oluyor. eve kadar takip ediyor ve eve girdiklerini görüyor. artık erkek kayışı koparmıştır. hastalıklı bir beyne istediği her şeyi vermiştir dişi. erkek kapıyı sessizce açar ve sessiz sessiz mutfağa doğru ilerler. ama elemanın çıkacağını anladığında hemen mutfağın karşısında ki odaya kapının açıldığı yönün karşısında ki duvarın kenarına saklanır hemen. burdan her şeyi net biçimde görüyordur. ama yine umduğunu bulamaz market elemanı poşetleri bıraktığı gibi evi terkeder. ve erkek kişisi umduğunu bulamamasından ziyade kadınının kendisini farkettiğini ve durumu ona göre yönlendirdiğini düşünür. bu düşünce onu daha da öfkelendirir. kadınının kendisinden akıllı olması her erkeği delirtir zaten. hastalıklı beyne sahip olan erkek akşama olay çıkarmayı kafasına koymuştur. biriken stresini atması için de bir çözümdür belki de bu ama erkek bunu kendisine itiraf edemez. akşam olduğunda erkek söylediği gibi geç gelmez eve ve yemekte bitirici diyalog başlar.

kadın: aşkım geç gelecektin bir problem mi var?
erkek: bilmem sence?
kadın: bişey mi oldu aşkım çok soğuksun?
erkek: soruya soruyla cevap vermeyi bırakta sana bir sorum var ona cevap ver!
kadın: evet. (kadını merak sarmıştır artık!)
erkek: ben olmadığım zaman sıkılıyor musun evde? sonuçta tek başınasın, ayrıca buralarda da yeniyiz.
kadın: haa hayır aşkım dur ben sana yemek koyayım. (kocasının işte tatsız bir olay geçirdiğini ve soğukluğunun ondan ileri geldiği fikrine paralel biçimde maçın en zor kısmının da geri kaldığını düşünmektedir.)
erkek: dur acelesi yok! ne yaparsın ben evde yokken?
kadın: bilmem televizyon izlerim, yemek tarifi bakarım. (kadın şaşırmıştır bu soru karşısında.)
erkek: başka?
kadın: bilmem ki ne olsun?
erkek: bu kadar yüzsüz olacağını tahmin etmemiştim. bunca yıllık kocana ihanet ettin üstüne karşıma geçmiş oturuyorsun.
kadın: ne ihaneti bitanem kendine gel şirkette kötü bir şey mi oldu?
erkek: eve aldığın elemana sor.
kadın: kimi almışım eve? (kadın da kılıcı çekmiştir artık!)
erkek: marketteki elemanı. bilmiyomuş ayağına yatma hala!
kadın: poşetleri taşımama yardım etti mutfağa bırakıp hemen gitti bu muydu yani?
erkek: benim seni takip ettiğimi ve evde olduğumu anladığın için durumu kurtardın. (tartışmayı istediği yere çekebilmiştir sonunda maç onundur artık)
kadın: kafayımı yedin be adam hem sen beni takip mi ediyorun?
erkek: konuyu değiştirmeye çalışma. (kadının bu tavrı erkeğin kendine olan güveninin artmasını sağlamıştır.)
kadın: sen kafayı yemişsin yzün aynı ama arkasında ki sen değilsin!

kadın hüngür hüngür ağlayarak yatak odasına gider ve kapıyı da kilitler. erkeğin öfkesi saman alevi gibi söner. kadının gözyaşları onun masumiyetini kesinleştirmiştir erkeğin gözünde. aradan sessiz 1-2 saat geçer. ve erkek kırdığı kalbi onarmak için yatak odasının kapısına gelir. kapı kilitli değildir ama kadın bozulan sinirlerinden dolayı uyuyakalmıştır. muhtemelen erkeğin gelip özür dilemesi için kapıyı açık bırakmış lakin erkeğin öküz olması bu duruma engel olmuştur.

sabah olduğunda erkek işinden aldığı iznin süresini uzatmış ve kadınına kahvaltı hazırlamıştır. kadın da naz yapmayı beceremediğinden yelkenleri hemen suya indirmiştir ve olayın derdi tasası kalmamıştır. erkek biriken stresini atmış ve ilişki kan tazelemiştir.

not: yukarıda ki sadece olumlu örnektir.
not 2: asla anket değildir.
not 3: yazım hatası falan kalmamıştır.

atatürk ölünce abd ne yaptı

tarih: şubat 1923
yani; kurtuluş savaşından 4 ay sonra,
yani; cumhuriyetin ilanından 9 ay önce.

mustafa kemal, amerikan milletine hitaben, lozan konferansının kesintiye uğramasının ardından, abd senatosuna aşağıdaki mektubu göndermiştir.

