bugün

entry'ler (478)

sözlük yazarlarının takip ettiği dergiler

Media cat.

bir bayana en çok yakışan meslek

Grafiker.

badtrip

Nedir badtrip.

yozgat kızları

Entry girmesi beklenen yazar.

erkeklerin hayattan beklentileri

Rolantide ilerleyen bir iş hayatı.

1

GeÇen bir penis demledik iÇiyoruz Bilalin penisiymiş amk.

küçük penisli erkekle yapılabilecekler

GeÇen gece kim geldiyse ziyaretine tatmin kalmamış iÇini buraya dökmektesin kardaş sen bundan sonra cm sorarak davet kabul et.

yazarların kızları olursa koyacakları isimler

Elif zeyneb ve öZlem.

seni kaça sattılar

Abi biz mahalleden tanışırız aslında Duygu’yla, bugün bahsetmiştim sana Suat tanıştırdı bizi de. Aynı lisede okuduk, aynı zamanda. Duygu ilk sene kazanamadı üniversiteyi, ikinci yıl Gazi’yi kazandı, orada hukuk okuyor şimdi. Kafası baya çalışıyor yani hatunun. Neyse abi, okulu kazandıktan sonra bir haller oldu buna. Ortam mı değiştirdi onu nedir anlayamadım bir türlü. Biz her gün kavga etmeye başladık. Telefonlarıma çıkmamaya; derslerini, sınavlarını bahane edip mesajlara geç cevap vermeye başladı falan. Tamam anlıyorum hukuk baba bölüm, öyle bizimki gibi çizim mizim işi değil ama nasıl diyeyim sana bu yoğunluktan başka bir şeydi sanki. Sanki bir başkası vardı ya da beynini yıkayan biri vardı hayatında. Çünkü önceden deliler gibi beni seven hatun, Ankara’ya gittiğinin ikinci ayında beni eleştirmeye başladı. Yok sen kendine bakmıyorsun, yok saçların çok bakımsız, yok şu yok bu derken bir baktım Semih’ten başka erkek tanımayan hatun başka başka adamların isimlerinden bahsetmeye başladı zamanla. ‘Bugün Murat’larla çıkıyoruz dışarı haberin olsun’, ‘ Halil’in doğum günü var oraya gideceğim’, ‘ Bu gece Buse’nin arkadaşı Hakan’ın kafesinde oturacağız biraz’ gibi aptal saptal cümleler kurmaya başladı. ‘Lan’ diyorum ‘kim bu adamlar?’, ‘ay sanki tanıyacaksın Semih arkadaşlarım işte’ diyor. Abi bana gelmez öyle yanında ben olmadan çok gezmek falan. Erzincanlıyız demiştim sana ilk gün. Biz Aleviyiz abi. Duygu’nun ailesi Sünni. Annesi beni çok severdi önceleri ama bir ilişkimiz olduğunu bilmiyordu tabi. Neyse bizim işler ciddileşince Duygu anlatmış aramızda bir şeyler olduğunu annesine. Annesi de bizim Alevi olduğumuzu duyunca ondan, feryat figan etmiş. ‘Olmaz, hakkımı helal etmem. Baban da kabul etmez hemen ayrılacaksınız’ demiş. Bizimki bana belli etmeden bir ay daha idare etmiş durumu ama sonra aile baskısına dayanamamış. Sonra bitti işte. O gün telefonda bana her şeyi anlattı. Ben ona yeniden oturup konuşmamız gerektiğini gerekirse ailemin gidip ailesiyle konuşması gerektiğini söyledim ama nafileydi tabi. Finali de sen biliyorsun işte. Suat'ın ailesi zengin baya,babasının ayakkabı fabrikası falan var... Ulan diyorum yoksa bu mezhep vesaire yalan dolan mı hep? Baya baya satıldık mı yani nedir acaba?”

"Bazı yalnızlıklar ticaridir Semih, seni kaça sattılar?"

"Çok ucuza gittim abi, çok ucuza..."

unutmak isteyen kim

“Evet, yoksa sen hangi müşterinin işi için defalarca telefon görüşmesi yaptın ya da ne bileyim taa ofisinden çıkıp o kadar yolu teptin?”
Suratımın rengi dudaklarının rengiydi artık, kıpkırmızı. Kıvıramıyordum bir türlü. Olmuyordu. Ağzımın içinden bir şeyler geveledim ama nafileydi. Zeki kadın olduğunu biliyordum ama bu kadar zeki olabileceğini düşünmemiştim o ana kadar. Utancımı bastırmak için büyük bir yudum aldım kahveden ancak sıcak kahve dilimi yakmıştı. Ağzımda yaşadığım o sıcak acısı ve yüzüme vuran utanmayla 33 yaşında saf bir aptaldım. Dilimi yaktığımı görünce kahkaha attı.
“Yavaş iç, sakin ol. Bunda utanılacak bir şey yok ki hem. Bak sana sözüm olsun. Bu terfi işi olursa bir rakı balık yapalım. Benden
ama… Ne dersin?”
“Bu bir çıkma teklifi mi?”
“Lisede değiliz Deniz lütfen ama. Çıkmak ne şimdi?”
“Peki, tamam. Oldu. Yani harika. Mükemmel hatta.”
“Tamam ama restoranı sen seçeceksin.”
“ Hay hay, bildiğim salaş bir yer var. Bir balıkçı barınağı.”
“ Süper, oldu o zaman. Şimdi tek engel benim şu terfi işi. Sonra gelsin bir büyük Kulüp.”
“Ooo Kulüp hem de. Kulüp rakısını pek kimse bilmez hele kadınlar hiç bilmez sanırdım.”
“Ben senin bildiğin kadınlardan değilim Deniz Bey.”
“ Ben çok kadın bilmem zaten. Bundan sonra kimseyi tanımama da gerek yok bence artık.”
“Büyük konuşuyorsun bak. Hatırlatırım sana bu lafları.”
“Lütfen hatırlat. Hatırlat ki hep aklımda kal. Hem seni unutmak isteyen kim?”

ölmeden evvel istemiyorum

Beni bir buluttan ayıkla lütfen,ağlamak değil şu an bahsettiğim.Bir yağmur öper
yüzünün kıvrımlarını gün gelir,yaşlılık en çok senin tenine yakışır oysa…Ne de olsa serde aşk var.Hüzün iki heceli bir bıçaktır..Yüklemi keskin cümleler kurma bana,öyle ki gitmek,bir kadına yakışmayan tek aksesuar…Bir kapı zili,milyonlarca hoş geldin barındırır,bir kapı ise ziyadesiyle hoşça kal.Ahir her ömrün tektir Zahir’i…Bana bir şarkı söyle,içinden.Bir çocuk doğur,bir kenti terk et,varlığından dolayı annene,adıma teşekkür et…Birkaç meridyen arasında boylu boyunca uzanabilir özlem…Ölmeden evvel istemiyorum tatmak yalnızlığı.
Çünkü; “Kadınlara çok güvenme onlar mutlaka giderler”demiş dedem babama zamanında.Ve şöyle eklemiş rahmetli:“Bak annene, benden önce öldü işte.”Gözlerin leziz bir Cumartesi kahvesi

kırık sigaram

Paketi açtım, kalan son sigara box kutuda kırık biçimde karşımda duruyordu. Hay amına koyayım dedim, sikerim ben böyle şansı. Zaten sinirden damarım çatlamış bir sigara yakalım dedik o da kırık. izmariti dibinden koparıp kırılan yerin yarısını yerleştirip içtim.
ssk şu durumda hiç bir işe yaramadı, o günden sonra sigortalı iş aramayı bırakıp kendime bir dükkan açtım.
Falanca zamandı, gecenin ikisinde tavuk pilav yemişiz, eve gelip sevişmeye kaldığımız yerden devam ettik. Uyurken beni izlemiş, horlamışım. Bunu sorun etmeyişi bana aşık olduğunu düşünmeme neden oldu, evveliyatında yağmurlu bir gün ayağına çorap giydirmiştim elimde sadece bu vardı ona evlenme teklif etmem için yeterliydi lakin işler yolunda gitmedi, ayrıldık. Sonrasında ben horlarken uyandırmak yerine izlemeyi tercih eden birini beklemeye başladım. Bayan kahramanımız çok muhteşem gururunu siyah saçlarıyla birleştirdi, küt bir model çıktı ortaya.Selam olsun kendisine, siktiğimin gururuna da.