"büyük amerikan milletine,

siz, zulüm ve zorbalığı kendi vatanınızdan uzaklaştırdınız.
siz, uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra kendi özgürlük ve bağımsızlığınızı kazanarak
halk egemenliğine dayanan demokratik bir devlet ve güçlü bir uygarlık kurdunuz.

yer kürenin diğer tarafında diğer bir ulus var ki,
o da aynı özgürlük, aynı bağımsızlık ve aynı demokrasi uğrunda mücadele ediyor, kan döküyor.
bu ülkünün arılık ve yüceliğine karşı düşüncelerinizi yanıltmak istiyorlar.
bu propagandayı yapanlar, ya birtakım cahil tutucular veya yeni kazandığımız özgürlüğü kaldırmak
ve bizi ondan mahrum etmek isteyen gizli ve açık düşmanlarımıza alet oluyorlar.
yalanlara ve iftiralara inanmayınız.

özgürlük ve bağımsızlık uğrunda savaşan
ve tıpkı sizler gibi dünyada ilerleme ve adaleti sağlamak için samimi bir surette mücadele eden türk halkına
kalbinizi açık bulundurunuz."

gazi mustafa kemal...

bu mektup, amerikan senatosu'nun 26 şubat 1923 tarihli oturumunda, senatör mr. oven'in önerisi üzerine, okunarak zapta geçilmiştir. bundan 4 hafta sonra, mustafa kemal, ünlü 'time' dergisine kapak olmuştu.

bu 'dostluk eli'ne, en anlamlı cevap, tam 15 buçuk yıl sonra geldi.
10 kasım 1938'de, türk milleti, acıların en büyüğünü yaşıyordu, atatürk ölmüştü.
durum, bütün ülkelere resmen bildirildi.
afganistan'dan finlandiya'ya, japonya'dan letonya'ya kadar.
bütün ülkeler cenazeye en üst seviyede heyetlerle katılacaklarını bildirdiler.

atatürk'ün en çok savaştığı ülke ingiltere, özel bir zırhlı ile gönderilen ve başında, onun anafartalar'da denize döktüğü kıtaların komutanı mareşal lord birdwood ve ingiltere'nin akdeniz filosu başkomutanı oramiral dudley pound olmak üzere kalabalık bir heyet ve 12 subay 160 erlik bir tören kıtası ve 56 mevcutlu bir bando ile katılırken, düşman yunanistan, başında başbakan metaxas olmak üzere, 12 kişilik yüksek bir heyetle cenaze töreninde bulunacağını açıkladı.

amerika birleşik devletleri'nden ise, uzun süre cevap gelmedi.
sonunda, amerikan dışişleri bakanlığı protokol dairesi, 18 kasım 1938'de, ankara'daki büyükelçiliği'ne gönderdiği yazıda, törende abd'yi, sadece büyükelçi'nin temsil edeceğini bildiriyordu.

yazıda, asıl enteresan olan ifade, şöyle idi:

"abd büyükelçiliği'nden alınan bir telgrafta amerikan hükümeti adına cenaze töreninde kullanılmak üzere, 300 dolarlık bir çelenk yaptırılması için büyükelçili'ğe yetki verilmesi önerilmiş, ancak abd dışişleri bakanlığı bu bedeli yüksek bulduğundan, büyükelçili'ğe 200 dolar harcama yetkisi verilmiştir."

not: amerika birleşik devletleri, lozan antlaşması'nı tanımayan ilk ve tek ülkedir...

edit: yazım yanlışları düzeltildi.

taraf gazetesinin sponsoru

(bkz: aramaya inanmak)
(bkz: taraf gazetesinin sunucusunun amerikada olmasi)

bu iki bakınız'ı aşağıda bana ayar vermeye çalışacak sazanlar için verdim malum pek meraklıyız birbirimizi yemeye. taraf isimli, habercilik anlayışına sansasyon ve asparagas terimlerini yerleştirmiş, tarafsız gazetecilik terimini çok farklı algılamış ve saçmalama hususunda fotomaç ve fanatik dahil tüm rakiplerine fersah fersah fark atmış mizah dergisinin finans kaynağıdır.

öncelikle yapılan yayınlar da bu mizah dergisi ve destekçileri yayınladıkları sansasyonel haberlerle türk toplumunun menfaatlerini, demokrasinin daha gelişmesini veya halkın haber alma özgürlüğüne saygılı olarak yapılan haksızlıkları ortaya koyduklarını söylüyorsa da bu konuda çoğu kimseyi inandırabildiklerini sanmıyorum.

aslında bu soru daha önce 17 temmuz 2008 tarihli vatan gazetesinde fatih altaylı tarafından sorulmuş ve şu cevap alınmıştı.