Bizlerin asıl sorunu standartlarımızı düşük tutmamız, dün akşam beykozdan dolmuşa bindim, parayı şoföre uzatıp tamam abi üstü kalsın dedim, kafasını çevirip pis pis baktı aldırmadan en arka koltuğun cam kenarına yerleştim. Herkes yer vermek zorunda kalmayacağını bildiği için o koltuğu tercih eder, 5 lira para vermişiz kıçım o cam kenarını hak etti dedim. Çok uzun zamandır kafamı kurcalayan sorunun cevabını da o zaman aldım, para sadece kıça rahatlık getirir, kalbe değil, çünkü başımı cama yasladığım andan itibaren kalbimdeki kırığa sarılmak için müsait bir yer aramaya başladım.

Tecrübelerime dayanarak söylüyorum, bu gün sizin için canını vereceğini söyleyenlerden 100 lira borç istemeyi deneyin. işte kredi kartıma ödedim, vallahi ben de de yok, taksit vardı onu yatırdım. Lan ibne ne oldu? hani canını filan veriyordun.

Ülke gençliğinin yüzde sekseni tuvalete cep telefonuyla giriyor. bu yüzde seksenin yarısı oyun oynuyor, yüzde yirmi nette geziniyor, kalan yirmi'si ise sevgilisiyle yazışıyor. Boktan ilişki diye tabir edilen durum bu oluyor. Sonra ne oldu, ayrıldık. Niye, yürümedi. Hayır tuvalettesin sıçarken mesaj yazıyorsun ve o ilişki yürüyecek diye bekliyorsun. Şerefsiz, ıkınırken çektiğin mesaj ile sezen aksu dinlerken çektiğin mesaj bir olur mu.

Cumartesi gecelerinin farklı bir büyüsü vardır, sevgilisi olanlar pazar günü buluçacaktr ve "heyecanlı mısın ?" "çok sıkı sarılıcam" "elini tutmayı özledim, hiç bırakmıcam gibi" yazışmalar yaparlar.

Diğer, yani yalnızlar timi ise farklı takılır.

1-Porno izlenir.
2-31 çekilir.
3-ertesi gün 2 ye kadar uyunur.

Kadınlar için durum biraz daha farklıdır.

1-Oje sürülür.
2- Gerekliyse ağda yapılır.
3-Anne tarafından uyandırılır. ( kahvaltı, temizlik, yemek )

Bir de çok ince bir husus var. Şimdi yazdık üstte otuzbir filan. Erkek yapınca otsbir de kadın yapınca "kendine dokunmak"..

Çok afedersiniz ama sikerim böyle işi, kadın yapınca estetik, erkek yapınca "vay hayvan". Akıllı olun akıllı, çoğunuz bacak arasında yastıkla uyuyor ya da duşta bacak arasına tazyik takılıyor.
Bir erkeğin ilk olarak neresine bakarsınız sorunun cevabını verirken "gözlerine, sakalına, saçına, ellerine filan diyorsunuz, biriniz de mert olsun çıksın desin ki göğüs kıllarına bakıyorum, pantolonunun önüne bakıyorum. "Hiç bakmadım" diye cevap verenler..
Götlük yapmayın.

Göt demişken, başbakan aklıma geldi. Adaylarını açıklamış, melih gökçek ankara'da yine aday gösterilmiş, şayet seçilirse ülkedeki göt kılı oranının en yüksek olduğu il Ankara olacak. Hakkaten ya o fışkiyeyi kim kırdı. Çıksın ortaya, ben yaptım desin. bir belediye başkanının gerzek olduğu nasıl anlaşılır? sorusuna yanıt bulduğu için omuzlarda taşınmazsa adiyim.

Bu sabah su öyle soğuktu ki yüzümü yıkamadım. Dükkana varıncaya kadar "yüzümü yıkamadığım belli oluyor mudur" sorusu kafamda dönüp durdu. Otobüste insanların yüzüne daha dikkatli baktım, yüzünü yıkamayan birini yakalasam davranışımı normal bulacağım. Bende nerede o şans, otobüs tam maktajlı hanımlar ve saçı yapılmış beylerle doluydu. Herkes önemli bir şeyin parçası olmaya gidiyor gibiydi. O an şunu anladım. Sevgilisi gergedan olan bir fil, iyi görünmek için hortumunu götüne sokabilir. Buz gibi su, göz kenarındaki çapakları temizle,tamamdır abicim.

"Mecidiye köyden avcılara giderken çişi gelen kişi dünyanın en talihsiz insanıdır"düşünceme, havuzda regl olan arkadaşı da ekleyelim. Nedir bu üreme organlarımızdan çektiğimiz. E ona da hak vermek lazım ama, hep zevk hep zevk..nereye kadar.

Not; iki gün önce kaybettiğim televizyonun kumandasını klozetin yanında buldum. Açıklanması zor durum dedikleri böyle bir şey.
Ama bunu da çok görmemeli, biz" hayatım sensin"diyen kadınları başka adamlara şiir yazarken gördük. ( Çok edebi oldu ama olsun )
Tekrar;

Ama bunu çok görmemeli, biz zaten ebemizin amını bu model insana aşık olarak en başında gördük.

saygılar.

şaheste

Dizin dizime değerken bile aramızda şehirler var,
terminaller var aramızda,
coğrafya kitapları var.
Sana yazılmamış yüzlerce şiir var aklımda,
doğmamış çocuklarım onlar,
onlar henüz koynuna almadığın sarı sayfalar…
Aklıma gelmişken;
ellerindeki yağmur kokusunu gözlerinden mi aldın Şaheste?
Beni bir aşk devşirir, ki öyle özgür bir söylem içerir gidişi.
Bir kuş uçar içerimden, bir güvercin, bir albatros ya da bir üveyik.
Deniz kokusu burnumu mesken eyler aheste bir gün batımında.
Canım rakı çeker, annem bana kızar.
Velev ki eski bir kitabın sayfaları arasında anlamını bilmediğin bir kelimeyim ben,
niyedir bu iştahsızlığın?
Gitme Şaheste!
Ben bu içimdeki zehri kime söylerim ki hem senden başka?
Şaheste’den başka hangi isim içerir 29 harfin hepsini?
Başka hangi saç teli hem bahar taşıyıp koynunda hem de alabildiğince keskindir?
Zaten ahım şahım bir aşk da değil bu benim ki;
yüzümü öpen sabah,
sözlerini unuttuğum o güzel şarkı,
çayın yanındaki sigara
ya da burnuna pamuk şeker yapışmış kızım gibi bir şey hepi topu….
Kızım demişken;
söylesene göğsüme sapladığım güller kime anne diyecekler şimdi?
Seni beklemek ne güzel şeymiş Şaheste!
Alnından öpmek için ayları sıraya koymak tespih tanesi gibi,
elini tutabilme hayalini kurarken çay demlemek,
arkadaşlardan sigara otlanmak,
kitap okurken “acaba biz…” le başlayan cümleler kurmak içten içe,
annemin dualarına seni de dahil etmek,
ertesi gün seni görebilmek için ayna karşısında yarım saat geçirmek…
Seni beklemek ne güzel şeymiş Şaheste,
lütfen acele et,
koş gel,
hoş gel…

yıkıldım sayılmaz

Yıkıldım sayılmaz, sadece biraz üzüldüm. Bu üzüntünün bir boyutu yok, şekli yok, bir şarkı ile ortaya çıkacak herhangi bir içsel vurgunla da açıklanması mümkün değil.Bazı şeyler açıklanamıyor ne yazık ki, sadece yaşanıyor. Güneşli bir pazar sabahı yüzün ne kadar güzelse o kadar üzgünüm.
Yaptığım için bana kızdığın şeylerin tam ortasından sesimi duyurmaya çalışıyorum sana, sana ki canım çok acıyor. Sana ki atmosferdeki bütün basıncı göğsümün altında saklıyorum. Bunu yüzüme bakarsan, bakarsan şayet, görürsün. Ezeli, ebedi olmayan bir hesaplaşmanın ortasında kaldım. Bir bakıma sensizlik sahipsizliktir çünkü, kendimi sana ait hissetmeye başladığım andan beri bu böyle. Sen gökyüzüydün, ben martıydım, topaldım. Hangi rotayı izlemesi gerektiğini unutmuş aptal bir uçaktım, sana düştüm, sana çakıldım. Sana infilakım..
Beni affet, "sensiz yaşayamam" dememe rağmen nefes almayı sürdürüyorum hala. Bunu yapıyor olmamı yanlış anlama lütfen, yaşamanın bu türlüsünü hiç kimse istemez. Üstelik utanıyorum da kendimden, yüzün yüzüme değmedi aylardır. Yüzsüzüm, üzgünüm..
Kelimesizim, beni hiç bir şey anlatmıyor..
Seni anlatmaya hala..
Hiç bir kelime yetmiyor..