önce ben sordum "taraf'ın finansmanı kim?" diye. daha sonra genelkurmay başkanı orgeneral yaşar büyükanıt aynı soruyu tekrarladı. yanıt yerine hassas kalplerin yazarı ahmet altan'da küfür geldi. soruyu tekrarladım, basit bi yanıt istiyorum diye. musluk sesi geldi "tıss" diye.

madem o yanıt vermiyor en azından araştırdığım kadarıyla yanıtın bir bölümünü ben vereyim.

taraf isimli mevkutenin masraflarının büyük bir bölümü çalık grubu daha doğrusu vakıfbank ve halkbank tarafından finanse edilen turkuaz medya tarafından karşılanıyor.

yani sizin, benim, devletin parasından. taraf gazetesi, çalık'a ait sabah gazetesinin matbaalarında basılıyor. kağıdı, mürekkebi bu grup tarafından karşılanıyor. dağıtımı yine aynı grup tarafından yapılıyor. taraf gazetesi, bütün bu işler için çalık grubuna daha beş kuruş ödemedi. masrafları çalık grubu yapıyor, karşılığında taraf'tan 1 yıl vadeli çek alıyor. taraf'ın günde 150 bin gazete bastırdığı raporlarda görünüyor zaten.

bu gazetenin tanesi 30 kuruşa mal olsa günde 45 bin lira kağıt ve baskı parası var.
buna yazı işleri harcamaları dahil değil. sadece bu maliyet ayda 1,5 milyon tl.
dağıtım maliyetini de ekleyince bu rakam hemen hemen 2 milyon tl. yılda 24 milyon tl. taraf bu harcamalar için çalık grubuna çek veriyor. teneşir vade (yani mezarda ödemecesine, daha açıkçası hiçbir zaman ödenmesi beklenmeyen senet). bu durum tmsf yönetimimnden beri sürüyor.

çalık grubu sabah'ı devraldığı zaman medya grup başkanı serhat albayrak'a bu durum bir rapor halinde sunuluyor. zaten mali sıkıntıda olan gruba bununda büyük bir yük getirdiği söyleniyor. taraf'ın finans kaynaklarından biri budur. bana kalırsa yaptığı hizmete oranla çok düşük bir maliyet.

taraf gazetesi'nin para aldığı abd'deki kurumun adı ned. yani national endowment for democracy. bu kurum odatv.com takipçilerine yabancı değil. renkli devrimlere sahne olan tüm ülkelerde bu kurumun ismi çok belirgin bir şekilde görülebiliyor. peki national endowment for democracy isimli washington'daki bu renkli devrimler mucidi/sponsoru taraf gazetesi'ne nasıl maddi yardımda bulunuyor dersiniz; muhabir yetiştirme derneği!

geçtiğimiz günlerde ned'ye giden bir türk sivil toplum kuruluşu yetkilisi türkiye ile medya işbirliği yapıp yapmadıklarını sorduğunda "evet taraf gazetesini destekliyoruz. muhabir yetiştirme programlarına yardım yapıyoruz." yanıtını aldı. taraf gazetesi renkli devrimlerin sponsorundan para almayı nasıl açıklayacak acaba? gerçi böyle bir sıkıntıları olduğunu sanmıyorum.

bir başka konu ise taraf'ın internet sunucusu! önceden açıldığının farkında olduğumu yazımın başında da belirtmeme rağmen konu bütünlüğü için bunu da eklemek zorunda kaldığımı anlamanızı umarak yazıma devam ediyorum.

taraf gazete'sinin yayın yaptığı internet sitesinin sinyalleri takip edildiğin de ortaya pusula bilgi işlem limited şirketi çıkıyor. yani taraf internet hizmetini nevbahar mahallesi, suphi paşa sokak, no:17 haseki adresinde ki pusula firmasından alıyor. adresleri güya http://www.pusulabi 1giislem. com/ girmeye çalışın bakalım, girebiliyor musunuz? hayır değil mi? internet hizmeti satan bir firmanın bir internet sayfasının olmaması çok da normal gözükmüyor değil mi?

peki pusula firması interneti nerden alıyor?
sıkı duruyoruz!

teksas'tan...

yani cemaatin cennet mekanından...
the planet.com'dan.

allah'ın çok ilginç bir lütfu olarak fgulen.com ve fgulen.net adlı cemaat sitelerimiz de burada taraf ile birlikte yayın yapıyorlar.

ne hoş bir tesadüf ne ilginç raslantılar değil mi? resmi organların taraf gazetesi'nin yayınlarına neden o kadar büyük destek verdiğini umarım şimdi anlamışsınızdır.

ben 6 yaşımdan beri komünistim lan

Şirinleri izlediğini söyleyerek kendini haklı çıkarabilecek kişidir ki haklıdır da. Şirinleri o zaman benimsemek pek de mantıksız değildir ayrıca...

dünyanın en seksi hayvanı eşektir

Yanlış bir önerme olduğu kanısındayım, porno yıldızları yaptıkları özel diyetler sayesinde eşekleri geride bıraktı. Şu an atlarla rekabet içerisindeler...

buluşulacak kişiyi görünce sırıtmaya başlamak

Abazalığı da temsilen yapılmış bir hareket olabilir, kızı görünce hayvan gibi dişleri göstererek aha yavru geliyo, ben şimdi bunamı v*racam cinsi şeyler de düşüne bilir kahramanımız...