Çok güzelsin di'mi yine.

aşk a

Sorun değil, gerçekten. Ben de herkesin yaptığı gibi elimde tutmayı en çok istediğim şeyi kaybettim. Sokaklarda benim gibi binlerce insan var. Katlanmak zorunda olduğum bu üzüntüye daha önce çekmiş ve hala çekmekte olanlar gibi sürekli yalnızlıktan şikayet edeceğim. Üzülüp uykusuz kalacağım, beni benim durumumda olanlar bile asla anlamayacak. Bazen bunu değiştirebilmek için her şeyi yapabilirim diyorum. işe yaramayacağını bildiğim onlarca plan yapıyorum. Yanılmıyorum. Bilmeni istediğim tek bir şey var. Böylesi bir yalnızlık ve canımı yakan bu derin sızıyı bana yaşatan kişi sen olduğun için teşekkür ediyorum. Çünkü bazen yaşadıklarına değmiyor yaşatan..
sen değiyorsun, içime, ruhuma..

Aşk'a..

babayla esrar içmek

Dükkanımın olduğu sokakta bir esnaf var oğluyla ateşliyorlar sürekli yok artık dediğim ama gerçek olan bir durum.

yılın aptalı

Ben sana deniz kıyısından topladığı kabuklarla takı yapan, üşüme diye sarılıp sırtını rüzgara veren, ben. Ah ben yani, yılın aptalı, aşığı, ya da hoşuna giden bir gülüşten " belki seviyordur" lar üreten. Ben ah, sıcak olsun diye oda, duvarları resimlerinle boyatan, şu salak ben..
"Şu adam" yani, aşık ya da deli diye belirtilen. Adını asansör aynalarına, elektrik direklerine, otobüs duraklarındaki reklam tabelalarına yazan.

Üzgünsem sen üzmüşsündür, mutluysam senden dolayı..

mutluluk

mutluluk gelip geçicidir, rüyalarsa ful hd.

hoşgeldin ömrüm

Sonra bana dönüp beni sevdiğini söyledi. Bu cümleyi algılamam, kimyamın durumu fark etmesi, yani diyorum kelimelerin kulağımdan girip beynime iletilmesi bir kaç saniye kadar sürdü. Ona baktım, hani insan ne diyeceğini bilemez ve donup kalır ya.. Sanırım tam olarak yaşadığım buydu. Daha önce hiç böyle mutlu olmamıştım. Kahretsin beni seviyordu ve ben bu durumda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Karşısına porche çıkmış masum bir köylü gibi hayranlıkla ona bakıyor, etrafımdaki diğer sesleri öldürüyordum. Bir an göz göze geldik tam bu noktada söylemem gereken şeyin ne olduğunu henüz bilmiyorken yüzündeki "bana cevap ver" duruşunu gördüm. Usulca kirpiklerini araladım, göz kapaklarını açtım ve gözlerindeki yesil tona şunu fısıldadım.
Hoş geldin...
Ömrüm..

sözlük yazarlarının şu an düşündükleri

Yatağına, yemeğine ondan bir şeyler sinmiştir, o şimdi nerede diye düşünürken acırsın kendine..bir sokaktan çıkıp diğerine yanında sen olmadan geçmiştir, gece az uyumuştur, uykusuzdur. Sensizdir üstelik, ince giyinmiştir.. Belki de o da sevmiştir seni üşümüştür, ondan söyleyememiştir.. Şehir güne bir sevgili az girmiştir. Belki de şehir bir göz yaşına daha girmiştir. Doğum günü gelip geçmiştir. Sen çok özlemişsindir, o hiç sevmemiştir.